Cuma Mayıs 31, 2024

Şehitlerimizde Ölümü Değil Yaşamı Soluyor,Geçmişi Değil Geleceği Görüyoruz!(Zeynel Gökdemir)

Kimse hüzünlü olmasın

Sırası değil hüznün daha

Bir gün bir şehir alanında

Bir yığının gözlerinde

Omuzlarına düşerse bir çınar yaprağı

Hüzünlensin yaşayanlar o zaman

Sırası değil hüznün daha

Öylesine sıkılmış ki yumruklar

İyice sıkılsın yumruklar

Unutulsun bu gövdeye duyulan hasretß

Unutulsun bu alışılmış duyarlılık.

O kadar sade o kadar kalabalık ki

Unutulmaya değer olanların insan gövdeleri

Ve unutulmalı mutlaka

Dolsunlar diye yüreklere

Dolsunlar damarlara

Ölümü denir

Ölümü denir şimdi onlara…”

Edip Cansever

27 Nisan’da ölümsüzleşen DÖRTLER’i, Cenk Kılagöz, Özge Bali, Asiye Özlahlan ve Yusufbaş Akay’ı sonsuzluğa uğurladık. Onlar doldu damarlarımıza, onlar doldu yüreklerimize. Ve onlarla dolu, beynimizin tüm kıvrımları. Devrimcilik ve devrime dair yaptığımız tüm sorgulamalarda onlarla birlikteyiz. Onların sınıf kini, devrimci kararlılığı, cüreti, fütursuzluğu yol gösteriyor bizlere. DÖRTLER ve tüm ölümsüzleşenlerimizin aynasında kendimize, kendi devrimciliğimize bakıyoruz.

Türkiye devriminin dinamiklerini araştıran, sorgulayan, kendine güvenen, kendini aşan, birlikte iş yapma becerisine sahip yiğit, korkusuz, geleceğe umutla bakan kadrolara ihtiyaç var. Devrim ve sosyalizm, böylesi değerlere sahip, emekçi halk yığınlarını örgütleyebilecek ve mücadeleye sevk edebilecek kadrolardan oluşmuş bir komünist öznenin varlığı durumunda gerçekleşebilir. Komünizmin ilk evresi olan sosyalizm için mücadele veriyoruz. İşte bu yüzden mevcut düzen kişiliğini yerle bir ederek yeni insanı yaratmak, bizlerin bugünden başlatacağı ertelenemez görevdir.

Devrim için yükselttiğimiz kavga, her birimize somut görevler yüklemektedir. Devrimci kadro, kendini en basit görevden en zorlu karmaşık göreve hazırlama çabası içinde olmalıdır. Görev ve sorumluluk bilinci olarak adlandırdığımız bu olguyu, hem düşünsel üretim boyutuyla hem de pratik olarak yerine getirme boyutuyla, var olan anlayışımızı derinleştirmeliyiz. Üretmek, var etmek, var ettiğimiz her türlü üretimi kullanıma sunmak, bir devrimci için yaşamsal ve vazgeçilmezdir. Yaşamın kendisi emek ve üretkenlik üzerine şekilleniyorsa, devrimci mücadele de çok daha fazla bu kavrayışla donatılmalıdır.

İnsan, iş yapabilme kabiliyetiyle kendisini var eder. Bu, insanın doğuştan gelen yeteneğinin yanısıra toplumsal gelişim düzeyinin de bir sonucu olarak, insanın kendisini gerçekleştirme arayışıdır. Sorun, kendimizde var olan yetenekleri nasıl açığa çıkaracağımız ve daha fazla yetkinleşebilmek için neler yapmamız gerektiğini bilmektir. Bu yüzden bir devrimcinin kendini tanıması, yeteneklerine göre hangi alanda kendisini daha yetkin ve bilgili kılacağını doğru tespit etmesi gerekir. Buna içimizdeki cevheri bulmak diyebiliriz. İnsanı anlamaya kendimizden başlamalıyız. Kendini harekete geçirmeyi başarabilen, dolayısıyla çevresindekileri de harekete geçirme yeteneğine sahip olacaktır. Kendi varlığımızdan toplumsal devrimci kişiliğe ulaşmak hepimizin hedefidir. Toplumun içinde nasıl bir insan olarak yer alacağız? Yeteneklerimizle, pratik faydamızla, ürettiğimiz ilişkilerle mevcut halimizi yeterli bularak, sürdürdüğümüz faaliyetin bugün bizi olmamız gereken yere getirmediği ortadadır. Bireysel üretimin gelişmesi için kolektif iradenin güçlü kılınması gerekir. Devrim adına hiçbir şeyin, kendiliğinden, bizim dışımızda gerçekleşmeyeceğini düşünmek, gelişen sürece kendini katma, müdahale etme gücünü kendinde görmemek ya da bu katmayı yarına ertelemek, ileriki aşamalarda kendimizi ortaya koyacağımızı düşünmek, bize daima zarar verir.

