Perşembe Mayıs 9, 2024

Sınıf bilinci

Yaşam kendi hareketini sonsuz devinimi içinde sonlu parçalara bölmüş olarak yol alıyor.Bu konu da maddenin en yüksek biçimi olan 'bilinçli madde' de durmuyor.Maddenin hareketini anlamaya ve onu bilinçli bir değişikliğe uğratmak için çabalıyor.Toplumsal anlamda değişiklikliğin yaratıcısı da burada tarihsel önemini vurguluyor.Komünist Partinin tarihsel önemi, sınıflı toplumların sınıf ilişkilerindeki eğemenlik yönünü başağı çevirmek, üretimin toplumsal yönünün önündeki en büyük engeneli ortadan kaldırmak, bağımlılık ilişkisini koparmak yada onu da ters çevirmektir.

Sınıf adına hareket eden tüm öznelerin özünü oluşturan şey ,değiştirilmesi gereken olarak hazır bulduğumuz şey, eğemen sınıfların çıkarlarınca oluşturulmuş bir harekettir.Burada bizi ilgilendiren temel şey, amaç için gerekli olan araçların oluşturulması ve savaşımı ezilen sınıfların lehine çevirmek olduğuna göre, tüm düşünce ve pratik sürecin hareketi de buna uygun olmak zorundadır.

Klasik söylemle sınıflı toplumun içinde varolmamız bizi 'gerici sınıf ve çıkarlarından' koparacak bir aygıtı da zorunlu kılıyor.Bunu hem teorik hemde pratik alanda yapacak olan KP'dir.Ama KP demekle KP olunmuyor.KP'yi KP'ye yapan programı,tüzüğü,organları,kültürüdür; ve bunların birliktevarlığıdır.Organları çalışmayan,tüzüğünü dikkate almayan,programını eskiten, kültürünü geçmişin sırtına binip bir türlü inmeyen bir anlayış ile 'ilerleme' olmadığı gün gibi ortadadır.

İnsanlar neden farklı düşünür,fikirler, amaçlar zamanla neden değişir.Herşeyin değiştiğini değil sadece herşeyin hareket ettiğini söyleyen ve bilimle kavrayan bizleriz.Kendi içimizdeki hareketi anlayamıyorsak dış dünyadaki hareketi nasıl bilince çıkaracağız.Yüksek perdeden sloganlarla 'coşku' yaratılmıyor.Pratikte bir ileri hareket olmadan düşüncede yerinde sayıyor.

Bunları neden mi anlatıyorum.Tarihimiz bölünmeler(adına ne derseniz deyin:hizip,darbe,kaçkınlar,oportunistler vs.) tarihide ondan.İçindeki değişikliği dışa vuramayan, İşçi sınıfı ve köylülüğün değil politik,kültürel,siyasi,askeri mücadele yürütmesini kendisi için ekonomik mücadele dahi etmediği bir zamandayız. Sınıflardaki bu gerilemeyi kendi varlığından ve pratiğinden bağımsız değerlendirenler tek yanlılıkta ısrar ediyor.Son dönemdeki gazete işgali vb. Şeylere yeni bir olay gibi yaklaşanlara şaşıyorum.Tarihimizde 'adam kaçırmaya', silahsızlandırmaya kadar giden pratikler mevcut zaten.Küstürmeler, korkutmalar,siyasi küfürler...vd.

Sınıf bilinci =birleşe birleşe kazanacağız diye slogan attırıyor

Halk=daha siz birlik olamıyorsunuz diyor.

Doğru söze ne denir.Gelde inan...

İ.K'nın ardılları değil konumuz sadece 'sınıfın' bilinçli yanı.İçinde yaşadığımız toplumun en ileri unsurlarının tarihsel hareketi..

Ezilen sınıfların katmanlarının duygu düşünce ve isteklerinin yansıdığı ayna olan örgütlülüğümüzün amaç ile olan çelişkisindeki paradigmayı anlamamızdır.Bu parçalı dağınık olamamızın hem olumlu hem de olumsuz yanlarını anlamamız edindiğimiz 'bilgi' ve tecrübeleri sınıfa taşımamız için bir fırsat olarak değerlendirildiğinde 'devrimci' bir tutuma dönüşebilir.Sınıf bilinci dediğimiz somut durumda bu değilmidir zaten.

Öncelikli olarak gelinen son nokta da ayrışmanın güncel nesnel koşullarını iç ve dış çelişkilerini anlamamız bilince çıkarmamız gerekiyor.burada iç olan şeyden önce nesnel koşulların yani sınıfların nesnel koşullarını duygu düşünce yaşamdan bekledikleri çıkarları anlamamız, mücadelenin ideolojik, siyasal,ekonomik ve askeri biçimlerini nerede hangi boyutta ve ne biçimde desteklediğini,durağan davrandığını, geri çekildiğini, nedenleri ile açığa çıkarmak, Toplumuzdaki sınıf ilişkilerinin örgütlülüğümüze ve top yekün ileri unsurlara yansımasını tarihsel olarak incelememiz güncele cevap verecek koşulları 'oluşturmanın' zeminidir.

