Pazar Mayıs 5, 2024

Şimdi ilerleyebilen bir savaşçıyım...

Gerilla alanına geldiğimde; bu koşullarda yürümeyi bilmeyen bir durumdaydım, şimdi ilerleyebilen bir gerillayım. Kendime karşı yanılsamalı bir bakış açısına sahipken geldim bu alana. Kendi gerçeğini göremeyerek hep “ben yapabilirim” yanılsaması vardı. Zamanla öğrendikçe yapabileceklerimi/yapamayacaklarımı gördüm.

Her şeyden önce kendi gerçekliğimi gördüm. Her alanın zorluğu olduğu gibi bu alanın da zorlukları var. Sistemden, aileden ve toplumdan şekillenerek bu alana geliyoruz. Ben, en azından yoldaşları “mükemmel” olarak hayal edip, sistemin bize yüklediği rolleri unutarak geldim buraya. Benim için farkına varma süreci bu alanda gerçekleşti; daha çok kendime yoğunlaştım, kafa yormaya başladım.

Aynı zamanda yoldaşları anlama, örgütü tanıma, anlama yönünde bir sürecin içine girdim. Sivil yaşamdan farklı bir yaşam şeklimiz var ama esası oluşturan nokta, bilinçli olmamız ve örgütlü olmamız. Sistemden farklı ele almış olduğumuz eğitimlerimizde; genelde öğrenmeye, öğretmeye dönük bir çalışma yürütüyoruz, kendi pratiğimizi sorgulayıp ele alıyoruz. Özgün olarak kadın eğitimi alıyoruz daha derinleştirerek sorgulayarak bir kafa yoruş içerisine giriyoruz.

Kamufle yaptığımızda aklıma şu gelmişti; aslında ben sivilde hep kamufle yapmışım, kimsenin görmemesi için bir şeylerin üstünü örtmekti bir anlamda yaşam tarzım. Ama örgütte böyle değil. “Ben böyleyim beni değiştir, değişmek istiyorum” şeklinde açığa çıktı. Bir nevi özgürleşmek için bir kanat çırpıştı benim için, ilerleyebilme, zincirlerinden kopabilmekti gerilla alanı... İlk zamanlarda bu alana yabancı hissettim.

Kendini buraya ne kadar ait hissetmek istiyorsan sivildeki yaşamından o kadar kopmam gerekir ve bu alana göre şekillenmen gerekir. Hayatımda böyle uzun yürüyerek bir yerlere gitmedim hiç. İlk defa burada bu kadar uzun yürüdüm, hem yaşımın genç olmasından kaynaklı hem de yaşantımdan kaynaklı ilk defa burada yemek yaptım, depo kazdım, köyde büyüdüm ama ilk defa doğayla burada bu kadar iç içe oldum.

Şu ana kadar hayatı günü birlik yaşadım, çok planlı yaşamadım bir gün sonra ne olacak diye düşünmedim ama ilk defa burada düşündüm, kendime kafa yordum, yaşamımı sorguladım.

Hayatımdaki bir diğer dönüm noktası da silahlar, kamufle ve nöbetler oldu… İlkleri burada yaşadığım için çok mutluyum bunun yaşantımda da önemli yerde duracağını düşünüyorum... Korkularımla yüzleşiyorum, kendimle hesaplaşıyorum... Yaşamda hep düz yolların olmadığını, yokuş tırmanmam gerektiğini, nefesini kullanabilmeyi, zamanını değerlendirebilmeyi ve gerektiğinde elini tetiğe korkmadan götürebilmeyi öğrenebiliyorum...

Kış sürecinde kitle faaliyetinde neler yaptığımız, hatalarımız konusunda özeleştirel yaklaşmayı öğreniyoruz. Yoldaşları daha yakından tanıma, anlama, onlara dair kafa yorma aynı zamanda kendini tanıma, kendine yönelme fırsatı buluyoruz. Bu alana sonbahar sürecinin sonunda gelmemin nedeni; gelişebilmek, ilerleyebilmek içindi. Şimdi ne kadar doğru karar verdiğimi görebiliyorum. Çünkü katkılarını da görüyorum.

Gerillaya nasıl katılmaya karar verdiğim konusuna gelirsek; sivilde zaten bunu tartışıyordum ama “bahar sürecinde giderim” diye planlıyordum. Tabi kabıma da sığamıyordum. Bu alandan gitmek istiyordum. Gerilla alanı benim için yaşantımın yeni başlayacağı bir yerdi. Bir kadın toplantısından sonra kararım kesinleşti. “Ben gideceğim” dedim.

İkinci toplantıdan sonra ise katıldım. Ve hayatımın değişeceğini biliyordum ama gerillayı da, gerilla yaşamını da abartma durumu vardı. Gerillada olmak demek sistemin benim üzerimde söz sahibi olamayacağı ve hayatımda yer kaplayacağını düşünmüyordum ama kendimle beraber sistemin bendeki bütün yansımalarını da buraya taşıdım. İlk önce hareket tarzıma, düzenime baktığımda benim buraya alışmam, ait olmam için bu alanı kavrayabilmem gerektiğini anladım. Her şeyi en basitten algıladığımın, dikkatli olmadığımın ve sorgulamadığımın farkına vardım. Mesela gerillaya gelmeden önce her şeyi daha basite aldığım için ve zorlanacağım aklıma gelmiyordu. Bu da sistemin bizi tembelleştirdiğinin bir örneğidir.

Gerilla dediğin zaman bendeki çağrışımı; sadece savaştı. Bunu tek yönlü düşündüğümün ve basite aldığımın burada farkına vardım... Gerillaya katılmamın bir nedeni de sivildeki yoldaşımın, gerilla alanında olmasıydı.

Yoldaşın benim üzerimde manevi bir ağırlığı vardı. Yereldeki faaliyetin içine girdikçe onu anlamaya başladım ve benim de onun yolunda, yoldaşlarımın yolunda gitmemin doğru olacağını anladım ve işte buradayım… (Dersim’den bir kadın gerilla)

48573

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Proletarya Partisi

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Sayfalar