Çarşamba Mayıs 1, 2024

Münih Politik Tutsaklar davasında; açığa çıkan öğretiler üzerine…

Münih TKP-ML davası, tutuklama süreciyle birlikte 5 yıl 4 ay gibi uzun bir süreci kapsadı. Ve 4 yıl 3 ay içinde de 234 duruşma yapıldı.

Her duruşma günü, ortalama 6 veya 7 saat süren oturumlarla oldu. Tüm bu zaman içerisinde hem dışarda hem de salonun izleyiciler bölümünde, büyük bir dayanışma örneği sergilendi.

Bu dayanışmaya dahil olan, yerli ve göçmen kurum, parti ve örgütlerle birlikte tek tek devrimci, demokrat ve duyarlı bireylerde bu dava sürecimizde bizleri yalnız bırakmadırlar.

Bu politik dayanışma ve sahiplenme, ortak çalışmanın bir ürünü olarak güçlendi ve büyüdü. Tüm bu süreç içerisinde hem dışarıda hem mahkeme salonunda yapılan açıklamalar ve yürütülen kampanyalarda, öne çıkarılan temel argüman, bu davanın bir “terör” davası değil; bilakis, politik bir dava olduğu gerçekliğiydi.

Fakat bu sürecin başından sonuna kadar hem mahkeme hakimler heyeti hem de Federal Cumhuriyet Savcısı, ceza hukukuna göre değil tamamen politik bir zeminde hareket ettiler.

Bu noktada mahkeme başkanı Dauster, yazdığı makalelerde gerçek niyetlerini ortaya çıkardı. Bir örnek vermek gerekirse, mahkeme başkanı Dauster yazdığı bir makalesinde şu tespitte bulunuyor;

“Siyaset ve hukukun birbirine olan yakınlığı görmezden gelinemeyecek kadar alenidir. Bu yakınlığın köklerini tarihte hatta kimi bakımlardan kanlı bir tarihte olduğunu unutmamalıyız.”

İşte emperyalist mahkemelerin bu gibi davalarda, yargı ve karar mekanizmalarında gözardı etmedikleri temel nokta, ülkeler arasındaki çıkar ilişkileridir. Bu noktaya ilişkin denilebilir ki; Almanya ve Türkiye’nin ekonomik, askeri ve politik ilişkileri, Münih TKP-ML davasında önemli bir rol oynadı. Almanya’nın Türkiye’de 37 milyar Euro sermayeli, 7.200 şirketi faal bir şekilde işletiliyor.

Keza bu yatırımları daha kârlı hale getiren noktalar da var.Ucuz enerji kaynakları, ucuz toprak ve kiralar ve de ucuz iş gücünün olduğu bir coğrafyada; üretilen tüm metaların, anında oralarda tüketildiğini de hesaba katarsak, Almanya emperyalist egemenleri için çok kazançlı bir ilişki olduğunu görebiliriz.

Ekonomik ilişkilerin yanında askeri ilişkilerde önemli bir yer tutuyor. Almanya ile Türkiye arasındaki askeri ilişkiler, Osmanlı İmparatorluğu döneminden günümüze kadar sıkı bir şekilde devam ediyor.

Faşist TC devletinin Kürt Hareketine, Alevilere, devrimcilere, sosyalistlere ve komünistlere karşı kullandığı, Leopar tankları, roketler ve diğer büyük-küçük birçok silah Almanya’dan Türkiye’ye verilen silahlardır. TC devleti, yaptığı tüm katliamların önemli bir bölümünü bu silahları kullanarak yapmış ve yapmaya devam etmektedir. Yine daha yakın bir örnek olarak; geçtiğimiz dönem faşist TC devleti, Afrin’i işgal ederken, tüm medyanın gözü önünde Alman Leopar tanklarını kullanarak işgali gerçekleştirdi.

Ardından R.T.Erdoğan, Afrin’in demokratik yönetimini barbarca talan ederek onların yerine kendi denetiminde olan ve kafa kesen IŞİD çetelerini yönetime getirdi. Bu işgal ve katliamda da gördük ki, yine Alman silahları dolaylı biçimde, IŞİD çeteleri tarafından barbarca; çocuklara, kadınlara, gençlere ve tüm mazlum Afrin halkına karşı kullanıldı ve katliamlar yapıldı.

Bunlarla birlikte, Almanya hükümetinin her dönem Türkiye hükümetleriyle politik ilişkileri kesintisiz devam ediyor. Tüm bu nedenlerdendir ki, Almanya’da yaşayan, başta Kürtler olmak üzere devrimcilere, sosyalistlere, komünistlere ve TC’ye muhalif olan tüm kesimlere dönük Alman burjuvazisi sürekli bir bastırma, tutuklama, yargılama ve cezalandırmayı hep yapmıştır.

Diğer yandan, R.T.Erdoğan’ın Almanya’da kendine bağımlı hale getirdiği 900 DİTİB camisi ile kurduğu ırkçı-faşist Türk parti ve kurumlarıyla da muhaliflere karşı açıktan şantaj ve istihbarat çalışmaları yaptırılıyor. Bu durum Alman devleti tarafından tespit edilip bilinmesine rağmen şimdiye kadar ne bir tutuklama ve ne de bir yargılanma yapılmadığı gibi bir önlemde alınmış değildir.

