Cuma Mayıs 31, 2024

Seçim tiyatrosu ve esir figüranlar

Bir ağanın eli sopalı kâhyasını marabalarına seçtirmesi ile bu düzenin  cumhurbaşkanını halka seçtirmesi arasında esasta bir fark yoktur. Marabaların seçtiği kâhya nasıl ki marabaların değil de ağanın temsilcisi ise, bu düzende halka seçtirilen  cumhurbaşkanı da halkı değil devleti ve düzeni temsil eder. Kâhya görevi gereği ağaya, cumhurbaşkanı da doğal olarak kurulu düzene hizmet eder. Çünkü bu düzen öyle kurgulanmış ve anayasası, kanunları, yargısı, parlamentosu, silahlı kuvvetleri, emniyet ve istihbarat teşkilatı ve her derece bürokrasisiyle temelden çatıya kadar öyle inşa edilmiştir. Cumhurbaşkanı  en tepedeki makamdır, devleti temsil eder.  Sahip olduğu misyon ve temsil gücü nedeniyle her düzen siyasetçisi cumhurbaşkanı olma hayali kurar. Selahattin Demirtaş televizyonlara, "Cumhur'un başı olmak benim için büyük bir onurdur," derken, bu hayalini dile getiriyordu. Adayların sarf ettikleri sözler, boyları ve kiloları farklı olsa da aslında amaçları birdir: Cumhur'un başı olma onuruna sahip olmak istiyorlar.

Başı olmak için can attıkları bu Cumhur ki, "Edirne'den Kars'a…" diye tarif edilen koca coğrafyayı, Misaki Milli'yi -kendisini özgür sanan Türk halkı da dahil- tüm halklar için bir zindana çevirmiştir. Koçgiri'yi, Zilan'i, Dersim'i ceset tarlasına dönüştürmüştür. Gezi'yi, Roboski'yi, Taksim'i kana boyamıştır. Erdal Erenleri, Deniz Gezmişleri idam etmiş, Mahir Çayanları bombalarla paramparça etmiştir. Uğur Kaymazların, Berkin Elvanların, Ethem Sarısülüklerin, Ceylan Önkolların ve daha onbinlerce cinayetin failidir. Siyasi tutsakları kapattığı cezaevlerini birer mezarlığa dönüştürmüştür. Ve bu Cumhur, bu korkunç düzenin, emekçi halkı yoksulluk ateşinde cayır cayır yakan bu kapitalistler cennetinin silahlı bekçisidir.

İşte siyasetçilerin yere göğe sığdıramadıkları bu Cumhur, yani bu düzen ve bu devlet, asırlardır zindanda tuttuğu esir Kürtlere, Türklere, Araplara, Süryanilere, Lazlara, Çerkeslere, Ermenilere, Rumlara, Romanlara, Yahudilere, Ezidilere, Türk ve Kürt Alevilere ve diğer halklara şimdi, "Gelin Cumhurbaşkanınızı seçin! "diyor. Yani, "Beni onaylayın, meşrulaştırın,"diyor.

İster Tayyip Erdoğan, ister Ekmeleddin İhsanoğlu, ister Selahattin Demirtaş… Ya da başkası… Hangisi seçilirse seçilsin (ağa ve kâhya örneğinde olduğu gibi) asla halkın cumhurbaşkanı olmayacaklar. Tüm kurumları ile halka karşı örgütlenip mevzilenen bu düzenin cumhurbaşkanı olacaklar. Aralarındaki fark en çok Süleyman Demirel'le Abdullah Gül arasındaki fark kadar olacaktır. Daha çarpıcı bir ifade ile söylemek gerekirse, düzen aynı kaldıkça, o makama gökten inen bir melek bile gelip otursa bu çarkın bir vidası olmaya mecbur ve mahkûmdur. Tersi bir iddia yalancılık ve halkı aptal yerine koymadır. Geçmiş cumhurbaşkanlarının pratiklerini göz önüne getirirsek bunu kolaylıkla görebiliriz. Bu çarkın halklar için ne anlama geldiğini ise ayrıca belirtmeye gerek yoktur.  

