Cuma Mayıs 17, 2024

Emeğin mirasçısıyız: Özden Çiçek

Felsefe tarihine ilişkin okumalar yapıldığında sayısız önemli kaynak kitapların yanı sıra,  bir dönemin en çok okunan (bestseller) felsefe kitapları listesinde Sofie`nin Dünyası adlı felsefi romanına da  rastlamışsınızdır. Felsefe kitaplarına olan ilginin  başladığı ilk dönemlerde  Sofie`nin Dünyası romanının pek çok kişide bıraktığı etki önemlidir. Asıl önemli olan ise kitabın önsözünden önce Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832)`ye ait olan meşhur sözüdür. Nice sözler vardır söyleyemediklerimizi bir çırpıda anlatıveren, nice sözler vardır bizleri ayağa kaldıran. Yüzeysel bilgilerin geçerli olduğu çağımızda da, "üç bin yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan günübirlik yaşayan insandır" diyen J. W. Goethe'nin, varlığımızı sorgulatan sözüydü beni de ayağa kaldıran.
 

Bilindiği gibi 15. yaşgününü kutlamaya hazırlanan Sofie, bir gün posta kutusunda "kimsin"  sorusunun sorulduğu  yazılı bir not bulur. Bu sorudan hareketle, bütün bir felsefe tarihinde sorulmuş soruları ve cevapları, sürükleyici bir roman kurgusu içinde Jostein Gaarder anlatıyor. 
 

Yazıda sözü edilmek istenen bunca yıl sonra kitabın tanıtımı ya da kitabı anlatmak değil. Aksine üzerinde tekrar tekrar düşünülüp tarşılması gereken  J. W. Goethe`nin bu önemli  sözü üzerine birkaç söz ekleme isteğidir. 
 

Düşüncenin tarihi üç bin yıl ise, bugünkü bilincimizle insanlık tarihinden bizim payımıza düşenin ne olduğu, bu bağlamda  meseleleri nasıl ele almalıyız ve dahası yarını nasıl yaşayacağımız soruları sorulmalı. ‘Sorgulamak’ sözü en çok materyalist felsefe ve sol literatürde kullanılan fiildir. Kutsallık söylemleri içersinde yer alan inançlar, din vs. ‘sorgulamak’ eylemine doğası gereği yer vermeyecektir. O nedenle kutsallık aidiyetleri olmayan felsefenin ve de diyalektik materyalizmin, sorgucu oluşu onun en önemli varlık nedenidir.
 

Tekrar J. W. Goethe`nin  sözüne geri dönecek olursak, insanlık tarihini emek kavramıyla da başlatırsak yanlış bir belirleme olmaz sanırım. İnsanlık tarihi boyunca neler yapılmış ve neler söylenmiş, tüm her şey bizlerin üzerinde bir miras olarak durduğunun yanı sıra, emekle başlayan tarih okuması içersinde emeğin de mirasını taşıyoruz. Bu anlamıyla düşünen, sorgulayan insan için sorumluluk hafif olmasa gerek. Yaygın bir hikaye vardır, kısaca anlatmak gerekirse; devrimcinin biri, yaptığı bir eylemden dolayı tutuklanır ve hakkında dava açılır. Mahkemede, hakim devrimciye iddialar karşısında savunma yapması söyler. Devrimci, savunmasına başlar ancak o gün bitiremez ve derken bir sonraki gün de devam eder, daha sonraki gün de bitiremez. En sonunda hakime şöyle der: -Gel gelelim hakim bey, ilkel komünal topluma...
 

Evet söylendiği gibi bizler, bilincinde olalım ya da olmayalım her anlamıyla insanlığın mirasını devralıyoruz. Eğer emek tarihinin de mirasçısı isek; insanlık tarihine ne kattığımızın önemi büyük. Günübirlik yaşam tutumu bizleri birkaç bin yıllık geçmişimizden alıkoysa da, gerçekliği değiştirmiyor tabii ki. Doğmatik düşünceye bir dünya sığmadığı gibi, doğmalarla bilimin işçisi olmak hiç mümkün değildir. Bu nedenle her şey felsefenin yani düşünmenin sorularıyla hayat bulur. Bu nedenle varlığımızı yani  bizi biz yapan şeyleri sorgulamak ancak ve ancak felsefe ile mümkündür. İnsanlık tarihi bir başka okumayla sınıflar tarihi ise; sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemiyle sınıf mücadelesi yürütmeye çalışanlar için sorgulamak elzem bir ihtiyaçtır. 
 

Bu nedenle işe öncelikle, üç bin yılın sorusu/sorgusuyla başlamak gerekiyor. Tekrar düşünelim bu söz üzerine, emeğin mirasını kimlerden nasıl aldık ve yarınlara nasıl bir miras bırakacağız. 

42435

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Sayfalar