Çarşamba Mayıs 15, 2024

TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği:Cüreti Kuşanıp Mücadeleyi Seçen Kadınlar Saraylarınızı Başınıza Yıkacak!

Enternasyonal proletaryanın, özel olarak da emekçi kadınların yarattığı değerlerin başında gelir 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü… New York’lu dokuma işçisi kadınlar, 1857 yılında ücretlerinin yükseltilmesi ve çalışma saatlerinin düşürülmesi için direnişe geçmişler ancak tarihe geçeceklerini düşünmemişlerdi muhtemelen. Kapatıldıkları fabrikada çoğunluğu kadın 129 işçinin bedenini yakan ateş, nesillerdir kadınların elinde, üzerine yeni değerler katılarak büyütüldü-büyütülüyor. Bugün de bu ateş, kadınların elinde sömürücülere, kadın katillerine, işkencecilere, işgalcilere korku salan bir yangına dönüşüyor.

8 Mart’ı yaratan New York’lu kadınların bu direnişi olsa da biz kadınlar özel mülkiyetin ortaya çıkışıyla birlikte aldığımız yenilgiye karşı hiçbir zaman direnmekten ve isyan etmekten vazgeçmedik; “cadı” olarak yakılmaktan, insan olarak görülmemeye kadar varan bedenimizin, emeğimizin ve kimliğimizin sömürülüp baskı altına alınmasına sessiz kalmadık. İsyan ve direniş bin yıllardır mayamız oldu bu nedenle de.

1789 Ekim’inde, Fransa’da “Ekmek Ayaklanması”nı başlatan küçük bir kızın davulunda yankılandı sesimiz. “Ekmek yoksa, biz de saraylarını yıkarız” dedik. Manhattan ve Lyonlu kadınların kapitalizme karşı yükselttiği sesin melodisi olduk, barikatlara bir taş da biz koyduk. 1793’te yiyecek maddelerinin kendilerinin saptadığı fiyatlardan satılması için dükkanları basan çamaşırcı kadınların sudan buruşmuş elleriydik. 1876’da Osmanlı tarihinin ilk bağımsız kadın grevi olan Feshane Grevi’ni örgütleyerek Babıali’ye yürüyen elli kadının ayak sesleriydik. 1888’de insanlık dışı çalışma koşullarına rağmen, patron tarafından zorla “koşullardan mutlu” olduklarını yazan kağıda imza atmaları istenmesi üzerine greve çıkan “Kibritçi Kızların” aleviydik. 1905’te Kışlık Saray’a yürüyen kadınların ve çocukların, askerlerin ateş açmasıyla akan kanıydık… En nihayetinde 1910’da yani 110 yıl önce 2. Enternasyonal Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Clara Zetkin’in, 8 Mart’ı, Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak ilan etme önergesini sunan sesiydik. O tarihten sonra da her 8 Mart’ta, sokağa çıkan tüm kadınların sesi, yüreği, talepleri, haykırışı, isyanı, öfkesi, direnişi olduk, olmaya da devam ediyoruz.

Elbette o noktada durmadık… Sınıf bilincimize kadın cinsiyet bilincimizi de ekleyerek, patriyarkal sömürücü sistemlere karşı mücadelenin her alanında yine biz de vardık! Ne kadar üzerimize siyah bir perde gerilip görünmez kılınmaya çalışılsak da hep oradaydık. Cesaretimizi kuşanıp, Novamed’de, Flormar’da, TEKEL’de kadın direniş ve dayanışmasını ördük. Gezi İsyanı’nda göğsümüzü tazyikli suya, biber gazına siper ettik. İsviçre’de, İzlanda’da, Amerika’da, Arjantin’de, Şili’de, Polonya’da… grevlerle hayatı durdurduk. “Ni Una Menos” diyerek kadın kırımına karşı dünyanın her yerinde milyonlarca kadın, birlikte yürüdük. Mısır’da kürsülere çıkıp binlere seslendik, kitleleri direnişe çağırdık yoksulluğa karşı. Rojavalı olduk, dünyanın en vahşi çetelerinden biri olan DAİŞ’e karşı savaştık, onların korkulu rüyası haline geldik. Türk devletinin işgal saldırılarına karşı toprağımızı ve devrimimizi savunduk. Şili’de “Katilim Sensin” diye haykıran ve tüm dünyaya yayılan Las Tesis dansının notaları olduk. Meksika’da Escamilla’nın işkenceyle katledilmesine karşı Anayasa Mahkemesi’ni ve işkence edilmiş bedeninin fotoğraflarını yayımlayan La Prensa gazetesinin aracını yakanlar arasındaydık. 2016 darbe girişimini lütuf olarak kabul ederek, sıkıyönetim düzenine geçen AKP-MHP iktidarına karşı sokaktan eve dönmeyenlerdik. Faşizmin tüm saldırıları karşısında, kahkahalarımızla direnenlerdendik.

