Çarşamba Mayıs 8, 2024

“Kürtleri Vurmak”: Bitmeyen Bir Seçim Taktiği (!)

Son günlerde faşist Erdoğan’nın ağzından Türk devleti, Rojava Kürt bölgesine askeri saldırı ve işgali daha sık dillendirmeye başladı.

Bir çok yorumcu ve hatta ilerici, demokratlarda, Türk devletinin, Rojava’ya saldırıyı yeniden gündemine almasının adını; “ Mart 2019 yerel seçim” taktiğine bağladılar.

Türk devletinin Kürtleri vurması için seçim mi gerekiyor? Ya da gerçekten her seçim döneminde mi Kürtlere saldırdı, bu eli kanlı barbar devlet. Ya da TC, kurulduğu günden itibaren Kürtlere saldırmamakta mıdır?

Türk sermaye devletinin Afrin’i işgal etmesini de “seçim taktiği” olarak yorumlayanlar hiç de az olmadı. Bugünde aynı şekilde gerçeği yansıtmayan liberal-şovenist argümanlar sıralanmaktadır. Liberal burjuva kesimlerin böyle yorumlamaları normal, onların Türk devletinin bekasına bakışları gereğidir bu. Ama, bu tür yorumları, burjuva liberallerin argümanlarının peşine takılan “ilerici” kesimlerin yapması, Türk devletinin gerçek yüzünün gizlenmesi amaçlı olduğu görülememesindendir.

Türk egemen sınıfları, taktik amaçlı Kürtleri baskı altına almıyor ya da Kürtlerin topraklarını taktik olsun diye işgal etmiyor ya da sömürgeleştirmiyor. Kürdistan’ın işgali, asimilasyonu ve sürekli baskı altında tutulması Türk devletini startejik bir eylemidir. Türk devletinin kuruluş felsefesi budur. İşgalci, sömürgeci bir güç olarak devamlılığını sağlamaktadır.

Türk devletinin gündeminde hiç bir zaman Kürtlerin kendi kaderini özgürce tayin etmesi ilkesi geçici taktik olarak bile yer almamıştır. En başta Kürtlerin asimile edilmesi, asimile edilemeyenler ise silah zoruyla baskı altına alınması ve ezilemesi, ve mümkün olduğunca Kürt illerinin demografik yapısının değiştirilmesi ilkesi esas alınmıştır.

Bugün bu amaç, Suriye’deki gelişmeler nedeniyle Rojava’yı da Kuzey Kürdistan durumuna getirmek amaçlı hareket edilmektedir. Yani, Emperyalistlerin Suriye üzerindeki egemenlik paylaşımına aktif bir şekilde katılmak ve Rojava Kürdistan’ını işagal etmek Türk devletinin gündemine girmiş ve bir daha da çıkmamıştır.

Türk egemen sınıfları bunu önce İŞİD ile denemeye çalışmıştır. İŞİD’i Rojava üzerine saldırtarak oranın düşmesini ve burayı rahatlıkla işgal etmesinin önünü açmak içindi.

Türk devletinin bu taktiği Kobena’dan geri tepince, başka yöntemlere baş vurmaya, ABD ve Rusya arasındaki çekişmeden yararlanma yolunu seçti.

Şimdi de ABD’ye Rojava’nın kontrolünü kendisine bırakılmasının çeşitli taktiklerini denemektedir. Çünkü bu büyük emperyalistlerin rızasını almadan bölgede fazla bir harekat alanı yoktur.

Türk devleti, Rojava’nın bağımsızlaşması ya da özerk bir yapıya kavuşması halinde Kuzey Kürdistan’ı artık kolay kolay işagal altında tutamayacağını bildiği için, Rojava’nın doğmadan boğulmasını istiyor ve bunun için Rusya ve ABD’ye her türlü tavizi vermeye hazırdır. Ve pazarlıkları kızıştırmaya çalışıyor.

Rojava Kürdistanı'nın bağımsız ya da en asgarisinden özerk bir yapıya kavuşmasını istemeyenlerin başında Türk devleti gelmesine karşın, karşı olanların içinde İran ve Suriye devleti de gelmektedir. Bu üçlü ve Irak genel olarak her zaman Kürtlerin ezilmesi konusunda birleşmişlerdir.

