Pazartesi Mayıs 20, 2024

MÜLK VE SERVETLER HALKINDIR

 Gazetelerin yazdığına göre sadece bir gökdelenin fiyatı birkaç milyar doları buluyor. Peki sizce halktan herhangi bir insan, yani bir işçi, bir memur, bir esnaf, bir çiftçi veya sizden biri çalışarak böyle bir gökdelene sahip olabilir mi? Olabilecekse kaç milyon yıl çalışması gerekiyor?

         Sadece inşaat sektöründe değil, bankacılık, madencilik, borsa, petrol, ithalat ve ihracat, fabrikalar, gayrimenkul, elektrik santralleri, ısınma, kara-hava ve deniz taşımacılığı, otomotiv, turizm, gıda, telekomünikasyon vb. sektörlerde de bildik oligark aileler bu gökdelen sahipleri gibi hayallere sığmaz paralar kazanıyorlar. Her biri bir para imparatorluğuna dönüşmüş durumda, banka hesapları halkın alın teriyle coştukça coşuyor.

         Peki şunu sormak gerekmez mi: Bunlar hangi dahiyane icatlar gerçekleştirdiler ki, bu inanılmaz paralara ve mülklere boğuldular?

         Bunu bilmek için iyi bir ekonomi uzmanı olmak gerekmiyor. Her şey gözümüzün içine girercesine ortalık yerde cereyan ediyor. Ahtapot gibi her tarafı saran çeşitli sektörlerde halkın kanını emerek bu dev servetlere sahip oluyorlar. Halk olmasaydı bu yağmacıların tek bir kuruş paraları bile olmayacaktı.

         Onlara bu imkânları sağlayan elbette bu kapitalist düzen ve bu düzenin bekçiliğini yapan devlet koruyuculuğudur.

         Onlar ister Türk, ister Kürt, ister Arap, Çerkes, Laz veya Boşnak olsunlar, bize kardeşlik masalları anlatmayı artık bıraksınlar. Tilkilikleriyle bizi yeteri kadar kandırıp kullandılar zaten. Şunu bağıra bağıra söyleyelim: Açla tok kardeş olamazlar. Hangi milletten ve dinden olurlarsa olsunlar biz onlarla kardeş olamayız. Ekmek zeytin parasına kölece çalıştırılan bir işçi ile bir patron nasıl kardeş olabilirler? Evine ekmek, çocuğuna ayakkabı alamayan bir işsiz o sahte kardeşlik yalanlarına aldanıp bu para babalarıyla kardeş olamaz. İstese de olamaz; sadece kendisini kandırmış olur. En çok onların kapısında temizlikçi olur, bahçıvan olur. Dayak atanla dayak yiyen nasıl kardeş olabilirler?

         Kapitalizm işte budur! Kimi dudak uçuklatan servetlerin sahibidir, kimi de iki yakasını bir araya getiremeyecek kadar yoksuldur, tüm yaşamı bir lokma ekmek için çırpınmakla geçer. Şu rezalete bakın: Dünya nüfusunun yüzde 2'lik zengin kesimi küresel zenginliğin yarısından fazlasına sahiptir. İnsanlık bu korkunç adaletsizliğe nasıl tahammül ediyor onu da siz düşünün!

         Dikkat ederseniz Meclis'teki partiler bu mülk ve servet meselelerinde mezartaşı gibi sessizdirler. Demokrasi ve özgürlük palavraları ile ortalığı velveleye verirken, mülk ve servetlerin aidiyeti meselesinde dillerine kelepçe vururlar.  

            Ancak cilalanmış ne kadar demokrasi ve özgürlük lafları ederlerse etsinler şu altın gerçeğin üstünü örtemezler: Ekonomik özgürlükten yoksun bir özgürlük, bıçak gibi kesen bir ayazda aç çıplak şarkı söyleme özgürlüğüdür.

            Bunların yaptıkları tek şey seçim oyunları ve parlatılmış yalanlarla halkta boş ümitler yaratmaktır. Roboski ve Gezi katliamları ve yolsuzluklar nedeniyle şimdi cezaevinde olması gereken Tayyip Erdoğan, Meclis'teki bu sözde muhalefetin çapsızlığı ve acizliği yüzünden hâlâ ülke yönetiyor! Bu zavallı muhalefet şimdi bir de seçime katılmakla Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığını meşrulaştırıyor, onu Çankaya köşküne götürecek yolun taşlarını döşüyor.    

            Yeniden konumuza dönersek, sürüp giden yağma ve talanın artık gizlisi saklısı kalmamıştır: Halka ait olan tüm yer altı ve yer üstü servetler yağmacılar tarafından işgal edilmiştir. Bu sömürgeci kapitalist düzen yerinde kaldıkça da bu işgal ve yağma sürecek ve Türkiye, Kürdistan ve Lazistan yoksulları kan ağlamaya devam edecekler. Yoksul halkın kanıyla semiren o mülk ve para imparatorları ise köşklerinde krallara has hayatlar sürdürecekler.

         Yaşanan acı gerçek budur. Peki çözüm ne?

         Ara çözüm yok, tek bir çözüm var: Halk her karış toprakta iktidar olmalı ve oligarkların gasp ettikleri tüm mülk ve servetler gerçek sahibine, halka iade edilmelidir. 

         Tarih bize şunu söylüyor: İnsanca bir düzen ancak bir halk demokrasisi ve halk ekonomisiyle kurulabilecek. Bu da ülkenin yer altı ve yer üstü tüm zenginliklerinin halka ait olmasıyla mümkün olacak.

         "İşgale son, oligarkların mülk ve servetleri halka iade edilmelidir," diyenler, sesinizi birleştiriniz!

         Ne demiş atalar: "Faydasız baş mezara yaraşır!" İhtiyacımız olan tek şey, biraz cesaret ve biraz da fedakârlıktır. alinakmahmut@hotmail.com

 

90776

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Sayfalar