Türkiye devriminin güçlü ve üretken insanlara her zaman olduğundan çok daha fazla ihtiyacı var. Devrimimiz kitlelerin devrimi olacak ama, o kitlelerin de kendiliğinden devrimci mücadeleye katılmayacağı, devrimcileşmeyeceği açıktır. Emekçi yığınları devrime taşıyacak olan devrimci kadrodur. Kadro, bu tarihsel görevi yerine getirmekle yükümlüdür. Her kadro yetkinliğe ulaşmalı, karar alma, irade ortaya koyma yetisine sahip olmalıdır.

Devrimcilik bir yaşam tarzıdır; İyiyi, güzeli, doğruyu, insanca olanı aramaktır. Haklıyı haksızı ayırmaktır. Daima gözünü ileriye dikmektir. Devrimcilik; insanlık onurundan, emekten, sevgiden, sonsuz barıştan (bu, savaşları ve savaş araçlarını tarihin çöplüğüne yollamamızla mümkün olabilir ancak), bilimden, eşitlikten, adaletten, özgürlükten, kardeşlikten, paylaşımdan yana olmaktır. Sömürüye, zulme, yoksulluğa, işkenceye, doğanın katledilmesine, cinsel baskı ve sömürüye, sınıf farklılıklarına karşı durmaktır. Bunlar, devrimci kimliğe sahip olmanın gerekleridir. Ve devrimcilik tüm bunların ötesinde, geleceği, dünyayı istemektir!

Devrim, bireysel olarak insanın ve toplum olarak insanlığın, sınıflı toplum gerçekliği içinde tarihten günümüze taşıdığı, en ciddi sorununu; insanın kendisi olamama ve toplumsal varoluşunu, insani özünü gerçekleştirememe sorununu; yani insanın kendisine, topluma, doğaya yabancılaşmasını ortadan kaldıracak, toplumsal insanın gelişiminde yeni bir çağı başlatacaktır. Biz, bu anlamlı gelişme için ilk adımı, devrimciliği benimsemekle, bunun gereklerini yerine getirmekle attık. Artık adımlarımızı hızlandırmalıyız. Sürekli iş yapan, üreten, her alanda “yeni”yi inşa etme arayışında olan devrimci insan kimliğine ulaşmalıyız.

Devrimci kimliğe sahip olmanın anlamını, kendimizden dışımıza sınırsız bir enerji çıkarabilmemizde, sınırsız bir var etme eyleminde somutlamalıyız. Geleceği kuranlar biz olacaksak, ilk önce mevcut kapasitemizi, tüm gücümüzle zorlayarak ortaya koymalıyız ki, neye muktedir olduğumuzu bilelim. Bunu yapmadan, gücümüzün ne olduğunu tam açığa çıkarmadan kendimizi gerçek boyutlarıyla tanımamız mümkün olmayacaktır. Kendini bilen, tanıyan insan ancak, gelecekle ilgili hedeflerini, üstleneceği görevleri, sorumluluklarını net bir şekilde belirleme şansına sahip olur. Devrimci, anını ve sonrasını, görevlerinin neler olduğunu bilen, gereklerini yerine getiren insandır. Gelişen her sürecin bizlere yeni görevler, sorumluluklar yükleyeceği, daha zorlu işlerle yüz yüze kalacağımız bilinmelidir. Hemen her konuda söyleyecek doğru sözümüz (teori), sözlerimizin gereği fiillerimiz (pratik) olmalıdır. Bize yürüyeceğimiz yolu, yaşamları ve yaşamlarına koymuş oldukları güzel noktayla -ölümsüzleşme anlarıyla-, şehitlerimiz göstermektedir. Onlar, inandıkları kavga uğruna yaşamlarından vazgeçmekle, kendilerinden çıkıp sınırsız ve sonsuz enerjilerini bizlere taşıdılar.

