Cumartesi Mayıs 4, 2024

IŞİD ve İslamcı ''Feministler

“Cehennem boş. Tüm şeytanlar burada... Hiç kimse duymak istemeyenbiri kadar sağır olamaz.”[1]

Haberiniz var, değil mi, El Kaide’den doğma, AKP beslemesi uluslararası Sünnî-İslâmcı örgüt Irak Şam İslâm Devleti (IŞİD), bir aya yakın bir süredir Irak’ta Musul ve çevresini kasıp kavuruyor. 

Suriye’de yol kesip durdurdukları kamyon sürücülerini “Sünnî misin Nusayrî mi?” diye sigaya çeken, “Sünnîyim” diyenlere ayet, hadis soran, sonra da hem “Nusayrîyim” diyenleri, hem de sorulara yanıt veremeyenleri oracıkta kurşuna dizen silahlı İslâmcı militanlara dair haberler, “Ne de olsa Esad rejimine karşı savaşıyorlar,” diye bizdeki İslâmcı çevrelerce, özellikle de AKP medyası tarafından suskunlukla geçiştirildi. 

Sonra işi biraz daha ilerlettiler. Esad’a bağlı Suriyeli askerleri öldürüp ciğerini çıkartarak yiyen İslâmcı “savaşçıların” video görüntüleri saçıldı ortalığa. Üstelik bu görüntüler, bizatihi militanlar tarafından çekilip yükleniyordu Youtube’a.

AKP cenahında yine tıs yok.

Bu günlerde Irak’tan gelen haberler ise tüyler ürperticinin de ötesinde. Şii-Türkmen katliamı olanca şiddetiyle süregidiyor. IŞİD “milis”leri, Maliki’nin askerlerinin kelleleriyle futbol oynarken kendi filmlerini çekip, sosyal medyada yayıyorlar. Üstelik, Suriye’de sürdürdükleri vahşete ara vermeksizin.[2]

Ellerinde Musul müftüsünden aldıkları fetva var: “Malikî için çalışan bütün asker ve polislerin karıları ve kızları size helaldir. “Kadınların kitlesel göçü yaşanıyor Musul’dan Kürt vilayetlerine.[3] Musul’dan kaçamayanların tecavüze uğradığına ilişkin pek çok haber yer alıyor medyada.[4] Tecavüz mağduru Iraklı kadınların intiharına dair haberler de öyle.[5] Musul’u ele geçirir geçirmez çıkardıkları “Anayasa”da kadınların zorunlu hâller dışında evden çıkmasını yasakladılar. Zorunlu durumlarda ise ancak yanlarında mahremleri bir erkeğin eşliğinde ve İslâmî kurallara uygun giyimli olarak çıkabilmelerine cevaz var: yani çarşaflı ve peçeli. Yüzleri açık kadınlara satış yapılmayacak. Pazar yerine gitmeleri, yanlarında erkek bulunsa bile yasak.[6] Musul’da bir kadın ile kocası, kadın tüm vücudunu ve yüzünü kaplayan çarşafla peçe yerine sadece başörtüsü taktığı için, herkesin önünde kırbaçlandı, örneğin.[7]

‘The Independent’den Patrick Cockburn’ün bildirdiğine göre, ele geçirdikleri Beyci’de kapı kapı dolaşıp evlere kapattıkları kadınlara kimlik soruyor, evli olmayanları cihatçılara alıyorlar.[8] Suriye’de de, ele geçirdikleri Türkmen köylerinde evlerdeki her iki kızdan birinin IŞİD’e verilmesi kuralını koymuşlar. Kocası üç ay eve gelmeyen kadınlar da IŞİD’e verilecek…[9] 

* * *

Bunlar böyle oluyor…

Yine haberiniz var, değil mi; bir süredir sarıklı, cübbeli, şalvarlı bir “maneviyat ordusu” türedi bu topraklarda. Ellerinde bildiriler, broşürler, kitaplar. İnsanları “maneviyat”a, “Allah”a, “iman”a çağırıyor, tebliğde bulunuyorlar. Maden katliamının hemen ardından Soma’da boy göstermişlerdi. Tepkili, öfkeli madenci ailelerine, Somalılara “İsyan etmeyin,” diye telkinde bulunuyorlardı. “Onlar şehit oldular!” 

