Cuma Mayıs 17, 2024

Kürtlerin ayrılma hakkı gasp edilemez!

Kürtler, Mezopotamya coğrafyasının yerleşik kadim halklarından biri olmasına karşın, son yüzyıllarda bir devleti (Doğu Kürdistan’da kurulan kısa ömürlü Mahabad Cumhuriyeti’ni saymazsak) olmayan ve çeşitli ülkelerden tarafından parçalanarak sömürgeleştiren bir ulus olma haksızlığını, ağır bedeller ödeyerek yaşamaktadır, yaşatılmaktadır.

Kürtlerin yaşadıkları topraklar, yani Kürdistan, Türkiye, İran, Irak ve Suriye egemen sınıfları tarafından işgal edilerek sömürgeleştirilmiştir. Kürdistan’ın bu devletler tarafından parçalanarak sömürgeleştirilmesi ve emperyalistler arası çelişme ve pazar paylaşımı, Kürtlerin kendi kaderlerini özgürce tayin etmek hakkının önündeki engeller olarak durmaktadır. Bu gün, gelinen aşamada, Kürdistan’ın birliğinin önündeki engeller, sömürgeci devletlerdir. Özellikle, Türkiye ve İran burada başat rol oynamaktadır. 

Her ulusun olduğu gibi, Kürt ulusunun da kendi ulusal kaderini özgürce tayin etme hakkı vardır. Yani, ayrılma ve ayrı devlet kurma hakkı vardır. Bu hakkı, sömürgeci devlet ile birlikte yaşamaktan mı yoksa ayrılıp ayrı devlet kurma şeklinde mi kullanacağına kendisi karar verebilir. Buna hiç bir yabancı gücün, özellikle de işgalci sömürgeci devletlerin hakkı yoktur.

Kendi kaderini özgürce tayin edemeyen, yani, ayrılma hakkı zorla gasp edilen bir ulus özgür olamaz. Birinci emperyalist savaştan sonra dört parçaya bölünen Kürtler, kendi topraklarını işgal eden ve sömürgeleştiren devletler ile gönül rızasıyla birlikte yaşamıyor, tersine zorla işgal altında tutulmaktadır. Bu nedenle de, Kürtler, başta Türkiye ,Irka ve İran olmak üzere, bu zapt-ı rapt durumuna karşı silahlı ayaklanmalar düzenlemişler ve uzun süreli gerilla savaşı yürütmüşlerdir ve hala yürütmektedirler.

Kürtler, işgalci devletler tarafından defalarca soykırım amaçlı katlimalarla karşı karşıya kalmışlardır. Kendi ulusal kimliklerini taşıyamadıkları kimi kendi dillerini özgürce konuşamamışlar ve ana dillerinde eğitim almaları yasaklanmıştır. Örneğin, Türk devleti, uzun bir süre “Kürt yok” inkarcılığını sürdürmüştür.

Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi (GKBY)’nin 25 Eylül’de referandum kararı, salt kendisini ilgilendirmiyor. Bütün işgalci-sömürgeci devletleri ve emperyalistleri ilgilendiriyor. Çünkü hepsinin bölgede parmağı var. Hepsinin Kürtlerin sömürgeleştirilmesinde az-çok payı var ve hala kanlı ellerini o bölgeden çekmiş değiler.

GKBY’nin bu kararına en sert tepkiyi, beklendiği gibi, İran, Irak, Türk devletleri verdiler. Çünkü Kürdistan’ı işgal eden ve sömürgeleştiren güçler, dört bir yandan hemen harekete geçtiler. Suriye ise başı büyük belada olduğu için fazla sesini şimdilik çıkarmadı. Ama, bu dört devletin, aralarındaki düşmanlıkları ne olursa olsun, her zaman Kürtlere karşı birleştikleri bilinen bir gerçektir.

GKBY’nin referandum kararının hemen arkasından; “yaptırmayız”, “savaş nedeni sayarız”, “gireriz” ve daha bir dolu tehditler, peş peşe gelmeye başladı. Başta Irka hükümeti olmak üzere, İran ve Türkiye’de bu koroya katıldı. Türkiye ve İran Güney Kürdistan sınırlarına askeri yığnaklar yaparken, savaş tatbiklatlarıda yapmaya başladılar.

Burada, Barzani yönetiminin referandum kararıyla “amacı”nı tartışmak ve bu amaçtan hareketle, kendi kaderini tayin etme hakkını yok saymak, en hafif deyimle sosyal şövenizmindir. Esas olarak da egemen ulus egemen sınıflarının ırkçılığının, işgalciliğinin ve sömürgeciliğinin haklı görülmesi, ezilen ulusun en demokratik ulusal haklarının ise yok sayılmasıdır. Komünistler böyle bir görüşe sahip olamaz. 

Ezilen bir ulusun ayrılma hakkını kayıtsız şartsız savunmakla, ayrılma anında ayrılma eylemini yanlış bulup eleştirmek ayrı şeylerdir. Ayrılmanın yanlışlığı ile ayrılmaya karşı zor kullanmak aynı şeyler değildir. Ezilen ulusun ayrılma istemi karşısında zor kullanmak, burjuva egemen sınıfların politikalarıdır. Komünistler, ezilen ulsun ayrılma hakkını savunur, ayrılmayı çeşitli nedenlerle yanlış bulsa bile, zor kullanmaya karşı çıkar, karşısında aktif olarak yer alır ve bu anlayışlara karşı mücadele verir.

Ezilen ulusun ayrılma hakkının yok sayılması, gasp edilmesi çeşitli milliyetlerden işçi sınıfının ortaklaşa mücadelesi önünde de engeldir. 

Kürtler, kendilerini parçalayan ve işgal eden devletler içinde özgürce ve isteyerek yaşamadılar. Yok sayıldılar. Kırıldılar ve her türlü şiddete ve baskıya maruz kaldılar ve hala da bu sayilanlar devam etmektedir. 

Sadece Güney Kürdistan değil, tüm Kürtlerin bağımsızlık ya da kendi kaderini özgürce tayin etmek için referandumu düzenleme hakkı vardır ve bu hakkı kullanan Kürtlere karşı zor kullanmanın karşısında yer alınmalıdır. Ulusal özgürlük, ulusal kölelikten her zaman iyidir.  

40614

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Katledilişinin 50. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya HESAPLAŞMA, KOPUŞ VE YENİ BİR YOL

Kafasında üstü yırtık ve yamalı kahve renkli bir kasket, sırtında yerli bir askeri parka, altında ceket, kazak… üst üste giyilmiş üç tane pantolon, ayağında bir çift beyaz yünden yapılmış ve köylerde elle örülen çorap ve onun üzerinde naylon çorap, bir çift 45 numara Çelik marka lastik ayakkabı”yla tutsak edildi.1 

Kavganın ve Mücadelenin Ozanı; Yetiş Yalnız…

İbrahim Kaypakkaya, ilgilenenler tarafından bugüne kadar birçok özelliği ile tanındı, bilindi. En yaygın bilinirliği‚ “ser verip sır vermemesidir” sanırız. Doğrudur, Kaypakkaya işkencede direndi. Onun düşmana karşı direnişi inadından veya acıya dayanıklı olmasından kaynaklanmıyordu elbette… Bunu nereden mi biliyoruz? Dönemin en azgın faşist uygulamaların yapıldığı Amed Zindanı’nda yapmış olduğu siyasi savunmadan. Kemalist faşist diktatörlüğe karşı, onun elinde tutsakken dahi örgütsel ilişkilerini deşifre etmeden, uğruna mücadele ettiği komünizm düşüncesini savunmasından biliyoruz.

Sayfalar