Pazar Mayıs 19, 2024

HAVUÇ AYDINLAR (MAYALARIN ANISINA)

 

Burjuvazi, kendi sistemini “ilerici” ve insanlığın sahip olabileceği “en iyi toplumsal sistem” olarak tanıtmaya devam ediyor ve bu sistemi savunanları, bu sistemin sürdürülmesinin teorisini yapanları da toplumun karşısına “aydın” olarak çıkarıyor. Elindeki devletin baskı gücünü ve üretim araçlarına sahip olmanın getirdiği tüm avantajları kullanarak;  burjuva ideolojik manipüle araçlarını her saniye, her saat topluma empoze ediyor.

Burjuva aydını, feodalizme kaşı kapitalist sistemi ve onun değerlerini savunurken aydındı. Feodal sistemi ve onun değerlerini savunanlar ise artık aydın olmaktan çıkıp gericileşmişlerdi. Çünkü onlar, ölen bir toplumsal sistemi savunuyorlardı, bu nedenle de “aydın” olamazlardı, olsa olsa yeni bir toplumsal sistemin karşısında yer alan karşı-devrimcilerdi. 

Aydını, salt aydınlatma kavramı içinde ele alsak dahi, toplumu aydınlatıcı bir görev üstlenmesi gerekiyor. Toplumu aydınlatma ise ölen, gerileyen ve artık toplumun sahip olduğu üretici güçlerin gerisinde kalmış ve onun gelişmesi önünde engel haline gelmiş, gerici üretim ilişkilerine sahip toplumsal sistemi savunmanın aydınlatıcı bir yanı olmadığı gibi, aydınlanmanın önünde bir engel oluşturmaktadır.

Bulunduğu toplumsal sistemi yargılamayan ve daha ileri bir toplumsal sistemi savunmayan ve bunun mücadelesini vermeyene aydın denemez.

Ve artık, kapitalist sistem, sürdürülemez ve çürümüş bir toplumsal sistem haline gelmiştir. Her ne kadar kapitalist sistemi ayakta tutma adına; kapitalist üretim ilişkilerini yeniden ve yeniden üretmek için, yoğun bir savaşım (her türlü baskı, anti-demokratik uygulama, faşizm, kitlesel katliam, kitlesel aç bırakma, emperyalist savaş ve işgaller vb. vb.)  verse de, bu onun, toplumsal bir sistem olarak miadını çoktan doldurduğunun göstergesinden başka bir şey değildir.

İnsanın insanı sömürdüğü, baskı altına aldığı, bir avuç sömürücü sınıflar dışında, çalışan emekçilerin tüm haklarının elinden alındığı bir sistemin, düzeltilebilecek, savunulacak bir yanı olamaz. Böylesi bir sistemi savunmak ya da bazı “aşırı uçların” törpülenmesiyle her şeyin yolunda olacağını savunmanın aydın olmakla hiç bir ilişkisi yoktur. Gericiliği savunmak ve  onu yaşatmaya çalışmak karşı-devrimciliktir.

Bugün, insanlık, daha ileri bir toplumsal sisteme sahip olabilecek bir gelişmeye sahiptir. İnsanın insanı sömürmediği, her türlü baskının ortadan kalktığı, özel mülkiyetçi sistemin yok edilip, toplumsal mülkiyetin hakim kılındığı sosyalist ve komünist bir toplumsal sistemin kurulmasının bütünüyle koşulları vardır.

Bu anlamda, kapitalist sistemin savunucuları aydın olamaz. Aydın, daha ileri bir toplumsal (sosyalist-komünist) sistemi savunanlara denir.

Bir işçinin grevle haklarını almaya çalışması, sömrülmeden insan gibi yaşamak istemesi bir aydının ve aydınlanmanın mücadelesidir. Binlerce adsız devrimci propagandistin, örgütleyicinin ve ajitatörün işçi ve emekçileri aydınlatmak için gece gündüz çalışması, sosyalizmin propagandasını yapması, toplumun en ileri aydınları olmasındandır. Gerçek aydın da bunlardır.

2009-2010 yılında Tekel işçilerinin, “grevden önce günde  beş vakit namaz kılıyorduk, şimdi beş vakit komünizmin propagandasını yapıyoruz” demeleri, onların toplumun en ileri aydınları arasına sokmuştur.

