Salı Mayıs 21, 2024

Katliamlar Cumhuriyeti

13 Kasım'da, İstanbul'un en kalabalık caddesinde yapılan bombalı saldırı, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kere daha katliamlar cumhuriyeti olduğunun acı bir kanıtı oldu.

Bu tür katliamların falinin belirsiz olması mümkün değildir. Fali, bu cumhuriyetin kuruluş felsefesinde saklıdır. Fali, Mustafa Suphi ve 15 yoldaşının kalleşce katliamında saklıdır. M. Suphi ve yoldaşlarının katliamı hangi sınıfın çıkarları için yapılmışsa, İstiklal Cadesi'nin katliamı da o sınıfın „âli“ çıkarlarına hizmet etmesi için yapılmıştır. Bu, Türk tekelci burjuvazisinin, özellikle 1970'lerden bu yana, „toplumsal düzeni sağlama“ yöntemlerinin belli başlı taktiklerinden birsi haline gelmiştir.

Bombayı koyan değil, koyduranın hangi sınıfın çıkarları için kitlelerin sindirilmek istendiği, sorunun sınıfsal özünün belirler. Ayrıca, gelinen süreçte dinci-faşist çetelerin TC devletiyle içli dışlı hareket ettiği ve TC devletinin bunları kullandığı ve hatta bunlar üzerinden emperyalist işgallere girştiği, kendi adına savaştırdığı bilinen bir gerçektir. Yani, bu tür olgular, tekelci devletin sınıfsal yapısı dışında değildir.

TC'nin bir burjuva cumhuriyeti olduğu aşikar, ama, kendine ilerici diyen bazı kesimlerin öne sürdüğü gibi, işçi sınıfı ve emekçilerin lehine kurulan bir cumhuriyet değil, daha baştan bir avuç burjuvazi, toprak ağaları ve orta düzeyde burjuva esnaf ve ticaret erbabın sınıfsal çıkarı için kurulan bir cumhuriyettir. Bu nedenle, daha ayağa dikilmeden, işçi sınıfı ve emekçilerin umudu ve iktidar alternatifi komünistler, Karadeniz'de boğdurulmuştur. Bugün ise bu cumhuriyet, bir avuç tekelci burjuvazinin emperyalist çıkarları için işçi sınıfı üzerinde faşist bir diktatörlük haline dönüşmüştür.

Kürt ulusuna yönelik katliamları sayısı ise bu sayfalara sığmaz. Koçgiri, Şeyh Sait, Zilan, Dersim ve daha nice Kürt katliamı ise, bu cumhuriyetin ırkçı faşist yüzünü net olarak ortaya koymaktadır. Türk devleti tarafından doğrudan, Kürtlere ve azınlıklara yönelik katliamları burada sıralamak bile, bu cumhuriyetin sınıfsal olarak çok kanlı bir burjuva diktatörlüğü olduğunu ortaya koymaya yeter.

1937-38'de dersim'de M. Kemal'in emriyle[1] yapılan katliam bile, çoluk-çocuk demeden masum insanların burjuva devleti tarfından acımasızca nasıl katledildiğinin en yalın göstergesidir.

İrili ufaklı katliamlar bir yana, bizzat devlet eliyle azınlıklara yönelik 6-7 Eylül 1955 katliamı ise, TC devletinin, Osmanlı'dan devr alınan soykırımcı geleneğinin devamı olarak tarih sayfalarında yerini almıştır.

2011'de Roboski, 2015 yılı Cizre, Diyarbakır ve daha bir çok Kürt ilinde yapılan katliamlar ise, burjuva devletin vahşetinin 21.yızyılda da daha şiddetli olarak devam ettirdiğinin ilanı oldu.

„Faili meçhul“ adı verilen cinayetler ise, TC devletinina sınıf tavrı olarak olağan günlük işleri arasında olan cinayetlerdir. Bu, burjuva cumhuriyetlerinin her yönüyle iyice çürüdüğünün resmidir.

Bu cumhuriyet, işçi sınıfı ve emekçiler üzerinde bir burjuva diktatörlüğü olarak kurulmuş ve yüzyıldır da aynı şekilde devam etmektedir.

TC cumhuriyeti, sadece Kürtleri ve azınlıkları katletmiyor, işçi sınıfını da katlediyor. İşçi sınıfının öncülerinin katletmesi bir yana, işçileri doğrudan hedef alıyor. En açık örneği 1 Mayıs 1977 katliamıdır. Bu doğrudan işçi sınıfını hedef alan bir katliamdı. Bu katliamda, 34 işçi katledildi, 130'dan fazlası yaralandı. Madenlerde topluca katledilenler ise, sömürü çarkının çok sert olarak emekçilerin sırtına bindirildiğini göstergesidir.

TC Cumhuriyeti'ni, AKP-MHP hükümetine "karşı bir alternatif" gibi savunmaya çalışanlar, gerçekte, başta Kürt ulusu olamak üzere işçi sınıfı ve emekçilere karşı burjuva cumhuriyetinin katlimalarını açıktan savunanlardır. Bunun masumane bir yanı yoktur. Yanı başında işçi sınıfının soyalist bir devleti (SSCB) kurulurken, buna karşı burjuva cumhuriyetini „ilerici“ görmek, olsa olsa bir burjuva yalakalığı ve işçi sınıfı düşmanlığıdır. İşçi sınıfı cephesinden bu yalakalığın başka türlü bir adlandırması olamaz.

AKP-MHP faşist hükümeti, iktidarını korumak ve sürdürmek için, önümüzdeki süreçte başta işçi sınıfı olmak üzere, kitlelere yönelik katliamlarını daha da sıklaştıracağa benzemektedir. Ülkenin şu an içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal durum bunu göstermektedir. Çünkü tekelci burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçilere ekonomik ve demokratik haklar olarak vereceği hiç bir şey kalmamıştır. Tersine, varolanları zorla gasp ettiği gibi, yüksek enflasyon ve aşırı işsizlikle doğrudan yaşamlarına kastetmektedir. Tekelci burjuva iktidarı ülkeyi yönetemez duruma gelmiştir. Devlet terörü ile devrimci durumun yükselmesini daha fazla engeleyemeyeceklerdir. İşçi sınıfının tek tek hareketi, kenidini birleştirecek bir mezra mutlaka bulacaktır.

Ayrıca, emperyalistler arası çelişmenin keskinleşmesi ve hızla yeni bir emperyalist paylaşım savaşının hazırlanmasına bağlı olarak; dünya çapında yoğun bir gericileşme ve faşistleşmenin ivme kazandığı bir süreçte, Türk tekelci burjuvazisi, „toplumsal düzeni sağlamak“ adına kitle katliamlarından çekinmeyecektir.

[1]    Bkz. Ayşe Hür, https://kisadalga.net/yazar/seyit-rizanin-idamindan-kim-sorumlu-inonu-mu-bayar-mi-ataturk-mu_46935 15 Kasım 2022

 

1843

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

Sayfalar