Salı Mayıs 21, 2024

Nuh'un vurulduğu yerde...Semra Çelebi

Orası benim mahallem. Doğduğum, büyüdüğüm, sokaklarını adım adım bildiğim, 35 yıllık değişimine bilfiil tanık olduğum.

Bir fotoğraf var aklımda. Henüz Yeldeğirmeni'nin tarihi köşkleri "yanıp" kül olmamış, yerlerine müteahhitlerin deniz kumundan yaptığı kağıt binalar yükselmemiş. Üç katlı, küçük bedenimden geniş duvarları, kocaman balkonu, bostana çevirdiğimiz bahçesi olan taş bir evde oturuyoruz; Kürtler çoğunlukta, sonra Yahudi bir aile, Ermeni bir teyze ve bir de Türk olduğunu bildiğimiz Ferdan Teyze ile Ethem Amca...

Sokaklar çocuklarla kaynıyor. Hava soğuksa, şimdilerde dizilerin çekildiği ünlü İtalyan apartmanında, Ankara apartmanının geniş girişinde oynamaya devam. Hiç bitmeyen oyun hali...

1980'lerin başı, daha okula gitmiyorum sanırım. Dizimize kadar kar var, okullar tatil, sabahtan başlayan kartopu eğlencesi gecelere uzamış. En az 30-40 kişi varız sokakta, anneler, babalar çocuklar. Çığlık çığlığa kartopu oynuyoruz. Kimse birbirini incitmiyor, Ester'in verdiği şekerlerle şenleniyoruz hatta.

Sonra yıllar geçiyor, o tahta evler "yanıyor", taş binalar yıkılıyor, Ermeni, Rum, Yahudi komşular mahalleyi tek tek terk ediyor. Mahalledeki kiliselerin, havraların cemaati azalıyor. Pazarları çalan çanın sesi kısılıyor.

Darbenin postalı yürüyor sokaklarda, her tarafta asker. Apartmanlar yükselirken çocuklar da yavaş yavaş sokaklardan çekiliyor. Nuh'un öldürüldüğü Karakolhane Caddesi'ne adını veren Yeldeğirmeni Karakolu'ndan işkence sesleri yükseliyor. Kadıköy'ün devrimcileri, o karakolda günlerce gözaltında kalıyor. Yanındaki fırından ekmek almaya giderken kulaklarımızı kapatıyoruz.

Kadıköy'ün arka mahallesi Yeldeğirmeni, ne Fikirtepe kadar lümpen, ne Moda gibi elit. Haydarpaşa Garı'nı yapan mühendislerin ve hamalların yükselttiği bu mahalle, işçilerin, emekçilerin, öğrencilerin, dar gelirlinin, megakentin merkezinde uygun fiyata yaşayabileceği bir yer, o kadar. İçindekilerin çok sevdiği ama sanki Kadıköy'den hiç görünmüyor gibi.

Kimse birbirine dokunmazsa 'olay' çıkmaz yılları. 90'lar, 2000'ler.

Sonra yıllardır beklenen o an geliyor. Ülkede büyük bir direniş patlıyor. Hissediyorum, hissediyoruz, Taksim kapansa bile Kadıköy bize hep açık kalacak. Öyle de oluyor. Bu çılgın zamanlarda, Kadıköy nefes aldığımız bir yer oluyor. Gezi'ciler, Erasmus'lular, üniversite öğrencileri, sanatçılar bizim mahalleye akıyor, en çok bizim mahalleye. Onlar da biliyor Kadıköy'ün merkezinde bu mahallenin en yaşanılır yerlerden biri olduğunu.

Yıllardır otopark olarak kullanılan alanı forum alanına çeviriyorlar önce, konuşuyorlar, konuşuyorlar. Geceleri film gösterimleri, ramazanda iftarlar. Mahallenin kadınları ve çocukları mutlu, erkekleri temkinli. 'Yetmez' diyorlar; 'Buraya çocuk parkı istiyoruz', yaptırıyorlar. Adına da 'Ali İsmail Korkmaz Parkı' diyorlar.

Kış geliyor. Yıllardır biz mahallelinin önünden geçip üzerine pek de düşünmediğimiz, inşaat halindeki binayı işgal ediyorlar. Türkiye'nin ilk işgal evinde alınteri döküyorlar, yaşanabilir ortak bir mekana dönüştürüyorlar. "Burası bir squat, burada evsizler, sokak insanları kalmalı" diyenlere karşılık "Mahalle bunu kaldırmaz, onlara sormadan böyle kararlar almayalım" deseler de tartışmalar sertleşince, oradan uzaklaşıyorlar. Esnaf çalışması yapıyorlar, onların sorunlarında dayanışma içinde olmaya gayret ediyorlar.

Kızlı erkekli futbol takımı da kuruyorlar, Kobane için yardım da topluyorlar. Her yerde varlar, herkese koşuyorlar. Her eyleme giderken mahallede buluşuyorlar, rengarenk pankartlarıyla yürüyorlar.

Mahalle hızlı bir değişimin içine giriyor. Sanatçılar geldikçe dükkan kiraları, öğrenciler geldikçe ev fiyatları artıyor. Her yerde kafeler, sanat atölyeleri açılıyor, gece yarılarına kadar gençler sokaklarda olabiliyor.

Muktedir konuştukça, mahalle de tüm bu yeniliğe karşın muhafazakarlaşıyor. Değişim birilerini hep rahatsız ediyor. Devletin mahalledeki polisi esnaf olunca, ufak tefek gerilimler de oluyor. Yeldeğirmeni'nin gediklileri olarak bu hızlı değişimden biz de tereddüt duyuyoruz. Tophane'de birkaç yıl önce yapılan saldırıyı anıyoruz sık sık. "Umarız olmaz" diyoruz ama "Yok ya burası o kadar muhafazakar bir mahalle değil ki" diyerek sakinliyoruz kendimizi.

Gezi zamanı camına bayrak asan, sonraki eylemlerde yürüyüş yapanlara küfreden; suratından pislik akan ve dükkanına girenin kavga ederek pişmanlıkla çıktığı bir esnaf, sonunda bütün bu "güzelliklere" duyduğu öfkesini patlatıyor.

Sabah-ATV direnişinde aylarca süren direnişiyle hepimize örnek olmuş bir gazeteciyi, Nuh Köklü'yü, 'Kartopu camını kırabilir' gerekçesiyle bıçaklayarak öldürüyor. Öfkesi Nuh'a değil, dayanışmaya, arkadaşlığa, dostluğa aslında.

Meclis'te iç güvenlik yasa tasarısı görüşmelerinde vekiller şiddete uğrarken, "Diren özgürlük" diyerek nöbet tuttuktan sonra mahallelerinde kartopu oynayan insanlar bıçaklandı bu ülkede. Bu yasa geçerse ülkede hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, Yeldeğirmeni'nde de.


64049

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Misafir yazarlar

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

Sayfalar