Pazartesi Mayıs 20, 2024

Rus-Amerikan-İran tangosu ve Kürt düğümü (Fehim Taştekin )

Yine herkes Kürt mevzisine çalışıyor. Biri topla-roketle vurarak, diğeri tahkim ederek, ayartarak. Kürtler üzerine kurulan denklem kadar karmaşığı zor bulunur.

Türkiye içeride HDP’yi felç etmeye çalışırken Suriye’de demokratik özerkliği çökertip demografik yapıyı değiştirmek için bastırıyor. Irak Kürdistan’ında ise Pençe I, Pençe II ve Pençe III harekâtlarıyla Kandil’i baskılıyor; Başur-Rojava bağlantısını kesmeye çalışıyor; Şengal ve Mahmur kampını atış menziline alıyor; Erbil’de 1990’lardan beri sahip olduğu müdahale kabiliyetini Süleymaniye’ye de taşıyor. Son olarak KDP’nin peşmergeleri Zine Werte’ye göndermesi de Kandil’i tasfiye planının devamı sayılır. Bu baskılama-imha stratejisinin askeri sonuçları ortada; Suriye’de Afrin, Tel Ebyad ve Ras el Ayn’ın elden çıkması, Güney Kürdistan’da hareket kabiliyetindeki gerileme. Fakat bu operasyonlar PKK’nin örgütlenme kapasitesini yok edemiyor. Dahası PKK, Güney Kürdistan’da örgütlenmeme yönündeki pasif pozisyonunu terk etti. Suriye’de ise Türk askeri varlığının caydırıcılığına rağmen Kürtler denklemden çıkartılamadı. Bu tablo 2013’ün koşullarına dönüşü dayatıyor. Öcalan’la kanal açma denemesi bundan mıdır? Olabilir.

Üç olmazla aynı odaya girmeye çalışan ama Ankara-Erbil-Kamışlı üçgenindeki Kürt düğümünü çözemeyen Amerikan yönetimi de muhtemelen 2013’ün koşullarını arıyor. Trump yönetimi İran’ı halletme hedefine kilitlendiğinden beri PKK’nin Rojhilat’ta bir cephe açması ve Suriyeli Kürtlerin PKK ile bağlarını çözmesi SDG’ye askeri ortaklığa karşılık gelen bir beklentiydi. İran’ın Elbu Kemal’i lojistik hatta dönüştürmesini önlemek için SDG’den Fırat’ın altına inmesi de isteniyordu.

Suriye’deki projenin geleceğinin Şam’la müzakerelerde yattığı, Rusya ve İran’ın da belirleyici olacağı değerlendirmesinden hareketle PKK, Tahran’la 2011’de varılan çatışmasızlık halini bozmadı. SDG de Şam’la köprüleri atmamak için İran karşıtı maceraya yanaşmadı. Buna karşın ABD hem Ankara’yı teskin etmek hem de PKK’yi bir şeylere mecbur bırakmak için Kandil tarafında operasyonlara bir şekilde destek sunuyor.

ABD, Suriyeli Kürtleri bıraktığında Şam üzerinde baskı avantajını yitireceğini biliyor. O yüzden Kürt harmanını yeniden karıyor. Amerikan yaklaşımı Güney Kürdistan ile Rojava’yı ilintili hale getirmeyi öngörüyor. Yani İran’la hesaplaşmanın ön cephesine dönüşen Irak’taki üslerini azaltıp Kürdistan’a ağırlık veren ABD, kendisiyle uyumlu Kürt aktörler arasındaki uyumsuzluğun giderilmesini müstakbel çıkarları için elzem görüyor. Bu çerçevede Amerikalılar, Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) ile Demokratik ­Birlik Partisi (PYD) arasındaki birlik görüşmelerinde katalizör oluyor.

ENKS ve PYD nisan ayında iki kez Amerikalı yetkili William Roebuck’un gözetiminde buluştu. Öncesinde Roebuck Kürt partilerle ayrı ayrı görüştü. Al Monitor’a göre Amerikalıların getirdiği taslağı tartışan taraflar şu hususlarda uzlaştı: Suriye federal, demokratik ve çoğulcu bir devlet olacak; mevcut rejim, otoriter ve diktatör bir rejimdir; Kürt bölgeleri birleşik bir siyasi ve coğrafi birimden oluşmaktadır; Suriye krizi BM’nin 2254 sayılı kararına göre çözülmelidir; Kürtlerin ulusal, kültürel ve siyasal hakları anayasada tanınmalıdır; komşularla iyi ilişkiler geliştirilmelidir.

Belli ki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) çizgisindeki ENKS’nin özerk yönetime ortak edilmesini, Rojava’yı PKK bağlamından çıkarmada bir etken olarak görüyorlar. Bu hesaba göre ENKS-PYD ortaklığı Erbil-Kamışlı hattındaki uyumsuzluğun gerilemesini temin ederken Türkiye’yi de yumuşatabilir. Bir diğer beklenti uluslararası alan için güçlü bir Kürt muhataplığı doğabilir. Bu şimdilik Cenevre’de müstakbel bir Kürt heyeti olarak formüle ediliyor. Bu tür bir gelişme ABD’nin ortaklığa siyasi boyut katmasını da kolaylaştırabilir. Kürdistan’ın iki yakasını buluşturma çabası ortak bir gelecek tahayyülünü de barındırıyor mu? Takvim 20-30 yıl ileriye attığında hiçbir ihtimal dışlanamaz. Fransızlar da Kürt ulusal birliği başlığıyla 4 Mayıs’ta Rimelan’da 15 Kürt partisiyle buluştu. Bu girişim de Amerikalılarınkiyle bağlantılı.

