Salı Nisan 30, 2024

Emperyalistler tepişirken kitleler katlediliyor

“Kapitalizm kendi süretinde bir dünya yaratır.” Marx’ın bu sözü söylemesinin üzerinden yaklaşık 170 yıl geçti. 

Kapitalizm ekonomisiyle, siyaseti ve kültürüyle, yaşam biçimiyle, ideolojisiyle ve en önemlisi, bunların toplamı olan yıkıcılığıyla, doğayı ve onun bir parçası olanı insanı tahribatıyla,  artık insana ve doğaya ölüm sunmaktan başka yapacağı bir şey kalmamıştır. Kapitalizm çürümüştür. Burjuvazinin çürümüş kokusu bütün dünyayı hızlı bir şekilde sarmaya başlamıştır.

Burjuvazinin özel mülkiyetçi kapitalis sistemi, doğadaki tek bilinçli canlı olan insanı, kendi kendinin olduğu gibi tüm toplumun canavarı haline getirmiştir. Kapitalist sistem, içindeki barındırdığı emek-sermaye çelişmesini devam ettirdiği ve bu çelişme işçi sınıfı tarafından devrimci bir tarzda çözülmediği sürece, toplumsal çürüme çok daha vahim ve geriye dönülemez sonuçlar yaratacaktır. Ve bu çürümenin tek bir suçlusu vardır emperyalist burjuvazi ve onun işbirlikçileridir.

Ortadoğuda, Afrika’da yaşananlar, savaştan ve açlıktan kaçanlar, insan ve onun yarattığı değerlerin tahribatın önünün alınamamsı, emperyalistler arası çelişmenin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Afganistan, Irak, Suriye ve Afrika’nın tahribatı ve kıdırılması emperyalist gericiliğin bir ürünüdür.

Diyarbakır, Suruç, Ankara ve Avrupa’nın göbeği Paris’te katledilen insanların katilleri, başta ABD, Fransız, İngiliz, Alman olmak üzere Çin, Rus ve diğer emperyalist ülke burjuvazisidir. 

Bu katliamlardan sorumlu olan, katliamlara yol açanlar ve bunu körükleyenler, sadece emperyalist ülke burjuvaları değil, onlarla çıkar ilişkisi içinde olan Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan, Katar vb. ülkelerin burjuvaları da aynı oranda sorumludur. Ankara’nın göbeğinde patlatılan bombadan (ki, Diyarbakır, Suruç ve Ankara devlet yapımı bir katliamdır) ne kadar Türk devleti sorumluysa, Paris’in göbeğinde patlatılan bombadan aynı oranda Fransız emperyalist devleti sorumludur.

Burjuvazinin feodalizme karşı varlık ilkesi olan burjuva demokrasisi de artık, burjuvazinin gündeminden kalkmıştır. Kapitalist sistem artık yönetilemez duruma gelmiştir. Emperyalistler arası çelişme, bölgesel ve vekalet savaşlarıyla çözülemeyince, yeni bir emperyalist savaşı ve bunun hazırlıklarını  işçi sınıfı ve ezilen halkların karşısına dikmişlerdir. 

Türkiye’de faşist AKP ve Erdoğan’ın beklenmedik bir oranla “seçimi” “kazanması”, her yerde bombaların patlaması, ve kitlelerin ölümü göze alarak, emperyalistlerin tahrip ettikleri ülkelerinden kaçıp savaş suçlusu emperyalistlerin kapılarına dayanması, emperyalistler arası çelişmenin keskinleşmesinden ayrı ele alınamaz. Suriye Türkiye’ye taşınırken, yanı başındaki AB’nin merkez üslerine taşınmaması düşünülemezdi.

ABD, artık kendi arka bahçesi Latin Amerika’da, ne Afrika’da ne de Asya’da hiç rahat değildir. Çin emperyalist burjuvazisi ABD’nin en büyük rakibi olarak karşısına dikilmiştir. Bu iki emperyalist güç etrafında bloklaşmalar ve yeni hegomanya ve paylaşım sorunları, artık “diplomatik” ya da bölgesel savaşlarla çözülebilir olmaktan çıkmıştır.

