Nasıl kazanmış olursa olsun AKP meşru değildir, tanımıyoruz!
24 Haziran 2018 tarihinde yapılan baskın seçimde AKP ve MHP’nin oluşturduğu “cumhur ittifakı” Erdoğan’ı “Türk tipi başkanlığa” taşırken, AKP, hedeflediği milletvekili çoğunluğunu elde edemedi. MHP eliyle erken seçim kararının alınması, kuşkusuz bir tesadüf değildi. Bu, önceden planlanmış ve gündeme getirilmişti. Efrin işgalinin “zafer” rüzgarını arkasına alan AKP’nin bu fırsatı 24 Haziran’a taşımak istediği bilinen bir senaryoydu. OHAL’in uzatılması, tutuklamalar ve HDP milletvekilliklerinin arka arkaya düşürülmesi bu oyunun birer parçasını oluşturuyordu.
24 Haziran seçimleri eşit koşullarda yapılmadı. AKP, bunun olmaması için elindeki tüm devlet olanaklarını kullanarak HDP’nin baraj altında kalması için uğraşmasına karşın, HDP seçim barajını yerle bir ederek 67 milletvekiliyle (henüz resmi olmayan sonuçlara göre) seçim kampanyasını tamamlamış oldu.
AKP seçimi kazanmak için devletin tüm olanaklarını kullanacak şekilde düzenlemeler yaptı. Hazineden aldığı en büyük paya, bir de besleyip büyüttüğü sermayenin 87 milyonluk bir ek ‘bağışı’ ve örtülü ödenekten aktarılan milyonlarca lira ekleyen AKP, yıllardır hazırladığı yandaş medyanın ekranlarını sadece AKP’ye açık tutması ve bunun üzerine çalınan oylar eklendiğinde Erdoğan’ın seçilmesi aslında sürpriz sayılmamalıdır.
Erdoğan, MHP’den aldığı oylarla cumhurbaşkanlığını kazanmasına rağmen AKP, mecliste milletvekili çoğunluğunu sağlayamadı. AKP “seçim bittiğinde MHP ile ittifakımız sürmeyecek” tezi de bu durumda artık geçerli değildir. AKP, beş yıl MHP’ye muhtaç şekilde hareket etmek zorundadır. MHP de bunu bildiği için cumhurbaşkanlığı yardımcılığı ve bazı bakanlıkların kendilerine verilmesi için AKP’yle pazarlığı devam edecektir.
Daha önceki seçim yazılarımızda da belirttiğimiz gibi AKP-MHP ittifakı Kürtlere ve devrimcilere karşı kurulmuş bir savaş ittifakıdır. AKP, tüm hatlarıyla MHP’yle aynı çizgide birleşerek ırkçı ve faşist bir ittifak oluşturmuşlardır.
Önümüzdeki süreç bu savaşın her alanda sürdürülmeye devam edileceği mesajını taşımaktadır. AKP ve MHP koalisyonu içte ve dışta daha da saldırgan bir politika sürdüreceklerdir. Suriye Kürdistanı bu faşist şer ittifakının ilk hedefleri arasında yer alacaktır. Efrin’le başlayan işgal Kürtlerin diğer yaşam alanlarına kaydırılıp, yeni işgal planları hayata geçirilecektir. İçte, yine Kürtler olmak üzere, devrimci ve tüm ilerici kesimlere daha kapsamlı saldırlar gündeme getirilecektir.
Seçimde HDP’nin 67 milletvekiliyle meclise girmesi elbette önemi olmakla birlikte bunun devamlılığının hiçbir garantisi yoktur. HDP’nin etkisizleştirilmesi ve sesinin kısılması için, HDP’nin kapatılmasının yeniden tartışmaya açılması olasılık dışı değildir. Bu olmasa dahi bundan önce olduğu gibi, HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ile HDP’nin süreklilik arz eden bir saldırıyla pasif bir konuma getirilmesi yoluna başvurabilecekleri gözden kaçırılmamalıdır.
AKP, bir hükümet olmaktan çok artık iktidar olmuş bir parti durumundadır. Tıpkı 1923’te yeni “Türkiye Cumhuriyeti” kurulduğunda, Kemalistlerin CHP ile hükümet olmalarına rağmen, bir iktidar olmaları gibi, AKP de artık bir iktidarı temsil etmektedir. Bu iktidar İslamcı faşist bir düzene geçişin 2023 yılında tamamlanmasını hedefleyen bir kulvarda hareket etmektedir.
