Pazar Mayıs 5, 2024

FAŞİZME KARŞI BİRLİK OLUP MÜCADELE ETMENİN KAÇINILMAZLIĞI

Yalan, demagoji ve artan ölçüde devlet terörü ve korku, faşizmin en temel özellikleri arasındadır. Halkı, bu taktiklerle korkutur, sindirir ve ezer. Ve bununla beraber, “vatan haini” demagojisiyle, ilerici olan kesimlere karşı geri yığınları peşinden sürüklemeyi başarabilir. Ve böylece, geniş bir kitle desteğini de arkasına alarak, sermayenin çıkarları doğrultusunda ülkenin aydınlık yüzüne karşı savaş açar. Bugün ülkemizde fazlasıyla yaşanan da budur.

Faşist devlet, dün olduğu gibi bugünde, “vatan”, “millet”, “bayrak” üzerinden kitlelerin en geri kesimlerine hitap ediyor. Onları, demagoji ve yalan ve din afyonuyla uyutarak, aydınlara, komünistlere, devrimcilere ve Kürtlere saldırıyor. “teröre karşı mücadele” adı altında devlet terörünü meşrulaştırıyor.

Türk sermaye devleti, kendi çıkarları için toplumun en karanlık yanını öne çıkarıyor. Ve bu kör karanlığı, baskı ve devlet terörü ile besliyor.

Ülkede, güçlü bir şekilde tek örgütlü demokratik güç Kürt Ulusal Hareketi’dir. Bu nedenle onu hedef alıyor. Onun üzerinden tüm toplumun aydınlık kesimlerine saldırıyor. Başını kaldıran, devletin faşist uygulamalarına karşı direnen, konuşan, yazan aydınlarını, kalemlerini, akademisyenlerini hedef alıyor. Ölümle, hapisle, işten atmakla, aç bırakmakla tehdit ediyor. Ekonomik ve demokratik hakları için mücadele eden işçilere topluca işten atma tehdidini kullanıyor. Bu da yetmezse fabrika içlerine polis karakolu kuruyor.

Bütün faşist ülkelerde, faşizm aynen böyle hareket etmiştir. Hepsi birer Hitler’dir. Hepsi birer Ziya ül Hak, Pinochet, K. Evren, H. Mübarek, Sisi vb.dir. Hepsi birer Erdoğan’dır. Birbirlerinden farkları, mekan ve zamanla ilgilidir. Faşist diktatörlrin gücü, temsil ettikleri sermaye kadardır. Hitleri “Hitler” yapan, arkasındaki sermayedir. Erdoğan’ın gücü de arkasındaki sermaye kadardır, daha fazlası değil. Sermayenin faşist uygulamaları her tarafta aynıdır ve yöntemleri birbirinin tıpkı kopyasıdır. Çünkü faşizm, kapitalist sistem içinde burjuvazinin bir yönetim biçimidir.

Türk devletinin toplumun en ileri kesimlerine yönelik baskı ve terörü, faşizmin “ayak sesleri” değil, tersine faşizmin kendisidir. Kapitalist sistem içinde, bundan başka ve bundan öte faşizm yoktur.

Türkiye ve Kürdistan’da küçümsenmeyecek sayıda akademisyenlerin faşist devletin uygulamalarına karşı çıkmaları ve bunu bir bildiriyle kamuoyuna deklare etmeleri, sermaye devletini çileden çıkardı. Faşist Türk devletinin siyasal temsilcileri açıktan akademisyenleri hedef aldılar ve onlara geri adım attırmak için, McCarthy'ci bir yöntemle bütün sindirme ve yıldırma taktiklerini uygulamaya soktular.

Ne var ki, aydın olmak, böylesi dönemlerde faşizme karşı dik duruş sergilemekle kendini var eder. Bazıları bunu, “ama PKK terörü” diyerek, bu duruşun içini boşaltmaya çalışacaklardır. Ve devlet, onları geri adım attırmaya ve pişman olmaya zorlayacaktır. Faşizm, toplumu, sermayenin çıkarlarını koruyan askeri durumuna getirmeye çalışır. Çünkü faşizmin, örgütlü ilerici bir güce, direnişçi aydınlık bir yüze tahammülü yoktur.

Evlere çekilip ölü taklidi yapmak

Teori her zaman gereklidir, ama pratik ondan önce gelir. Uzun teorik sözler söylemenin ne yeri ne de zamanı. Zaman, faşizme karşı birlikte mücadelenin örülmesi, geliştirilmesi ve derinleştirilmesidir.

Yapılması gerekenler çok açıktır. Faşizme karşı birleşmek ve mücadele etmektir.

Evlere çekilip ölü taklidi yapmak1, faşizmin baskı ve teröründen kimseyi muaf kılmayacaktır. Faşizm karşısında sesiz kalanlar, faşizmin baskı ve terörüyle daha fazla karşı karşıya kalacaklardır.

Suskunluk, görmezden gelmeler, “bana dokunmazlar”, korku ve sinmeler, ne bunu yapanları faşizmin zulmünden korur ne de faşizmin artan ölçüde yürürlüğe soktuğu vahşetini dizginler.

Faşizme karşı birlikte mücadele etmek isteyenlerin, birleşmeleri için nedenleri çoktur. Faşizme karşı birleşmek yaşam mücadelesinin kendisidir. Ayakta kalmak, insan onuru ve siyasal kişilikler korunmak isteniyorsa; demokrat, devrimci, komünist kalınmak isteniyorsa; faşizme karşı olanlarla birleşip, örgütlenip mücadele etmek kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Faşizme karşı birlikte mücadele etmemenin komünist, devrimci ve demokratlar siyasal ve ideolojik nedenleri dünden daha fazladır.

