Pazar Mayıs 19, 2024

Kürtler utanılacak bir tarihle övünmemelidir :Tamer Çilingir

 

Kürt ulusunun, cumhuriyetle birlikte egemenler tarafından maruz kaldığı uygulama inkar ve imhadır. Her fırsatta iktidarın ’’barış sürecine’’ denk düşmeyen uygulamalarını eleştirirken,’’Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda birlikte savaştık’’ vurgusu yapılarak, uğradıkları büyük haksızlık dile getirilirken yapılan hesaplaşma yanlış ve eksiklikler içeriyor.

Kürtler bu hesaplaşmayı yaparken, İttihat ve Terakki’nin uygulamalarını, ’’Kurtuluş Savaşı’’ yalanını da, resmi tarihi de teşhir etmelidirler. Aksi durumda utanılması gereken bir tarihi savunma durumuna düşülür. Unutulmaması gereken, 1.Emperyalist Paylaşım Savaşı ve ’’Kurtuluş Savaşı’’ masalının arkasında binlerce yıldır bu topraklarda yaşamış 3 milyona yakın Ermeni, Rum, Süryani canı ve 2 milyonun üzerinde insanın sürgün edilmesi vardır. Ki aynı uygulamalara Kürtler de cumhuriyetle birlikte maruz kalmışlardır.

Osmanlı, Çanakkale’de emperyalistlere karşı emperyalistlerle omuz omuza bir savaş vermiştir.

Osmanlı’nın 1.Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın cephelerinden biri olan Çanakkale Cephesi’nde Kürtlerin de yer aldığı ve can verdiği de doğrudur. Ancak bu savaş bir emperyalist paylaşım savaşıdır ve bu savaşta dünya çapında milyonlarca insan hayatını kaybedirken, emperyalistlerin dünyayı yeniden paylaşmak için çıkardıkları bu savaşlarda ezilen uluslar açısından tek bir kazanım olmadığı gibi, bizler açısından daha vahim sonuçlar yaşanmıştır.

Savaş, batı cephesinde, Almanya’nın batısında kalan Avrupa topraklarında, esas olarak Belçika, Hollanda ve Fransa’yı yani Batı Avrupa’yı içine alan bölgede, doğu cephesinde ise, Orta Avrupa ve Doğu Avrupa’da, Almanya’nın, Avusturya-Macaristan’ın ve Bulgaristan’nın doğusunda, Rusya’nın ve Romanya’nın ise batısında kalan bölgede cereyan etti. Osmanlı ordusu bu savaşta Kafkasya, Çanakkale, Sina-Filistin, Hicaz-Yemen, Irak, İran, Galiçya ve Makedonya’da savaştı ve 325 bin askerini kaybetti. Ama istatistiklere yansıyan asıl önemli sayı ise Osmanlı’nın bu savaş sonrası kaybettiği sivil sayısı idi. Osmanlı imparatorluğu kayıplar listesinin sivillerle ilgili başlığında 2.150.000 sivil kaybı ile ilk sırada yeralıyordu.

2.150.00 sivil, soykırımı kurbanlarıdır

İstatistiklere Osmanlı’nın ’’kaybı’’ olarak yansıyan bu sayının içinde 1.5 milyon Ermeni, 250 bin Süryani, 150 bin Rum’un katledilmesi de dahildi. Yani bu kayıpların 2 milyona yakını Osmanlı’nın savaştığı herhangi bir ülkenin ordusu tarafından değil, bizzat Osmanlı’nın kendi güçleri tarafından katledilen insanlardı. Savaş, İttihat ve Terakki’nin geleceğe dair asıl planlarını hayata geçirmek için iyi bir zemindi ve bu zemin planın birinci etabının tamamlanmasına hizmet etmişti.

1.Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda kahramanlık hikayeleriyle anlata anlata bitirilemeyen Çanakkale savaşının o topraklarda yaşayan ezilen uluslar açısından övünülecek, savunulacak hiç bir yanı olmadığı gibi, ‘’Anadolu’yu müslüman olmayanlardan temizleme projesi’’ nin birinci etabını oluşturması açısından 1915 Ermeni Soykırımı bu savaşın gölgesinde planlanmış ve hayata geçirilmişti.

