Perşembe Mayıs 9, 2024

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Rosa Avesta: Aslında 50 yıllık bir mücadele tarihini özetlemek kolay olmayacak. Ancak birliğimizin “neden bu kadar geç kurulduğuna” dair sorulara da cevap olabilecek şekilde bu sorunuzu cevaplamaya çalışacağım.

Partimiz aslında 1. Konferansından itibaren kadın meselesine yaklaşımda hem adım atmaya çalışan hem de bir türlü bu adımı atamayan bir duruş sergiliyordu. Ne demek istiyoruz burada, yani hem alınan kararlar olduğunu hem de bu kararların ardından uzun sessizlik dönemleri, bir türlü atılmayan adımlar olduğunu görüyoruz. Bunun nedeni şüphesiz ataerkiye karşı mücadelenin öneminin yeterince kavranmamış olması.

Partimizde büyük fedakarlıklar gösteren kadın kitleleri hep var. Hem savaşçı olarak hem de çeşitli alanlarda görev yapan kadınlar hep olmuştur. Ancak bu kitlelerin varlığı, tek tek kadınlar olarak yönetici organlarda yer alsalar da bir örgütlenmeye dönüşmemiştir. Parti tarihimize doğru yerden baktığımızda Birliğimizin kuruluşunun aynı zamanda bir özeleştiri pratiği olduğu da açığa çıkacaktır. Çünkü 1. Konferansımızda her ne kadar Türkiye Marksist Leninist Kadınlar Birliğinin kurulması kararı alınmış olsa da bu adım somuta ulaşmamış ve 8. Konferansımıza kadar da kadınlara yaklaşım en fazla genel işçi, emekçi kitleler parantezi içinde yapılan bir vurgu olarak kalmıştır.

Kadınların devrimin öznesi olarak görülmediği bir anlayış nedeniyle bu konuda atılacak adımlar Engels’in, Bebel’in, Kollontai’ın tespitlerine kafa tutarcasına, sanki toplumsal olarak kadın ve erkek eşitmiş de alınacak kararlar ayrımcılık yaratacakmış gibi yorumlanmıştır. MLM bakış açısından uzak bu anlayış nedeniyle kadınlar bile kendilerini çoğu örnekte devrimin öznesi değil yardımcı gücü gibi görmüştür. Devamında 7. Konferanstaki kimi tartışmaların ardından 8. Konferansta Kadın Komitemiz kurulmuştur. Bu, şüphesiz kendiliğinden olmamıştır. Bir yandan coğrafyada yükselen kadın hareketlerinin etkisidir, diğer yandan ve esas olarak ise partili kadınların birikimlerinin bir sonucudur.

Kadın Komitemizin kurulmasıyla ise adeta bir sıçramalar zinciri yaşanmıştır Partimiz içerisinde. Kadınlar tek tek “başarılı kadın” olmaktan çıkıp bir örgüt haline gelir gelmez bunun bütün örgüte nasıl yansıdığını görüyoruz o dönem. Bunun için de örneğin Partimizin iç yayın organı olan Komünist’in bir sayısı tamamen kadın sorununa ayrılmıştır. Bu süreçte (o güne kadarki tüm gecikmişliğine karşın) bu çalışmayı ne derecede önemsediğimizin en önemli göstergesi bu yayındır. Hapishanelerden yurtdışına, demokratik alanlardan gerilla alanına kadar tüm alanlardaki kadın yoldaşlarımızın kolektif aklı ve emeğiyle hazırlanan bu dosya, örgütümüzün bunca yıllık tarihine karşın, kadın meselesindeki durumunu da ortaya koymuştur. Ancak bu durum, Partimizi korkutan, geri çeken bir yerde değil, tam aksine çalışmanın zorunluluğunu destekleyen, teşvik eden bir yerde olmasına yol açmıştır.

“Özgürlüğün ve Kadın Gücünün Keşfi, Direnişin Adresi” olarak andığımız Kadın Komitemizin kurulmasından sonraki dönemde birçok yeni tartışma ve sorun bizi beklemekteydi. Bir adım atılmış ve buz kırılmıştı. Ataerkil anlayışta açtığımız bu gedik hızla büyüyordu ve bizlerin de buna hazır olması gerekiyordu. Erkek egemen anlayışın yeni biçimleriyle karşılaşıyorduk, kendi LGBTİ+ fobimiz ile yüzleşiyorduk, ataerkinin üzerimizde bıraktığı etkilerden kurtulup daha ileriye adımlar atmaya çalışıyorduk. Elbette bütün bu zorlukları da ancak birlikte aşabileceğimizi biliyorduk.