Faşizme karşı mücadelenin ideolojik ve siyasal boyutu tartışılmayacak kadar açık olmasına karşın, bunu, elinde silah ile seni öldürmek isteyen bir kişiyle karşı karşıya kaldığında, ne yapman gerekiyorsa onu yapmalısın. Seni yok etmek isteyen birisine “buyur beni öldür” denemez. Elinde hiç bir şey olmasa da ona karşı çıkar, ölümüne mücadele edersin. Eli silahlı bir katilin karşısında korkakça boyun eğmek ve ölüme razı olmak, daha baştan katilleri çoğaltmak demektir. Faşizm, onursuzca teslim almak ve sindirmek, boyun eğdirmek, insani kişiliğinden, faşist olmayan siyasal kimliğinden, siyasal ve ideolojik duruşundan vazgeçirmek istiyor.

Kürt yurtseverler, komünistler, sosyalistler ve demokratlar, faşizme karşı seslerini yükseltip mücadele ediyorlar. Ancak, ortada ciddi bir birlik söz konusu değildir. Kürt Ulusal hareketi daha örgütlü ve devlete karşı dişe diş mücadele etmektedir. Onunla birlikte hareket edilmeli ve hendeklerin gerisinde yer alınmalıdır. Türk şovenizmin etkisinde kalmadan, faşizme karşı ortak mücadele ağı ülkenin her yanında örülmelidir. Bugün Kürtleri yalnız bırakanlar için, yarın çok geç olabilir ve bunun bedelini, Komünist, devrimci, demokratlar başta olmak üzere herkes çok ağır bir şekilde ödemek zorunda kalır. Faşist diktatörlük baskı ve terör koşullarını giderek ağırlaştırıyor. Çünkü o kurulmuş bir çarklı bir makine gibidir. Şalteri indirilene kadar, önüne geleni yok edecektir.

Faşizme karşı ortak bir bildiri yayınlayan Akademisyenlerin tavrı örnek alınması gereken cesurca ve onurluca bir duruştur. Bu duruşların çoğalması ve pratik olarak açıktan faşizme karşı mücadele, faşizmin kanlı dişlerini birer birer söküp atacaktır.

Faşist devletin çok yönlü saldırısına karşı direnen Kürt hareketiyle birlikte hareket etmekten kaçınanlar, bilmelidir ki; diktatör dedikleri Erdoğan ile dolaylı olarak aynı safta olduklarını unutmasınlar.

CHP’den medet umanlar ise, bütünüyle yanılıyorlar. CHP bu devletin asli partilerinden biridir ve Erdoğan’ın koltuk değnekliğini yapmaktadır. İlerici bir kaç milletvekilinin çıkardıkları ses dışında en küçük bir karşı çıkışı yoktur. Çıkarılan sesler ise CHP içinde boğulmak isteniyor. CHP’nin bugünkü tavrı 1930 ortalarındaki Alman SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi)nin Hitler faşizmi karşısındaki tavrına benziyor: Faşizmin kökleşmesinin yollarının döşenmesine gönüllü hizmet.2

Ne var ki, bu tavır; 1930-40’lı yıllarında dünyayı faşizm cehennemine çeviren Alman sermayesinin Nazi faşizmini yıkma mücadelesinde, yalnızca Sosyalist Sovyetler Birliği’nin, yaklaşık 28 milyon vatandaşını yitirmesine neden oldu.

Düzen partilerin hiç birinden faşizme karşı bir karşı koyuş beklemek saflık olur. Başta işçi sınıfı olmak üzere, geniş yığınların kazanılması, örgütlenmesi olmazsa olmazlardandır. Ama, öncelikle toplumun en ileri örgütlü kesimlerinin kendi aralarında faşizme karşı birlikte mücadele etmenin bilincine ve örgütlenmesine gitmeleri gerekiyor.

Komünist ve devrimciler için ise, daha militan ve aktif mücadele bilinci ve örgütlülüğü gereklidir. Özellikle Kürt Ulusal Hareketi (PKK) ile faşizme karşı mücadeleyi ortaklaştırmalı ve bunu salt sözle değil pratikle birleştirilmelidir.

Kendine “komünist parti” adını takıp, komünist adını kirletircesine kemalist ulusalcılığı (ki bu sosyal şovenizmidir) öne çıkarıp, ezilen Kürt ulusunun demokratik mücadelesine sırt çevirenler, faşizmin koltuk değnekliğini yaptıklarının bilincinde olmalıdırlar.

Hiç bir şey geç değildir. Geç olan; içinde bulunulan siyasal koşullara uygun mücadele biçimlerini pratiğe geçirememektir. Türkiye Devrimci Hareketi’(TDH)nin önünde yığınca deneyimi vardır. Her şeyden önce bir 12 Eylül Askeri Cuntası öngününü ve sonrasını yaşamışlığın, yeni sürece yığınca deneyim aktarımı vardır. 12 Eylül’ün ayak seslerinin geldiği günlerde yapılmayanlar, bugün yapılmalıdır. Tarih bizden bunu bekliyor. 16.01.2016

***

1 “Kış Dönümü” Oyunu yönetmeninden, Evrensel.net

2 CHP’nin son yaptığı 35. Olağan Kurultayı üzerine yorum yapan liberal sol gazetecilerin saptamaları bu yargıyı daha da pekiştiriyor. CHP, kitleleri oyalamaya ve uyutmaya devam ediyor. “Diktatör bozuntusu” lafıyla, muhalefet ettiğini sanıyor. Ama, asla kitlelerin sokaklara dökülmesini ve mücadele etmesini ise istemiyor. Emperyalist sermayenin ve işbirlikçi Türk sermayesinin çıkarlarına dokunacak bir adım atmıyor.  

43826

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Yusuf Köse

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Sayfalar