“Tebliğ”ciler geçtiğimiz günlerde Sakarya/Karasu’daki plajda ortaya çıktılar. Bu kez hedeflerinde denize giren, güneşlenen kadınlar vardı. Ellerindeyse, “Allah (c.c.) ve Rasulünün (S.A.V) istediği hanımefendi” başlıklı broşürler. 72 maddelik broşürde kadınlara şu “nasihat”ler veriliyordu: 

* Hanım tesettürlü olmalıdır…

* Kadın çalgılı düğünlere gitmemelidir…

* Yol ortasında insanların gezdiği yerlerde oturmamalıdır…

* Fal baktırmamalı, zorunlu olmadıkça alışverişi kocasına yaptırmalı, kocasından izinsiz dışarı çıkmamalıdır…

* Kaşını aldırması, saç ektirmesi ve estetik yaptırması haramdır…

* Pantolon giymemelidir…

* Yabancı erkelerle tokalaşmamalıdır…

* Evde köpek beslemek haramdır, ince çorap giymemeli, terlikle gezmemeli, müzik dinlememeli…[10]

“Münferit”, “meczup” falan denilecektir, biliyorum. Peki, hâlen görevinin başında olan Zonguldak müftüsü Nuh Korkmaz’ın “Ramazan ayında kadın ve erkeklerin aynı yerde denize girmesinin caiz olmadığı”na dair “fetva”sına ne buyrulur?[11] Ve de, yine Zonguldak’taki Kapuz plajında, tipik bir imam-cemaat uyumu içerisinde “erkek cankurtaran istemeyiz” diye kazan kaldıran kadın tatilcilere?[12] 

Bir yandan ülke içerisinde AKP iktidarının örtük, küçük adımlarla Türkiye’yi İslâmlaştırma/ Sünnîleştirme, “dinsel referanslı kültürel muhafazakârlık iklimi”ni hâkim kılma “projesi”ni hayata geçiriyor olması, diğer yandan (yine AKP destekli) Sünnî radikalizmin bölgede kaydettiği adımların, Türkiye’deki Sünnî fundamentalistleri cesaretlendirdiği, harekete geçirdiği ve yakın bir gelecekte bu tehdidin çok daha somut görünümlerle gündeme yerleşeceğini görmesini bilen gözler, görüyor.

Ama bir de görmeyenler, görmek istemeyenler var.

Örneğin, yıllar boyu bizleri “başörtüsü zulmü”ne karşı tavır almaya, bunun bir “insan hakları ihlâli” olduğunu haykırmaya çağıran İslâmcı feministler…

Belki inanmayacaksınız; AKP iktidarının 12. yılında hâlâ “tesettürlü bacılarımızın uğradığı mağduriyet”e sarılmayı sürdürenler… Dolmabahçe’de “deri eldivenli, onlarca üstü çıplak erkeğin tacizine uğrayan, yerlerde sürüklenen, bebeği tekmelenen tesettürlü hanım kardeşimiz” vaveylasını, görüntülerin ortaya çıkmasından sonra dahi sürdürenler…

Bir not düşeyim: Kemalist laikler bir yana… Feministler, sosyalistler olarak çoğumuz, kadınların giysilerini “özgürlük” sorunu kapsamında değerlendirip, üniversitelerde kadın öğrencilerin başlarını açmaya zorlanmasını eleştirdik. 

Şimdi IŞİD’in ya da diğer “İslâmcı” katil çetelerinin Afganistan’da Suriye’de, Irak’ta ve İslâm coğrafyasının diğer kesimlerinde kadınlara yönelik sürdürdükleri havsalaya sığmaz saldırganlık karşısında ne dediklerini merak etmiyor musunuz?

