Pazar Nisan 28, 2024

KAYPAKKAYACILAR HAIN BERKTAY'I IYI TANIR

 

Halil Berktay, bir televizyon programında; „1 Mayıs 1977 olayları „solcuların kendi aralarındaki çatışmadır“ diyerek, „yeni“ bir „tartışma“ yarattı. Oral Çalışlar’da, 4 Mayıs tarihli Radikal’deki köşesinde yazdığı yazıyla bu koroya katıldı. Sermaye kesiminin kanatları arasına daha fazla sokuldukça devrimcilere yönelik düşmanlıklarda buna koşut artıyor. Bu iki liberal bay da, devrim ve devrimci düşmanlığında tescili kabarık Aydınlık okulu mezunları olunca, katliamcı devletinin imdadına yetişmekte onlara kalıyor. Karşı devrimci koroda eksiklikler vardı, böylece tamamlanmış oldu. Liberalliğin solu olmayacağını Çalışlar‘da tescil etti. Bunlar üzerinden, devlet, polis ve bilimum burjuvazi ve karşı devrimci güruh yeniden, devrimcilere saldırı ortamı bularak kendilerini aklamaya çalışacaklardır. Berktay tam bu günlerde neden salyalarını dışarı akıttı? Bu yıl 1 Mayıs Türkiye’nin tam 110 noktasında kutlandı ve yaklaşık bir milyonu aşkın işçi ve emekçi meydanlarda istemlerini haykırdı. Bu burjuvziyi ürküttü. Kutlamalar, eskiden büyük şehirlerle sınırlı iken, şimdi daha bir yaygınlaştı, Devletin baskılarına, tehditlerine ve tüm kısıtlamalarına rağmen küçük şehirlerde de kutlanmaya başlandı. Bu gelişmeler bazı kesimleri kaygılandırdı. Ayrıca, devrimci ve demokrat kesimlerin, Kürt ulusal hareketi de dahil, demokratik hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi mücadelesinde ortaklaşa mücadeleleri ve 1 Mayıs alanlarında tek yumruk olmaları devrimci motivasyonu olumlu yönde etkiledi. Bu gelişmeler egemen sınıfları kaygılandırdı. H. Berktay bunun ürünü olarak ileri sürüldü ve TV’de konuşturuldu. Berktay, bunu durup dururken söylemedi. Ya da tartışmanın akışı içinde ağzından aniden ortaya saçılmadı. Bilinçli ve planlı bir şekilde söylenmiş bir sözdür. Burjuva devletini aklama, Faşist AKP ve Gülen cemaati kesimini „demokrat“ göstermenin bir gayreti olarak da ortaya atılmıştır. Ve aynı zamanda 12 Eylül’ün sahte de olsa „yargılandığı“ bir dönemde, Berktay’dan böyle bir „aklama“ gelmesi, şaşırtıcı değildir. Çünkü O, ABD’nin sadık uşağı başbakan Erdoğan’ın ideolojik manipülasyon aracı olarak çalışmaktadır. Berktay, yıllardır Marksizmi lekeleyebilmek için yoğun bir çaba harcamaktadır. Ne var ki, her seferinde bütün çirkefliği akademik kariyerine sığmayarak teşhir olmuş, teşhir oldukça da devrimcilere ve komünistlere alçakça saldırılarını arttırmıştır. Marksizmi lekelemeye gücü yetmeyince de devrimcileri katliamcı olarak gösterip, devleti ve kontrgerillayı temize çıkarmaya çalışmaktadır. Oysa devletin sicili oldukça kabarıktır. Sadece, yakın tarihimizin Alevi ve Kürt katliamlarını örnek olarak alsak bile, devletin katliamcı yüzünü açığa çıkarmak için yeterli olur. Bu kanlı yüzü, Berktay gibi ABD patentli „akademisyen“ kılıklı profları temize çıkaramaz. Devleti aklama çalışmaları Berktay’ın idelojik duruşuyla uygunluk göstermektedir. Onda, devrimcilere yönelik bu tür yalan ve sahtekarlıklar çoktur. Yazı yazdığı Taraf gazetesinin önemli görevlerinden birisi de budur. Devrimcilere ve sosyalizme küfüretmek! Sermayesi Gülen cemaati tarafından karşılanan (ABD burjuvazisinin de elinin içinde olduğu) Taraf gazetesi, devrimcilere yönelik her türlü karalamanın, yalan ve çirkefliğin yapıldığı bir yanıltma aracıdır. Kürt ulusal hareketine yönelik polisle ortak çalışma da dahil her türlü pisliğin döndüğü bir burjuva çarkıdır. Bir nevi MİT’in ve hükümetin yan kolu gibi çalışan, tekelci burjuvaziye sadakatla bağlı beşinci koldur. Taraf’ın çoğu yazarları dikkate alındığında hepisinin bu iş için seçilmiş ve yetiştirilmiş elemanlar olduğu rahatlıkla görülebilir. Bu nedenle, H. Berktay bir istisna değil, tam da Taraf için biçilmiş bir kaftandır. Bu yazarların bazılarının gençliklerinin bir bölümünde „sol“culuğa bulaşmış olmaları, bazı söylemlerinin öne çıkarılmasına neden olabiliyor. Onlar