Pazartesi Mayıs 6, 2024

Tanrıların zulmü

Gerçek tanrılar yıkıldığında ruhani tanrılarda ölecektir. 

7 Haziran genel seçimleri nedeniyle saray sotarıları seçim meydanlarında “din” afyonuna daha fazla sarılmaya başladılar. Bir ellerinde din kitabı, bir ellerinde ise kanlı kılıç ile kitlelerin karşısına çıkıyorlar. Tanrının,  kullarının uymasını istediği eza ve cefa kurallarını ezilenlere veriyorlar, sefanın saltanatını ise kendisine alıyorlar. Buna karşı gelenleri ise tanrının zulüm kılıcıyla boyunlarının vurulacağını ilan ediyorlar. Tanrı kendileri, kullar ise işçi ve emekçiler oluyor.

Sınıflı toplumlardan beri, tanrı ve ezilenler arasında hep sorun yaşanmıştır. Kapitalist toplumla bilikte ezilenler ile tanrılar arasındaki çelişme daha da büyümüştür. Tanrı (sermaye sahipleri) daha fazla sömürü, daha fazla kar, kendisine daha fazla boyun eğilmesini ve biat edilmesini istemiştir. Ancak  ne sömürüde bir sınır olmuş ne de biat etmenin sonu gelmiştir. İşçi sınıfı, tanrının zulmünden bir türlü kendini kurtaramamıştır.

Günümüzün tanrıları ise burjuva sınıfıdır. Elinde kuran, incil, tevrat ya da başka din kitaplarını ezilenlere karşı sallayanlar hiç eksik olmamıştır. Sıkıştıklarında, ezilenler baş kaldırdığında, hemen tanrının kurallarını hatırlatmışlar, uymadıkları zamanda onlara cehennemden cehenenem beğendirmişlerdir. Ve ezilenlere uygulanan ezanın ise asla sınırı olmamış. Sermaye büyüdükçe eziyet artmış ve sömürü katlanarak taşınmaz bir yük olmuştur. Ancak günümüzün tanrıları sermaye sahipleri, yine de doymak nedir bilmemişlerdir.

Sermayenin büyüme isteğinin bir sınırı olmadığı için, ezilenler üzerinde uygulanan eziyetinde bittiği bir sınır da olmamıştır. 

Tanrı (sermaye), hiç bir zaman azla yetinmemiş, işçiye, hep azla yetinmesini, ama daha fazla tanrı için çalışmasını öğütlemiştir. Çile çektikçe daha fazla tanrıya yaklaşabileceğini öğütlenen yoksullar ise, her çileden sonra çilelerin katlanarak büyüdüğünü görmekten bitap düşerek, gerçekleri görmez olmuşlardır.

Burjuvazi, bu dünyayı kendisine almış, olmayan öbür dünyanın cennetini ise yoksullara vermiştir. Burjuvazinin işçi sınıfına verdiği tek şey bu olmuştur. Yaşamı üreten işçiler olmasına karşın burjuvazi işçiyi en alt seviyede yaşamaya mahkum etmiş ve bunun tanrının bir buyruğu olduğunu ise eklemekten geri kalmamıştır. 

Bütün diktatörler ve burjuvazinin siyasal temsilcileri, kitleleri uyutmak ve baskılamak için din yalanına sarılmışlardır. Erdoğan elinde kuran, ağzında ise zulüm salyalarını kitleler üzerine saçarken, diktatörlüğünü daha da pekiştirmekten, sermayesini daha da büyütmekten başka bir düşüncesi olmamıştır. Tek istediği, kullarının kendisine boyun eğmesidir. Kulları, yani, işçi ve emekçiler ona boyun eğdikçe, onun zulüm saltanatı daha güçlenecek, sermayesi ise Wall Street’lerden Riyad'ın dinsel motifli ölüm çukurlu saraycıklarına kadar bir ahtabot gibi her yanı saracaktır. Çünkü o tanrıdır, işçi sınıfı ise onun sermayesini büyüten bir üretim aracıdır.

Sınıflı toplumun tanrıları, ezilenlere, çileli bir yaşam ve ölüm buyurmuş ve uygulamıştır. Tanrıların, kendi aralarındaki egemenlik ve nüfuz alanı için savaştıklarını da yine, işçileri ve emekçileri ölüm meydanlarına sürerek birbirlerine kırdırmışlardır. Afganistan, Irak, Süriye, Yemen, Libya ve dünyanın daha bir çok ülkesinde, tanrılar bir birleriyle tepişirken, ölenler emekçiler olmuştur.

Tanrının bütün buyrukları; yasaklarla, çile çekmekle, biat etmekle, efendiye baş kaldırmamakla, her kötü gününe şükretmekle, daha fazla çalışmakla, azla yetinmesini bilmekle, nefsini tutmakla, bir yanağına tokat yiyince öbür yanağını uzatmakla, zenginin malında gözünün olmamasıyla yüklüdür. Bütün tanrılar, istisnasız bu buyruklarla ezilenlerin üstüne bir kabus gibi çökmüştür. 

Tanrı ve kutsal kitaplar adına hareket edilen her yerde baskılar artarak sürmüş, sömürü, işçinin, yoksulun sırtında biriktikçe özgürlük ve yaşam alanını daralmıştır. Tanrı adı ve onun kutsal kitapları, kitleler üzerinde keskin bir kılıç misali sallandıkça, yasaklamalar artmış, insanın insanca yaşamasının önü tıkanmıştır. Burjuvaziye ve onun devletine daha fazla boyuğ eğilmesi sağlanmıştır. Tanrı kitleler üzerinde bir zulüm sopası olarak gezdirildikçe, kadınlar üzerindeki baskı artarak devam etmiştir.

Ruhani din afyonuyla uyutulan işçi sınıfı ve emekçiler, gerçek tanrıların sömürü ve baskılarını yaşamlarının her anında karşılarında bulmuştur. Bu, polis kurşunu, mahkeme kapıları, hapishane hücreleri, asker katliamı, bürokrasi oyalaması, işyeri patronu ve devlet olarak onun karşısına dikilmiştir. 
İşçiler ve tüm yoksullar, tanrıların buyruğuna uyduğu sürece bunlardan kurtulamadığını da görür. Ellerini açıp göğe baktığında, tanrı yerine gökyüzü gerçeğini, yere bakınca ise tanrıların karanlık gerçek dünyasıyla gözgöze gelir.

 Burjuvazinin tanrısıyla, işçilerin ve tüm ezilenlerin tanrısı asla birbiriyle barışık yaşamamıştır. Varoldukları günden beri keskin sınıf çatışmalarından geçmişlerdir. Burjuvazinin tanrısı zulüm ve sömürü olurken, işçi ve emekçilerin tanrısı sınırsız, sınıfsız ve insanın insanı sömürmediği bir gerçeklik özlemi ve umudu olmuştur.

İşçi sınıfı ve emekçiler, gerçek tanrının burjuvazi olduğunu, burjuvazinin yeryüzü cennetinde, kendisinin ise yeryüzü cehenneminde yaşadığını anladığında, tanrıların zülmünden kendisini de insanlığıda kurtaracaktır. 28 / 05 / 2015


49846

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Yusuf Köse

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Sayfalar