Ben söyleyeyim, HİÇ. Ağızlarını açmıyorlar. Susuyorlar.

Örneğin CHP’lilerin plajlardaki “haşemalı”ları beğenmemesine karşı hassasiyet içinde olanlar…[13] Ya da plajlarda kadınlara ayrı bölmeler tahsis edilmesini veya kadın-erkek plajlarının ayrılmasını eleştirenlere karşı “Yahu, Allah aşkına, bu ülkede kadınların ayrı bir mekânda, bedenlerini erkeklere teşhir etme mecburiyeti olmadan denize girme hakkı yok mudur?”[14] diye efelenenler… Karasu’da mayolu kadınları kapanmaya çağıranlara karşı susuyorlar.

Haydi, plaj “tebliğciler”ine çatmamak, onların “mahallesi”nin raconundandır, diyelim. Tabandaki “hassasiyet”leri kaşımaktan kaçınmak gerek, ne de olsa. 

Ya Suriye’de, Irak’ta ele geçirdikleri yerleşimlerde kapı kapı dolaşıp kadınları toplayan, “şeriat”a aykırı giyimli kadınları sokak ortasında kırbaçlayan IŞİD karşısındaki koyu suskunluğa ne demeli?

Merak ettim, “yandaş basın”ın kadın yazarlarının son bir ay içerisindeki yazılarını taradım. IŞİD konusundaki yorumlarına baktım. Neler yazmıyorlar ki?

Mesela ‘Yeni Şafak’tan Cemile Bayraktar, IŞİD’i bölgedeki Şii nüfus üzerindeki hâkimiyetini sürdürmek amacıyla, ABD ve İsrail ile ittifak içerisindeki İran’ın ve Batı işbirlikçisi Suud’un desteklediğini öne sürüp[15] ekliyor: “ABD’nin insansız hava araçlarının paramparça ettiği bedenleri görmezden gelip, Irak’ta tecavüze uğrayan kadınları görmezden gelip, bölgeyi restore için bırakılan dinamit Maliki’yi bir kenara bırakıp, IŞİD’in kafataslarıyla futbol oynadığı melun görüntüler üzerinden bu vahşeti salt Müslümanlara, Sünnîlere ihale etmenin haksızlık olduğunu düşünüyorum.”[16] 

Aynı gazeteden Kevser Topkar, IŞİD’in Irak’ta Türk rehineler almasını, “Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı ABD ve bölgemizin asıl oyun kurucu aktörü İngiltere tarafından kesinlikle istenilmeme”sine bağlıyor[17]…

Özlem Albayrak, “IŞİD’in menşei konusunda şüphe uyandıracak çelişkiler”den[18] söz ederken örgütün ortaya çıkışını “şaibeli” bulduğunu ima ediyor. 

Ya da ‘Star’dan Elif Çakar, IŞİD’in Irak’ta kazandığı mevzileri, “Maliki’nin yıllarca dışladığı Sünnîlerin refleksi”ne bağlıyor.[19]

‘Akit’ten Merve Kavakçı ise, IŞİD vahşetinin sıradan Suriyeli ya da Iraklı Alevi, Türkmen, giderek Sünnî kadın ver erkekleri hedef aldığını görmezden gelerek şöyle buyuruyor:

“(…) İslâm milletlerine zulmü gün be gün reva görenler, onların enerji kaynaklarına göz koyanlar, hoyratça işgal edip, yakıp yıkıp sonra yeniden yapılandıranlar karşılarına dikilen itirazcılar, işkence görmüşler, zulmedilmişler, evlerinden barklarından çıkartılıp sürülmüşleri buluyorlar. Oluşan en ufak vakum yani boşluk da bir şekilde silahlı gruplarla dolduruluyor. Bugün IŞİD de nereden çıktı diye homurdananlar cevabı dünde ve kendilerinde aramalı.”[20]

Sibel Eraslan ise, IŞİD’in de dahil olduğu mevcut durumun salt “dış güçler, sömürge politikaları ve petrol” ile açıklamanın kolaycılığını vurgulayıp, “mezhep çatışmaları”na da dikkat çekiyor.[21]