***

Amerikan çabası Kürt hamurunu yoğurmakla sınırlı değil. Haseke ve Deyr el Zor’daki Arap aşiretlerinden bir petrol gücü kurmanın peşindeler. Yeni misyon Deyr el Zor petrollerini korumak diye tanımlayınca Arap aşiretlerini Şam’la işbirliğine yönelmekten alıkoyacak ayarlamalara gidiyorlar. IŞİD’in temizlendiği Deyr el Zor, Tel Hamis, Şedadi ve El Hol’den Rimelan’a çıkan güzergâh stratejik hatta dönüşüverdi. Yerel unsurları yedeklemeden buralarda güvende dolaşamazlar. Amerikalılar taşlanmayacakları ve önlerinin kesilmeyeceği bir rota istiyor!

El Ahbar’a göre sözü edilen ordu için ariyetlerle toplantılar yapıldı. Ve taleplerle karşılaşıldı: Araplara daha fazla askeri-siyasi güç verilecek; Kürtlerin rolü azaltılacak; ilk-ortaokul mezunlarına aylık 350 dolar, lise-üniversite mezunlarına 400-450 dolar aylık bağlanacak.

Devletin memurlarına azami 95 dolar maaş ödeyebildiği bir ülkede ‘biat’ için cazip rakamlar. Petrol gücü için Deyr el Zor ve Haseke’de 4 eğitim mahalli de belirlenmiş.

Buna karşılık Suriye devleti de aşiretlere aidiyetlerini hatırlatıyor. Bazı aşiret unsurları Amerikalılara buralarda ayağına taş takılmadan yürüyemeyeceklerini gösterdi. Suriye istihbarat şefi Ali Memluk’un aralıkta Kamışlı’da aşiret liderleriyle görüşmesi önemliydi. Memluk daha sonra aşiret liderlerini Şam’a davet etti. Kürtlerden çekindikleri için gitmekte zorlandılar.

***

Bunlar madalyonun Amerikan yüzü. Öteki yüzünde Rusya var. Rusya, Türkiye’yi gözetleyen duruşunu korumakla birlikte Barış Pınarı Harekatı’nın önünü kesen 22 Ekim Mutabakat Muhtırası’ndan beri askeri olarak intikal ettiği Fırat’ın doğusunda alanı Amerikalılara dar edecek ve Kürtleri Şam’a itecek hamleler içinde. İşlerini daha çok merkezi hükümetle yürüten Rusya, Amerikan tarzına uzak kalamadı. Rusya’nın milis güçlerini düzene sokma çabaları 2-3 yıllık geçmişe sahip. Ancak Fırat’ın doğusuna geçip en az 18 yerde üslendikten sonra Ruslar da aşiretleri yoklamaya başladı. El Ahbar’a göre Ruslarla buluşan aşiret temsilcileri SDG ve Asayiş’ten şikayetçi oldu ve “Petrol tüm Suriye halkının servetidir” vurgusunu yaptı. Bu girişimler “Artık devletinize dönün” yönlendirmesini içeriyor.

Daha önemlisi Ruslar SDG’nin çekildiği 32 km derinlikteki alan için yerel güç oluşturuyor. Amude ve Tel Temir’de kabul merkezleri açılmış. Öncelik Kürt adaylarda. Bunlar Rusların gözetiminde Suriye ordusunun kamplarında eğitilecek. Aşiretlere “Rus planından uzak durun” uyarısı yapan Amerikalılar ne ölçüde taş koyacak göreceğiz.

İran da Deyr el Zor ve Elbu Kemal güzergâhında hem askeri hem sivil unsurlarıyla aktif. ABD, İsrail eliyle bölgedeki İran unsurlarını vurup ön almaya çalışsa da nafile. İran boşluk bulsa Fırat’ı zıplayacak.

***

Özetle hem Kürtleri hem Arap aşiretlerini kazanmak, Fırat’ın doğusundaki oyunda önem kazanıyor.

Aşiretler kaygan zeminde ihtiyatlı. Amerikan müttefikliğinin geleceği Kürtler kadar Araplar için de belirsiz. Irak’ta parayla sadakatleri satın alınmış aşiretlerin Sehva (Uyanış) Konseyleri ortada bırakılmıştı. Türkiye karşısında Kürtler de korunmadı. Araplar bunları hesaba katıyor.

Kürtler için de hiçbir taraf mutlak güvence değil. 2015’de Arapların SDG’ye katılımı Kürtlerin kontrol alanlarını genişletmesine imkân vermişti. ABD’nin şimdi kurmak istediği aşiret ordusu için ise Kürtlerin geriletilmesi şartı koşuluyor. Rusya’nın çabaları da iki boyutlu: Bir yanıyla Türkiye’ye “YPG değil yerel güç var, çekilebilirsin” diyor, diğer yanıyla “Bölge Kürtlerden ibaret değil” mesajı veriyor. Bu denge bir şeyi daha gösteriyor: Hiçbir tarafın eli mutlak üstün ya da çaresiz değil. Oyun devam ediyor…

(Duvar) 

3301

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Misafir yazarlar

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

Sayfalar