Çarşamba Mayıs 29, 2024

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

ABD'nin „yeşil-islam“ politikası, Rus Sosyal emperyalizmin Afganistan'ı işgaliyle gündeme getirilmişti. Peşinden İran'daki dinci değişim, ABD'nin bu politikasını daha güçlü olarak yaygınlaştırmayı gündeme getirmesine neden olan gelişmeler oldu. ABD emperyalizmi bu yolla bu bölgelerde Rus sosyal emeryalizmin etkisini kıracağını hesapladı ve doğru çıktı.

2000'lerin başında Afganistan ve İran'daki „islam“ emperyalist burjuvazinin çıkarlarına dokununca, „ılıman islam“ politikası gündeme getirildi. AB ve ABD tarafından hararetle desteklenen AKP, bu politikanın ürünü olarak, Türk egemen sınıfları tarafından iktidara getirildi.

Bu süreç, aynı zamanda, Türk sermaye çevrelerinin dışa açılma ekonomik politikası da gelişmeye başladı. Yani, Türk tekellerinin özelleştirmeler ile sermaye birkimlerinin büyümesi ve dış ülkelere sermaye ihracının artması da aynı sürecin ürünü olarak ortaya çıktı. Ve böylece yıldan yıla Türk tekellerinin sermaye ihracı büyüyerek, şu an (2023 yılı) 65 milyar ABD dolarına yaklaşmış durumdadır.

Türk devletinin gericiliğin merkezi olması Mısır'da Müslüman Kardeşler'in (2011 Ocağındaki ayaklanmadan sonra Mursi'nin cumhurbaşkanı seçilmesi) iktidara gelmesi, Türkiye'de AKP iktidarını daha da cesaretlendirdi. Bu süreçten sonra AKP'nin „AB'ye girme“ politikasında da değişiklikler oldu ve süreç içinde bu politika terk edildi. Rüzgar, dini gericiliğin güçlenmesinden yana dönmüştü. Özellikle 2011 Mart'ında Suriye'deki iç savaş kışkırtmaları, Türk devletine daha büyük olanaklar sundu.

Başta ABD, İngiltere ve Fransa olmak üzere, bütün Batılı emperyalistler Esad'ı devirmek için harekete geçti ve Türkiye'yi de bu işe ortak ettiler. 1993 Irak işgalinden beri Ortadoğu'da rol almak ve oynamak isteyen Türk devleti, „davet“ ile yetinmekle kalmak istemedi ve kendi rolünü kendisi çizdi. Rusya'nın da 2015 yılında bu pazara askeri olarak dahil olmasıyla, büyük emperyalist ülkeler arasındaki çelişmeleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak, Suriye, Irak ve Libya'da kendi işgal bölgelerini oluşturdu.

 

İran şii dinci gericiliğin merkezi iken, Türkiye sünni dinciliğin merkezi haline geldi. Salt sünni dinciliği yayma ve bunu kendi emperyalist çıkarları için kullanmakla yetinmedi, Libya, Suriye, Irak gibi yerlerde dinci-faşist paramiliter güçler/ordu oluşturdu. Afganistan ve Orta Afrika'nın bir çok ülkesinde dinci-faşist örgütlenmeleri destek veriyor. Libya'da olduğu gibi, Somali'deki iç çatışmalara da müdahale ederek, kendi egemenliğini sağlamlaştırıyor.

Türk emperyalist devleti, salt bu askeri ve paramiliter güçler ile yetinmeyip, dinci-gericiliği, TİKA1, Diyanet Vakfı, DEİK, AFAD, Yunus Emre Enstitüsü, TRT, Maarif Vakfı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Başkanlığı, Kızılay vb. gibi kurumlar aracılığıyla dinciliği ve kültürel emperyalist yayılmacılığını geliştiriyor.2

Türkiye, gericiliğini salt Ortadoğu ülkelerine ihraç etmiyor, aynı zamanda türki devletleride şu veya bu oranda etkilliyor ve oradaki gerici, faşist iktidarları destekliyor. Örneğin Azerbaycan bunlardan biri. Türk devleti gericiliğini Balkanlara ve Avrupa'nın bir çok ülkesine de yaymaya çalışıyor. Özellikle sünni islam ülkelerinde etkin olmaya çalışıyor.

Türk devleti, dinci-faşist gericiliği elbette salt dış ülkelerde geliştirmiyor. Öncelikle ülke içinde zaman içinde bütün devlet kurumlarında islamlaştırmayı yagınlaştırdı ve kanun ve yasaları da dini fetvalarla iadare eder duruma geldi. Aynı şekilde, faşist örgütlenmeleri ve para militer güçleri geliştirdi. SADAT bunların başında gelir. Diğer mafya tipi örgütlenmeleri ve bütün serseri yarı-lümpen kesimleri kendi etrafında topladı ve birer saldırgan güç haline getirdi. Suriye, Irak ve diğer ülkelerden kaçan dinci örgütlerin üyelerini ülke içine topladı. Ve bunları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır. En son, 8 kişinin öldüğü, 81 kişinin yaralandığı Beyoğlu İstiklal caddesinde, 13 Kasım 2022 günü patlatılan „serseri“ bomba buna örnektir.

Diyanet'in „imam ordusu“ da para militer bir güç olarak yetiştiriliyor, besleniyor ya da bu amaçla kullanılmaktadır. Aynı şekilde, Tarikat örgütlenmeleri de, faşist Erdoğan rejminin „beka koruyucu“ları olarak beslenmekte ve geliştirilmektedir. Devletin maddi-manevi olanakları bunların kullanımına sonuna kadar açıktır. Erdoğan'ın kitleler içindeki en gerici dayanakları bu tarikatlar ve Diyanet'tir.

Erdoğan'ın sözcülüğünü yaptığı ve destekçisi tekeller ise, sıradan birer „şirket“ olmayıp, Türkiye'nin önde gelen büyük emperyalist tekelleridir. Örneğin, Tosyalı Holding ve „beşli çete“ olarak anılan inşaat tekelleri, uluslararası tekellerdir ve dünyanın en büyük 250 inşaat tekeli3 içinde ön sıralarda yer alırlar. Erdoğan'ın binyüzelli odalı sarayının yapımcısı Rönesans Holding'e bağlı iki şirket, aynı zamanda Rusya'nın en büyük ilk 500 tekeli içinde yer alır. Çalık Holding, silah tekelleri ve basın tekelleri yine Erdoğan'ın yakın finanasörleridir. Bu tekellerin çoğunun Afrika ülkelerinde büyük yatırımları vardır. Bunlar birer emperyalist tekellerdir. Ayrıca Erdoğan'ın kontrolü altında Ziraat Bankası, Vakıflar Bank, Halk Bankası gibi devlet bankaları olduğu gibi, Türkiye Varlık Fonu içinde topladığı büyük bir sermaye grubu vardır. THY bunlardan sadece biridir. Bütün bunlar Erdoğan rejiminin ayakta kalması için çalışmaktadır. Türk egemen sınıflar içindeki çatışmanın esaslı bir yanı da TVF içindeki sermayenin kontrolüyle yakından ilgilidir.

Kısacası, sandıkla gitmesi istenen bu güçtür. İşçi sınıfını zorlu bir mücadele beklemektedir.

1TİKA: Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı

2Bkz. Yusuf Köse, Emperyalist Türkiye, sf. 246, El Yayınları-2022

3Yusuf Köse, age, sf. 147

2140

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Sayfalar