Pazar Mayıs 19, 2024

Sürecin hasasiyetine hasasiyetle cevap vermek gerekiyor

Yaklaşık 30 yıldan beridir Kürt halkının ulusal demokratik taleplerinin seslendirilmesini üstlenerek öncülük eden Kürt siyasal hareketin siyasal konumunda olan siyasal güçleri, son barış sürecinin heyecanıyla atağa kalktıklarından beri, ağızlarından hiç düşürmedikleri süreç ve bu sürecin ortaya koyduğu ‘’süreç çok hassastır’’ söylemidir. 

Bu söylemin, hemen hemen her yurtsever Kürdün kulağını binlerce kere çınlatıldığından kuşku yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde siyasal ve ulusal sorunlara öncülük eden güçlerden önce, bu sorunların tüm acılarını bire bir yaşayan esas muhatap denilen halk kitlelerin bahsi geçen hassasiyetlere rivayet edildiği görülmemiştir. Zira halk kitlelerinin bilinç seviyesi kendi taleplerine öncülük yapabilecek düzeyde olmuş olsaydı kendi bağrından çıkan bilinç seviyesi yüksek bir elitin öncülüğüne ihtiyaç duymazdı. Dolayısıyla yeni süreçle ortaya çıkan siyasallaşma gereksinmeleri hiç vakit geçirmeden yeni sürecin yenilikleriyle halk kitlelerinin demokratik perspektiflerle şekillendirme sorumluluğu da siyasal öncülerin ahlaki sorumluluklarıdır.

Kürt siyasal hareketin siyasal öncüsü durumunda olanların da dediği gibi: Barış süreciyle başlatılan süreç elbette ki çok hassastır. Hassas olmasının nedeniyse hiç kuşkusuz barışa karşı duyulan özlemin kendisidir. Ya da savaş ortamının yaratığı otoriterlikten barış süreciyle yaşayacağı demokratik ortamla tanışma özlem ve hevesidir. Binlerce köyün yakılması, on binlerce Kürt evladının katledilmesi, yüz binlerce Kürt insanın işkencelerden geçirilerek zindanlara atılması, bir halkın en kutsal değerleri arasında olan Kürt kadınına tecavüzlerin yaşatılması, yarının en mükemmel ve temel mirası sayılan Kürt çocukların tecavüzcülerin tecavüzüne maruz kalması gibi bin bir dramlardan sonra dahi, Kürt halkının barışa sarılması başlı başına bir hassasiyet ve bir halkın nasılda erdem sahibi halklardan biri olduğu gösteriyor yeterince.

Tecavüze maruz kalışını, her bir karış toprağının kardeş ya da bir başka yakının kemikleriyle dolu oluşunu, tecavüz sahnelerin seanslarıyla uykulardaki fırlayışları, anne yüreği dağlayan evladına ağıt yakarışlarının tümünü es geçip Barış süreciyle elde edilmek istenilen demokratik işleyişin demokrasi artıklarına bile kurban ederek, “Ben varım” demesinden daha büyük ne gibi hassasiyet olabilir ki! Türkiye’nin misakı milli sınırları kabulümüzdür dediğimiz andan itibaren, Türkiye’nin normalleşmesinde, Kürtlerin üstüne düşeni yapmadığından bahsedilebilir mi?

Barış sürecinin barışla bitiş noktasına varılması için, Kürtlerin kendi hayalleriyle koruyup yaşadığı hayal dünyasından bile vazgeçilmedi mi? Bağımsız Demokratik Kürdistan’ın kuruluş kararlığından vazgeçilerek Bağımsızlık Kürtlerin intiharıdır noktasına gelinmedi mi? Peki tüm bunlara rağmen Türkiye’nin sadece demokratikleşmesiyle çözülecek Kürt sorunundaki ilerleyişi ve özellikle de Kürt sorunun insan hak ve hukuk temelinde çözülme kolaylığı ortadayken neden hâlâ ve illa da Kürt sorununu aksak adımlarla yürütülmeye çalışılmasına anlam vereniniz var mı acaba?

Aksak adımlarla ilerlemenin tek sebep ve nedeni hiç kuşkusuzdur ki projelendirilen barış sürecinin içeriğiyle ilgilidir. Şu olur, bu olur söylemlerin ötesine geçmeyen bir barış projesiyle karşı karşıyayız. Bahsi edilen sürecin adı ve sanı her ne olursa olsun, görünen tabloda elle tutulur somut bir verinin olmadığıdır. Gerek Türk devletinin egemen güçlerinin açıklamalarıyla kendini gösteren düşünsel niyetlerinde olsun, gerekse de Sayın Öcalan ve PKK güçlerinin istem ve arzularındaki göstergelerde olsun, Kürt halkının kalıcı Kürt sorunun çözülmesine yönelik çok ciddi bir projenin görülmediğidir. Dolayısıyla gözle görülen tek somut olanın, Kürt halkının ulusal taleplerle şekillenen ulusal istem ve arzuların tümünü demokratikleşme kotasına indirgendiğidir.

Dolayısıyla Kürt halkının siyasal öncülüğüne oynayan öncülerin kendi taleplerinin en asgarisinin asgari düzeyine inerek bu kadar açık özverisi ortadayken AKP ve özelikle de Erdoğan’ın ırkçı söylemlerinden hareketle çözümün mantığına bakıldığında, ne yazıktır ki barış umudunu yaralayan duyguların gelişmesine neden olup korkutuyor maalesef. Kürt sorunun çözülmesi bu kadar kolaylaşmasına rağmen sorunun çözümüne yönelik atılacak demokratik adımlarla dahi olsa. Mevcut tutumların yörüngesine eğildiğinde Kürt sorununun başka rantlı baharlara havale edilme mantığın belirtileri görülmektedir.

Ama tüm bunlara rağmen gerek Türkiye’nin gerçek anlamda demokratikleşmesi, gerekse Kürt hareketinin kendi yeter ve yetmezlikleriyle buluşup demokratikleşme işlevini harekete geçirecek umudumuzla, “tek seçenek budur” denilerek önümüze konulan bu barış surecine yine de destek vermeliyiz. Desteklenme gerekçesi ve gerekçemizi savaşın yaratığı otoriter ortamından barışın yaratacağı demokratik ortama geçiş olmalıdır. Herkesin bu şiarda yaklaşımı olumlu katkı sunacaktır.

Görünen bahar resim olsa bile, su taşıyalım, çim ekelim, fidan dikelim gerçek bahara dönüştürelim. Kürt halkının kaybetme lüksü yoktur.

HÜSEYİN AKINCI

100529

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

EYLEM BIRLIKLERININ GÜNÜMÜZDEKI ÖNEMI VE DÜŞÜLMEMESI GEREKEN HATALAR ÜZERINE

 

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN

 

ULUSAL SORUN

 

Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

 

Faşizm

 

 Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir.  Dimitrov

                  

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

Sayfalar