Perşembe Mayıs 9, 2024

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Bu durum Avrupa ülkeleri gibi burjuva hukukun işlediği ülkelerde de, ülkemiz gibi faşizmle yönetilen ülkelerde de benzer uygulamaların yaşanmasını beraberinde getiriken aynı zamanda bu uygulamaların yerine getirilme biçiminde veya yeni daha ağır tecrit uygulamalarının hayata geçirilmesi noktasında da birbirinden öğrenme süreci yaşanmaktadır.

Tutsaklar üzerinden, mücadele edenlere mesaj vermek ve bu şekilde toplumu sindirmek alışılagelmiş bir durum iken, dünya üzerinde sağcı-faşist hareketlerin yükselişte olması tutsaklar üzerindeki tecridin her geçen gün ağırlaştırılmasının da zeminini sunmaktadır.

Ancak bilinir ki; şiddet, baskı ve sindirme ne kadar ağırlaşırsa karşısındaki gücün bir yerden sonra kazanın kapağını atması kaçınılmaz olacaktır. Diyalektiğin yasaları burada işlemekte, şiddet ve baskı karşısında daha fazla direniş ve mücadele bir şekilde hayat bulmaktadır. Bu gerçek, mücadele tarihi boyunca çokça örnekle karşımıza çıkmıştır, çıkmaya da devam etmektedir.

Faşizmin ağır koşulları altında tecrid ve baskı elbetteki daha ağır yaşanır ancak burada da bu ağır tecrit koşullarına devrimcilerin, komünistlerin direnişle yanıt vermesi mücadele tarihi boyunca çokça rastladığımız bir durumdur. Diğer taraftan sözde burjuva demokrasisinin uygulandığı Avrupa ülkelerinde de -2015 yılında ATİK’e dönük operasyonda olduğu gibi- tutsaklar uzun yıllar hapishanede ve ağır tecrid altında tutulur. Yine bu örnekte olduğu gibi emperyalist-kapitalist ülkelerin gerici faşist devletlerle işbirlikçi tutumları çok açık olur. Devrimcilere, komünistlere dönük cezalandırma yöntemleri, buna dair yasaları, yönetmelikler çoğu zaman birbirinden kopya edilir.

Egemenler birbirinden öğreniyor

Mevcut tecrit uygulamalarının ağırlaşması karşısında devrimci-komünist hareketlerin bunu kırma anlamındaki mücadelesi ve pratikleri elbette olacaktır.  Almanya’daki burjuva demokrasisine rağmen operasyon sonrası yaklaşık 5 yıl tutsak edilen ATİK’lilere uygulanan tecrit ile Fransa’da tutsak edilen George Abdullah’a uygulanan tecrit emperyalistlerin biribirinden öğrendiklerini gösteriyor.

Fransa’da tutuklu bulunan Lübnanlı George Abdullah, cezası 20 yıl önce dolmasına rağmen Fransız yetkililerin onay vermemesi nedeniyle demir parmaklıklar ardında kalmaya devam ediyor. Hapiste geçirdiği en az 36 yılın ardından “Fransa’nın en eski mahkumu” olmak durumunda kalan George Abdullah, tutsaklık halinin devamı için yasal bir gerekçe bulunmaksızın Fransa tarafından alıkonuluyor.

Hindistan’daki Maoist tutsak Dr.G.N.Saibaba’ya uygulanan tecrit yine oldukça benzerdir. % 90 fiziksel engelli ve tekerlekli sandalyeye bağlı olan Saibaba dosyasından beraat etmesine rağmen tahliyesi engellendi.

İsrail’de Filistinlilere dönük saldırılar ve gözaltına alınanların hapishanede tutulma biçimi, Afganistan’da tutsaklara uygulanan ağır koşullar, tecrit içinde tecrit edilmesi, İran’daki idamlar ile Türkiye’deki hasta tutsakların ölmeden hemen önceki gün tahliye edilmeleri aynı düşman hukukunun işlediğinin göstergesi değil midir?

Türkiye ve T.Kürdistanı hapishanelerindeki tutsakların 2015 OHAL döneminden itibaren çok daha ağır bir tecrit uygulamasına tabi tutulması bir yanda iken başta müebbet alan 30 yıllık tutsakların tahliye edilmeyerek, faşist TC’nin kendi yasalarına dahi aykırı davranarak, hapishane gözlem kurulunu ikinci yargılama merci atanması kılıfına uydurma biçimidir. 2015 OHAL kararnamelerinin kalıcı hale getirildiği en bariz örnekler hapishanelerdir. Bu tarihten itibaren devrimci, ilerici muhalif gazeteler, teorik dergiler tutsaklara verilmedi.