Buda niyetler dünyasından uzaklaşmamız zorunluluklardünyasına ayak basmamız anlamına geliyor.Sabırlı, tarihsel öneminin ve görevinin bilincinde kişisel grupsal çıkarlar ile aynı safta olan yapılar arasındaki çelişkiyi devrimin hazırlanmasına kullanabilmek demektir.Çelişkiyi ezilen sınıfların herhangi bir katmanının duygu düşünce istek ve pratiğini proleteryanın çıkarlarına tabii kılmak,birbirlerini yadsımadığını aksine birbirlerini beslediğini anlamak demektir.Ezilen sınıfların sezgilerinden duygu düşünce ve isteklerinden öğrenmek, temel aldığımız sınıfların çıkarına(işçi sınıfı ve köylülük) hareket etmek demektir.

Son elli yıllık türkiye devrimci mücadele tarihinin öğrettiği şey şu: 5000 yıldır kitap yüzü görmeyen ezilen sınıfların elli yıldır bilimle ve kitapla tanışmışlığını tarihimiz yeterince açık olarak gösteriyor.Daha yürümeye yeni başlıyoruz.Bir bebeğin tüm deneyimlerine sahibiz.Başımızdaki yara, dizimizdeki bere ve gözyaşlarımızdan öğreneceğimiz ders bu.Devrilmiş televizyonun altında kalmiş bir bebek gibi,balkondan sarkıp düşmüş çocuk gibi ölümlerimiz.Hepsi pisipisine dediğimiz(çoğunun önlemi alınabilecekken) koşullarda gerçekleşti.Ayrılıklarımız aile içindeki kötü çocuğa yaklaşımdan farksız..Toplumda ne yaşıyorsak içimizde onu yaşıyoruz.Öğrenilmiş yöntemler bizdede yöntem olarak gerçekleşiyor.Aştığımızı iddia ettiğimiz her söz pratikçe yadsınıyor.Hesap verebilirlik sözden öteye gidemiyor.Onun sözüne karşılık ötekinin sözü... hepsi bu...Sınıf bilinciyle mesafeyi buradan okumamız gerekiyor.Sınıfın çıkarları adına yapıldığı söylenen her ayrılık, kopma vd. Sınıfın aleyhine gerçekleşmiş, Sadece ezilen sınıfları geriletmemiş aynı zamanda bilinçli unsurları da geriletmiştir.Tarihsel sorumluluk bilinci bunun neresinde.Evlendin mi sorun mu yaşıyorsun boşanıver gitsin.'sen önemlisin çünkü'.Sorumluklarından uzak 'ben merkezci' yaklaşım değil mi?Çok denedik ama olmuyor işte...Evlilik hukukunda olduğu gibi ayrılan taraflardan biri erkek biri dişi görünüyor.Biri herşeyin sahibi diğeri eklentisi... hakları da öyle.

Çelişki sonsuzdur,Çelişkiyi çözebilmek ise devrimcidir.Biz çelişkiyi çözmek yerine çelişkiden uzaklaşmayı(kendini hangi görüntü de sunarsan sunsun), yeğliyoruz.Ertelediğimiz her sorun büyüyerek önümüzde beliriyor.Süreçlere yetişmek ile geçen elli yılın hesabını kim verecek.Hesaptan da öte, gelinen süreçte kardeşler arası tıkanıklık ile dostlar arası yakınlaşma nasıl gerçekleşecek.Her birinin uzmanlaştığı alanlardaki birikimler değerler ezilen sınıflar çıkarına nasıl bütünleşecek, Tek yanlılıktan çok yanlılığa nasıl geçilecek?

Raflarda yerini alan yeni bir gazete yeni bir dergi ezilen sınıfları tabanı bölmekten başka ne işe yarar.Nicel olarak azalan bir nesneyi kendi içinde ayrıca parçalara ayırmak bütünü çoğaltmayacağı gibi bütünün pratiğini gerçekleştirmesine zarar vermez mi?

Ne yapmalı peki?

Özneyi sınıfa götürmek,sınıfa kulak vermek gerekiyor.teorik seviyeyi yükseltmek için eğitimi nitelikli ve sürekli hale getirmek gerekiyor.tarihi özeleştiri yapmak gerekiyor.bunu da tek tek değil çoklu birliktelikle yapmak gerekiyor.Herkesin eteğindeki taşları dökmesi gerekiyor.Sonrasında taşları ayıtlaması gerekiyor.hayatı derleyip toparlamamız için kendimizi toparlamamız gerekiyor.Buda baktiğımız şeylerin ölçeğini unsurlarını anlamamızla ilgilidir.Ölçeğini bilmediğiniz haritadan aldığınız değerleri zemine uygulayamazsınız.Bu nedenle Materyalizm nesnelliği,diyalektik unsurları ve bağları, tarihsellik ölçeği(mesafeyi) verir bize.Bu nedenle bilimin adı DİYALEKTİK TARİHSEL MATERYALİZM'dir.

