Cuma Mayıs 17, 2024

Nuh'un vurulduğu yerde...Semra Çelebi

Orası benim mahallem. Doğduğum, büyüdüğüm, sokaklarını adım adım bildiğim, 35 yıllık değişimine bilfiil tanık olduğum.

Bir fotoğraf var aklımda. Henüz Yeldeğirmeni'nin tarihi köşkleri "yanıp" kül olmamış, yerlerine müteahhitlerin deniz kumundan yaptığı kağıt binalar yükselmemiş. Üç katlı, küçük bedenimden geniş duvarları, kocaman balkonu, bostana çevirdiğimiz bahçesi olan taş bir evde oturuyoruz; Kürtler çoğunlukta, sonra Yahudi bir aile, Ermeni bir teyze ve bir de Türk olduğunu bildiğimiz Ferdan Teyze ile Ethem Amca...

Sokaklar çocuklarla kaynıyor. Hava soğuksa, şimdilerde dizilerin çekildiği ünlü İtalyan apartmanında, Ankara apartmanının geniş girişinde oynamaya devam. Hiç bitmeyen oyun hali...

1980'lerin başı, daha okula gitmiyorum sanırım. Dizimize kadar kar var, okullar tatil, sabahtan başlayan kartopu eğlencesi gecelere uzamış. En az 30-40 kişi varız sokakta, anneler, babalar çocuklar. Çığlık çığlığa kartopu oynuyoruz. Kimse birbirini incitmiyor, Ester'in verdiği şekerlerle şenleniyoruz hatta.

Sonra yıllar geçiyor, o tahta evler "yanıyor", taş binalar yıkılıyor, Ermeni, Rum, Yahudi komşular mahalleyi tek tek terk ediyor. Mahalledeki kiliselerin, havraların cemaati azalıyor. Pazarları çalan çanın sesi kısılıyor.

Darbenin postalı yürüyor sokaklarda, her tarafta asker. Apartmanlar yükselirken çocuklar da yavaş yavaş sokaklardan çekiliyor. Nuh'un öldürüldüğü Karakolhane Caddesi'ne adını veren Yeldeğirmeni Karakolu'ndan işkence sesleri yükseliyor. Kadıköy'ün devrimcileri, o karakolda günlerce gözaltında kalıyor. Yanındaki fırından ekmek almaya giderken kulaklarımızı kapatıyoruz.

Kadıköy'ün arka mahallesi Yeldeğirmeni, ne Fikirtepe kadar lümpen, ne Moda gibi elit. Haydarpaşa Garı'nı yapan mühendislerin ve hamalların yükselttiği bu mahalle, işçilerin, emekçilerin, öğrencilerin, dar gelirlinin, megakentin merkezinde uygun fiyata yaşayabileceği bir yer, o kadar. İçindekilerin çok sevdiği ama sanki Kadıköy'den hiç görünmüyor gibi.

Kimse birbirine dokunmazsa 'olay' çıkmaz yılları. 90'lar, 2000'ler.

Sonra yıllardır beklenen o an geliyor. Ülkede büyük bir direniş patlıyor. Hissediyorum, hissediyoruz, Taksim kapansa bile Kadıköy bize hep açık kalacak. Öyle de oluyor. Bu çılgın zamanlarda, Kadıköy nefes aldığımız bir yer oluyor. Gezi'ciler, Erasmus'lular, üniversite öğrencileri, sanatçılar bizim mahalleye akıyor, en çok bizim mahalleye. Onlar da biliyor Kadıköy'ün merkezinde bu mahallenin en yaşanılır yerlerden biri olduğunu.

Yıllardır otopark olarak kullanılan alanı forum alanına çeviriyorlar önce, konuşuyorlar, konuşuyorlar. Geceleri film gösterimleri, ramazanda iftarlar. Mahallenin kadınları ve çocukları mutlu, erkekleri temkinli. 'Yetmez' diyorlar; 'Buraya çocuk parkı istiyoruz', yaptırıyorlar. Adına da 'Ali İsmail Korkmaz Parkı' diyorlar.

Kış geliyor. Yıllardır biz mahallelinin önünden geçip üzerine pek de düşünmediğimiz, inşaat halindeki binayı işgal ediyorlar. Türkiye'nin ilk işgal evinde alınteri döküyorlar, yaşanabilir ortak bir mekana dönüştürüyorlar. "Burası bir squat, burada evsizler, sokak insanları kalmalı" diyenlere karşılık "Mahalle bunu kaldırmaz, onlara sormadan böyle kararlar almayalım" deseler de tartışmalar sertleşince, oradan uzaklaşıyorlar. Esnaf çalışması yapıyorlar, onların sorunlarında dayanışma içinde olmaya gayret ediyorlar.

Kızlı erkekli futbol takımı da kuruyorlar, Kobane için yardım da topluyorlar. Her yerde varlar, herkese koşuyorlar. Her eyleme giderken mahallede buluşuyorlar, rengarenk pankartlarıyla yürüyorlar.

Mahalle hızlı bir değişimin içine giriyor. Sanatçılar geldikçe dükkan kiraları, öğrenciler geldikçe ev fiyatları artıyor. Her yerde kafeler, sanat atölyeleri açılıyor, gece yarılarına kadar gençler sokaklarda olabiliyor.

Muktedir konuştukça, mahalle de tüm bu yeniliğe karşın muhafazakarlaşıyor. Değişim birilerini hep rahatsız ediyor. Devletin mahalledeki polisi esnaf olunca, ufak tefek gerilimler de oluyor. Yeldeğirmeni'nin gediklileri olarak bu hızlı değişimden biz de tereddüt duyuyoruz. Tophane'de birkaç yıl önce yapılan saldırıyı anıyoruz sık sık. "Umarız olmaz" diyoruz ama "Yok ya burası o kadar muhafazakar bir mahalle değil ki" diyerek sakinliyoruz kendimizi.

Gezi zamanı camına bayrak asan, sonraki eylemlerde yürüyüş yapanlara küfreden; suratından pislik akan ve dükkanına girenin kavga ederek pişmanlıkla çıktığı bir esnaf, sonunda bütün bu "güzelliklere" duyduğu öfkesini patlatıyor.

Sabah-ATV direnişinde aylarca süren direnişiyle hepimize örnek olmuş bir gazeteciyi, Nuh Köklü'yü, 'Kartopu camını kırabilir' gerekçesiyle bıçaklayarak öldürüyor. Öfkesi Nuh'a değil, dayanışmaya, arkadaşlığa, dostluğa aslında.

Meclis'te iç güvenlik yasa tasarısı görüşmelerinde vekiller şiddete uğrarken, "Diren özgürlük" diyerek nöbet tuttuktan sonra mahallelerinde kartopu oynayan insanlar bıçaklandı bu ülkede. Bu yasa geçerse ülkede hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, Yeldeğirmeni'nde de.


64027

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Sayfalar