Cumartesi Haziran 1, 2024

Dostları “Peygamber” İsmail’i uğurladı

1981-1984 yılları arasında TKP/ML TİKKO davasından Erzurum Askeri Hapishanesi’nde yatan ve o dönemde gördüğü ağır işkenceler sonucu kalıcı hastalıklarla mücadele eden İsmail Mehrekula, tedavi gördüğü hastanede 3 Eylül gece saatlerinde yaşamını yitirdi. “Peygamber” kod adıyla tanınan Mehrekula, dün İzmit’te son yolculuğuna uğurlandı.

Herkes ona “Peygamber” diyor, öyle tanıyor, ismini az buçuk bilseler de soy ismini tam olarak bilemiyorlar ancak onu tanıyan istisnasız herkes onun için “kirlenmemiş”, “dürüst”, “halk insanı”, “moral kaynağı” olarak tanımlıyor. Ama tüm bunların da ötesinde tutuklandığı 12 Eylül Askeri Faşist Cunta koşullarında “direnişin sembolü” olması ve “ser verip sır vermeme” geleneğinin en onurlu sürdürücüsü olması ile yoldaşlarının gönlünde taht kuruyor “Peygamber”!

Ona neden ve kimin Peygamber lakabını verdiği bilinmese de, tüm sayılan bu özellikleri ile “peygamber gibi insan” olduğu herkes tarafından kabul görünüyor.

“Devrimciler 500 kişi ile Susuz’u bastı”

“Peygamber” İsmail, 1956 yılında Kars’ın Susuz ilçesine bağlı Masucuk Köyü’nde dünyaya gelir. Çok küçük yaşta babasını kaybeden İsmail’i, en büyük abisi nüfusuna alır. Yoksul ve emekçi bu ailenin çocuğu olan İsmail, 1977-78 yıllarında Proletarya Partisi ile tanışır.

Aynı dönem beraber mücadele yürüten yoldaşları onun tam bir pratik insanı olduğunu ve hiçbir fedakarlık kaçınmadığını anlatıyorlar. Mücadeleye en iyi şekilde katkıda bulunmak için kendisini geliştirmeye çalışan İsmail, aynı zamanda boksörlük yapar.

Bir yoldaşı, şöyle bir anısını anlatıyor İsmail’le:

Susuz’a yazılamalar yapılacak. İsmail ile bir yoldaşı silahlı bir şekilde güvenliği alarak yazılamalara başlıyorlar. Diğer yoldaşın dedesi aynı zamanda mahallenin gece bekçisi… Tam o sırada gece bekçisi Alişan Dede, 2 jandarma eşliğinde teftişe çıkmıştır. Dedesi gören yoldaşı, İsmail’e “Ne yapalım?” der. İsmail yolun bir kenarına, yoldaşı diğer kenarına geçer ve yere ateş etmeye başlarlar. Dede ve jandarmalar oradan kaçarlar.

İşleri bitirdikten sonra Alişan Dede’nin evine giden İsmail ve yoldaşı uyurlar. Sabaha karşı gelen Alişan Dede, ortalığı ayağa kaldırır: “Kalkın, kalkın! Devrimciler 500 kişi ile Susuz’u bastılar!” Tabii İsmail ve yoldaşı bu duruma içten içe gülseler ve dedeye “böyle bir şey olmaz” deseler de dedeyi ikna edemezler!

“Peygamber tatile çıktı, yerine ben bakıyorum”

Yıl 1981. 12 Eylül Askeri Faşist Cuntası, ülkeyi “Edirne’den Kars’a” faşizm örtüsü ile sarmalamıştır. Bir süredir aranan İsmail yakalanır. İlk olarak Kars’taki polis karakoluna götürülür. Burada onun getirilişine tanıklık edenler, onun polis ile dalga geçtiğini görürler. “Her zaman neşeliydi İsmail. Ben ilk olarak onu böyle gördüm.

