Cuma Mayıs 3, 2024

Deniz bitmeden...!

Burjuvazi ne kadar tersini söylesede, tarih, toplumsal pratiğin her alanında komünistleri haklı çıkarmaya devam ediyor.

Toplumsal çelişmeler, doğru temelde ele alındığında doğru çözümlemeler ortaya çıkabilir. Kapitalist sistem çelişmenin ta kendisidir. Toplumsal kaos, yıkım savaşları, insanlığın ve doğanın yıpranması, toplumsal çürümüşlük kapitalist sistemin ortaya çıkardığı sonuçlardır.

Kapitalizm, emek-sermaye çelişmesi üzerinde kendini sürdürebilir. Bu çelişme sosyalizm yönünde olumlu çözüldüğünde, yani, bir avuç sömürücü burjuva iktidarı yerine, tüm emeğin yaratıcısı işçilerin iktidarı almasıyla, kapitalist sistemin yarattığı tüm toplumsal çürümüşlüklerde ortadan kalkabilecektır.

Ödenmemiş emeğin gaspı (zorla hırsızlık) üzerine kurulu bir sistemde, hak ve hukuk, özgürlük ve eşitlik, sömürüsüz ve sınıfsız, ve daha özgün söylemle; toplumsal özgürlük söz konusu olamaz. Ödenmemiş emeğin gaspı işçilerden kesilir. Bu anlamda burjuvazinin en büyük çelişkisi ve o olmazsa olmazı ve aynı zamanda düşmanı işçi sınıfıdır. Ve toplumsal sistem olarak da, kapitalizmin alternatifi işçi sınıfının mücadelesiyle kurulacak olan sosyalizmidir. İşçi sınıfı burjuvazinin iktidarını yıkmadan kendi kurtuluşunu sağlayamayacağı gibi, insanlığın ve doğanın kurtuluşunu da sağlayamayacaktır.

Son “16 Nisan Referandumu” bir kere daha gösterdi ki, burjuvazi için “demokrasi”, kendi çıkarlarına göre düzenlenen kitleleri oyalama rejmidir. Ortada ne hukuk, ne adalet ne de en asgarisinden “bağımsız” bir yargı kalmamıştır. Burjuvazinin “toplum sözleşmesi”nin temel argümanı olan; “yargı, yasama, yürütme” kuvvetler ayrılığı kağıt üstünde yazılı kalmasına bile tahammülü kalmamıştır. Burjuvazinin yeni yetme sermayedarlarından birinin dediği gibi; “anasını belleyenlerin” rejimi bütün ağırlığı ile toplumun üstüne çökmüştür.

Burjuva sisteminin, bütün kamusal kurum ve bürokrasisiyle çürümüşlüğünü salt Türkiye ile sınırlamak yanlıştır. En gelişmiş kapitalist-emperyalist ülkelerde de iç faşistleşme ve iç gericileşme hızla artmaktadır. Emperyalist sistemin

Kapitalizmin krizi, temel normlar dinlemiyor, işçi ve emekçilerin aleyhine olarak, sermayenin gereksinimleri doğrultusunda bütün kuralları kanlı-kansız değiştiriyor.

Türkiye’deki rejim değişikliği de kapitalist dünya sisteminden ayrı değildir. Uluslararası sermayenin ve onunla içiçe olan Türk sermayesinin gereksinimleri doğrultusunda “tek adam diktatörlüğü” inşa edilmektedir. Bunun anlamı; ortada normal bir hukuk sistemi olmayacaktır. Sermayenin istediği şekilde ve karşısında hiç bir demokratik muhalefet olmadan ve işçi sınıfı üzerindeki baskı ve sömürünün artırılarak sürdürülmesidir.

