Pazartesi Mayıs 20, 2024

Gezi heyulası burjuvazinin korkusu olmaya devam ediyor

Bugün GEZİ’nin (2013 Haziran Ayaklanması) 3. Yıldönümü. Gezi, Türkiye ve Kuzey Kürdistan işçi sınıfı ve emekçilerin tarihinde,  hep yükseklerde tutularak taşınacak bir isyan bayrağı olacaktır. 

Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri tarihe bir not düşmüşlerdir: Politik özgürlüklerin baskı altına alınması, yok edilmesine karşı sessiz kalınmayacaktır. Kutuplaştırılmaya, islamlaştırılmaya, demokratik hak ve özgürlüklerin yok edilmesi karşısında sessiz kalınmayacaktır. Gezi’nin tarihe düştüğü not budur.

GEZİ, kendiliğindenci bir hareketti. Önceden örgütlenen ve belli bir taktik mücadele etrafında yönlendirilen bir kitle hareketi değildi. Faşist AKP hükümetinin poiltik özgürlükleri yok etmesine karşı kendiliğinden bir patlamaydı.

GEZİ’nin bileşenleri, işçi sınıfı, öğrenci gençlik ve küçük burjuvaziydi. Özellikle, yaşamın islamlaştırılmasına karşı çıkan küçük burjuva diyebileceğimiz kesimlerde bu mücadele içinde kısmen yer aldı, destek verdi. Ne var ki, devletin şiddeti artınca, bu kesim GEZİ direnişini geri çekmenin yollarını da aradı. GEZİ’yi pasifleştirici bir rolda oynadı. GEZİ’nin asıl motor gücü; işçi-öğrenci gençlik ve varoşlarda yaşayan işçi ( ve işsiz) sınıfıydı.[1][1] Bu ayaklanmada büyük fabrikalarda çalışan sanayi proletaryası güçlü bir şekilde yer almadı, alamadı. Başka nedenlerin yanında esas olarak sendika ağaları bunun önünde engel olmasından kaynaklandı.

Bazı kesimlerce Gezi’nin sınıfsal yapısı, işçi sınıfı yapısından koparılıp, küçük burjuvazinin en üst kesimi ile “alt orta ve orta burjuvazi” şeklinde değerlendirilmektedir. “Beyaz yakalı” dedikleri ücretli işçileri işçi sınıfı kategorisinden çıkaran bu kesimler, işçi sınıfı tanımlamasını da yanlış ele alıyorlar. İşçi sınıfını salt “mavi yakalı” olarak değerlendiriyorlar. Oysa, günümüzde hizmet sektöründe çalışanların ezici çoğunluğu işçi sınıf kapsamı içindedir. Bunlar ücretli işçilerdir. İu rahatlıkla söylenebilir: GEZİ şehitlerinin sınıfsal kimliği, bu kitle ayaklanmasının sınıfsal yapısının ne olduğunu da tartışmasız olarak ortaya koyar.

GEZİ'nin felsefesi, Taksim’de kurulan “TAKSİM KOMÜNÜ”nde  de kendi ortaya koymuştu. Burada anti-kapitalist ve komünsel bir yaşamın felsefesi ve onun pratiği yaşanmıştı. Bu, Haziran Ayaklanması’na katılan ve onun motor gücü olan kesimin yaşam anlayışıydı. Dayanışma, birlik ve mücadeleydi. Birlik; anti-faşist kesimlerin ortaklaşa bileceği ve ortak bir yaşamın yeşertilebileceğiydi.

Bugün, islamcı faşist diktatörlüğün vahşice saldırılarına karşı, direnşişler sürüyorsa, susmayan işçiler ve emekçiler varsa, bu GEZİ'nin mirasıdır.

Gezi’de, Vatan Partisi (O zamanın İP’i) gibi faşist-ırkçı kesimlerle beraber CHP’yi destekleyen orta kesimlerin kısmen yer almasına karşın, bunlar belirleyici olmaktan uzaktı. Bunlar, salt anti-AKP karşıtı ve GEZİ’nin atmosferinden faydalanarak Kürt düşmanlığı politikasını direnişin içine sokmaktı ve GEZİ’nin devrimci dinamiğini deforme etmek isteyen ırkçı-şoven ve pasifist kesimlerdi. Ayaklanma içinde yer alan kitle, bütün halkların kardeşliği temelinde “ötekileştirmeye” ve “kutuplaştırılmaya” karşı duruş sergiledi.

