Pazartesi Nisan 29, 2024

Madımak’tan Mercan’a, Koray’dan Dursun’a‏

Biri henüz 11 yaşında, Pir Sultan Abdal’ın elinde dünyanın en güçlü direnç, bilinç ve isyan silahına dönüşmüş Bağlamaya, Semaha ve Türkülere sevdalı, 2 Temmuz 1993’te Madımaktaki 33lerin en küçüğü Koray Kaya… Diğeri yüzyıllardır özgürlük meşalelerinin yandığı, sefer edilip zafer elde edilemeyen Jaru Diyara, Kaypakkaya’nın destanlaştığı Munzurlara, Zel dağına, özgürlüğün diyarına giden, 17 Haziran 2005 Mercan Dağlarında kimyasal silahlarla katledilen 17lerin en küçüğü Dursun Turgut..

Koray’ı tanıma şansım olmadı. Koray, o küçücük yaşında kocaman yüreğiyle Pir Sultan Abdal etkinliklerine katılmış ve Sivas’ta “Ateşte Semaha” durmuştu. Gerici, şeriatçı, insanlık düşmanları tarafından ve tüm dünyanın gözü önünde saatler süren bir ablukadan sonra ateşe verilen Madımak Otelinde yıldızlara doğru yürümüştü…

Ama Dursun’u tanıdım. İyi ki de tanımışım. O oldukça alçak gönüllü, saygılı, öğrenmeye aç, gözüpek, girişken ve asla yorulmayan bir genç sosyalist, gerçek bir Pir Sultan dostuydu. Pir Sultan’ın inancı ve direnciyle dolu yüreğini her geçen gün öğrenerek bilince dönüştürüyordu.

2004 yılındaki Pir Sultan Abdal Kültür Derneği kongresinde Genel Yönetim Kurulu (GYK) listesinde yer alması için önce epeyce ikna etmeye çalışmış ve sonrasında da Genel Yönetim Kuruluna girmesine katkı sağlamıştım. Yıllardır Dursun’un ve Ökkeş’in Mercanlarda 17 Kızıl Karanfil ile birlikte yıldızlaşmasını yazmak istedim. Ancak bir türlü ne Dursun’u, ne de Ökkeş’i, ne de yaşamlarını halklara adamış, inancın, kararlılığın ve özgürlüğün birer meşalesi olan 17 devrimci, sosyalisti yazmaya yüreğim elvermedi. Sözcükler hep yetersiz kaldı kağıt üzerinde. Hiçbir zaman ölümlerine inanasım gelmedi. Onlara ve yoldaşlarına ölümü konduramadım. Bugüne kadar özgürlük, adalet, eşitlik mücadelesinde yaşamını yitiren yüzlerce, binlerce insanın ölüm haberlerini duysam, okusam, bilsem de Ökkeş, Okan, Berna, Taylan, Dursun’u tanımıştım. İnsan tanıdıklarının, sevdiklerinin, değer verdiklerinin ölümlerine inanmak istemiyordu.. 

Haziranın ortasına doğru yaptığımız PSAKD İstanbul Şubeleri Eşgüdüm Kurulu toplantısında Banaz Pir Sultan Abdal Etkinlikleri, 2 Temmuzda İstanbul’da yapacağımız miting ve Sivas Madımak’taki 2 Temmuz anması ile ilgili bir dizi kararlar almıştık. Ve Dursun Turgut da bu işlerle ilgili bazı görevler üstlenmişti. Ama toplantıdan sonraki günlerde telefonlarıma bir türlü cevap verilmiyor ve yanıt alamıyordum. Sanırım 14 Haziran olmalıydı, telefonumu açtı ve “Abi özür dilerim. Ama özel bir iş için yurtdışına gittim. Birkaç gün içinde döneceğim. 2 Temmuz mitinginden kısa süre önce orada olacağım” deyip, bana “Hoşça kal yoldaş, yakında görüşmek üzere Erdal abi” demişti.

Nedendir bilmem, ama sanki o an bu “hoşça kal” ve “yakında görüşeceğiz” sözlerini, kendisini uzun bir süre ya da bir daha hiç göremeyeceğim gibi hissetmiş, bunu da bir iki arkadaşla paylaşmıştım. O yazın birlikte Dersim’e, Munzur Doğa ve Kültür Festivaline gidecektik. Festivali görmeyi çok istiyordu. O da benim gibi bir Dersim sevdalısıydı. Hatta O’nun sevdası daha ağrı basmış ki, benden  önce  yola düşmüş bile.. Bu telefon görüşmesinden birkaç gün sonra duyduk ki, Dursun festival tarihi gelmeden Munzur’un doruklarında yoldaşlarıyla halaya tutuşmuştu. Cafer Cangöz, Aydın Hanbayat, Okan Ünsal, Ali Rıza Sabur, Berna Saygılı Ünsal, Alaattin Ataş, Cemal Çakmak, Taylan Yıldız, Kenan, Binali Güler, İbrahim Akdeniz, Gülnaz Yıldız, Ahmet Perktaş, Çağdaş Can, Ersin Kantar ve illa da Ökkeş Karaoğlu…

Sevdaların yaşanmasına, sevmeye, sevilmeye, eşitlik, özgürlük, barış ve aydınlık içerside yaşamamıza izin verilmeyen bir coğrafyanın insanlarıydık. Ve binlerce çocuğumuz, gencimiz gibi Koray’ımız da, Dursun’umuz da sevdalarının peşindeyken aramızdan koparılıp alındılar. 16-17 Haziran gecesi yüzlerce yıldır özgürlük türkülerinin dinmediği Munzurlara, her sabah güneşin biraz daha  parlak doğduğu dağlara kapkara bir sis çökmüştü Mercan Dağlarına.. Özgürlük, eşitlik, adalet için bir araya gelen sosyalizme, insanlığa inanan, bu uğurda asla tereddüte düşmeden mücadele eden 17 kızıl karanfil sonsuzluğa yol aldılar..

Madımak Oteli katliamından bu yana 23 koca yıl geçti.

Mercan Dağları katliamından bu yana da 11 yıl.. 

Ne devletin  güvenlik güçlerinin desteğiyle gerici, şeriatçı faşistlerce yakılan Madımak Otelinde yanarak yıldızlaşan,  içlerinde 11 yaşındaki Koray’ın da olduğu 33 aydın, yazar, sanatçı, semahçı canı..

Ne savaş uçaklarının bombaları, kimyasal gazlarıyla Mercan vadisinde katledilen özgürlük savaşçısı 17’leri….

Ne de Koçgiri, Dersim, Çorum, Maraş, Sivas, Gazi, Ölüm oruçlarını, Gezi, Suruç ve Roboski’yi unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız!

Aradan yüzlerce yıl geçse de, ardılları bu özgürlük çiçeklerinin özlemlerini gerçekleştirmek, yarım bıraktıklarını tamamlamak, daha güzel bir dünya yaratmak için mücadeleyi yükseltecektir.

Yitirdiklerimizin isimlerini tek tek belleklerimize, yüreklerimize, beyinlerimize yazdık, yazacağız... Asla unutmayacağız.

Güneşin sofrasında halaya, ateşte semaha duranların yolu yolumuzdur. Yolumuzdan dönmeyeceğiz.

Erdal YILDIRIM

14 Haziran 2016 

60898

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Erdal Yıldırım

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Sayfalar