Perşembe Mayıs 23, 2024

İşçiler Ve Burjuvalar

Herhangi bir yerde, sermayeye karşı işçi direnişi, işçi eylemi, işçi grevi olunca, burjuvazinin ve işçinin aklına, istisnasız, önce Marx gelir.

Mayıs aylarının ortasından bu yana Metal işçilerinin domino etkisi yaratırcasına yayılan direnişleri de önce Marx’ı ve onun dev eseri Kapital’i akla getirdi.

Sermaye ve emek, burjuvazi ve işçiler deyince, kaçınılmaz olarak, her iki karşıt sınıfın ilk aklına düşen Marx ve ondan ayrı düşünülmeyecek olan Engels olur. Burjuvazi, işçiyi, Marx’ın düşün dünyasından yalıtmaya çalışır. İşçi de her eylemiyle Marx’a bir adım daha yaklaşır. O Marx’a yaklaştıkca, kendi sınıf bilinciyle daha fazla ilişki kurar. Bu ilişkidir burjuvaziyi ürküten.

Engels, Kapital için şöyle yazmıştı:

“YERYÜZÜNDE kapitalistler ve işçiler bulunduğundan beri, işçiler için bu kitap kadar önemli bir kitap çıkmadı.”

Çünkü dünyanın kendi ekseni etrafında dönüşünün gerçekliği kadar, kapitalist toplumsal sistem de emek-sermaye ilişkisi gerçekliği üzerinde döner. Bu ilişkiyi, bilimsel şekilde ortaya çıkaran ve işçi sömürüsü üzerinde yürüyen kapitalist sistemin ve bundan kurtuluşun nasıl olacağının çözümlemesini ilk defa Marx ortaya koymuştur.

Marx, işçiler için yazmıştır. Onun eserleri, düşünceleri işçilerin sömürüden kurtuluşu içindir. Ancak, o, salt işçiler için yazmadı ya da salt işçilerin özgür geleceği için değil, tüm insanlığın özgür geleceği için yazdı. O yazılar hala tazeliğini koruduğu gibi, Marx’ın düşünceleri her geçen gün toplumsal pratik tarafından fazlasıyla doğrulanıyor.

Emek ile sermaye arsındaki ilişki, burjuvazi ile işçiler arasındaki ilişki toplumsal bir ilişkidir. Ve bu iki karşıt kutup arasındaki ilişkinin karakteristik biçimi kapitalist toplumsal ilişkiyi oluşturur. İşçi olmadan kapitalist (burjuvazi) olmaz. Yani, sermaye olmaz, sermaye olmadan da işçi olmaz. Ancak, işçi bu sistemi değiştirip, sömürüsüz ve sınıfsız bir dünya yaratabilir ve bu dünyayı yarartığında kendiside artık sermayeye hizmet eden bir ücretli işçi olmaktan çıkıp, kolektif üretim ve üleşim yapan toplumun özgür bir bireyi olacaktır. O zaman ne işçi ne de burjuvazi olacaktır. Daha genel bir söylemle; ne ezen ne de ezilen olacaktır.

Her grev ve her direniş, eninde sonunda işçilere kendi kurtuluşunu öğretir ve öğretiyor da. İşçi grevleri, emek-sermaye çelişkisinin bir sonucu ortaya çıkar. Burjuvazi işçiyi daha fazla çalıştırıp daha az ücret ödemek ister. Patron işçiye ne kadar az ücret öderse, o kadar fazla sermaye biriktirecektir. İşçi de yaşamını biraz daha iyileştirmek için daha fazla ücret almak ister. Ancak, ücretli özel mülkiyet ilşkisi yıkılmadan ne işçi istediği gibi ücret alabilir ne de patron azami kar elde etmekten vazgeçer. Kapitalist sistem sürdüğü sürece bu çelişme derineleşerek devam eder.

