Cuma Mayıs 17, 2024

Kimdir Devrimci olan...! Mahmut Turhal

Günümüz sosyal medyasında ve yazılı sol medyada hemen hergün devrimcilik nedir? Devrimci kimdir üzerine çokça laf edilip yazılıp çiziliyor. Bizde muğlaklaştırılan ve içeriği bozulan bu kavramların bir kez daha yerli yerinde ve amaç ve içeriğine uygun kullanılması bakımından nedir devrimcilik sorusunun yanıtlanması gerekiyor.

Kısaca devrimci; bilimsel sosyalist dünya görüşü ve idealleri doğrultusunda toplumda ''kökten'' değişim isteyen, eskiye vurup yeniyi kuran ve değiştiren kişidir.

Peki gerçek devrimci kimdir? sorusu ise; yaşamı yaşanılır kılacak; işçi ve emekçi sınıfların ayrımcılığa,, sömürüye ve zulme uğramadığı, sınıfların ortadan kaldırıldığı, herkesten kendi yeteneğine göre katkı istenen, herkese ihtiyacı kadar olanak sunan bir komünist bir dünya özlemiyle, bugününü yarınlar için feda etmekten çekinmeyen insandır demektir.

İnsanlığa ''yaşanabilir'' bir sosyalist dünya teklifinde bulunan her devrimci emperyalist-kapitalist sisteme, faşizme, ırkçılığa, ayrımcılığa, sömürüye, haksızlığa sonuna kadar karşı olandır. Olması gerekir, yoksa devrimci değildir. Devrimci yukarıda dile getirdiğimiz ideallerimizi içselleştirmiş, yarını bugünden yaşamaya başlamış, özel mülkiyetçi sistemin etkilerinden kurtulmuş, devrimi önce kendi bireyinde gerçekleştirmiş kişidir.

Elbette devrimcilik zorlu bir yoldur. Devrimciliğin özünü kavrayamamış insanlar, eski burjuva düzen içi alışkanlıklarını sürdürmekte ısrarcı davranırlar. Devrimcileşme sürecini yaşamak yerine, kısa süreli olarak devrimci gibi davranırlar. Sonunda ise alışkanlıklarına dönerler, dostlar alışverişte görsün diye yapılan ufak tefek işler ise günü kurtarmaya yöneliktir. Oysaki devrim gerçeğin ta kendisidir. Bir gün mutlaka yüzleşilecektir bu nedenle devrimci bir tarzda ısrar etmek gerekir. Kendisine devrimciyim diyen bir devrimci bencillikten uzak durmalı ve kendi çıkarlarını devrimci hareketin çıkarlarının gerisinde tutmayı başarmalıdır..

Kuşku yok ki, devrimciliğin temel özelliklerinden biri de sevgidir. Bu sevgi yoldaşlarımıza ve emekçi halkımıza duyduğumuz sevgidir. Başkalarını sevmeyen başkaları için mücadele edemez. Etse bile kendi çatlak bireyci-bencil egosunun tatmini içindir. Birey bu özelliğini de zaten uzun süre gizleyemez.

Yine devrimciliğin olmazsa olmazlarının başında eleştiri ve öz-eleştiri gelir. Fakat bunu yaparken herkesin önünde yapılmalı, asla kulis gafletine yani arkadan konuşulmamalıdır. Eleştiriler aslında insanı bulunduğu durumdan daha ileri götüren çok değerli bir kılavuzlardır. Ancak insanlarımız eleştirildiklerinde, eleştirilen konuya yoğunlaşıp olumsuz davranışlarını olumluya çevirme yerine hemen savunmaya geçip eleştiriyi yönelten yoldaşına saldırmaya ve bir intikam güdüsü ile hareket etmeye başlarlar. Bu da örgütlülüğü geriye götürmekten kurtaramaz.

Yaşamı bütünüyle devrimci bir yaşam tarzıyla örgütleyemeyen, devrimci düşünemeyen ve devrimci ahlak ve kültürü içselleştirememiş insanlar, yabancılaşmaya ve yozlaşmaya mahkumdurlar. Kolektif irade ve olaylara kolektif bir şekilde refleks geliştirmek yine devrimci yaşam tarzının başat aktörlerindendir. Denetimin, paylaşımın, kararların, birlikte alınması gerekir. Aksine birilerinin inisiyatifi hep kendinde bulundurma istek ve arzuları; moda deyimle “Number one” olma telaşı, söylemeye dilimiz varmıyor ama “şef olma” hastalığı, Kolektif iradeye hep darbe vurmuştur. Birilerinin güdümünde olmak, ortak akıl yerine başkalarının kuklalığına soyunmak ya da bu tür davranışlara muhatap kılınmak her şeyden önce o alandaki devrimcilere hakarettir. Oysaki ortak akıl ve halk iradesi en büyük yol göstericimiz olmalıdır.

