Çarşamba Mayıs 22, 2024

Hayastan’ın Yiğit Kadınlarından, Meryem Ana’ya… H.GÜRER

Anılar güzeldir! Ve bir o kadar da özel! Anılar özneldir! Yaşanan olaylarda! Anı’lar, kişilerde bıraktığı anlama, öneme, algılanışa göre de biçimlenir ve yorumlanır! Aynı olayı ve an’ı yaşayanlar tarafından aynı algılanmayı ve yorumlanmayı sağlamaz! Aynı değerlendirmelere ve ifadelere kavuşmaz… Çünkü aynı an’ı ve olayı yaşayan farklı kişiler, farklı öyküler anlatır!.. Bunun için anı’larımı yazmaktan hep kaçınmışımdır.

Kendisini çok iyi tanımadığınız, değişik koşullarda farklı paylaşımlar yaşamamış ve sınırlı zaman aralığına sıkıştırdığınız paylaşımlardan ibaretse anılarınız, aslında siz kendinizi anlatıyorsunuzdur!

Kendisi ile oğlu Armenak’ın belgesel çekimleri için gittiğimiz Stocholmda tanıştığım, ve son dönemerine tanıklık ettiğim, kayıtlara aldığımız Meryem ananın belleğimde yarattıklarını anımsayarak yazıyorum! Yazıyorum, unutmamak için! Çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz…

Uzun süredir hazırlıkları yapılan Armenak Bakırciyan (Orhan Bakır) belgesel çalışması için, ailesi ile görüşüp tanıklıklarını kayıt altına almak için Stocholm’de 2014′ün Haziran başlarında üç arkadaş buluştuk. Önce Armenak’ın annesi Meryem ana ile, ardından kardeşleri ile çekimlerimizi yaptık.

Meryem ana,  yaşının, ama esasta da hayatı boyunca yaşadıklarının ağır ve vakur ifadesi ile karşıladı bizi. Al yanakları, sevecen bakışları, ihtiyar gövdesi, şefaf dokunuşu ve içten öpüşleriyle… Sanki kabaran çorak topraktan nil nehri taşan bakışlarıyla bakıyordu bizlere. “Hoş geldiniz Armenakımın yoldaşları” diyerek bir ana şefkati ve bir okyanusu kucaklayacak kadar derin özlem ile kucakladı bizleri. Öyle ki, yüreğini acıtan anılarının ve düşlerinin sınırlarını zorlayacak denli bir özlemdi bu.

Çekim öncesi belgesel hakkında kısa bilgiler verdik aileye. Evin salonunda Armenak’ın Partizan’ın yayınladığı çerçevelenmiş bir resmi gözümüze çarptı. Yine Meryem ananın odasında da başka bir resmi!

Çekime Meryem ana ile başladık. O konuşmaya başladığında, ufak bir aralıktan yoldan geçen zamanı görüyor gibi olduk. Onun, halkının ve oğlu Armenak’ın, aslında insanlığın zamanıydı geçen! O anlattıkça, acılarla dolu zamana yağmur yağıyordu, sırılsaklamdı! Zamana ağıt yakarak geçirmişti yaşamını. Kaldrajdan gözlerimi ayırıp Meryem ananın yüz hatlarını incelemeye daldığımda, yüzünde ki her bir çizginin, aslında yaşama atılan bir çentik olduğunu fark ettim. Ve anladım ki, oysa ne kadar çok ölmüşüz yaşamak için! Hüzün içinde birbirini tanımak, en etkili yol olsa gerek?! Bizler bu etkili yolu iliklerimize, beynimizin al yuvarlarına, kılcal damarlarımıza kadar yaşıyorduk o an…

Meryem ananın yumuşak bir algısı vardı. Konuşurken “Armenim” diyordu, sesi titriyordu. Yıllar boyu alnına sahipleri görülmeyen namlular doğrulmuş bir şekilde yaşamıştı 89 yılını! Ama bu, o insanın yüreğinde ki sevgi filizini kırmayı, onu kurutmayı başaramamıştı!

Sağlığı iyi değildi. Nefes alıp vermekte güçlükler yaşıyordu. İlaçlara bağlı bir yaşam sürüyordu. “Ana nasılsın” dediğimizde, sitem eder gibi “Nasıl olsun iyiyim işte, nasıl iyi olunuyorsa artık? Biz yaşıyoruz gençler ölüyor.” yanıtını aldık. Adeta sitem ediyordu yaşama ve yaşadığına. Yaşam, ağır kırbaçlarla örselemişti yüreğini…

Armenak hakkında sorular soruyorduk. Çok yormak istemiyorduk. Her “Armenak” dediğinde, yüreğinde bir şarkının eski ve küçük bir yara izi vardı. Ve bu şarkıyı her dinlediğinde kanayan bir yaraydı içindeki. Ve biz bu çekimleri yaparken, o yarayı kendi içimizde de kanattık.

“Bir gün, bir cenaze vardı oraya gittim. Gittiğimde papaz bana ‘Armenakta ne haber’ dedi. Daha o zaman hapisteydi. ‘Dedim ne haber olacak’! Dedi ‘Biliyor musun Armenak ne söylüyor?’ Diyor ki, ‘Vaktinde bizim büyüklerimiz mücadele etseydiler, fedailerimiz hakkımızı alsaydılar, bize bu iş düşmezdi. Şimdi bu iş mecbur boynumuza düşmüş, biz mücadele ediyoruz.’ Baktım üçü de dediler ki ‘Valla doğru söylüyor, hakkaten de öyledir.’ ” diyerek Armenak ile olan anılarını paylaştı bizlerle.

“Armenimin filmi ne zaman bitecek? Ölmeden görseydim.” dedi… Armenak’dan bahsederken, gururla ve yaşadıklarına karşın bir dağ gibi dimdik durarak bahsediyordu. Ağlamadı hiç! Ancak yaşadıklarının arkasından dalgın ve göz pınarları doluca bakıyordu. Göz pınarlarının her bir damlası köhnemiş zamanları boğacak gibiydi. Yüzyıllık zaman içerisinde yitirdiklerinin ardından koşuyor yetişemiyordu. Halkının yüz yıllık yaşadıkları ve şehirlerin uzak sayıklamalarıyla dolu yaşamı 29 Temmuz 2014 tarihinde son buldu!..

Ölüm haberini çekime birlikte gittiğimiz Arnheim’da ki arkadaşın mesajı ile öğrendim. “Kötü haber. Meryem anayı kaybettik.” satırlarını okuduğumda, köhne gecenin dişleri ısırdı yüreğimi. Gecenin karanlığında ölüm ve hayatın birbirine sarılarak ağladığını, ölülerin yas tuttuğunu duydum…

Hoşçakal Hayastan’ın yiğit Kadını…

Senin şahsında, insanlığın eşit-sömürüsüz ihtiyaç ve özlem duyduğu o Altınçağ için çarpışan yiğit evlatlar doğuran tüm anaların, ellerinden  öpüyoruz…

 

90192

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Misafir yazarlar

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Sayfalar