Bu yaşananlar sadece Almanya’da değil elbette, diğer Avrupa ülkelerine de yayılmış bulunuyor. Bundandır ki, geçtiğimiz aylarda Avusturya’nın Viyana şehrinde her hafta, düzenli olarak devrimci, demokrat, Kürt ve Alevi kadınların yaptıkları sokak etkinliği, R.T.Erdoğan’ın çeteleri tarafından provoke edilerek saldırıya uğradı.

Ardından demokratik göçmen derneklerinin bulunduğu sokağa giren kalabalık çeteler, orada bulunan tüm derneklerin cam ve kapılarını kırarak insanlara zarar verdiler. Ertesi günde DİTİB ve ülkü ocaklarından olan, 400’ü aşkın kitle, gece ve gündüz sokaklarda nöbet tutarak “Allah-u Ekber” sloganları ile bozkurt işaretleri eşliğinde; demokrat, devrimci, Kürt ve Alevi insan avına çıkmışlardı.

İşte faşist TC devleti geçmişte, Koçgiri’de, Zilan’da, Dersim’de, Maraş’ta, Çorum’da, Malatya’da, Sivas’ta Suruç’ta ve Ankara Garı önünde halkı nasıl katlettiyse ve diri diri yaktıysa, bugünde Avrupa coğrafyasında bu faşist saldırıların provasını yapmaktadır.Aleni bir şekilde yaşanan bu faşist saldırılara karşı, Avrupa yargıçları ve mahkemeleri kör ve sağır olmaya devam ediyorlar.

Bütünlüklü olarak mevcut tabloya baktığımızda ülkeler arasındaki ilişkiler her dönem yargının üzerinde etkili olmuştur. Bu anlamda Almanya-Türkiye ortaklığı üzerinde şekillenen ve Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde görülenTKP-ML davasının perde arkasında olan gerçekler, emperyalist siyasetin yargıya nasıl yön verdiğini; mahkeme başkanı Dauster yazdığı makalesindeki“Siyaset ve hukukun birbirine olan yakınlığı görmezden gelinemeyecek kadar alenidir” cümleleriyle açıklamış bulunuyor.

 

Münih Davası Birlikte Yürümenin Önemini Göstermiştir

 

Görüldüğü gibi içinden geçilen süreçte bir yandan, emperyalist saldırılar, diğer yandan gerici, faşist ve ırkçı Türk çetelerinin saldırıları karşısında bugün birlikte faaliyet yürütmenin önemi ve anlamı daha da büyümüştür. Bundan dolayıdır ki, düne oranla bugün devrimci dayanışmaya daha çok ihtiyacımız vardır. Yerli ve göçmen halkların sorunlarının aynılaştığı bir süreçte; bize düşen görev, geniş-kitlesel birliklerle mücadeleyi büyütmektir.

Demokratik güçlerin birlikte çalışması ve birlikte hareket etmesinin önemi bir kez daha Münih politik tutsaklar davası sürecinde açığa çıktı.

Demokrasi mücadelesi yürüten kurumlar, doğaları gereği geniş toplumsal kesimlerin birlik ve ortak mücadele ihtiyaçlarının ürünü olarak farklı nitelikte kurumlardır. Barbar sistemin kaynaklık ettiği sorunlara, çelişkilere karşı, her demokratik kurumun, grubun, çevrenin, kitle örgütünün ve siyasal partilerin farklı çözüm önerileri, farklı yöntemlerinin olması doğaldır. Bu gerçeklik aynı zamanda gelişmek için bir zenginliktir.

Karşılıklı saygı ve ilkeler bütünü çerçevesinde, anti-emperyalist, anti-faşist, anti- şovenist ve kapitalist emperyalist sistem tarafından hakları gasp edilmiş tüm kesimleri kucaklamak, onlarla ortak sorunlar etrafında buluşmak ve bu uğurda birlikte hareket etmek demokrasi mücadelesinin bir gerekliliği ve zorunluluğudur.

Demokrasi mücadelesinde farklı politik bakış açıları ile ortak paydalarda buluşulması ve ortak mücadele alanlarının yaratılması, kitlelere güven vermenin de temel noktasıdır.

Münih davası sürecinde de yerli ve göçmen, kurum ve örgütlerin 5 yılı aşkın süre içinde ortak hareket ederek birlikte çalışması ve kampanyaların örgütlemesi neticesinde hem mahkeme heyetinin hem de federal savcının üzerinde bir baskı oluşturmuştur.

Diğer yandan demokratik kurum ve örgütler arasında, birlikte çalışma kültürünü geliştirmiş, güven ortamı yaratmış, kurumlar arasında bilgi alışverişi ve iletişimi pratikleştirmiş ve farklı düşüncelerin yanyana ve birlikte yürümesini daha da pekiştirmiştir. Yine yerli ve göçmen demokratik kamuoyu üzerinde de bir güven ve umut ortamı yaratmıştır.

Kısaca bu süreç zarfında ortaya çıkan en önemli öğretilerden biri de budur.

2567

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Sayfalar