Cuma Mayıs 17, 2024

“Seçme ve Seçilme En Temel İnsan Hakkıdır, Haydi Mülteciler Seçime”; dediler ve!

Yarın 10 Aralık.

1948’den bu yana etkinlikler düzenlenen “Dünya İnsan Hakları Günü”.

“Mültecilerin seçme hakları var artık. Seçme ve seçilme en temel insan hakkıdır” diyerek harıl harıl çalışan kurumlardan bir kısmı; yarın da Suriye’ye yerleştirilen savunma silahlarına karşı protestolar gerçekleştirecekler!(Bu kurumların adını burada belirtmek, yaptıkları iyi şeylere göz kapamakla eş olacağı için; böyle geçelim).

“Mülteci” dedikleri insanların ağırlıklı bir bölümü, Kürtçe ve Arapça; iki dili birden konuşuyorlar. Yani kim oldukları belli; kimliksiz bir insan topluluğu değiller!!! Biz yokuz ama bunların arasında! Biz Türkiye topraklarındaki katliamlardan, ölüm haberlerinden, tutuklananlardan…nefes alabilip de etrafımıza bakamadık bir türlü.

Bunlara göz mü kapatmalıydık-kapatmalıyız! ASLA! Ama…..

Yabancılar Meclisi, 1971’den bu yana Almanya’nın yüzlerce kentinde-kasabasında; vatandaşlık alamamış insanlar için oluşturulmuş bir “politik taleplerini iletme” aracı. İşlevini görebilmiş-görememiş; ayrı birşey. Ama kuruluş amaçlarından; bizzat yabancılar tarafından uzaklaştırıldığını, kolay yolların tercih edildiğini söylemek pek yanlış olmaz.(Sadece belediyelerin verdiği bütçeyi kullanmak, politik gelişmeleri takip edip bunlara ilişkin düşünce iletme ısrarını yakalayamamak vb.sıralanabilir. “Camiciler”in bu Meclisler’de ağırlıklı yeri kaplamayı başardıkları gerçeğine göz atılırsa, daha bir çok şey söylenebilir. Ki bu ayrı bir yazı konusu olur…)

Yabancılar Meclisi Seçimleri vardı 29 Kasım’da Almanya’nın Hessen Eyaleti’nde. (Ha kısa bir not; “Göçmenler, Göçmenler..” diye anılsak da, bir sürü buna ait proje-kurum ismi duysak da, resmi istatistiklerde; çocuklarımızdan-gençlerimize kadar adımız “yabancı” olarak geçiyor. Ve bunun değiştirilmeyeceği sık sık beyan ediliyor. Zaten ‘bu değişsin’ diye bir talep de yok ortada!). Mültecilerin ilk giriş yaptıkları “iltica kampları” buralarda da olduğu için ve son aylarda yoğun bir giriş gerçekleştiği için; seçmen oranı neredeyse iki katına çıktı. Yani 2010’da yapılan seçimlerde 490.000 kayıtlı seçmen varken, bu sayı yaklaşık 620.000’e ulaştı bu yıl. Binlercesi geldikleri gibi uçaklara istiflenip, geri gönderilmelerine rağmen!!!

Binlerce Euoro bu seçimlerin giderleri için ayırıldı. Gazeteler, televizyonlar, radyolar günlerce “mülteciler seçime” reklamları yaptılar. ONLARIN TEK KELİME BİLE ALMANCA BİLMEDİKLERİNİ BİLDİKLERİ HALDE! Gelecek yıl yapılacak olan yerel seçimlerin de reklamları yapılmış oldu bu arada. Her parti bu seçimleri destekledi. Basın açıklamalarında bulundu ve “biz gelenlerin dostuyuz” mesajları verildi. Tam da Noel dönemi. Her şey toz pembeydi.

Hessen Eyaleti Yabancılar Meclisi’nin bir çok il ve kasabada korunabildiği tek eyalet. Diğer eyaletlerdeki şehirlerin çoğunda “Auslaenderbeirat” ismiyle anılmıyor artık bu Meclis. Ya “Integrations-Migrationsbeirat” diye anılıyor, ya da başka benzeri isimlerle. Sebep? Seçimlere katılım neredeyse hiç denecek düzeylere düşmüş.

Peki bunca reklam sonrası Hessen’de neler oldu?

Frankfurt gibi 178.825 seçmen kaydı bulunan bir şehirde, 10.628 kişi oy vermeye gitti.

Darmstadt’ta; 24.146 seçmenden, 1.086 kişi oy vermeye gitti.

Kassel’de 25.448 seçmenden, 1.621 kişi oy vermeye gitti.

Wiesbaden’de; 46.695 seçmenden, 2.335 kişi oy vermeye gitti.