Kapitalist düzenlerde seçimler halkı oyalamak ve kontrol altında tutmak için yapılır. Bir meşruiyet aracı ve sinsi bir tuzaktır. Morfindir. Halkın gazını alır, demokrasi varmış gibi bir yanılgı yaratır ve takım tutarcasına kutuplaşan halkı güç ve zaman kaybına uğratır. Bu oyunun baş rol oyuncuları siyasetçilerdir, temel görevleri sahte ümitlerle halkı aldatmak ve düzenin karanlık zindanında hapis tutmaktır. Halk için reva görülen rol ise figüranlıktır.   

Türkiye'de geçmiş seçimlerde olduğu gibi şimdi bu cumhurbaşkanlığı seçiminde de aynı tiyatro oynu oynanıyor. Sahnede yerlerini alan adaylar ve destekçileri yüzlerinde aldatıcı gülücüklerle halkı sandığa çağırarak bu zindancı düzene tetikçilik yapıyorlar. Süsledikleri uyutucu sözlerle halkı düşünsel felce uğratıyor ve neyin doğru, neyin yanlış olduğunu göremez hale getiriyorlar.

 Tarihteki pek çok örnekten de bilindiği gibi, siyasetçiler muhalefette iken -halkı elde tutmak için- hükümetlere çatıp dururlar. Ancak yetki (kırbaç) ellerine geçince öncekilerden hiçbir farkları kalmaz, göz boyayan bazı rötüşlarla eski düzeni olduğu gibi devam ettirirler. Sadece halka atılan kazık el değiştirmiş olur. Bunun en iyi örneklerinden biri de Tayyip Erdoğan'dır.

Bugün hepimiz artık bir yol ayrımındayız. Ya bu seçim oyununda figüran olup siyasetçilerin ayaklarının dibinde karınca sürüleri gibi debelenmeye devam edeceğiz. Ya da restimizi çekerek bu oyuna katılmayı ve paspas olmayı reddedip özgürlüğe ve şerefli hayata kanat çırpacağız. 

Bana sorarsanız, ben halkı sırtından hançerleyen bu seçim oyunlarında artık figüran olmayacağım. Sandığa gitmeyeceğim ve bu düzenin pisliklerine örtü olmayacağım. Bu tavır geçici bir seçim boykotu değil, halkı esir alan bu vahşi düzeni reddediştir. Bu sömürgeci kapitalist düzen halk yönünden meşru değildir, kirlidir ve suçludur. Eli silahlı bu zorba düzen reddedilmedikçe kurtuluş yoktur.

Bir an için seçim sandıklarının ekseriyetle bomboş geri döndüğünü ve seçime iştirakın yüzde onlara düştüğünü gözümüzün önüne getirelim! Böyle bir halk uyanışı karşısında hangi iktidar ayakta durabilir?

Ey bu esir toprakların esir insanları!

Daha ne kadar omuz vereceksiniz bu kan emici düzene?

Daha ne kadar taşıyacaksınız boynunuzda bu esaret zincirini?

 Daha ne kadar alkışlayacaksınız bu vahşi düzeni ve yalan torbası bu siyasetçileri?

Vakti gelmedi mi artık uyanmanın?

 Şafak sökmeli artık, kül ufak olmalı bu zifiri karanlık.

 Mazlumların kurtuluş ümidi sizde. Tarih sizden insanlığın şanlı özgürlük bayrağını göklerde dalgalandırmanızı bekliyor.

 Ayağa kalkmalı ve başınızın çaresine bakmalısınız. Yoksa yoksulluk ve esaret demek olan bu düzen kimbilir daha kaç yüz yıl kaderiniz olmaya devam edecek!

Ya esirlik ya özgürlük! Seçim sizin. 2 Temmuz 2014

            alinakmahmut@hotmail.com

93208

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Son Haberler

Sayfalar

Mahmut Alınak

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)

Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.

Sosyalizm nedir ki?

 Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

Sayfalar