İşçilerin direniş yapmaları için çok nedenleri olmasına karşın, bir o kadarda direniş korkuları vardır. Burjuvazi onları her yandan kuşatmıştır. Başta, burjuva devleti, yasaları, bürokrasisi, ordusu ve polisiyle kuşatmıştır. İkincisi ideolojik olarak kuşatmıştır. “Ekmek yediğin yere ihanet etme”yi işçinin burjuvaziye karşı kullanacağı yerde, burjuvazi işşçiye karşı kullanır. Oysa, üretilen ekmeği (ürün-meta) işçi üretir, patron ise fazlasına el koyar. İşçinin patrona karşı maddi ve manevi olarak hiç bir vijdan borju yoktur. Tersine, patron varlıüı dahil herşeyini ücretli çalıştırdığı işçiye borçludur.

İşçi patrona karşı eyleme geçmekten korkar. Kokusunun temelini, işten atılarak işsiz kalmak ve aç kalarak yaşamını idame ettirememek oluşturur. Ailesi varsa bu korku aile fertlerinin sayısı oranında artar. İşçi kendi yarattığı değerlerden korkar hale gelir. Oysa, burjuvazinin el koyduğu ve sermaye haline getirdiği ürünler işçinin yarartığı değerlerden başka bir şey değildir.

İşçi bunun bilincinde olmadığından ya da örgütsüz olduğundan burjuvaziden daha fazla korkar. İşçinin en büyük örgütsüzlüğü sınıf bilincinden yoksun olmasıdır. Örgütsüz ve sınıf bilincinden yoksunluk, işçiyi burjuvaziye ücretli köle haline getirir. Bu bütün iş kollarında burjuvaziye artı-değer üreten tüm çalışan işçiler için geçerlidir.

İşçinin burjuvaziye karşı olan bu korkusu, burjuvaziyi işçi karşısında efendi yapar. Bu korku nedeniyle, daha fazla çalışır, daha az kazananarak yarattığı tüm zenginliği burjuvaziye verir. Burjuvazinin yaratığı yoksulluğu ise kendine alarak acı çeker. Bu da işçinin kendini özgürce gerçekleştirmesinin önüne geçer. Arzularını, istemlerini ve yaşamını özgürce yaşayamadığı gibi özgürce düşünemez ve düşüncelerini derinleştiremez. Kendine, üretimine ve toplumsallığına yabancılaşarak bireyselleşip yalnızlaşır. İşçiyi ücretli köle olarak bırakan nedenlerin başında, toplumsal yapıyı belirleyen kapitalist üretim biçiminin bu karakteristik ilişki biçimi gelir.

İşçi-Burjuvazi arasındaki korku tek yanlı değildir. Burjuvazi de işçiden korkar. Bu korkusunu işçi kadar açık etmesede, onun korkusu daha büyüktür. Çünkü burjuvazinin kaybedeceği çok şey varken, işçinin ise kaybedeceği, söylene geldiği gibi “zincirlerinden başka” bir şey yoktur. Yani, işçi ücretli köleliğini, burjuvazi ise ücretli kölelerini ve bunun üzerinde inşa ettiği iktidarını kaybedecek. Bu çelişik durum; iki taraf arasında şiddetli sınıf çatışmalarına ve ve nihayetinde devrimlere yol açıyor. Büyük alt-üstler olmadan da bu ilişki biçimi değişmez.

Burjuvazinin kaybedeceği iktidar olduğundan, işçinin direnişi onun en büyük korkulu rüyasıdır. Direnişin daha güçlü olmasına yol açacak olan işçinin sınıf bilinçli ve örgütlü olması burjuvazinin en büyük korkusu ve bu özelliğe işçilerin sahip olmaması için, elinde bulundurduğu devletin tüm baskı güçlerini harekete geçirir.

Toplumsal üretim yapan işçi, kolektifliğinin bilincine varıp örgütlenerek yalnızlığını ve bireyselliğini yıktığında; kendi sınıf gücünün bilinçli ayrımına varacaktır. Ve o, bütün çektikleri acının ücretli köle olmasından kaynaklandığını görerek Marx’ı izlemeye devam edecektir. Marx’ı izlediği oranda, toplumsal yapıyı sadece ve sadece kendi sınıf bilinçli örgütlü gücü ve eyleminin, kendini ücretli kölelikten, dünyayı da bujuvazinin vahşi istilasından kurtarbileceğinin bilincine varacaktır.

10.07.2015

***

48472

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Ercan Binay’dan mektup var Abdullah KALAY’a özgürlük!

“Zulümle abad olunmaz.”[2]

 

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

Sayfalar