Güney Çin denizinde, ABD-Japonya  ile Çin arasında yaşanan hegomanya gerginliği, Rusya ile yaşanan Ukranya sorunu, Ortadoğu’da silahlı karşı karşıya gelmeyi dayatmıştır.

Rusya ve Çin’in 2015 Mayıs’ında Akdeniz’de ve peşinden Agustos ayında, Japon Deniz’indeki ortak askeri tatbikat  yapmaları, sıradan bir şov olmaktan öte ciddi hazırlıkların göstergeleridir. 

Rusya, bu yıl içinde 4 bin askeri tatbikat yapacağını daha yılın başında açıklamıştı. NATO ise 270 askeri tatbikat yapacağını açıklamıştı. Bu Kasım ayının başlarında NATO komutasında 30 (Türkiye’nin de katıldığı) ülkenin katıldığı 36 bin askerli bir tatbikat yapıldı. Bu, NATO’nun son onyılda yaptığı en büyük askeri tatbikattı. Ve bu Tatbikat Çin-Rusya’nun Akdeniz tabikatına karşılık vermek içindi. 

Rusya’nın Suriye’ye direkt müdahalesi, sıradan bir “terörü önleme” sorunu olmayıp, ABD-AB ile Rusya-Çin bloklaşması arasındaki hegomanya savaşının artık silahlarla yürütülmesi aşamasına doğru hızla aktığının göstergesidir. Rusya ise Suriye’nin içinde askeri olarak aktifleşirken, 30 Ekim 2015’de ABD orduları Polanya’nın Ukranya’ya yakın bir şehirinde askeri geçiş töreni düzenliyerek Moskova’nın ensesinde olduğu mesajını iletmekte gecikmemiştir. 

Bunlar, son bir kaç yıl içindeki gelişmelerdir. Emperyalist güçlerin karşılıklı askeri tatbikatları yaygınlaşmıştır.

Bütün bu gelişmeler, siyasetin yerini silahlara bırakmasının hazırlığı olarak okunmalıdır.

İŞİD vb. örgütler ise emperyalist gericiliğin yaratığı ve bunlar arasındaki çelişmenin ürünü olarak ortaya çıkmışlardır. Emperyalistler arasındaki paylaşım sorunu çözülmedikçe, bu tür gerici-faşist terör örgütleri de ortadan kalkmayacaktır. Çünkü  bunları ortaya çıkaran emperyalist gericiliktir. Birbirine karşı kullanmanın aracı olarak ortaya çıkarıyorlar. Bu tür gerici örgütler ise, mezhepsel, dinsel argümanlardan hareketle, ezilmiş, horlanmış ve dıştalanmış toplumsal yapılardan savaşacak insan potansiyeli bulabiliyorlar.

ABD-AB emperyalistlerin İŞİD’i ortadan kaldırma diye bir sorunları olmamış, tersine bunların gelişmesine ortam hazırlamışlardır. Irak ve Suriye’deki gelişmeler bunun açık kanıtıdır.

Sonuç olarak; kapitalizm, çürümüş bir sistem olarak, artık gelinen aşamada toplumsal üretim güçlerin gelişmesine karşılık veremiyor.Üretim güçleri içindeki işçi sınıfı ise, gerici kapitalist üretim ilişkilerini yıkacak güçlü devrimci bir örgütlülüğe sahip olmadığından, emperyalistler arası paylaşım savaşı hazırlıklarının önüne, sosyalist devrimleri gerçekleştirerek geçmiyor. Ancak, bu fırsat kaçmış değildir. Emperyalist savaşları önlemek ve sosyalist mücadeleyi geliştirmekte dünya işçi sınıfının omuzlarındadır. 

Komünistler, nerede olursa olsun emperyalist yağma savaşının karşısında olacaklar ve burjuvazi ve gericiliğe karşı devrimci savaşı geliştirerek sosyalizmin zafer kazanması için mücadele edeceklerdir.  

 

42177

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Sayfalar