Hiçbir devrim yoktur ki bedelsiz ilerlesin. Türkiye devrimi de zafere şehitler vererek ulaşacaktır. Halkların kurtuluş mücadelesinde kendini feda ruhuyla en büyük katkıyı sunanlardır ölümsüzleşenlerimiz. Onlar davaya bağlılıklarını canları pahasına göstermişlerdir. Bilinmelidir ki, insanlığın kurtuluş mücadelesi için harcanabilecek en büyük emeği, onlar harcadı. Mücadelenin gelişip güçlenmesinde her bir ölümsüzleşenimiz birer yapıtaşıdır. Yaşamı güzelleştirmek, özgürlüğü derinliğine ve genişliğine büyüterek yaşamak, sömürü düzeninin insanı çürütmesine karşı direnişi eyleminde somutlamak, ölümüne inat, onurlu insanı kendi kişiliğinde billurlaştırmak onların bizlere bıraktığı tarihsel mirastır. Onlara karşı sorumluluğumuz sürüp giden hayata karşı sorumluluğumuzdur.

2017 yılında ilk kaybımız Muzaffer Kandemir yoldaşımızdı. Nisan ayında DÖRTLER’le öfkemizi bilerken, Mayıs ayında, DKP kurucu önderi ve BÖG komutanı Ulaş Bayraktaroğlu, ardından İbrahim Tufan Eroğluer ve Temmuz ayında da DKP MK üyesi Gökhan Taşyakan yoldaşımız düştü toprağa. Önder ve yönetici kadrosundan savaşçısına herbir ölümsüzleşenimiz, sahip olduğu inanç ve ideallerin gereklerini yerine getirmekte hiç tereddüt etmedi. Onlara bağlı olmak, amaç ve ideallerine bağlı olmaktır! Geleceğin bizim olacağına dair inancı ve umudu büyütmenin tam zamanıdır. Ülkemizin dağlarında ve şehirlerinde, savaş bayrağını en yükseklerde tutacak, ölümsüzleşenlerimizden aldığımız güçle, devrim yapma iddiamıza uygun bir hayat yaşayacak, sorumluluklarımızın bilinciyle partiyi büyütüp mücadeleyi yükselteceğiz. Biz, şehitlerimizde ölümü değil yaşamı soluyor, geçmişi değil geleceği görüyoruz!

43117

Din Kardeşligi masali ve türban sovu

AKP meclisteki türbanlı milletvekili şovuyla halkı uyutma yolunda kendisine yakışır bir adım daha atmış oldu. Oysa din, türban ya da özgürlük diye bir dertleri yok. Onlar ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmanın ve hizmet ettikleri bu düzenin ezen- ezilen, sömüren- sömürülen çelişkisini halkın gözünden kaçırmanın derdinde. Türbanı bu korkunç düzeni saklamak için bir şal olarak kullanmaktadırlar. Tuhaf olan şu ki, türban takan kadınların çoğu da bu düzenin mağdurlarıdırlar. Ne var ki onlar bunun farkında değil. Biraz düşünseler iyice esaret altına girdiklerini göreceklerdir.

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken …[*]

“Karanlık saatler geldiğinde,

o zamanın insanı da gelir.”[1]

 

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken söylenmesi gerekeni, gecikip, lafı dolandırmadan hemen belirteyim: Büyük bir alt üst oluşun içindeyiz…

Bu kadar da değil; her şey daha da ağırlaşarak vahimleşecek; veya tarih müthiş hızlanacak; ya da sık sık Montesquieu’nun, “Ne mutlu tarihi sıkıcı olan halka” sözü anımsanacak…

Ercan Binay’dan mektup var Abdullah KALAY’a özgürlük!

“Zulümle abad olunmaz.”[2]

 

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Sayfalar