24 Haziran seçimleri sonrasında başlayan yeni süreçle birlikte, devletin tüm temel unsuları olan yasama, yürütme ve yargının tümüyle tek bir adamda toplanarak devlet yeniden dizayn edilecektir. AKP, iş başına geldiği 2002 yılından bu yana Kemalistlerle girdiği savaşı sürdürerek 2018 yılına gelmiş ve 24 Haziran seçimleriyle elde ettiği kazanımlarla hedefi 2023’te İslamî faşist bir rejimin taşlarını döşeyerek bu süreci derinleştirmek istiyor. AKP’nin 2010 yılından bu yana Kemalistlerle girdiği cebelleşme bu projenin bir diğer saç ayağını oluşturuyordu. Ergenekon, Balyoz vb operasyonlar ordu içindeki Kemalist unsurların temizlenmesi operasyonuydu. Bu süreç, aynı zamanda iki klik arasında ideolojik bir savaşa da sahne olacaktır.
HDP seçimde başarılı oldu
24 Haziran baskın seçimlerinde HDP tüm baskılara rağmen başarılı olmuştur. OHAL şartlarında, kısıtlı imkan ve olanaklarıyla seçim çalışması yapan HDP’nin beş bin çalışanın tutuklu olduğu, önceki Eş Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’la birlikte on milletvekilinin tutukluluklarının devam ettirildiği, Demirtaş’ın cumhurbaşkanı adayı olmasına rağmen tutukluluğunun devam ettirildiği, HDP binalarına, seçim stantlarına saldırıların yapıldığı, Suruç ve bir çok yerde silahlı-bıçaklı saldırılarda HDP çalışanlarının, taraftarlarının öldürüldüğü, saldırıya uğradığı, köy ve ilçelerin ablukaya alındığı bir seçim çalışmasında tüm bu barikatları ve ablukaları yıkan HDP, kitlelerle buluşarak seçim barajını yıkmış ve seçimde 67 milletvekili çıkarmayı başarmıştır. Kimsenin egemenlerin seçim sonuçlarına dair yaratılmaya çalışılan karamsarlık atmosferinde bu gerçeği örtme çabasının etkisine kapılmaması gereklidir.
Seçimde HDP’yi destekleyerek çalışmalara dahil olduğumuz bu süreçte birçok yeni kitleyle tanıştık. Gittiğimiz her yerde kitlelere bu düzeni anlattık. Neden HDP’yi desteklediğimizi anlattık. HDP ile diğer burjuva partileri arasındaki farkı ortaya koyduk. Türkiye’nin nereye doğru sürüklendiğini, AKP ve MHP’nin kurduğu ittifakın ne ifade ettiğini anlattık. Meral Akşener, Karamollaoğlu gibilerin yüzlerine çektikleri “demokrasi” maskesinin sahte olduğunu anlattık. CHP’nin ortaya koyduğu vaatlerin sadece seçime dönük olduğunu, şimdiye kadar AKP’ye defalarca destek verdiğini anlattık. Bu bakımdan HDP’nin barajı aşması için CHP’nin en az % 2-3 oranında HDP’ye oy kaydırdığı iddiası tam anlamıyla gerçeği yansıtmamaktadır. Elbette CHP’nin etkisi altında bulunan emekçi kesimle, HDP’nin bu seçimlerdeki kilit rolünü görmüş ve yer yer buna uygun tavır almışsa da CHP’nin kendi başarısızlığının üzerini örtme çabası ile ileri atılan bu oran gerçeği yansıtmamaktadır.
Keza Dersim bölgesi buna en uygun örnektir. HDP ve vekil adaylarının sıkı bir çalışma ördüğü bölgede her ne keder devrimci değerlerle iç içe olsa da CHP’nin etkisi altında bulunma durumu devrimciler tarafından kırılamayan kitle yine CHP’den yana tavrında çok ciddi bir değişikliğe gitmeyerek CHP’nin bu söylemini de boşa düşürmüştür. Bu örnek bile tek başına CHP’nin hangi oranda HDP’ye “oy kaydırdığını” kanıtlamaktadır!
Bizim açımızdan bu taktik süreç tamamlanmıştır. Şimdi daha farklı hedeflere kilitlenmek için merkezi görevlerimize sarılmak için çalışmalıyız. Önümüzde oldukça çetin ve aşmamız gereken görevler durmaktadır. Her yönüyle zayıflayan yanlarımızı güçlendirmek, kitle çalışmasına yoğunlaşmak, bilinçlenme çabalarımızı hızlandırmak için ileri hamleler gerçekleştirmeliyiz.