“Derinlikli” tahliller, değil mi? Hem tarihsel, hem jeopolitik, hem de diplomatik… Peki, bazıları kendi “mahalleleri”nde dahi “bi’dat”la, “feministlik”le suçlanan İslâmcı kadın yazarların, “Yahu Müslümanlar, bu ne iştir; kelle kesip futbol oynamak, kapı kapı dolaşıp kadınlara el koymak, kadınların çarşıya-pazara çıkmasını yasaklamak, saçının teli gözükenleri meydanlarda kırbaçlamak, insanları güpegündüz topluca tarayıp cesetlerini oldukları yerde bırakmak hangi kitaba sığar?” diye isyan etmemelerini neye bağlamalı?

“Samimiyet testi” bugüne dek, İslâmcı kesimlerin laikleri, liberalleri, demokratları, sosyalistleri… velhasıl kendi mahalleleri dışındakileri, “insan haklarına saygı, demokratlık, liberallik vb.” adına “sınamak” için sıkça başvurdukları bir “test”. 

IŞİD karşısında bu testten kırık not aldılar.[22] 

Bu “kırık not”, onların “mahallesi” dışında “Ilımlı İslâm, köktendinciliğin panzehiridir” rehavetini sürdürenler için de uyarıcı olmalıdır… 

 

29 Haziran 2014 11:12:51, Ankara.

 

N O T L A R

[*] Kaldıraç, No:157, Temmuz 2014…

[1] William Shakespeare..

[2] “Dikkatler Musul’a çevrilmişken Suriye’de sivillere karşı katliamları sürdüren IŞİD’in, Deyr Zor kentine bağlı El-Cawla köyünde onlarca sivili başını keserek öldürdüğü ileri sürüldü.” (“IŞİD 65 Sivilin Kafasını Kesti”, Gündem, 14 Haziran 2014, s.13.)

[3] “IŞİD’in Irak’ın Musul kentinde neden olduğu çatışmalardan sonra yüz binlerce insan evlerini terk etti. BM rakamlarına göre, pazartesiden bu yana evini terk etmek zorunda kalan insan sayısı yarım milyonu buldu. Kaçanların çoğu, Erbil, Kerkük ve Duhok kentine sığınıyor. (…) Çatışma mağduru Abed’in dikkat çektiği bir nokta ise IŞİD militanlarının kadınlara tecavüz ettiği iddiasıydı. Diğer iç savaş mağdurları gibi soyadını vermekten çekinen Abed, ‘Genç kadınları tecavüz etmek veya evliliğe zorlamak için kaçırıyorlar. Ailelerimizin namusunu kirletiyorlar’ dedi.” (“Iraklı Kadınlar IŞİD Tecavüzünden Kaçıyorlar”, Radikal,14 Haziran 2014.) 

[4] Ali Karataş, “IŞİD Militanları Kadınlara Tecavüz Ediyor”, Evrensel, 24 Haziran 2014, s.11. 

[5] “IŞİD’den Tez İnfaz ve Tecavüz”, Taraf, 14 Haziran 2014, s.3. 

[6] İşte Ertuş’un aktardığı başka “yasalar”: Tıraş makinası satılmayacak, tıraş tamamen yasak. Sadece üç gün oruç tutulacak (Savaş hâli sebebiyle). Teravih namazı camide kılınmayacak. Bayram namazı için ezan okunmayacak. Erkekler beş vakit camiye gelecekler. Keçilerin arkasına bez bağlanacak! (Lale Ertuş, “15 Yaşında Kızları Çarmıha Geriyorlar”, Hürriyet, 29 Haziran 2014… http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hayat/26701591.asp.)

[7] “IŞİD Seks Cihadı İçin Kadın Arıyor”, Cumhuriyet, 25 Haziran 2014.

[8] “Militanlar Kapı Kapı Dolaşıp Kendilerine Kadın Arıyor”, Taraf, 23 Haziran 2014, s.2.