Bu üçünün birliğine en ileri bilim diliyoruz.Tek yanlılıktan uzak şeyler arası bağı kurabilen oluş süreçlerini kavrayan nesnel dış dünyadan bilince yansıtan(filozoflar ve bilim adamları buraya kadar ilerleyip kalıyordu),sonra nesnel koşulları 'değiştirme' yönü yani devrimci yönü açığa çıktı Marx ile.

Biz nesnel koşulları değiştirmek istiyorsak eğer önce nesnel koşulları anlamalıyız. Birbirimize sormamız gereken en önemli soruyu olumsuzdan değil olumludan sormalıyız.Neden ayrıldık değil?Neden birlikte değiliz?Neden geriledik değil?Neden ilerleyemiyoruz?Neden güçlenemiyoruz?

Biri suçlayıcı diğeri özeleştirici açıklayıcıdır.Suçlayıcı olan 'sebep' mutlaka bulur, aramaya başladığında.Özeleştirici ise tarihsel sorumluluğunu bilir.Sınıf bilincini yansıtır.Çocuklar gibi mızmızlanmayı bırakmak lazım.Kimse yutmuyor.Herkes elini taşın altına koymalı.

Öyle herkes kendi tarafına çekilince sorun çözülmüş olmuyor, olmadıda.Yaşamını devrimci mücadeleye adamış kişilerin birbirlerini 'kaçkınlıkla' suçlaması kadar samimiyetsiz ve pratikçe reddedilen durum kadar abes Bir şey yoktur.Taraflar arası ideolojik,siyasi,kültürel,örgütsel sorunların açıkça ortaya konması,tarafların birbirini bu noktalar üzerinden hesap sorması gerekir.Açıklayıcı,somutlayıcı,özeleştirel bir zeminde yürümelidir.Bunun dışındaki tüm yaklaşımlar tencere dibin kara seninki benden kara anlayışıdır.Sınıf bilincinden uzaktır.Çelişkisiz ne varki bu evrende..Mesele çözmek değil mi?Ne diyor önderler: Bilisizlik bir açıklama değildir'

Marsist tüm laf ebeliğini bir kenara bıraktığımızda olacak olan oluyorsa devrimcilik nerede biri bana göstersin.BUNDAN ON YIL ÖNCE.Öznelere bir mail atmıştım.Eski döküntü artıkları öznelerin içine doğrudan almayın diye.Onları yeniden kalıba dökmeden yarardan çok zarar verirler diye...Ciddiye alınmadığını da biliyorum.Ancak anlatmak istediğim bu değil.Benim konu hakkındaki ukalalığım.Birşeyi doğru tespit etmek tek başına ne işe yarar.Hareketten uzak,kitleden uzak,özneden uzak...Yani tutumumdaki geriliğin 'biliyorduk'daki gerilikten nicel bir farktan başka bir farkı var mı?Bilmek değiştirmektir demiyormuyuz.O zaman yapmamız gereken 'irademiz' ve 'düşünme' tarzımızın dışına çıkmak,doğru olduğunu yıllardır söylediğimiz(pratikçe rededilmiş) şeyleri terk etmemiz gerekiyor.Yani mücadele kaçkınlığı tespiti doğru olsa dahi kazancımız değildir.Kaybımızdır.

Bu nedenle tüm yaşanan olumsuzluklara rağmen tespitimizin karşısında bir pratik sergilemek durumunda olmalıyız.

Öznenin sorunlarını sadece içte aramak gafleti dahi tek yanlılıktır.Sınıfla olan bağ belirleyicidir.Sınıfın hareketindeki gerilik içerde de gerilemeye neden oluyor.O zaman yapılması gereken sınıfla olan bağı kurmak ve güçlendirmektir.Ezilen sınıflarla bağımız nerede ne kadar? Buğün dükkanın kapısına kilit vursak ezilen sınıflar hangi duygu düşünce iklimine girecekse o kadar.Bunu açıkça ortaya koyduğumuzda Öznenin hareketi anlaşılacaktır.Bu nedenle silkinme zamanı dostlar...

Devrimci durumun gizliden gizliye geliştiğini tespit ediyoruz.Artık darbelerle susturalamayacak, iç savaşa gebe bir ülkede olduğumuzu biliyoruz.Sınıf bilinci ezilen sınıflar için 'aracı' hazırlamaktır.Bu yükün en ağır kısmı MLM'lerdedir.Bu sorumluluğu can pahasına üstlenmiş tüm unsurlara selam olsun...

Yüreğinizden,,inancınızdan,samimiyetinizden kuşku duyan varsa,anlayana kadar anlatın...Bugün herşeye rağmen alanda tüm yeteneklerinizle çabalamanız bunun kanıtıdır.Sınıf bilinci buğün birlik konusunu tartışmaya açmak demektir.Tarihi süreçleri hataları ve noksanlıkları ile birlikte kazanımlarını hepbirlikte sınıfa anlatmak demektir.Bilince çıkarmanın bugünkü anlamı budur.Zorunludur.

İyi Çalışmalar

Taner Özcan

45971

Taner özcan

Taner Özcan sitemizin köşe yazarıdır. Kültürel ve politik konularda yazılar yazmaktadır

Taner özcan

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Sayfalar