Gezi Ayaklanması’nın en önemli yanı; hiç kuşkusuz sınıfsal kutuplaştırmalar hariç, alt kimlikleri öne çıkaran kutuplaştırmaların karşısında duruş sergiledi. Kürt-Türk düşmanlığının karşısındaydı. LGBT ve ötekileştirmenin karşısında yerini aldı. Özellikle toplumun önemli bir kesimi bu direnişle beraber LGBT’li bireylere yaklaşımı olumlu yönde değişti. İktidarın dinsel, etnik, mezhepsel ve cinsiyetçi vb. kutuplaştırmasına karşı bir duruş sergilendi. Gezi, demokrat olan her anlayışı içinde barındırdı. En göze çarpanı, “anti-kapitalist islam”cıların eylemlerde yer alaması ve GEZİ’nin bunları kucaklamasıdır.

Baştanda vurguladığım gibi;  islamlaştırmaya, kutuplaştırmaya, ötekileştirmeye ve demokratik hak ve özgürlüklerin gasp edilmesine karşı bir baş kaldırıydı GEZİ.

Gezi, hedefi, politik özgürlüklerin yok edilmesine tepki olmasına karşın, bu hedefine ulaşamadı. GEZİ’den sonra burjuvazi daha yoğun bir şekilde saldırdı. O günden sonra kitlelerin demokratik hak ve özgürlüklerinden ciddi bir gerileme oldu. Buna karşın, siyasal bilinç düzeyi yükseldi. Bugün bu dışa karşı ciddi bir tepki olarak yansımaması, ağır baskı koşullarından kaynaklıdır. Bunun uzun bir sessizlik sürecini kapsamayacağının ekonomik-siyasal olguları da mevcuttur.

Kendiliğinden bir kitle hareketini hedefine ulaşması oldukça zordur. Ancak, GEZİ politik bir toplumsal eylem olarak, Türkiye ve Kürdistan Halklarının belleğinde her zaman anılacak olumlu bir yer bıraktı. Sistemin baskıları karşısında direniş sergilenebileceğini herkese gösterdi. Faşist yıldırma ve sindirme politikalarına karşı sokakların zapt edilebileceğini gösterdi. Milyonları korkutanların korkutulabileceği ve bunların güçlü bir direnişle yıkılabileceğini de gösterdi. GEZİ, kitlelerin, devletin kolluk güçlerin vahşice saldırılarına karşı, sokak savaşları verebileceğini gösterdi.

GEZİ’nin başarısızlığı, komünistlerin işçi sınıfı içinde örgütsüzlüğünden kaynaklandı. İşçi sınıfı içindeki sabırlı ve azimli örgütlenme mücadelesi, başarının olmazsa olmazlarındandır. Gezi isyanı sırasında eğer büyük fabrikalarda şalterler indirilebilseydi, sonuç daha farklı olabilirdi. Sınıftan kopuk mücadele ve örgütlenme biçimlerinin, burjuvazinin saldırıları karşısında başarı şansı olamaz. Sınıfın yön vermediği ve sınıfla bağı olmayan bir direnişin ve de mücadelenin başarı şansı yoktur.

Evet, GEZİ tekrar etmez, ama yenilenebilir. Daha güçlü, daha örgütlü bir şekilde ve bir başka adla yeniden gelmesi için çok nedenler vardır. Tarih, bu tür sosyal olaylara sıkça tanıklık etmiştir. Ve özellikle de “baldırı çıplak” olarak küçümsenen işçi sınıfı, örügtlü bir güç olarak sokaklara döküldüğünde, tarihi ilertmenin ve değiştirmenin kaçınılmaz olduğu da bir gerçektir. Bunu, komünist bilinçle donanmış bir parti etrafında örgütlenmiş işçi sınıfı başarabilir.


[1][1] Bkz. Haziran Ayaklanması sürecinde günü gününe yazılmış değerlendirmeler. Yusuf Köse Blog, gezidiren.blog.spot.de

 

43278

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Yusuf Köse

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Sayfalar