Cumartesi Mayıs 18, 2024

Ermenilerin uyanışı (Nubar Ozanyan )

Ölüm tarlalarından ve yollarından geçerek sağ kalmayı başaran Ermeniler, bir baştan diğer uca dek Suriye’nin sınır bölgelerine yerleşirler. İlim, gül ve bal diyarı yaptıkları anavatanları Hayastan’a bir gün geri dönme umudu ve hayaliyle yaşama tutunurlar.

Soykırım külleri içinden ayağa kalkan Ermeniler, mahir elleriyle yeniden toprağa, taşa, demire, çeliğe, bilime, sanata, yüreğe dokunurlar. Müzik, ekmek ve şarap kadar kutsal sofralar kurarlar. Yeniden kapılarını açarlar inanana ve inanmayana…

Bölüşürler ekmek ve şaraplarını. Bilge ve hünerli elleriyle yaşama ve geleceğe ait her şeyi yeniden işler ve şekil verirler. Dokundukları her şeye yaşam ve can katarlar. Kurak sahraları vahaya çevirirler.

Hayastan’ın dağ ve zozanlarında emek ve akılla beş bin yılda elde edip biriktirdiklerini, bu kez sahralara götürürler. Yaşama, dostluğa, aşka ve tutkuya dair her şeye anlam ve güzellik katarlar. Dostluk ve iyiliklerini insanların yüreklerine işlerler.

Sese ve söze işlenen çığlık

“Ermeniler demir, yapı ve taş ustasıdır. Sanatkardır. Buralarda mutlaka Ermeniler yaşıyor” dedirtecek kadar emek ve yaratıcılık katarlar her şeye. Emek ve yaratıcılık dolu her söze ve sese silinmezcesine geçmiş çığlıklarını işlerler.

Halep, Kobanê, Grê Spî, Serêkanî, Amudê, Qamışlo, Derîk vb. şehirlerin yapımında, gelişiminde “kılıç artıkları” Ermenilerin emeği, payı ve rolü büyüktür. Hatta diyebiliriz ki, bazı küçük yerleşim yerlerinin ilk konukları ve ustaları Ermeniler olmuştur. Küçük olanı büyütmüş, kuru olanı yeşertmiş, taş olana can katmıştır. Sahraları insanlaştırmışlar.

Soykırım tarihçilerinin verilerine göre en büyük kıyım ve kırım, Suriye çöllerinde gerçekleşir. Keza onların verilerine göre iki yüz bine yakın Ermeni kadın ve çocuk, kılıç zoruyla İslamlaştırılır.

Kadınların büyük bir bölümü eş-hizmetçi-cariye olarak aşiret reislerine, şeyhlere, ailelere verilir. Hiçbir hak ve hukuka sahip olmadan dayanacakları kuru bir dala, sığınacakları bir ocağa bile sahip olmadan bir sığıntı gibi yaşarlar.

Hizmette en küçük bir kusura bile müsaade edilmeyen Ermeni çocukları köle gibi yaşama zorlanırlar. Her şeyi sineye çekerler. Katlanamayacak zorluklara, asla kabul edilemeyecek aşağılama ve ayrımcılığa boyun eğerek, kavurucu kumlara gömülürcesine yaşama sarılırlar.

Ana dillerinin yanında Arapça-Kürtçe öğrenirler. Bir kısmı önceden Kürtlerle iç içe birlikte yaşadıklarından dolayı, Kürtçe’yi bilir ve ana dilleri gibi konuşurlar.

Kuzey Doğu Suriye topraklarında ve Suriye’nin bazı yerleşim yerine dağılan Ermenilerin büyük bir çoğunluğu, Arapça-Kürtçe kısmen de Türkçe konuşur.

Bir kısmı Hristiyan inançlarını koruyup yaşamlarına devam ederken, rakamları tahminlerin oldukça üstünde bilinmeyen sayıda önemli bir nüfus ise, Müslüman ailelerin içinde yaşamak zorunda kaldıklarından dolayı zorunlu olarak Müslümanlaşmıştır. Bunların çok az bir kesimi, Hıristiyan inancına dönerken büyük bir çoğunluğu Müslüman kalmaya devam etmektedir.

Müslümanlaşmış Ermenilerin önemli bir nüfusu yüz yıldan fazladır Arap dilini konuşmakta ve onların egemen kültürünü yaşatmaktadırlar.
Bu nüfusun bir bölümü de Kürtçe konuşuyor ve Kürt kültürünü; onların gelenek, göreneklerini sürdürüyor.

Arapça ve Kürtçe konuşan Ermenilerin azımsanmayacak bir kesimi, ana dilini konuşamamaktadır. Ermeni kökenlerini ve geçmiş kimliklerini bilmenin ötesinde Ermeniliğe ait hiçbir şeye sahip değiller. Düşünce biçimleri, yaşam tarzları, giyim- kuşamları gelenek ve görenekleri bütünüyle Araplaşmıştır.

Bir kısmı tamamen Hamid, Abdullah, İmad, Abdulhalim isimleriyle Kürt ve Arap kimliğini alırken, bir kısmı ise Ohannes Muhammed, Garabed Ahmed şeklinde hem, Arap hem de Ermeni olan karma ismini, beraber taşımaktadır.

Kökleri Ermeni ancak dalları Arap-Kürt olan bir ağaca benzeyen Hayların gerçekliği yüz altı yıl önce yaşanan soykırımın acı ve tanımlaması zor olan toplumsal sonuçlarıdır.

Özgürlük bayramı Rojava

Rojava Devrimi, kadınların farklı inanç ve halkların özgürlük bayramıdır. Devrimle birlikte ortaya çıkan olanaklar, gerçekleşen değişimler, yaratılan ve kazanılan değerler, elde edilen haklar soykırım çocukları Ermeniler için de geçerlidir. Kürtler-Araplar- Süryaniler-Asuriler kendi öz savunma örgütlülüklerini yarattı.

Son üç yıldır Ermeni gençleri de QSD bünyesinde komutan Şehit Nubar Ozanyan anısına öz örgütlülüklerini yarattı.
Dilini-kültürünü-tarihini bilmeyen Müslümanlaşmış Ermeniler şimdi öz toplumsal örgütlenmelerini “Ermeni Toplumsal Meclisi” çatısı altında sürdürüyor.

Hafıza ve insanlık katillerine inat, farklı bölgelerden, farklı yaş gruplarından türbanlı-türbansız, Müslüman-Hristiyan Ermenilerden oluşan meclis üyeleri her sabah ana dillerini öğreniyorlar.

Ermeni soykırım tarihini, kültür ve müziğini, folklor ve tiyatrosunu öğreniyorlar. Uzun zamanlardan sonra bu kez kendi dağlarında ve ovalarında olmasa da omuz omuza yan yana halaylarını çekiyorlar.

İşgalcilerin kirli, pis ellerinden uzak, korku ve kaygıların yaşanmadığı, gözyaşlarının ve göçlerin olmadığı özgür bir dünya yaratma hayaliyle yürüyen Ermeni Toplumsal Meclisi tarihsel olduğu kadar güncel bir adım atmaktadır.

Özgürlükten yana olan, vicdan ve onur taşıyan herkes yüzünü soykırım çocuklarının yürüyüşüne çevirmelidir.

Demokrasiden, eşitçe ve kardeşçe yaşamaktan yana olan herkes Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne desteğini sunmalıdır. Rojava Devrimi’nin kazanımlarını sahiplenmelidir. 

2429

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Sayfalar