Cuma Mayıs 17, 2024

Suruç katliamını nasıl okumalıyız?

“ Devlet soğuk ifritlerin en soğuğudur. O soğuk hep yalan söyler. Devlet tüm iyi ve kötü dilleriyle yalan söyler, her söylediği şeyde yalan söyler ve sahip olduğu her şeyi çalmıştır.” Nietzsche

Yazarken ağlatan bir katliam; Suruç katliamı…

Çok değil! Abdullah Gül Cumhurbaşkanı iken Kürt sorunu için; “yakında iyi şeyler olacak”, demişti. Bizler, devlet erkânının bahsettiği ‘iyi şeyler’in yalnızca Türk Ulus-Devleti için olacağını siyasi ve fiziki kırımlardan sonra öğrenecektik.  Devlet kendi ömrünü uzatmak için yalana sarılıyordu. Nietzche’nin de dediği gibi “devletin yalanı soğuktur”.

Çok değil! Erdoğan Başbakan iken Kürt sorunu için; “gerekirse baldıran zehri içerim” demişti. Bizler, devlet yetkililerinin içecekleri baldıran zehrinin kendi devletlerinin bekaası için her şeyi yaparım anlamında olduğunu Roboski katliamında anlayacaktık. Devlet bu! Tek kârı yalan.

Aynı devlet reform adı altında TRT 6’yı kuracak ve biz ancak kendi dilimizde bize küfredildiği zaman anlayacaktık ceberrut devletin soğuk yalanını. Yerel işbirlikçilerin eliyle Kürtçe yapılan yayınlarda Kürtler ve Özgürlük mücadelesine Kürtçe savaş açılmıştı.

Devir değişti! HDP tüm sömürge halk ve inançların desteğini alarak büyük bir zafer ile Türk meclisine girdi. Bu, ezilen de dediğimiz, sömürge halkların zaferiydi. Artık özgürlük ve barış mücadelesinde yeni alanlar açılmış ve kavga meşru argümanların ötesinde de devlet nezdinde de resmi olacak bir eylemsellik kazanmıştı. Ancak bizler şimdiler de görüyoruz ki TRT 6 ile Kürt ve devlete muhalif olan çevrelere Kürtçe edilen küfürler şimdi de HDP mecliste olmasına rağmen bu ilkeler partisi kirletilmek istenerek tüm halkların dil ve inancıyla insanlık katledilmeye çalışılıyor. Devlet, halkların dilini kullanarak katliamlar yapıyor!

Tıpkı Amed katliamı gibi katliamlar, DAİŞ adıyla yapılıyor. Katliamların Türk devletinin adıyla olmaması bunun sorumlusunun, AKP-TC olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Devleti yöneten parti AKP’den, AKP ve Devlet’e bağlı yazılı ve görsel medyaya kadar tüm erkân, yaşanan katliamları birinci dereceden yönetenler olarak herkesçe biliniyor.

Çok değil! Daha geçenlerde Bülent Arınç PKK için; “onları kötü günler bekliyor” demişti. Bizler, sınırlara gönderilen zırhlı araç ve asker takviyesini TC’nin gerillaya dönük kısa sürede gerçekleştireceği büyük bir operasyon olacak şeklinde yorumladık. Çok geçmedi! Gencecik fidanlar büyük bir gürültünün sonrasında paramparça edildiler; tıpkı Roboski’de gördüğümüz bir acı gibi kelimeler boğazımıza düğümlendi ve uyuyamaz olduk. Sonradan anlaşıldı ki Arınç; “iki bombardıman uçağı gider” derken Roboski’de parçaladıkları gençlerimize atıfta bulunmuştu. Öyle de oldu. İki bombardıman uçağı gitmedi ama Suruç’ta çocuklarımız paramparça edildiler.

Devlet bu!

Bizler Sayın öcalan’ın “Sürekli savaş halinde yaşamayı öğrenmeliyiz” sözünü unutarak hiç beklenmedik (!) bir anda tedbirsiz olarak yakalandık.  Yine Öcalan DAİŞ için “Ortadoğu’nun Jitem’idir” diyordu ve bizler bunu tüm uyarıları gibi yine idrak edemeyerek karşıladık. DAİŞ Ortadoğu’nun Jitem’i ve Kürdistan Ortadoğu’da bir ülke. Savaş ise sadece Rojava’da değil!

Nietzche, devleti “organlaşmış ahlaksızlık” olarak nitelerken biz bugün bu tanıma uyan AKP-DAİŞ ortaklığının TC’den bağımsız olmadığını anlamamız gerekiyor.

Wallerstein: “Devlet, kapitalizmin gece bekçisidir” der. DAİŞ bunun bir halkasıdır. Nasıl Türkiye, Ortadoğu’nun jandarması olma hülyasında idiyse, gerçekte DAİŞ Ortadoğu’nun Jitem’i ve Ulus-Devletlerin de bekçisidir. Türk devleti bir ırk devletidir ve DAİŞ aynı zaman da Türkiye’nin de hizmetindedir.