CHP, daha seçim sonuçları açıklanmadan AKP’ye teslim oldu
CHP, seçimde hem kazançlı hem de başarısız olmuştur. CHP’nin başarısı cumhurbaşkanlığı adayı Muharrem İnce üzerinden %30’un üzerinde oy alması olmuştur. Bu başarının bir nedeni, İnce’nin ‘sosyal demokrat’ bir imaj çizmesi olmasıyken esas edenin kitlelerin AKP iktidarı ve OHAL baskısı altında kaldığı nefessiz ortamına bir nefes bulma umudu olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Milletvekili seçimlerinde % 22’ye gerilemesinden de görüleceği üzere, CHP, bu konuda halk nezdinde bir umut olma ve buradan doğru toplumsal muhalefeti sömürme misyonunda gerileme yaşamasına rağmen İnce üzerinden bu konuda bir umut yaratmakta başarılı olmuştur!
AKP’nin oy çalacağını en çok dillendiren CHP olmasına karşın, seçim öncesi sandıklara sahip çıkma vaadini yerine getirmedi. CHP, 16 Nisan referandumunda yapılana yeniden müsaade edilmeyeceğini söylemesine rağmen, daha seçim sonuçları resmi olarak açıklanmamasına karşın, İnce tarafından yapılan “Erdoğan’ın seçimi kazandığını kabul ediyorum” açıklamasıyla kitlelerin direncini kırmaya çalışmıştır. Herkese “bir yere ayrılmayın” diyen bir CHP, önce kendi temsilcisi üzerinden havlu atarak meydandan çekilmiştir. Bu, AKP’ye verilen en büyük moral desteği olmuştur. İnce’nin kendisi “evet oylar çalınmıştır” demesine karşın sonucu erkenden kabul etmiş, devamındaysa kitlelerin sokağa çıkmasından korktuğu için bu iddiasından vazgeçerek, kitleleri pasifize etmeye çabalamıştır.
Bu sonuçları arkasına alan AKP, kabineyi kurduktan hemen sonra, 2019 yerel seçimlerine hazırlanacaktır. Milletvekili seçimlerinde istediği başarıyı elde edemeyen AKP, seçim bittikten sonra, Erdoğan’ın yaptığı “balkon” konuşmasında “seçimlerden gereken mesajı aldık” söylemine uyumlu bir şekilde hareket edecek ve 2019 yerel seçimlerine de bu şekilde hazırlanacaktır. Aslında Erdoğan, bunu ilk defada dile getirmedi, 24 Haziran seçim döneminde sık sık dile getirdiği 2019 yerel seçimlerindeki hedeflerini açıklayarak, seçim sonrası çalışmanın ağırlığını 2019 yerel seçimler oluşturduğunu belirtmişti.
Süreci birlikte karşılamalıyız
Devrimci hareket bu sonuçları iyi tahlil etmelidir. Her parti ve çevre bu sonuçlardan kendi cephesinden bazı sonuçlar çıkaracaktır. Bu sonuçlar benzerlikler gösterecek ve de bazı farklılıklar arz etse de ortak payda olarak AKP’nin daha da saldırganlaşacağını öngörecektir. Bu durum herkese ortak görevler biçiyor. Devrimci hareket aynı zamanda bu süreci birlikte değerlendirip ortak sonuçlar çıkarmalıdır. Çıkarılan bu ortak sonuçlar üzerinden ortak hedefler ve daha güçlü eylem birlikleri oluşturarak faşizme ve gericiliğe karşı mücadele hatlarını belirlemelidir.
Bir Partizan
Son Haberler
Sayfalar
Devrimci Pratik ve Militanlaşma
Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.
“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I
Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.
Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!
Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.
Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:
Tehlikenin farkında mıyız?
"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,
Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:
Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.
Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...
Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!
Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II
II.Bölüm:
Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler…
Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I
Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.
TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!
Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.
Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...
"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"
Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.
Yıllardır tanırım seni.
Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.
Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.
Akraba desem, değil.
Komşu desem, hiç değil.
TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”
” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”
– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.
Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi
Ah... kuzucuğum ah...
Ne oldu bize böyle.
Ne oldu.
Her şey tıkırında giderken...
Neler yaşadık böyle.
Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne
Veyahut da.... veyahut da...
"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.
Yoksa... yoksa...
Daha dün bir; bu gün iki