“Peygamber” kod adını yoldaşları kadar polis de biliyordur. “Sana neden peygamber diyorlar?” diye soran polislere yine neşesinden bir şey kaybetmeden cevap verir: “Peygamber tatile çıktı. Yerine ben bakıyorum!

Burada polis işkencesinde 1 ay kalır. Her güne “Herkese günaydın” diyerek başlayan İsmail’in bulunduğu nezarettekiler, yataklarından onun şakalarıyla kalkar. Ondan önce Erzurum Askeri Hapishanesi’ne gönderilenler dört gözle onun yolunu beklerler. Daha sonra İsmail de buraya getirilir.

İşkencelerin ağırlaştığı askeri hapishanede de İsmail, her daim önder olarak gördüğü Kaypakkaya’nın duruşunu örnek alır ve kendisine yüklenen hiçbir şeyi kabul etmez, düşman ona işkence tezgahlarında hiçbir şeyi kabul ettiremez. Ne Filistin askısı ne de kum torbalarıyla yapılan işkence onu çözemez.                                                                               

İşkenceler, yıllar sonra hastalığa dönüştü

4 seneye yakın hapishanede kalan İsmail, tahliye olduğunda ardında bir direniş bırakır. Ancak bu işkenceler iç organlarında geri dönülmez tahribatlara yol açar. Bir böbreğini kaybeden İsmail’in diğer böbreğinin de % 20-30’u çalışır durumdadır. Ayrıca ciğerlerinden de rahatsızdır.

Proletarya Partisi ile ilişkisi kopan İsmail, İzmit’e gelerek burada belediyede çalışmaya başlar. Dostları ile sıcak ilişkilerini sürdüren İsmail dürüstlüğü, çalışkanlığı ile girdiği her çevre tarafından saygıyla anılan biri haline gelir.

Yılların ilerlemesi ile işkencede tahrip olan vücudu alarm vermeye başlar yeniden. Karaciğer yetmezliği nedeniyle durumu ağırlaşan İsmail için dostları dayanışma kahvaltısı düzenler ve onun en iyi şekilde tedavi olması için elinden geleni yapar. Ancak 3 yıl tedavi gören İsmail, tedavi gördüğü özel hastanede 3 Eylül Çarşamba akşamı yaşamını yitirir.

“O unutulmayacak bir Partizan’dır”

Peygamber İsmail’in yaşamını yitirmesinin ardından evinde buluşan ailesi, yakınları ve dostları onu son yolculuğunda yalnız bırakmazlar. Dün (4 Eylül) Mevlana Camii’de ikindi ezanını takiben kılınan cenaze namazının ardından dostları adına Yurdeşen Tuna İsmail için kısa bir açıklama yaptı.

İsmail Mehrekula’nın ölümünün doğal bir ölüm olmadığını belirten Tuna, onun 12 Eylül faşizmi sırasında gördüğü yoğun işkencelerin sonucu olarak bugün yaşamını yitirdiğini söyledi. Baş eğmez duruşundan hiç taviz vermeyen, sıcaklığını hiç yitmeyen Mehrekula’nın her daim Kaypakkaya’nın mücadelesinin takipçisi olduğunu ve unutulmaz bir Partizan olacağını söyledi.

Son yolculuğunda alkışlar eşliğinde ve omuzlar üzerinde camiden çıkarılan Mehrekula evinin yakınındaki mezarlıkta toprağa verildi. Okunan duaların ardından mezar başında “İsmail yoldaş ölümsüzdür”, “Kahrolsun faşizm, yaşasın mücadelemiz” sloganları haykırıldı. Ve “Peygamber” böyle uğurlandı.

88429

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

EYLEM BIRLIKLERININ GÜNÜMÜZDEKI ÖNEMI VE DÜŞÜLMEMESI GEREKEN HATALAR ÜZERINE

 

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN

 

ULUSAL SORUN

 

Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

 

Faşizm

 

 Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir.  Dimitrov

                  

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Sayfalar