Türkiye, kendi askerini kullanmıyor!

Biliniyor ki önceleri ABD kendi askeriyle giderdi işgale. Sonra, bir yönüyle kendi halkına asker ölümlerini anlatamayınca yerel güçler ve örgütlerle girdi Ortadoğu’ya. Bugün Türk devleti aynı yolda ilerliyor ve PKK’ye karşı Kürdistan’ın dört bir yanında DAİŞ’i eliyle katliamlar gerçekleştiriyor ve gerçekleştirmeye de çalışacak gibi görünüyor. Tam da burada hem KCK ve hem de HDP’nin “ herkesin kendisini savunması gerekiyor” uyarıları olmazsa olmaz olarak karşımızda duran yegane çalışma alanı olarak duruyor.

Katliam nasıl mı gerçekleştirildi? Öyle Suruç katliamı için derin istihbari analizlere girmeye gerek yok ki zaten Reyhanlı ve Paris katliamından bir farkı yoktur.

Yine katliamla ilgili belki de anlaşılması gereken, organlaşmış ahlaksızlık ruhunun gezindiği vücuda sahip Arınç’ın; O’nları kötü günler bekliyor” sözündeki komünal-kollektivist bir ruhla Kobanê’ye oyuncak götürenlerin, sömürge halk ve inançların birlikteliğinin, yani üstün-insan ideolojisinin hedef alındığı bir terör eylemselliğinin bilince çıkarılmasıdır. Çünkü bu ruh ve inanç, Ulus-Devleti darbeleyen bir güçtür.

Türk devletinin Kürtlere karşı olan savaşı yeni boyut kazandı.

Bütün dünya da biliyor ki Sayın Öcalan ile Devlet heyeti arasında gerçekleştirilen görüşmeler neticesinde başlayan süreç ile birlikte PKK, en son 2013’te ateşkes ilan etti. Gel gör ki Türkiye, PKK ve Kürt halkına karşı yürüttüğü askeri, siyasi, coğrafi, politik, ekonomik ve psikolojik savaşı hiç bırakmadı. Ne asimilasyon ve ne de kırımlardan vazgeçmedi. Kimi zaman TC, kimi zaman korucu, kimi zaman da Hizbullah adıyla PKK ve halka yönelen Devlet, Rojava’da önce El-Nusra sonra da Kürdistan’ın bütününde DAİŞ’i kullanarak saldırılarını gerçekleştirdi. Öyle ki Êzidilere soykırımı amaçladı. Bugün de TC, DAİŞ eliyle Kuzey Kürdistan’a savaş açmış durumda. Doksanlarda korucular ve Hizbullahı kullanan Devlet, bugün ve bugünden sonra da Kuzey Kürdistan’da DAİŞ’i kullanarak PKK ve halka dönük saldırılara girişecektir.

Soğuk yalanlar boşa çıkarılmalı!

Bir diğer büyük yalan ise Suruç katliamından sonra Türk devletinin psikolojik harp dairesindeki kadroların algı yönetimiyle ortaya çıktı. Toplumda yaratılmak istenen algı; IŞİD, Türkiye’ye savaş açtı” olarak şekillendirilmek isteniyor. Böylelikle AKP ve Türk devletinin günahsız olarak gösterilmesi amaçlanıyor. Böyle bir algı yaratılıp yutturulmadan AKP her istediği zaman Çözüm süreci taktiğine başvuramaz ve böylelikle oyalama mümkün olamaz.

Gerçek şu ki; DAİŞ Türkiye’ye değil, Türkiye, DAİŞ eliyle Rojava savaşını Kuzey Kürdistan’a taşıdı. Önümüzdeki günler Hatay, Antep, Adıyaman, Urfa ve Mardin’de üstlenen DAİŞ isimli Türk istihbarat elemanlarının uyanışlarıyla Arınç’ın; “ O’nları kötü günler bekliyor “ sözü somutluk kazanmış olacak.

Umuyor ve diliyoruz ki halk ve inançları bir bilinmezliğe sevk eden AKP hükümeti aklını başına alır da bu denenmiş ve çözümsüz politikalarından bir an önce vazgeçer. Yoksa çok kısa bir sürede Türkiye ve Kürdistan süreklileşen bir kaos halini alarak bilinmezliğe doğru yol alacak.

Mehmet Serhat Polatsoy

22.07.2015 

70444

Mehmet Serhat Polatsoy

Özellikle Kürt Ulusal Hareketi üzerine ve kürtlerin sorunları üzerine makaleler yazmakta olan yazarımız 2011 sonlarından beri yazılarıyla sitemizde yer almaktadır.

serhatpolatsoy@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Mehmet Serhat Polatsoy

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Sayfalar