Pazartesi Mayıs 20, 2024

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Dersim Tertelesi ne kadar Sara’nın bilinç ve duygu dünyasında etki yaratmışsa 5 Nolu Zindan da her devrimci tutsak gibi Sara’nın mücadele yaşamında bir dönüm noktası oluşmuştur. Sara, bir kez değil, birkaç kez büyük felaketler içinden geçerek öncülüğün iradesi ve sesi olmayı başarmıştır.

Sara, 5 Nolu Zindan hücrelerinde sadece Dersim’in özgür kadınının direngen şarkısını söylemedi. İşkenceci cellatların yüzüne tükürürken tüm zamanların, tüm dillerin ölümsüzlük şarkısını söyledi. Haksızlığa, adaletsizliğe karşı çıkarken ülkesini ve halkını kurtaracak hakikati savunmaktan devrimi istemekten asla geri durmadı. “Hep kavgaydı yaşamım” derken aslında bitmeyen mücadelesinin yalın hikayesini anlatıyordu. İnandığını söylemekten, savunduğunu yapmaktan bir an olsun tereddüt etmedi. Tıpkı Dersim’in sert yelleri gibi esti ve bendine sığmayan suları gibi coştu aktı.

Sakine Cansız’ı Sara yapan, onu öncülüğe taşıyan, zorluk ve haksızlıklar karşısında gösterdiği olağanüstü direnç ve bu dirençten aldığı güçtü. Onu bu denli direngen ve güçlü kılan yaşadığı toprakların acıları ve Dersim halkının yaşadığı soykırımın benliğinde yarattığı unutulmaz izlerdi. Dersim kadınlarının ayak izlerine inançla ve direngenlikle bastığı için “Sara”laştı. Ve hepimizin Sara’sı oldu. Kürt kadın duruşunun unutulmaz simge ismi oldu. Özgürlük arayan her Kürt kadın onun suretine bakarak yaşamı doğru okuyor, geleceğe kararlılıkla yürüme cesareti gösteriyor.

Sara, katlanılması zor işkence altında herkesin sindirilmeye çalışıldığı zindanda olağanüstü cesareti, baş eğmeyen duruşuyla umudu ve inancı büyütmeye çalıştı. O artık her yerde dağları evlat kokan, çiçekleri oğul açan ülkenin özgürlük kavgasını verdi. Çocukları zindanda, anneleri yollarda ölen kadınların cesur sözü, kırılmayan iradesi ve öncüsü oldu. Yanılgılı yaşamı kaybedilmiş ve ihanete uğramış olarak gördüğü için umudu öldürmek isteyenlerin öncelikli hedefi oldu.

Özgürlüğün ve umudun düşmanları kavgasız bir yaşamı koca yalan olarak gören, nerede, hangi zaman diliminde olursa özgür bir yaşamdan başka bir arayışı olmayan Sara’yı ancak fiziki olarak imha edebilirlerse durdurabileceklerini düşündüler.

Düşmanın her zaman en iyi yaptığı şey olan insanlardan önce umudu öldürürken unutup hesaplayamadıkları bir şeyi geride bırakmışlardır. Sara’yı öldürmenin kurtuluş olmadığını unutmuşlardı. Yaşamı, gerçeğin ve özgürlüğün sembolü haline getiren Sara ne kendisine işkence yapan katillerden ne de onu vurmaya gelen düşmandan korktu.

Hayallerinin peşinden koşan Sara, güçlüklerden ve ölümden korkmayan kuşaklara hayallerini sadece müziğin ve şiirin diliyle anlatmadı, yaşamıyla, yaratıcı elleriyle gösterdi, pratiğiyle öğretti. Biz geride kalanlara, özgürlüğünü arayan kadınlara fırtınaya katlanarak ancak gökkuşağının özgür renklerinin tadının çıkarılabileceğini öğretti. Sara’yla öğrenmek, direnmek kadar savaşmaktır.

Bugün Sara’nın hayalleri Kürdistan dağlarında dolaşıyor. Düşmana en etkili darbeleri indirerek yeni yaşamı inşa edecek şekilde kendini eğiten kadın gerillalar tüm coşkularıyla işgalcilere kök söktürüyor. Kürdistan dağları, Sara renkli duruşundan ödün vermeden özgürlük ve adalet arayan herkese umut oluyor.

Özgürlük uğruna toprağa düşen Sara’lar onurumuzdur.

1823

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

Sayfalar