Cumartesi Nisan 27, 2024

H. Kılıç’ın Tehdidi ve Seçimin İşaret Fişeği!

“Seçim dönemleri yaklaştıkça, Ankara’da ‘Ali Cengiz oyunları’ da başlar” Bu sözler hükümetin medya temsilcilerinden Abdülkadir Selvi’ye ait. Pek de yanlış bir tespit değil. Türk egemen sınıfları arasındaki “Ali Cengiz oyunları”, pusular, operasyonlar, boğazlaşmalar aslında hiç eksik olmaz. Ama seçim atmosferine girildiğinde bu durum dozu artarak gerçekleşir. Türkiye’de seçimler,  Aziz Nesin’in “Zübük” hikâyesine taş çıkaracak “zenginlik”lere sahne olur. Şimdilik 2015 Haziran’ında yapılması planlanan genel seçimlerin de bu iklimden farklı yaşanmaması için tek bir neden yok. Aksine, birçok neden söz konusu. Üstelik TC tarihinde “seçim” denen oyununun en fazla işlevli olduğu bir dönem aralığından geçtiğimizi düşünürsek; hilenin, hurdanın, ayak oyunlarının, kirli çamaşırların ortaya serileceği bir sahne olacağı açıktır. Buna bir de AKP bloğunun içinde yaşanan çatlakların, çatışmaların, gerginliklerin gün gün artan dozunu eklersek; “evlere şenlik” bir seçim süreci yaşanacağını söylemek yanlış olmayacaktır.

Kayıkçı kavgası deyip geçmeyin, yolcuların yeni yol arayışına bakın!

Öncelikle genel siyasi iklime ve gerginliklerin ana hatlarına kabaca bakmakta fayda var. Seçimlere esasta dış ve iç siyasette hem bir kriz halinde hem de daha güçlü potansiyel krizlere yol açacak yönelimlerle giriyoruz.

İç siyasette AKP, özellikle Gezi sürecinden başlayarak ciddi bir yönetme krizi içindedir. Bu kriz, 17–25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarıyla doruk noktaya varmıştır. Bu operasyonlar ve açığa çıkardığı gerçeklik, özellikle Tayyip Erdoğan ve avenesini ciddi düzeyde sarsmıştır. Hatta denilebilir ki; Erdoğan’ın tüm güç, gövde gösterisine ve bugün belli oranda süreci lehine çeviren hamlelerine rağmen esasen siyasi ömrünü bitirmiştir. Artık bitmiş bu ömrün ne vakit dolacağına dair bir belirsizlikten başka bir şey yoktur. Ama kuşkusuz bu yolda yalnız değildir. Onun etrafında kenetlenmiş, mutlak biat ve güçle hareket eden bir kesim de söz konusudur.

Bunun karşısında ise yaşananları mevcut siyasi çizginin yozlaştırılması, dejenere edilmesi olarak gören ve süreçte devre dışı kalmış, henüz kendi iç birliği pekişmemiş, daha dağınık olan ama pusuda bekleyen bir kesim de söz konusudur. Bu kesimin süreçte mutlaka rol alabileceklerine dair bir beklenti söz konusudur. Buna uygun olarak genel yönelimi onaylamayan ama buna örgütlü şekilde karşı durmayan bir hareket tarzı vardır. Bu iki kesim arasındaki kavga ise oluşmuş siyasi çizginin önderliğini ele geçirme üzerinedir. Genel siyasi çizgide yaşanan bir ideolojik-politik ayrılık değildir. Bunun özellikle dış politika ayağı buna temel sebeptir. Mevcut siyasi çizgi, TC’nin bir bütün olarak asgari düzeyde mutabık kaldığı bir çıkar ortaklığını içermektedir. Emperyalizmin (ABD önderliğindeki) bölge politikası ve onun ajandasıyla uyumlu olan yapısı ise belirleyicidir. Bunda hem Türk egemen sınıflarının hem de emperyalizmin büyük çıkarları söz konusudur. CHP ve MHP’nin kendi çizgilerinden esneyerek AKP çizgisine yakınlaşan adımlar atması da bu devlet yönelimiyle ilintilidir.