Ne AB emperyalist burjuvazisinin “sevgili” Pamuk’ları, ne fetullahcı Altan’lar ne de Belge’ler, Çalışlar’lar, Berktay’lar, Cemal’ler ve bunlara benzeyen daha yüzlercesi, burjuva sistemin direkt savunucuları ya da onun liberalize edilmesini isteyenler, ezilenlerin aydınlığını değil, burjuva karanlığının savunucularıdır.

Günümüzde burjuvazinin “aydın” diye toplumun karşısına çıkardıkları, alınıp-satılan birer metadır. Bunlar, sermayeye hizmet ettiği, patronun karını yükseltiği oranda  burjuvazinin gözünde “aydın” adı altında birer üretim aracıdır. Gerici kapitalist sistemin kendini yeniden üretmenin aletleridir. Ve bunlar da bunun bilincinde olarak hareket ederler.

Burjuva “aydınları”nın en önemli görevlerinin arasında; kapitalist sistemi kitlelere “şirin” göstermek ve proletaryayı burjuvazinin çıkarları lehine uzlaştırmak vardır.... Bunlar; “kapitalist sömürücü sistemin bekası için bazı tavizler verin” diye burjuvaziye de öğütler de bulunurlar. “Demokrasi” oyununu asla ve asla elden bırakmayın derler. Ama, asla, kapitalist sistemin işçi ve emekçileri sömürmesine ve toplumun sahip olduğu üretim araçlarının bir avuç burjuvazinin elinde özel mülkiyet şeklinde toplanmasına dokunmazlar. İşçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki çatışmanın temelinde bunun olduğunu bildiklerinden, bunu doğal ve olması gereken bir şey gibi göstererek, burjuvazinin sopasını kitlelere “havuç” olarak gösterme aymazlığına girişirler. Eğer, bunlara bir sıfat yakıştırmak gerekiyorsa; “burjuvazinin havuç aydınları” demek, yerinde bir tanımlama olur.

Tarihsel miadını çoktan doldurmuş ve insanlığın ve doğanın üzerine bir karabasan gibi çöken kapitalist sitemin savunucuları; “yazar, çizer, sanatçı, gazeteci, romancı, akademisyen vb. olabilirler. Ama içinde yaşadığımız toplumun aydınlatıcısı olamazlar. Çünkü böylesi bir ideolojik siyasal donanıma sahip değiller. Bu bağlamda da, bunları aydın olarak adlandırmak, eşyanın tabiatına terstir.

Sömürüye karşı çıkmayan, özel mülkiyeti savunan, ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunmayan, emperyalizme, kapitalizme ve faşizme karşı olmayan birisi AYDIN OLAMAZ VE BUNLARA AYDIN DENEMEZ.

Burjuvazinin kapitalist sitemini kutsayanlara “aydın” demek, ezilen milyonlara, “ modern köleler olarak kalmaya devam edin” demekle aynıdır.

Burjuvazinin, işçi ve emekçilerin karşısına “aydın” sıfatıyla çıkardıkları, ideolojik manipüle araçları olarak, geleceğin ve daha ileri bir toplumsal sistemin savunucuları değil, kokuşmuş, çürümüş ve ölen bir sistemin savunucuları ve propagandistleridir.

Bugün, toplumu aydınlatmak için  burjuvazinin karanlık propagandistlerinin karşısında işçi ve emekçilerin devrimci propagandistlerinin mücadelesi vardır. Birinciler, aydınlanmanın karşısında yer alırken, ikinciler, aydınlanmanın kararlı savunucularıdır. Gerisi, burjuva propagandası ve burjuva ideolojisinin işçi ve emekçiler tarafından kabul edilmesini sağlama araçlarıdır. ***21.12.2012

107291

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Katledilişinin 50. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya HESAPLAŞMA, KOPUŞ VE YENİ BİR YOL

Kafasında üstü yırtık ve yamalı kahve renkli bir kasket, sırtında yerli bir askeri parka, altında ceket, kazak… üst üste giyilmiş üç tane pantolon, ayağında bir çift beyaz yünden yapılmış ve köylerde elle örülen çorap ve onun üzerinde naylon çorap, bir çift 45 numara Çelik marka lastik ayakkabı”yla tutsak edildi.1 

Sayfalar