KURTULUŞ SAVAŞI KOCAMAN BİR YALANDIR

19 Mayıs 1919… Kemalizm Pontos Rum Soykırımını tamamlıyor

Tarih Mayıs 1919’u gösterdiğinde Mustafa Kemal ve 34 arkadaşı Samsun’a doğru yola çıkmak üzere İngiltere Başkonsolosluğu’ndan vize almışlardı…
Aynı tarihte İstanbul Meclisi de Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Samsun’a gidişini onaylamıştı…
Resmi tarihin anlattığı gibi yıkık dökük bir gemiyle İstanbul Hükümeti’nden ve İngilizler’den gizli olarak
Samsun’a gidilmiyordu. Oldukça lüks döşenmiş ve dönemin teknolojisine uygun olan Bandırma Vapuru limandan demir aldığında, bir ulusu yok edecek ve bir ülkenin tarihini kanla baştan yazacak bir süreç başlıyordu…
Bandırma Vapuru Mustafa Kemal’in 9. Ordu Müfettişi olarak Karadeniz’deki Rum köylerine yapılan tecavüzleri engellemek ve asayişi düzeltmek için yola çıkmamıştı…
Şimdi yeni efendileri vardı… Paylaşım savaşı öncesi efendileri olan Almanlar ile birlikte Anadolu’nun Hristiyanlardan temizlenmesine karar vermiş ve 1914’ten itibaren 1.5 milyon Ermeni, 250 bin Süryani soykırımına uğratılmıştı.
Karadeniz’de 1. Paylaşım Savaşı sürecinde 150 bin Rum hayatını kaybetmişti. Savaşı kaybeden Osmanlı için yeni efendinin adı İngiltere idi… Mustafa Kemal ve arkadaşları yeni efendilerinin izniyle Karadeniz’e doğru yol alırlarken, yarım kalan proje tamamlanacak bütün Karadeniz baştan aşağı kana bulanacaktı… 200 bin Pontos Rum’u katledilerek, toplam 353 bin Rumun canı alınarak Pontos Rum Soykırımı tamamlanacaktı.
Tarih sahnesinde öyle bir oyun oynanıyordu ki bu oyunun yönetmeni, kurgulayıcısı İngiliz efendiler, Yunan ordusunun İzmir’e çıkmasını teşvik ederek Kemalistlerin Karadenizli Rumlara yönelik soykırımını meşrulaştırıp hızlandırdı. Aynı İngiltere 1921 yılından itibaren Yunanistan’a verdiği ‘’sahte’’ desteği de geri çekti.  Dahası karşı emperyalist cephe  Anadolu’ya yerleşmek niyetinde değildi ve savaşmadan da geri çekildi.
Çekilirken de Fransızlar Türklere, Yunanlara karşı kullanacakları silahları sattılar. Bazı Fransız subayların Kuvayi Milliye saflarında savaştığı dahi rivayet edilir. İtalyanlar da kendi bölgelerindeki silah depolarını açarak, Kuvayi Milliye’ye yardım ediyorlardı.

Nasıl bir orduya karşı savaşıldı?