[9] Lale Ertuş, “15 Yaşında Kızları Çarmıha Geriyorlar”, Hürriyet, 29 Haziran 2014… http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hayat/26701591.asp

[10] “Kadınlara ‘Kapanın’ Broşürü Dağıttılar”, Evrensel, 26 Haziran 2014, s.3. Birgün’deki haberde bu “nasihatler”e eklemeler var: Kadınlar ince çorap giymemeli, terlikle gezmemeli, müzik dinlememeli… (“Plajdaki Kadınlara ‘Kapanın’ Broşürü!”, Birgün, 26 Haziran 2014, s.6.)

[11] “Böyle Buyurdu Müftü: Kadın Ve Erkekler Aynı Yerde Denize Giremez!” Evrensel, 26 Haziran 2014, s.3.

[12] “Erkek Cankurtaran Krizi”, Cumhuriyet, 28 Haziran 2014, s.3.

[13] Bkz. Özlem Albayrak, “Çarşaf Sevgisi Bitti, Haşema Nefretine Buyurun”, Yeni Şafak, 11 Ağustos 2009… http://yenisafak.com.tr/yazarlar/OzlemAlbayrak/carsaf-sevgisi-bitti-hasema-nefretine-buyrun/18074

[14] Hidayet Şefkatli Tuksal, “Plaj mı, Utanç Duvarı mı”, Taraf, 16 Ağustos 2012.

[15] Cemile Bayraktar, “Orta Dünya’da Bir Truva Atı Olarak ‘IŞİD’ Yahut ‘Mezhep Savaşı’ [1 ve 2]”, Yeni Şafak, 24 ve 25 Haziran 2014… http://yenisafak.com.tr/yazarlar/CemileBayraktar/orta-dunyada-bir-truva-ati-olarak-isid-yahut-mezhep-savasi-2/54502.

[16] Aynı makale (2), Yeni Şafak, 25 Haziran 2014.

[17] Kevser Topkar, “İslâm İçinde İki Ayrı Din”, Yeni Şafak, 24 Haziran 2014. http://yenisafak.com.tr/yazarlar/KevserTopkar/islam-icinde-iki-ayri-din/54484

[18] Özlem Albayrak, “IŞİD’in Çelişkileri, Ortadoğu’nun Hâlleri”, Yeni Şafak, 13 Haziran 2014, http://yenisafak.com.tr/yazarlar/OzlemAlbayrak/isidin-celiskileri-ortadogunun-halleri/54306 [19] Elif Çakır, “El Kaide Olmadı, IŞİD verelim”, Star, 16 Haziran 2014, http://haber.stargazete.com/yazar/el-kaide-olmadi-isid-verelim/yazi-896499 [20] Merve Kavakçı İslâm, “Yeni Bir Dünya Düzeni”, Akit, 13 Haziran 2014. http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/merve-kavakci-İslâm/yeni-bir-dunya-d

[21] Sibel Eraslan, “Türkiye’de ve Ortadoğu’da Çözüm Süreci”, Star, 13 Haziran 2014.

[22] “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” denir Kur’an’da. (39:9.) Ve de, “Dinde zorlama olmaz”…

93813

Sibel Özbudun

1956 yılında,İstanbul'da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi'nden mezun olduktan sonra, Fransa'ya giderek, üç yıl süresince Fransa'da dil ve Paris VII ve Paris X Üniversitelerinde sosyoloji öğrenimi gördü. Türkiye'ye döndükten sonra,İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü'ne girdi. Mezun oldu. Uzun süre yayıncılık (Havass ve Süreç Yayınları) ve çevirmenlik yapan Özbudun;

 

1993 yılında, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü'nde yüksek lisans eğitimi görmeye başladı. 1995 yılında,aynı bölümde araştırma görevlisi oldu. Doktorasınıda aynı üniversitede verdi. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bilen Özbudun'un çok sayıda çevirive telif eseri bulunmaktadır.

     Blog

 

sozbudun@hotmail.com

Sibel Özbudun

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Sayfalar