Devletin yönelimi ve oluşan kriz!

Devletin yönelimi ise Ortadoğu’da ideolojik, politik, ekonomik açıdan bölge gücü olma şeklindedir. Bunun için de bölgenin egemen toplumsal yapısına uyumlu bir siyasi yönelim oluşturmaktır. Bu ise Sünni yönelimin altının kalınca çizildiği ama diğer toplumsal sorunların (Alevi, Kürt) belli oranda hafifletildiği bir denge kurulması üzerinedir. Kürt açılımı, Alevi açılımı gibi hamlelerin ana kaynağı ise bu yönelimden ileri gelmektedir. Ancak bu yönelimde Sünni çizgi olabildiğince kuvvetlendirilirken, buna eklemlenmesi ve sorun alanı olmaktan çıkarılması beklenen diğer sorunlar bir türlü yolunu bulamamaktadır.

Bunun bir nedeni, TC devletinin faşist geleneksel yapısıyla ilintiliyken diğer nedeni, bölge politikasında izlenen çizginin, bu toplumsal meseleleri sürekli büyüten bir sonuç üretmesidir. Bir başka faktör ise, AKP’nin İslamcı ideolojik çizgisidir. Bu çizgi Alevi kesimle tarihsel karşıtlığı aşamazken, Kürt meselesini de ümmetçilik kokan bir yaklaşıma hapsetme yöneliminden gelmektedir.

Erdoğan ve avenesi, bugün bu dengeyi artık korumak ve yönetmek bir yana kendi içlerindeki dengeyi dahi yönetmekte zorluk çekmektedir. Bu bağlamda yaşanan sorun ve sıkıntılar, onun aynı zamanda Sünni İslamcı kimliğin egemenliğini daha fazla pekiştiren ve oluşan çatlakların kapanması için harç haline getiren bir yönelim içindedir (eğitim sisteminde tartışılan gündemler vs).

Hiç kuşkusuz bütün toplumsal dengeleri tümüyle alt üst edecek bir yönelim içine girilmiştir. Bu TC’ye biçilen bölgesel rol açısından da, ulusal ve mezhepsel temelde barışık bir toplumsal yapı hedefi açısından da tam anlamıyla bir kırmızı alarm niteliğindedir.

Gülen Cemaati ile Erdoğan'ın temsil ettiği cemaatler (ve bu anlamıyla ekonomik çıkar grupları) arasındaki temel siyasi çatlağın nedeni budur. Sünni blok arasında yaşanan bu ilk bozulma ve ayrılık, kuşkusuz bununla sınırlı kalmadı, kalmayacaktır. Erdoğan’ın iç birliği sağlamak için içerde yürüttüğü örtülü tasfiye ve Sünni ağırlıklı politika, istediği sonucu değil daha fazla sorunu üreten bir etki yaratmaktadır. Bu aynı zamanda egemen güç olarak toplumu yönetme sorunu olarak da ortaya çıkmaktadır. Taze Başbakan Başdanışmanı Ethem Mahçupyan dahi şimdilik bu yönelimin iç birlik açısından işe yaradığını ama bu şekilde devam edilmesi halinde İslamcı kesimlerin de yönetilemeyeceğini ifade etmektedir.   

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası önce Abdullah Gül, Bülent Arınç çizgisinin etkinliğini geçici bir süre etkisiz hale getirecek hamleler yaptı. Sonra görülmemiş bir sadakat içindeki kendi medyasının ağır toplarını, “vefasız”lık serzenişleri içinde, gerekli mesajları içerdiğinden kuşku duymayacağımız şekilde tasfiye etti. Havuz medyasına yönelik bu operasyonlar, içerdeki kaynamanın ne denli büyük olduğuna ama henüz yüzeye vurmadığına işarettir.