Velhasıl, dizimizi kırıp evde oturmamız, hamile hamile sokağa çıkmayıp ama 3-5 çocuk doğurmamız, kahkaha atmayıp makul kadın olmamız, sessiz sedasız katledilmemiz, düşük ücretle, uzun saatler, güvencesiz çalışmak üzere uysal emekçiler olmamız vs. vs. tembihlenip gözdağı verilerek bize sundukları hayatı reddettik, reddediyoruz!

1857’de New Yorklu kadınların dizginsiz kapitalist sömürüye, baskıya, köleliğe karşı savaş ilanıydı 8 Mart. Bugün de düşük ücretlerle çalıştırılıyor, dünyanın hiçbir yerinde eşit işe eşit ücret alamıyoruz. Bugün de uzun çalışma saatleri ve kötü çalışma koşullarıyla karşı karşıyayız. Bugün de işyerlerinde tacize, cinsiyetçiliğe, mobbinge maruz bırakılıyoruz. Bugün de güvenceli bir işte çalışma hakkımız gasp ediliyor. Bugün de “özel” alandan “kamusal” alana yaşamımızın her yerinde şiddetin tüm biçimlerine maruz bırakılıyoruz. Bugün de nafaka hakkından İstanbul Sözleşmesi’nin iptali planlarına kadar kazanılmış haklarımız gasp edilmeye çalışılıyor. Bugün de kadın cinayetlerinde en yakınımızdaki erkekler tarafından öldürülüyoruz. Bugün de anadilimiz yasaklanıyor, bedenlerimiz üzerinden savaş yürütülüyor. Bugün de LGBTİ+’ları katleden erkekler iyi hal bahanesiyle salıveriliyor, yeni nefret cinayetlerine davetiye çıkarılıyor. Ve fakat bugün de New Yorklu dokuma işçileri gibi susmuyor, hakkımız olanı istiyor, mücadele ediyor, savaşıyoruz…

Patriyarkal sömürü sistemini sallamak yetmez! Yerle bir edelim!

Kadınlar, ülkemizde ve dünyada her türlü baskıya, katledilmeye, sömürüye karşı sokaklarda, alanlarda sesimizi birleştiriyor, egemenlere dünyayı dar ediyor, patriyarkal sömürü sistemini sallıyoruz! Ama yetmez!

Mademki, bu sistem bizi, iki-üç-dört kat sömürüye maruz bırakıyor; yıkalım gitsin! Bunun için ihtiyacımız olan tek şey biriktirdiğimiz öfkeyi cüretimizle birleştirmek ve yaşamın olduğu gibi sınıf mücadelesinin de temel gücü olmaktır. Bunu yapabiliriz! Bunu yapmalıyız!

Tıpkı Meral Yakar’dan Barbara’ya, Ayfer Celep’ten Sefagül, Nurşen, Gülizar, Fatma ve Derya’ya; Münire’den Hatayi, Esrin ve Gamzegül’e; Nesibe’den Taybet Anaya, Güzel Şahin’e binlerce kadının yaptığı gibi! Tıpkı Arin Mirxan’dan Aynur ve Ceren’e, Dilan’dan Dilek’ten Yeliz’e, Şirin’e, Sakine’den Berna’ya… Binlerce kadının yaptığı gibi… Biz ardılları olarak, onları sonsuz bir sevgiyle kucaklayacak, kavgaya sarılır gibi sarılacağız. Her birinin anısı belleğimizde canlı kalacak, onlar gibi savaşmayı öğrenecek, onlar için de dövüşmeyi başaracağız.

İstemek, talep etmek yetmez! Herkesten daha çok çalışacak, herkesten daha çok didinecek, herkesten daha çok direneceğiz. Her alanda savaşçı, her alanda mücadeleci, her alanda uzman olacağız! Yaşamda ve kavgada maddi bir güç olduğumuzda, kurtuluşumuzun cennetine de ilk adımlarımızı atmış olacağız! Başımız hiç öne düşmeden, daima ileriye bakarak, bütün engelleri birer birer aşarak devrim için dövüşecek düzenlerini başlarına yıkacağız!

Geçtiğimiz yıl, Partimizin 1. Kongresi’nde kuruluşunu ilan ettiği Komünist Kadınlar Birliği ile daha güçlü, daha cüretli, daha savaşçı, daha militan bir yolun adımlarını atmaya başladık. Bu yıl 8 Mart yeniden doğuşumuz olsun!

Bu onurlu görev için seferber olmanın, bu misyonu yerine getirmek için ileriye atılmanın zamanıdır. Bütün kavga ve direniş cephelerinde, bütün mücadele platformlarında, yaşamın her alanında çoğalmanın; partiyarkal sömürü sisteminin tüm yüzlerinin üzerine yürüme vaktidir…

Yaşasın Partimiz TKP-ML!

Yaşasın kadınların komünist öncüsü KKB!

Dayanışma kadınların silahıdır!

TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği

Mart 2020

2766

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Proletarya Partisi

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Sayfalar