Türk devleti işgalci emperyalist bir devlettir. Kıbrıs eski bir örnek olmasına karşın Afrin yeni bir örnek ve her fırsatta Kürdistan'ın tamamını kendi egemenliği altına katmak istiyor. Bugün de Rojava'nın işgalini gündeme getirmesi stratejik egemenlik amaçlıdır. Salt gelip geçici bir “seçim taktiği” olarak görülmesi, Türk devletinin uzun vadeli gerçek niyetini görememek anlamına gelir. Elbette burjuvazi, seçim dönemlerinde “işgalleri” milliyetçiliği ırkçılık düzeyinde kışkırtarak kullanacaktır. İşgalin amacı, salt “seçimleri kazanma taktiği” değildir. Bu tali bir yöndür.

Türk devleti, 7 Haziran 2015 seçimlerinin hemen arkasından “barış süreci” dediği, zaman kazanma taktiğine son verdi. Kürtlerin kazanımlarını önlemek için açıktan askeri saldırıya geçti. Kuzey Kürdistan şehirlerinin yıkılması Rojava'nın (Kobani'nin kurtuluşu) zaferi ile doğrudan bağlantılıdır. Aynı zamanda egemen sınıflar arası çatışmanın bir başka boyuta evirlimesinin de bir sonucuydu. AKP'nin Gülen'le ittifakının bitirilmesi ve Ergenekoncularla ittifaka geçmesiydi. Ancak, bu “ittifak” değişimleri Kürtlere yönelik devlet taktiğinin açıktan saldırıya dönüşmesinin esas nedeni değil, saldırı sürecini hızlandırıcı ve daha yıkıcı bir rol oynadı.

Rusya, ABD yerine Türk devletinin Rojava'da olmasından fazla bir rahatsızlık duymaz. Bu İran içinde böyledir. ABD, Türk devletinin işgaline onay verirse Rusya ve İran salt “dostlar alışverişte görsün” babında kınama mesajı yayınlamakla yetineceklerdir. Bunun anlamı “işgali onaylıyoruz” olacaktır. Aynı, Afrin işgalinde olduğu gibi. Suriye devletinin ise Rusya'nın onayına karşı çıkacak bir durumu söz konusu değil.

ABD'nin Suriye'deki esas sorunu Türkiye ile değil Rusya ve ikinci düzeyde ise İran ile. Bu bağlamda Suriye'nin Kuzeyini bir başka güce bırakmak istemiyor. ABD bu tavrını ileride Türk devleti lehine değiştirebilir de. Onun ilkesi kendi egemenliğini sağlamlaştırma ve çıkarlarını koruma ve geliştirme amaçlıdır. Emperyalistler arası çatışma ve dengeler, izlenen taktikleri de değiştirebilir. ABD için Rojava'da kalmak, bölgedeki egemenliğini (İsrail ve Suudi Arabistan'da dahil) zayıflatmamak için önemli taktiksel bir durum.

Türk devleti işgal ettiği bölgelerden kendi isteği ile çıkmayacaktır. İşgal altındaki halkların mücadelesiyle çıkarılabilir. Kıbrıs bunun en açık örneğidir. Türk devleti işgal ettiği yerlerde “barış gücü” olarak değil, egemenliğini genişletmek amaçlı silah zoruyla işgal ediyor.

Bütün bunlar göz önüne alındığında, Rojava'nın işgal edilmek istenmesi, Türk devleti için bir “seçim taktiği” değil, kalıcı olarak o bölgelerin işgal edilmesi ve egemenlik altına alınması içindir. Bu, emperyalist amaçlı bir hamledir. Kuzey Kürdistan Kürtleri üzerindeki işgalci ve sömürgeci barbarlığın her geçen gün yoğunlaştırılmasının arkasındaki gerçekte budur. Sosyal şovenizm ise bu gerçeğin üzerini örtme telaşı içine girerek “sefil Faust” rolünü oynamaktadırlar.

Kapitalist devlet, sermayesini büyütmekte ve egemenlik alanlarını genişletmekte sınr tanımaz. Kaptalizmin barbarlığı sermayenin büyüme oranıyla doğru orantılı artar. Türk devleti barbarlıkta sınır tanımıyor. O, İsrail ve Suudi Arabistan gibi bölgenin saldırgan ve egemen gücü olmak istiyor. Bağımsız ya da özerk bir Kürdistan'ı ise, bölgedeki emperyal emellerinin önünde engel görüyor. İç siyasal durumu (Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi vb.) ve toplumsal şekillenmeyi kendi emperyal hedeflerine göre dizayn etmeye çalışıyor. 19.12.2018  

16255

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

Sayfalar