Avrupa Komisyonu ya da Avrupa Parlamentosu son gelişmeleri “eleştirse”de, ciddi bir tepki vermeyecektir. Çünkü bunların başını çeken Almanya, Fransa, İngiltere gibi emepryalist ülkeler, Türkiye’deki rejim değişikliğinde rahatsız değil, tersine, emperyalist sermayenin krizi aşaması için bir çare olarak ortaya koymuşlardır. Bu nedenle, burjuva liberallerin ve CHP gibi egemen sınıf partilerin AB’den beklentileri boşunadır. Diğer bir gerçek ise; CHP, bu rejim değişikliğinin karşıtı gibi görünmesine karşı, rejimin değişmesi için AKP-Erdoğan kliğinin en büyük destekçisi olmuştur.

Türkiye’nin daha karanlık bir tünelin içine sokulması, emperyalist dünyanın içine girdiği tünelin ta kendisidir. Ve, kapitalist sistemin geldiği aşama, burjuva demokrasisinin normlarını taşıyamayacak durumdadır. ABD’den AB’ye kadar tüm toplumsal gelişmeler ve iç gericileşmeler bunun göstergesidir.1 Dünyanın diğer büyük ekonomileri ve dünya nüfusunun yarısından fazlasının yaşadığı Çin, Brezilya, Rusya, Hindistan, Endonezya vb. gibi ülkelerde ise burjuva demokrasisinin krıntılarını aramak bile boşunadır.

Emperyalist-kapitalist sistem, çıkışı olmayan karanlık bir tünelin içine girmiştir. Kurtuluşu yine kapitalist sistemin kendi içinde aramak, insanlığın ve doğanın geri dönüşümsüz bir çukurun içine itilmesinden başakası olamaz. Dünya nüfüsunun yarısının gelirinin 8 kişinin gelirinden az olduğu bir sistemin sürdürülmesinin ne toplumsal ne de doğal kaynaklar açısından koşulları kalmamıştır. Deniz bitmiştir.

Burjuva sınıfının kapitalist sistemi için biten deniz, sosyalist sistemle daha özgür ve eşitçi bir şekilde sürdürülebilir. Eğer, uluslararası proleterya zamanından önce soruna el koymazsa, deniz, insanlarda dahil, tüm canlılar için bitecektir.

Devrimci mücadele ve devrimci muhaliflik işçi sınıfıyla yapılabilir. Erdoğan’nın Türk-islamcı faşist diktatörlüğünü yıkmak ve en asgarisinden daha özgürlükçü bir ortamın yaratılması da işçi sınıfyla olabilir. Bunun tersini düşünenler -niyetlerden bağımsız olarak-, burjuvazinin tek adam diktatörlüğünü, hukusuzluğunu ve sosyal yıkımını onaylamaktan başka bir şey yapamazlar.

Bu 1 MAYIS’ta, “islamcı faşist tek adam diktatörlüğüne hayır” şiarıyla beraber, kapitalist sistemi yıkma ve sosyalizmi kurma bilinci ve kararlığıyla yürünmelidir. Çünkü, insanlığı ve doğayı kapitalist gericilerin elinden kuratarabilecek yegane güç işçi sınıfıdır. Bu bağlamda işçi sınıf içinde çalışma, örgütlenme her şeyden önce gelmelidir. Üretici güçlerin temelini oluşturan işçi sınıfına dayanmayan hiç bir ilerici-demokratik gelişme olamaz.

İşçi sınıfının sınıf bilinci ve mücadelesiyle 1 MAYIS ALANLARINDA GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE YER ALMALIYIZ! 25 Nisan 2017

*** 1 Geçen Pazar günü yapılan Fransa’da cumhurbaşkanlığı 1. tur seçimlerinde burjuvazinin liberal adayının birinci çıkması, emperyalist burjuvazinin kumarhaneleri olan borsaları coşturdu. Burjuvazinin korkusu faşist Le Pen’in seçilmesi değil, “aşırı solcu” olarak lanse edilen reforumcu Melenchon’un ikinci tura kalması olacaktı. Çünkü burjuvazinin, gelinen aşamada neoliberal politikaların, işçi ve emekçiler lehine revize edilmesine tahammülü yoktur.
43486

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Sayfalar