Cuma Mayıs 24, 2024

Kanlı eserinizle övünebilirsiniz

Tarih şahittir ki, Kobani protestolarında ortaya çıkan kanlı tablo AKP(DEVLET), HDP ve HÜDAPAR'ın ortak eseridir. Bilindiği gibi HDP ve KCK'nin çağrısıyla sokağa çıkan kalabalığa ilk kurşun Muş Varto'da sıkıldı ve bir genç polis kurşunuyla can verdi. Sinirler zaten gergindi, gencin ölüm haberi büyük bir öfke patlamasına neden oldı. Düzenin çarpıklıklarına ve adaletsizliğine karşı isyan halinde olan gençler ve halkın arasına karışan maskeli provokatörler birçok şehirde polislerle çatıştılar. Polislerin ölümcül saldırılarına HÜDAPAR'lıların silaha davranmaları da eklenince olaylar çığırından çıktı. Zembereğinden boşalan şiddet kırk civarında insanın hayatına mal oldu, yüzlerce insan kurşunlara hedef oldu, binin üstünde insan gözaltına alındı, binlerce işyeri ve araç molotoflarla yakılıp kül edildi.  

Bu cinayetlerin bir numaralı sorumlusu tartışmasız olarak AKP'dir. AKP, lafzı her ne olursa olsun taşıdığı felsefe ve dünya görüşü itibariyle IŞİD'in ikiz kardeşidir. Aynı ideolojiden ve kökten beslenmektedirler. AKP bugün eğer bir Ortaçağ rejimi kurup IŞİD gibi kafa kesmiyorsa, buna iç ve dış dengeler müsait olmadığındandır. Yoksa yürüttüğü ekonomik ve siyasi rejime muhalif olan herkesi İran Molla rejiminde olduğu gibi, "Allah düşmanı" diye yaftalayıp kafasını kanlı baltaların altına pekâlâ yatırır.

AKP, IŞİD ve bir kontra örgütlenmesi olan HÜDAPAR' dan oluşan gerici faşist kamp -kendi içinde bazı yöntem farklılıkları ve didişmeler olsa da- aslında bir bütündür. Birine karşı verilen mücadele ötekine karşı da verilmiş olur. Bu nedenle AKP'ye karşı mücadele IŞİD'e karşı mücadeledir, IŞİD'i besleyen can damarlarından birinin kesilmesidir. Ne yazık ki Kürt hareketi hem Şengal katliamında, hem de Kobani kuşatmasında  bu görünür gerçeğe gözlerini kapatarak AKP'yi bir kenara bıraktı ve tüm dikkatleri IŞİD'in üzerinde topladı. Onbinlerce insan sınırda haftalarca IŞİD'ı protesto etti. Ancak bu protestoların hiçbir yararı olmadı, IŞİD ağır silahlarla adım adım ilerleyip Kobani'yi  kuşatırken, YPG komutanlarından biri kendisiyle yapılan bir röportajda, "Sınırdaki bu gösterilerin bize hiçbir yararı yok, başka yardımlar yapılmalı,"dedi ama kimseye sesini duyuramadı. Oysa zamanında doğru bir müdahaleyle IŞİD'i besleyen kanallardan bazıları kurutulabilseydi IŞİD'in hızı kesilebilir, Kobani'nin kuşatılmasının önüne geçilebilirdi. Bunca kan akmaz, bunca insan da ölmezdi.    

Ne var ki izlenen yol ve yöntemler yanlıştı, halkın enerjisi boşa harcandı. Bıçak kemiğe dayanınca da BDP ve KCK sözcüleri halkı sokağa çıkmaya çağırdılar. Sokaklar alev alev yanarken, BDP genel başkanı, "Yediden yetmişe direneceğiz,"dedi. Kime, nasıl direnilecek bilen yoktu; hedef belli değildi! Halk bu çağrıya uyup bendini yıkmış bir sel gibi sokağa aktı, ama çağrıyı yapan HDP genel başkanı ve partinin önde gelenlerinden kimse ortalıkta yoktu. Hep olduğu gibi meydanı yine provokatörlere ve isyankâr gençlere bıraktılar. Kanlı sokak savaşları sürerken, onlar sırça köşklerinde şiddetin kentleri kan gölüne çevrişini seyrettiler.

Halkı sokağa dökmüşsen en önde sen olmalısın. Halkın can güvenliği sana emanettir, ondan sorumlusun. Gerçek önderler hep en önde olurlar. Şiddete karşıysan Mahatma Gandhi gibi, "Sıfır şiddet,"diyerek en önde sen yürüyeceksin. Az çok siyasal bir bilinç vermişsen, kapı pencere indirip araçları ateşe veren o öfkeli gençler seni dinler, hatta kolluk takarak göstericilerin güvenliğini ve disiplinini sağlamada görev alırlar. Silah kullanılmasına ve molotof atılmasına asla izin vermeyeceksin. Öyle çelik bir disiplin sağlayacaksın ki, en azgın provokatörler bile taşkınlık yapmaya, şiddet kullanmaya ve molotoflarla ortalığı yangın yerine çevirmeye cesaret edemeyecekler. Kitleye tomalarla basınçlı su sıkıldığında sen yere mıhlanmış bir zafer heykeli tomalara karşı duracaksın. Topluluğa ateş edildiğinde ilk kurşun senin olmalıdır. Bunu gönülden istemelisin, zafere kilitlenmiş gerçek halk önderliği budur çünkü. Korku insanca bir duygudur, kimse korktuğu için kınanamaz, kınanmamalıdır da.  Kınanacak şey, göze alamadığın bir hareketi başkasına yaptırmak ve insanları kullanmaktır.  

Halkı sokağa döküp kuytularda kaybolmak acımasızlık ve merhametsizliktir.

Peki şimdi ne oldu, halkın sokağa dökülmesiyle meram edilen gayeye ulaşılabildi mi? Sonuç tam bir fiyaskodur. Protestolardan ne AKP, ne de IŞİD etkilendi. Protestocuların sesleri IŞİD'in Kobani'ye attığı bombaların sesleri arasında yitip gitti. Ölenler ne yazık ki babalarının kesesinden gitti. Kurşun yiyenlerin kanları ise boşuna aktı. İşyerleri ve araçları yakılanlara ise dizlerini dövmek kaldı. Hem dizlerini dövdüler, hem de Kürtlere küfür ettiler. Bu da bizim kârımız oldu.

Başka bir gariplikte, HDP sözcülerinin Kobani için AKP'den yardım istemeleridir. AKP'nin Kobani'de IŞİD'le savaşan YPG'ye düşmanlık beslediğini bilmeyen yoktur. Bu, olmayacak duaya amin demektir. AKP, YPG'dense IŞİD'ı tercih edecektir. HDP halkı yanıltmak ve olmayacak şeylerle oyalamakla ağır bir vebal altındadır.

IŞİD'İN Kobani ve Şengal saldırganlığı karşısında farklı şeyler yapılabilirdi. Etkili sivil projelerle ekonomide kriz ve devlet yönetiminde boşluk yaratılarak, IŞİD'i besleyip büyüten AKP'ye dünyanın kaç bucak olduğu gösterilebilirdi. IŞİD'e asıl o zaman darbe vurulmuş olunacaktı. Kürt muhalefeti -bilerek veya bilmeyerek- hedefe bir türlü kilitlenmiyor ya da kilitlenemiyor. Onca güç ve enerji hep yanlış mecralarda tüketiliyor.  


79588

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

Sayfalar