Sakarya ve Dumlupınar ‘’Meydan’’ savaşları diye yıllarca masal gibi dinlediğimiz iki cephe savaşı, cumhuriyetin kurucuları ve savunucularınca ‘’yedi düvele karşı verilmiş kurtuluş savaşı’’ yalanının anlatıldığı olaylardır. Evet hepsi budur o ‘’yedi düvele karşı’’ verildiği iddia edilen ‘’anti-emperyalist kurtuluş savaşı’’.  Peki bu bahsi geçen cephe savaşları nasıl bir orduya karşı verilmişti?
1920 yılına gelindiğinde mutsuzluk, açlık ve Yunan halkının başına gelen felaketler her geçen gün artıyordu. Cepheye çağrılan binlerce genç dağlara kaçtılar. Savaşmak istemiyorlardı ve binlerce jandarma dağlarda onları kovalamakla meşguldü.
1922 yazında, bozgundan biraz önce, aralarında Polopulos’ta olan 25 asker savaş karşıtı, eylemliliklerinden dolayı tutuklanıp, “vatana ihanet” suçlamasıyla askerî mahkemeye sevk edildi. Ama kısa bir zaman içinde cephenin kırılması ve ardından çok hızlı çözülmesinden dolayı Ordu’dan arta kalanlarla birlikte İzmir Cezaevi’nden Atina’ya geldiler.
Cephe gerisinde 90.000 civarında asker ve yoklama kaçağı vardı. Bunların büyük bir bölümü parti tarafından silâhlı gruplar hâlinde, dağlarda tutuluyordu. Yerel jandarma güçleri onları yakalamakta zorlandıkça, hükümet cepheye göndereceği birliklerden ek takviye ayırmak zorunda kalıyordu.
İşte böyle bir orduya karşı kazanılan bir zaferdir, bahsi geçen cephe savaşları. Ne politik ne de fiziksel güce sahip göstermelik bir Yunan ordusu, başka amaçların kurbanı olarak Küçük Asya ‘’macerasına’’ sürüklenmiş, büyük bir trajedi yaşamış, ama en önemlisi, bir başka büyük katliama gerekçe olarak gösterilmek suretiyle, emperyalistlerin; daha doğrusu yeni emperyalist efendilerin sahnelediği bu oyun gereği, Küçük Asya’nın ve Pontos’un kadim halklarından olan Rumlar, başta Osmanlı İmparatorluğu, ardından Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucuları tarafından olmak üzere, dünyanın en kanlı zulümlerinden birini yaşamış ve soykırıma uğratılmıştı.

Bu tarih övünülecek değil utanılacak bir tarihtir

İşte ’’Kurtuluş Savaşı’’ diye resmi tarihçilerin bize yutturmaya çalıştığı Rumlara yönelik soykırımıdır.
‘’Kurtuluş Savaşı’nda birlikte savaştık’’ demek, Rumları birlikte katlettik demek, bununla övünmektir.

İttihat ve Terakki döneminde( 1.Jöntürk Dönemi) de, Kemalistlerin iktidar olduğu dönemde (2:Jöntürk Dönemi) de, Müslümanlar, müslüman olmayan halklara karşı kışkırtılmaya çalışılmış ve yer yer bu katliamlarda kullanılmışlardı. Ve bu esnada gaspedilen Ermeni, Rum ve Süryani malları, mülkleri yağmalanırken, soykırımlarda yeralanlar da ödüllendirilmiştir.

Hatta Kemalistler, Kürtlere daha sonrası için sözler de vermiş ama bu sözlerin hiçbirini yerine getirmemişti.
Üstelik Kemalistler Hristiyanlara yönelik imhayı tamamlar tamamlamaz bu kez Müslüman olan ama Türk olmayan kesimlere yönelik inkar ve imha politikalarını hayata geçirmekte gecikmemişti.

Bu yüzden de cumhuriyet tarihi boyunca Kürdistan’da kan, gözyaşı ve zulüm eksik olmadı. Şimdi Kürtlerin kendi hak ve özgürlük mücadelerini verirken, tarihte yaşanmış örneklerden yola çıkıp resmi tarihin propagandalarından dem vurup, ’’Kurtuluş Savaşı’nda birlikte savaştık’’ biçiminde değerlendirmeler yapmaları, kısacası Kemalistlerin övüne övüne anlattıkları bu masala destek olmaları, bu süreci savunmak anlamına gelir ki, bu tarih övünülecek değil, utanılacak bir tarihtir.

 

78274

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Katledilişinin 50. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya HESAPLAŞMA, KOPUŞ VE YENİ BİR YOL

Kafasında üstü yırtık ve yamalı kahve renkli bir kasket, sırtında yerli bir askeri parka, altında ceket, kazak… üst üste giyilmiş üç tane pantolon, ayağında bir çift beyaz yünden yapılmış ve köylerde elle örülen çorap ve onun üzerinde naylon çorap, bir çift 45 numara Çelik marka lastik ayakkabı”yla tutsak edildi.1 

Sayfalar