Tutsakların dışarısı ile birlikte verdiği çaba sonucu dergiler için abonelik sistemi ile dergilerin verilmesine bir olanak yaratılırken, bu kez de abone olsalar da binbir bahane ile politik dergiler verilmiyor veya 5 yıl için en fazla 3 dergi veriliyor. Tutsakların 3 kişi görüşçü hakkının, görüşçü olan kişinin hakkında herhangi bir dava olmaması şartına bağlaması ve çoğu kez kişinin “güvenlik soruşturmasına takılması” durumu ise rutinleştirildi. Hemen her hapishanede tutsakların okumasının önünde bir engel olarak kitap sınırının getirilmesi gerçek anlamda tecrit uygulamasıdır. Günde belki bir kitap okuyan tutsağın ayda üç kitaba mecbur edilmesi tecridin ne kadar boyutlandırıldığının göstergesidir.

Bu tecrit içinde tecrit örneğinin en ağırı PKK lideri Abdullah Öcalan üzerinde yaşanmaktadır. Ailesi ve avukatları ile görüştürülmeyen Öcalan üzerinde tecrid ile Kürt halkı cezalandırılmak, baskı altında tutulmak istenmektedir. Bunu kabul etmek ve bana sessiz kalmak mümkün değildir.

Tutsak Partizanlar açısından tecridin tüm tutsaklara uygulandığı gün gibi ortadadır. Açık bir şekilde ifade etmek gerekir ki, Tutsak Partizanlar bu tecridi kırmak için yoğun bir çaba içindeyken buna ortak olmak bu mücadeleyi dışarıdan güçlendirmek, büyütmek durumundayız.

Her adım, tecridin kırılmasına hizmet edecektir!

Hemen her Tutsak Partizan, sürekli okuyan, araştıran yazan, kitap çalışması ile oldukça verimli bir tutsaklık dönemi içindedir. Tutsak Partizanlar, dışarıda baskı ve sindirmeyle mücadelenin gerilemiş olması karşısında bir an umutsuzluğa düşmeden; yazı yazan, mektup ile dışarıyı anlamaya-okumaya çalışan, yüksek moral ile dışarıyı okuyan ve bu analizleri ile çoğu kez dışarının analizlerine benzer bazen çok daha isabetli ve öngörülü bir analiz-sentez içeren verimli çalışmalar yürütmektedir. Tutsaklarımızın bu çabasına yeterli karşılığı veremediğimiz ortadadır. Ülkede olsun veya olmasın her devrimcinin, Partizan’ın tecrid içinde tecrid edilmeye çalışılan tutsaklarımızla daha fazla bağ kurma, mevcut tecridi kırmanın yollarını arama mücadelenin bir parçası olmalıdır. Çokça ifade ettiğimiz gibi hangimizin ne zaman tutsak olacağının asla garantisi yoktur, bugün kırmak için uğraştığımız tecrid, yarın yeni bir tutsak için açacağımız yol veya yaratacağımız koşullardır. Türkiye cephesinden tutsaklarımızın kitap istekleri, temel ihtiyaçları, dışarı ile kurmak için mektupları, yazıları, kitapları ile mücadeleye katkılarını artırmak için harcadıkalrı yoğun bir emeğe dışarıdan doğru daha fazla karşılık yanıt vermemiz gerektiği açıktır.

İçerdeki tecridi kırmanın en temel yolu dışardakilerin içeriye daha fazla kulak vermesinden sahiplenmesinden geçmektedir. Elbette bu aynı zamanda kolektif bir çabayı gerekli kılmaktadır. Tutsağın görüşüne düzenli gidilmesinden, dışarıya ulaştırdığı yazı-makale ve kitaplarının dizilmesine temel ihtiyaçlarının satın alınarak giderilmesine kadar hemen her başlıkta atacağımız bir adım, her geçen gün ağırlaşan ve boyutlanan tecridin kırılmasına hizmet edecektir.

Bu çabanın kollektifleşmesi, mektuplaşmanın daha fazla gündemleşmesi, dışarı ile bağın daha fazla kurulması sınırlara takılmamalıdır. Her yoldaşın bir politik tutsak ile mektup arkadaşı olması tartışılmalı, bu mektuplaşma karartılmak istenen karanlık hücrelere dışarının küçükte olsa bir ışığı, sıcak bir sohbetin vesilesi haline getirilmelidir.

Mücadelemizin bir parçası daima hapishaneler, tecrid altında tutulan tutsaklarımızın dışarı ile kuracağımız bağlar olmalıdır. Ayrıca mektuplaşmayı sadece tutsağın dışarı ile bağı şeklinde de görmemek gerekir, aynı zamanda bir tartışma, politikleşme aracı olarak görmek gerekir. Tutsak ailelerimiz mevcut tablo içinde örgütsüz durumdadır ancak birçoğu yakınının dışarıdaki sesi soluğu olmuş bizimle önemli bir bağ ilişki geliştirmiş giderek politikleşmiştir.

Tutsağın bir kelamı, bir selamı, bir kartı aileler için büyük önem taşımaktadır. Ailelerimizle kuracağımız bağın giderek gelişmesi tecridin kırılması mücadelesine de katkı sunacaktır.

1355

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Sayfalar