Yani tüm reklamlar duyan zihinlere yerleşti; yaklaşık %6’lık bir seçime katılım gerçekliği bizleri rahatsız bile etmedi. Tabi resmi olarak bu işi sürdürenleri, bu işin 1971’den beri bir iş olarak sürdüğünü bilenleri, bu işten ekmek yiyenleri; “sonraki seçimler ne olacak”ın sancısı tuttu şimdiden.

O; “seçme hakkı insan hakkıdır” diyen kurumlar, mültecilerle basında boy gösterenler de, seçim sonuçlarını ağızlarına almadılar. Yarın da buna ait hiç bir konuşma yapmayacaklar.

Peki biz?

Türkiye’ye “Mülteciler” için verilmesi gereken ödenek onaylandı. Yani oralardan, buralara insanların akın etmesine kısa vadeli bir sünger çekildi.

İsveç’e kadar varan yeni “İltica Yasaları” düzenlemelerini duyuruyor medya. Yığınla yasa resmileştirildi.

Almanya’da vatandaşlığı olmayanların “Şartlı Tahliye” misali; belirli şartları yerine getirmedikleri takdirde, Türkiye’ye “tahliye” edilmeleri resmileştirildi.

Yaklaşık bir10 yıldır hizmet olarak sunulan, okuma-yazma ve dil kurslarına; gönüllü çalışanlar organize edildi. Ama “başarısız” olanların uzun vadedeki “tahliyeleri” için yasalar hazır duruyor.

“Gana’mı yoksa başka bir Afrika ülkesi mi “İltica Merkezi” olarak kurulsun?” tartışmaları, gayet hümanist; hiç kimsenin itiraz edemeyeceği biçimde sürdürülüyor. Kesin karar ufukta görünüyor.

Engin Erkiner’in, “Fransa’da seçim, Avrupa’da ırkçı sağ” başlıklı yazısında belirttiği gibi; “Avrupa ülkelerinde yaşayan Türklerin ve Kürtlerin …seçimlere ilgisi hangi düzeydedir, diye sorarsanız; ne siz sorun ne ben söyleyeyim”.

Bulunduğumuz ülkelerdeki gelişmelere gözlerimizi kapatırsak, yarın olabileceklere bırakalım karşı gelebilmeyi; kendimizi koruyacak, haklarımızı omuzomuza savunabilecek topluluklar olarak sokaklara çıkmamız bile imkansızlaşacak. Çünkü toplu olarak sokaklara çıkan her  baş, ayrı bir “sosyalizasyon-hukuk” kuralı içerisinde muamele görmekte. Yani bu anlamda bir “ortak payda” içerisinde değiliz hepimiz. Hepimiz ayrı statülerdeyiz!

Hiç birşey için geç değil. Belki belli bir yaş kuşağının bütün bunları takip etmesi mümkün değil; hatta imkansız. Ama bu konuda bilenler var, yazanlar var; “sınıf mücadelesinin dışındalar” diye damgaladıklarımız var. Belli başlı vakıflarda İnsan Hakları Mücadeleleri’nde sesini asla kesmeyenler var. Yazanlar-söyleyenler var.

En azından yeni nesli bu havuza bırakabilmeliyiz. Bilgilenebilmelerine, aktarabilmelerine yol sunabiliriz. Bizim gibi konuşup-söyleyip-yazmalarını istemeden; yeni bir ufuk keşfetme yolculuğuna teşvik edebiliriz.

Kısacası bizler; bulunduğumuz ülkelerdeki en temel insani hakkımızın “Seçme ve Seçilme Hakkı”mızın peşinde dahi olamamışız. Ve bunun kamuoyuna nasıl ışıltılı sunulabildiği günlere gelmişiz-geldik. Bizi ilgilendirmese de; kamuoyunun başka türlü bilgilendirildiği günlere geldik. Ve bizim, bu bilgilendirişten-bilgilenişten haberimiz yok! Duymak-göstermek istediklerimizi; duymanın-göstermenin peşindeyiz. Bu da olmalı, ama ya diğer ayağı?

Çok zor günlerden geçiyoruz ve daha da zor günler gelecek. Daha fazla geç kalmamalıyız…

Nasıl 2002’de yürürlüğe giren “129 a-b” Yasaları’na inanmakta zorlandıysak; bu yasalara da inanamıyoruz. Başımıza gelmedikçe inanamıyoruz.

Biraz “mizah-abartı” olacak ama, belli mi olur; BELKİ DE BİZ SÜRGÜNLER, BİR ON YIL İÇİNDE KENDİMİZİ GANA’DA BULACAĞIZ.

63269

Ganime Gûlmez

Ganime Gülmez sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Ganime Gûlmez

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Sayfalar