Perşembe Mayıs 9, 2024

Sistemin silahı; yozlaştırma

Tüm emperyalist toplumlarda halkı daha fazla sömürmenin, halkın tepkilerini bastırmanın, halkın örgütlenmesini ve iktidara yönelik bir mücadele içine girmesini engellemenin çeşitli yolları vardır. Egemen sınıflar bunun en temel aracı olarak zora başvuruyor veya başvurma tehdidini sürekli gündemde tutuyor olsalar da, zorun yanında başka yöntemler de kullanırlar. Çünkü zor ve şiddet, tek başına herhangi bir sömürü düzenini sürdürmeye yetmez.

Ceza yasaları, karakollar, hapishaneler, düzenin zor aygıtının kurumlarıdır. Keza işten çıkarma, okuldan atma gibi yöntemler de düzenin "zor" aygıtını tamamlayan mekanizmalardır. Ama yine de bütün bunlar yetmez. Zor'un dışında, kitleleri düzen sınırları içinde tutmanın en önemli başlıca aracı ideoloji ve kültürü "elde tutmaktır”. İdeolojik, ahlaki, kültürel yönlendirmeler, etkili olduğu ölçüde, kitlelerin sisteme bakışı ve tavrı da "elde tutulmuş" olur.

İdeolojik ve kültürel yönlendirmeyle amaçlanan; mevcut düzeninin meşru ve değiştirilemez olarak görülmesini sağlamak, sorunların kaynağının ise sistemden değil; kişilerden, şu veya bu gruptan, partiden kaynaklandığına inandırmak ve insanları mücadeleye, örgütlenmeye, değişime karşı inançsızlaştırmaktır...

Yani yozlaştırmaktır. 

Yozlaşma, halkın geçmişten bu yana yarattığı, gelenekselleştirdiği olumlu gelenek, kültür, ahlaki özelliklerinin toplamı olan manevi değerlerinin bozulması, içinin boşaltılması ve bunların yerine emperyalist yoz kültürün geçmesidir. Yozlaştırma politikasıyla, bir yandan halkın asırlardan bu güne taşıdığı olumlu değerlerin içi boşaltılırken, diğer yandan da bunların yerine emperyalist sistemin yoz ve lümpen kültürü empoze edilir.

"Burjuvazi, gölgesini satamadığı ağacı keser." der Marks. Halkların bağrında büyüyen bu manevi değerler ağacı, burjuvazi için karlı olmak bir yana, "kar, hep daha fazla kar" düzenine bir engel oluşturur. Haliyle de bu değerler yok edilmelidir, yani halk 'yozlaştırılmalıdır'..!

Yozlaştırma politikalarına başvurulmasında sistem açısından bütün mesele, halkı, gençlerimizi sistem içinde tutmak, bilinçlenmelerini ve örgütlenmelerini engellemektir. Bunun için de uyuşturucudan fuhuşa, kumara kadar her türlü dejenere aracından faydalanmaktadır.

Uyuşturucu, fuhuş ve kumar; yozlaşmanın, kitleleri doğrudan veya dolaylı etkileyen en yaygın biçimleri olmakla beraber emperyalist sistem için iki boyutlu çalışan mekanizmalardır. Bir yandan sisteme para kazandırırlar, diğer yandan yozlaştırılan topluluklar, düzen açısından etkisiz eleman olurlar. Bir üçüncüsü de; bunlar yayıldıkça, toplumsal çözülüş dediğimiz olgu da derinleşir ve yaygınlaşır. 

Özellikle Alevi-Kürt halkının yaşadığı emekçi mahallelerini hedefi haline getiren sistem, son dönemlerde 'bonzai' denen uyuşturucu ve öldürücü maddeyi etkin bir şekilde yaygınlaştırmış, bu maddeyi mahallemize, sokağımıza, iş yerimize, okulumuza sokmayı başarmıştır. Çok kolay bir şekilde üretilmesi, satışına 'göz yumulması' ve teşvik edilmesi, ucuza satılması ve internetten dahi satın alınabilmesi vs. nedenlerine de bağlı olarak bonzai kullanımını yaygınlaştırmayı ve arttırmayı başarmıştır! 

Yozlaştırmanın son aracı; Bonzai Nedir?

İçerisinde fare zehiri, tarım ilaçları ve daha belirlenemeyen binlerce kimyasal barındıran ve ilk kullanımında dahi ölümlere neden olabilen sentetik bir uyuşturucudur. Türkiye'de 3-4 sene içerisinde yaygınlaşmış ve son bir senede kullanım oranı bakımından adeta 'patlama' yaşamıştır. Bonzai; kan basıncında hızlı artış ve nabız yükselmesi, şiddetli ağız kuruluğu, göz kızarıklığı, halüsülasyon görme, açlık hissi, ortam seçememe, nerede olduğunu, ne yaptığını/dediğini hatırlayamama, geçici körlük, geçici felç durumu yaratmakla birlikte ani kalp krizinden kaynaklı ölüme götürebilen zehirli bir maddedir.

Hedefte ilk olarak gençlik var!

Gezi İsyanı'nda da hatırlayacağımız üzere; ta en başından beri direnişi omuzlayan, polisle karşı karşıya gelen, kıyasıya çatışan, korkmadan yürüyen, haklarını sonuna kadar savunan hep gençlerdi. Zannedildiği gibi gençliğin dünyası sadece popüler kültürün dayattığı gibi; düşünmeyen, sorgulamayan bir fanustan ibaret değildi. Gezi İsyanı'nda, gençlik geniş halk kesimleriyle birlikteydi ve bu birliktelik de mücadelenin seyrini belirlemişti.

Gezi İsyanı'nın da göstermiş olduğu gibi, sistemi en fazla sorgulayan ve değişimi için mücadeleye en aktif katılan dinamizm gençliğin kendisi olduğu için; yozlaştırma politikalarının hedef tahtasına oturtulan kesimin kendisinin de yine gençlik olması elbette şaşırtıcı değildir. Ve yine bonzai kullanımının son bir yılda çok fazla artış göstermesini (bu sürecin Gezi sonrasına denk düşmesi de manidardır ve sistemin bilinçli bir yönelimi/eylemi/politikasıdır) 'çocuk' diyebileceğimiz yaşlara indirilmesini hayretle karşılayamıyoruz! Gençlik bilinçlendiğinde, sokağa çıktığında yerlerinin sallandığını gören sistem; gençliği ne kadar fazla 'uyuşturursa/yozlaştırırsa' yerini o kadar sağlamlaştırdığının da farkındadır!

Sistemin yozlaştırma zehrine karşı elimizdeki tek panzehir ise bilinçlenmek, birlik olmak, siyasallaşmak ve örgütlenmektir. Çünkü yozlaşma, sisteme karşı mücadelenin gerilediği koşullarda gelişime olanak bulur. Bulunduğumuz alanlarda siyasal mücadelenin çıtası yükseltildiğinde, yozlaşma da bir o kadar gerileyecektir.

1 Mayıs Mahallesi’nden ÖG Okuru

87043

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Sayfalar