da bunu bildikleri için, zırvalıkta sınır tanımıyorlar. Özellikle de „sol“ üzerine karalama kampanyaları, hemen hemen bütün burjuva basınında bilinçli olarak „manşet“ten veriliyor. Onlar, seslerini sola küfrederek duyurabiliyorlar. Sol da olmasa onların dağarcıklarında hiç bir şey yok. Onlar, ne kadar „sol“a söverlerse değerlerinin o kadar arttığına inandıkları için ya da salt bu nedenle basında yer alabileceklerini bildiklerinden, burjuvaziye yaltaklanmaktan belleri tutmaz olmuştur. Ayrıca, Berktay’dan önce bu tür söylemleri dönemin burjuva politikacıları ve en üst düzeydeki polis yetkilileri söylemişti. Herkes de biliyor ki, bu devletin katliamıdır. Berktay, katil TC devletini aklamaya çalışan zavalı bir yalancıdır. O, Zarakolu ve Prof. Büşra Ersanlı'ya karşı da ispiyonculuk yaparak, "örgütün görüşlerini ders olarak vermeye“ çalıştığını söylecek kadar alçalmış birisidir. H. Berktay’ın „Ermeni soykırımını“ kabullenmesi ise kimseyi şaşırtmasın. Onun istediği, „bu işi üç paşalar (Talat, Enver, Cemal) yapmıştır. Onun dışında herkes temizdir.“ „Kabul edip, kurtulalım, TC’yi temize çıkaralım“ diyor. Burjuvaziye akıl veriyor. Kafatasçı Afet İnan ve Fuat Köprülü’nün tarihçiliği ile onun tarihçiliği arasında fazla bir fark yoktur. Kürt düşmanlığı yapan birisinin „Ermeni soykırımından“ söz etmesinin inandırıcı bir yanı da olamaz. Bu açıdan bakınca, H. Berktay’ında söylemin de yeni olan bir şey yok. Yeni olan şey „tarihçi“ Berktay’ın bunu söylemiş olmasıdır. Bu nedenle de biraz gürültü kopardı. Oysa Halil Berktay, „solcu“ olduğu dönemde dahi yalancı ve sahtekar birisiydi. Örgüt içinde „yoldaşım“ dediği kişilere karşı komplo kuran ve onların öldürülmesine onay veren, İttihat ve Terraki’den kemalizme devrolunan katliamcı okulunda yetişmiş bir komitacıydı. Kaypakkaya, TİİKP yönetimini, yani başında Doğu Perinçek ve onun 1 numaralı yalakçısı ve yamağı olan Berktay’ların anlayışını eleştirdiği için öldürülmek istendi. Şimdi devrimcilere ve komünistlere „demokrasi düşmanı“, „özgürlük düşmanı“, diye çamur atan bu bay, dünkü konumunu unutturmaya çalıştığı gibi, emperyalist tekellerin neoliberal dünyalarını da pürü pak göstermeye, „demokrasi“ ve „özgürlük“ düzeni olarak tarihlemeye çalışıyor. Kendisi „tarihçi“ olunca, emperyalist burjuvazi ve onun yerli işbirlikçilerinin kan emici düzenlerini ve sistemlerini, işçi ve emekçilere karşı savunmasının bir değeri olduğunu sanıyor olmalı ki, bu tür zırvalıkları ortalığa salmakta bir sakınca görmüyor. H. Berktay’ın, faşist Türk devleti’nin yaptığı 1 Mayıs 1977 katliamı için söylediklerini de bu çerçevede ele almak gerekiyor. Katliamcı devleti aklama alışkanlığının gençliğinden kalma olduğunu aşağıda ki notu kanıtlamaktadır. Berktay, 2 Mart 1972 yılında Doğu Perinçek’e gönderdiği söz konusu nottan kısa bir alıntıyı buraya aktarmakta yarar var: ″Musa (İbrahim Kaypakkaya) ve Seyit (Muzaffer Oruçoğlu) bayrak açmışlar... Rüstem (Bora Gözen) oraya varınca hiç bir şey olmamış gibi Merkezin fikir ve eleştirilerini dinlemek için kendilerini çağırdığını söyleyecek, allem kallem edip, bunları Ankara'ya yollamayı başaracak. Biz onları Ankara'dan buraya kılavuz ile getireceğiz. Burada tevkif edip gerekeni yapacağız. ...Ankara'ya gelipte orada su koyarlarsa Hulisi Bey (Nuri Çolakoğlu) orada tevkif edip minübüsü istetecek, silahlı adamlar yollayıp buraya aldıracağız. ...Kemal (Ercan Enç) idam edilmeleri gerektiğini belirtti. Şahsen bu fikre çok sempati duyuyorum... ″ Ethem Direhşan, Fırtınalı Yıllarda İbrahim Kaypakkaya, Belge Yayınları, İstanbul, 1997, s. 27-28) Bu mektubu Kaypakkaya geleneğinden gelenler iyi bilir ve H. Berktay’ı da iyi bilirler. Onlar, 40 yıl önce H. Berktay’ın hain olduğuna karar vermişlerdi. 40 yıl sonra ise daha pişkin bir hainle karşı karşıyayız. Hepsi bu!
106116

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Yusuf Köse

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Sayfalar