Devrimcinin görevi devrimde çıkarı olan insanı ikna etmek için çalışmaktır Yaşamıyla, fikirleriyle, sistem alternatifi projeleriyle bunu kitlelere kabul ettirerek, sistemsel bir dönüşümün yolunu açabiliriz. Artık yaşanan deneyimler bize, halka rağmen halk için bir devrimin olamayacağını yeterince göstermiştir. Artık halk için, halk ile beraber, ötekileştirilen tüm toplumsal kesimler ile beraber bir dönüşümün kapısı aralanabilir.

Yine yaşanan deneyimler göstermiştir ki, devrim sadece bir sınıfın bir başka sınıfı iktidardan alaşağı etmesi değildir. Bunun ötesinde sürekli devrim biçiminde iktidarı tümden dışlayan, kolektif komünal bir sistem savunuculuğudur artık. Yaşanan Proleter devrim örneklerinin başarısızlığının altında yatan esas neden, devrimi yapanların devrimciliği içselleştirmemiş olmasıdır. Çokça söylenir devrim kitlelerin eseridir. Devrimi gerçekleştiren kitleler ne kadar bilinçli, ne kadar ideallerine bağlı, ne kadar yaşamsal olarak devrimciliği içselleştirmişse, devrim de o kadar başarılı olabilir. Tepeden inmeci hiçbir iktidar değişikliği kalıcı değildir.

Özel mülkiyet dünyasında “İnsan, insan olarak yoksullaşır” der Karl Marks. Bu kapsamda değerlendirdiğimizde devrimci yaşam özel mülkiyet sistemine karşı bir alternatiftir.

Özel mülkiyet dünyası bireye bireysel “kurtuluş” yolları gösterir. Bunu da rekabeti, bencilliği kendisi ile aynı “kaderi” paylaşanları ezme, yok etme bilincini vererek; bireyi kendi kendinin nesnesi haline getirerek yapar. Devrimci yaşam, burjuva yaşamın zıttı-reddidir. İnsana, insan olma, özgür birey olma bilincini anaca devrimci sosyalist yaşam sunar.

Her devrimci öncelikle kurulu burjuva kapitalist sistem ile mücadeleyle sistem içinde yaşayan kişilikle mücadeleyi birlikte yürütmelidir. Çünkü kendimiz ile yürüttüğümüz mücadele aslında sistem ile mücadelenin ön adımıdır. Kendini sistem sınırlarının dışına çıkarabilmiş bireylerin işidir devrimcilik sosyalistlik aslında.

Mücadelenin dışına düşen kişi devrimci değildir artık.

Ostrovski “Trajedi mücadele durduğu zaman başlar” der. Dönekliğin başladığı nokta mücadelenin dışına düşülen andır. Devrimci birey mücadelenin dışına düştüğü an yeniden özel mülkiyet sisteminin bir dişlisi haline gelir. Bu açıdan devrimci insan, hangi nedenle olursa olsun, örgütlü yapısının dışına düşse de, devrimci duruşunu koruyabilmelidir. Bunu korumanın yolu ise sınıf mücadelesinin, emekçilerin kavgasının yanında durmaya devam etmektir.

Belirtmiş olduğumuz gibi devrimci kısa tanımla burjuva kapitalist dünyanı yıkıp yerine sosyalist dünyayı kuran yada en azından bu amaçla kendini ortaya koyandır. Eski, çürümüş emperyalist kapitalist sistemin dünyasına, onun yarattığı açlığa, sefalete, eşitsizliğe, savaşlara, bireyi kullaştıran felsefesine karşı mücadele edendir. Elbette bu sisteme karşı mücadele etmek yeterli değildir. Devrimcinin ana amacı eskiyi yıkıp yerine yeniyi, daha ileri olanını koymaktır.

İnsanı devrimci yapan içinde yaşadığı maddi yaşam koşullarıdır denir. Ancak aynı koşullar içinde yaşayan herkes neden devrimci olmaz sorusu hala cevapsızdır.

Devrimci olmak, içinde yaşanılan hayat koşullarının yarattığı sorunlara cevap olmaktır esasında.

Mahmut Turhal

7510

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

Sayfalar