Erdoğan’ın kendini hala zayıf hissettiğine kuşku yok. Ki bunu konuşmalarında da ifade ediyor. Meclis kürsüsünde “paralel yapıyla” mücadelede yanında olmayanların kim olduğunu bildiğini tehditvari şekilde söylerken, diğer yanda onlarca operasyonla alınan yüzlerce “darbeci” polisi hapse bile attıramamanın sıkıntısını yaşıyor. HSYK seçimlerinde İşçi Partisi ile ittifaka dahi mecbur kalıyor. Hatta “üç çocuk önerisinin bile dinlenmediği” üzerine sitemlerde bulunuyor. Bir yandan yakın çalışma arkadaşları tarafından paralelci olarak suçlananların (Ali Babacan, Mehmet Şimşek) kabinenin en kritik bakanları olmasını dahi engelleyemiyor. “En güçlü göründüğün an en zayıf anındır” tespiti Erdoğan ve avenesinin gerçekliğine pek uygun görünüyor.

Korku dağlarının büyümesi zayıflığın işaretidir!

Şimdi seçim sürecine bu tedirginlik ve korkuyla girdikleri görülüyor. Ki pek de haksız sayılmazlar. Anayasa Mahkemesi'nde bu kesimlerin uzun süre kahramanı olan Başkan Haşim Kılıç'ın, Habertürk’ten Muharrem Sarıkaya’ya seçim barajının gündemlerinde olduğunu, eğer Anayasa’ya aykırı bulurlarsa 2015 seçimlerinde kararlarının uygulanacağını söylemesi adeta eteklerin tutuşmasına yol açtı. Bu açık tehdidi Erdoğan ve tayfası anında algıladı. Bizzat Erdoğan örtülü şekilde “yargı tehditlerine pabuç bırakmayacaklarını” söylerken; büyüklerini (Erdoğan’ı) taklit eden müsamere çocukları gibi polemik yapan Ahmet Davutoğlu yargının dizayn yapmasına, darbe girişimlerine müsaade etmeyeceklerini açıkladı. Anayasa Prof'undan başka her şey olan Burhan Kuzu ise böyle bir kararı tanımayacaklarını ilan etti.

AİHM’in ve Anayasa Mahkemesi'nin daha öncesinden barajın devamı yönünde kararlarına rağmen H. Kılıç’ın bu açıklaması kuşkusuz açıktan siyasi tehditten başka bir şey değildir. Hem de içerden yapılan bir tehdittir. Gelenekçi Kemalist faşist Osman Paksüt’ten değil de İslamcı faşist H. Kılıç'tan bu açıklamanın gelmesi iç kargaşanın, bozulmanın ve dağılmanın taşıdığı potansiyelin göstergesidir.

Anayasa Mahkemesi'nin bu konuda ne karar vereceğinden bağımsız olarak; bu vesileyle yandaş medyanın kalemlerinin ölümüne kılıçları çekerek cenge girmeleri gerginliğin boyutunu bize göstermektedir. En ılımlı ve seviyeli sayılacak köşe sahipleri, anında H. Kılıç’ın Anayasa Mahkemesi üyelik serüvenindeki ne kadar defo varsa ortaya serip, bir süredir hükümete karşı darbe girişiminde olduğunu hikâyelendirmeye koyuldular. Zaten son süreçte gırla giden darbeciler listesinde anında adını buldu H. Kılıç. Yoğun bir psikolojik savaş başlatılarak baskı oluşturulma mücadelesi içine girdi Erdoğan ve kliği. Bu tehdide karşılık iç dengelerde ne tür değişimler olacak ya da olacak mı zaman gösterecek? Ancak gerek AKP içindeki çatlaklardan kaynaklı; gerekse de genel politik iklimden dolayı, yine pusuların bininin bir para olduğu, “darbecilik” yaftalarının havalarda uçuştuğu, irin ve pislik kokan ifşaatlara tanık olacağımız bir seçim süreci yaşanacağa benziyor. Bu durum var olan politik krizin bir sonucu olacaktır ve bu krizi derinleştirecektir. Kuşkusuz yaşanacak bu durum aynı zamanda zaten olgunlaşarak gelişen devrimci durumu daha fazla pekiştiren yeni olanaklar ve fırsatlar doğuracaktır. Sisteme öfke ve kinin geliştiği ve net-keskin bir devrimci çizgi arayışının güçlendiği bir dönem daha yaşanacaktır.   

73462

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Sayfalar