Yoğun bir tartışma süreci yaşadık. Bizim dışımızda kalan kadın ve LGBTİ+ hareketinin özneleriyle biraraya geldik, deneyim paylaşımlarımızı artırdık.

Her şey elbette güllük gülistanlık ilerlemedi. Ya da daha doğrusu böyle ilerledi diyelim. Güllük dediğimizde aklımıza hep sadece çiçeği gelir; bitkisini, toprağını, üzerine düşen hastalıklarını vb. düşünmeyiz. Ama işte bütün gerçekliğiyle tam da böyleydi. Dikeniyle, hastalıklarıyla ve elbette güzellikleriyle Partimizin 2019’da gerçekleştirdiği 1. Kongre sürecine ulaştığımızda, buradan daha da güçlü çıkmayı hedeflemiştik ve bunu da başardık. Bu başarının somut karşılığı Komünist Kadınlar Birliği’nin kuruluş kararının alınmasıydı. Bunun neden önemli bir ihtiyaç olduğunu aslında yaşadığımız bütün bu süreç gösteriyor. Kendi özerk yapılarımız içerisinde hem kendi sorunlarımıza dair hem ataerki ve heteroseksizme karşı hem de bütün bir devrime dair politika üretebilmek tam da buna bağlıydı.

– Kongrenizdeki tartışma başlıkları nelerdi?

Rosa Avesta: Aslında biraz önce de değindiğimiz gibi örgüt olmanın, örgütlü hareket etmenin derdindeydik. Özellikle 1990’lardan sonra emperyalist-kapitalist sistemin sürekli olarak bizleri çekmeye çalıştığı, 2000’li yıllardaki tasfiyeci rüzgarla da beslediği “özgür birey” tuzağına karşı özgürlüğün ancak örgütlülükten geçtiğini yeniden yeniden kitlelere hatırlatmak gerekiyor. Bizim Partimiz içerisindeki hikayemiz de belli yönleriyle buna benziyor. Tek tek başarılı kadın yoldaşlarımız, kadın komutanlarımız, savaşçılarımız, faaliyetçilerimiz oldu. Ama bu tek tek varoluşlardan öte, örgütlü bir güç olarak gerçek başarıya ve özgürlüğe doğru adım atmış olduk.

Bunun en önemli ayağını da programımızı ve tüzüğümüzü düzenlemek oluşturuyordu. Neye karşı, ne için, nasıl ve kim olarak mücadele edeceğiz, bu mücadele neden gerekli sorularına cevap verecek bir program ve tüzük çalışmasını alt komitelerimizden başlayarak örgütledik.

Programımızda ilk sınıf çatışmasının ortaya çıkışı ve kadın ve lubunyaların ezilen konuma geçmesinin nasıl başladığını ele aldığımız Ataerki ve Heteroseksizmin Ortaya Çıkış Koşulları başlığı, çalışmamızın bel kemiğini oluşturuyordu. Özerk kadın örgütlenmesinin kuruluşunun amaçlarını ele aldığımız bir diğer başlıkta ise ülkemizde Demokratik Halk Devrimi’nin zorunluluğuna dikkat çeken tartışmalar yürüttük. Ezen-ezilen cins çelişkisinin ancak sınırsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyada tam anlamıyla ortadan kalkabileceğini ve kadınların ve lubunyaların örgütlenmesinin gereklilikleri üzerine tartışmalar yürüttük. Sınıf mücadelesinin öznesi olan kadınların kendi özel-özgün sorunları etrafında örgütlenerek çalışmalar yürütebilmesinin önemine değindik. Bunun en önemli ayaklarından birisinin de ataerki ve heteroseksizmin kuşatmalarına rağmen zincirlerini parçalayarak politikada derinleşmek ve savaşta uzmanlaşmak olduğu üzerine tartıştık.

Bir diğer önemli başlık ise siyasi ideolojik önderliğimizi tespit ettiğimiz, diğer kadın ve LGBTİ+ örgütleriyle ilişkilerimize dikkat çektiğimiz, kitle faaliyetimizi konuştuğumuz, ulusal sınırlarla sınırlı kalmayacağımızı enternasyonalizm bilincini esas aldığımızı belirttiğimiz “Komünist Kadınlar Birliği’nin Niteliği” başlığıydı.

Tüm cinsiyet kimlik ve yönelimlerden komünist kadınların örgütü olarak, komünist parti önderliği altında MLM ilkelere dayanan bir savaş yürüttüğümüz yadsınamaz bir gerçek. Enternasyonalizmin sönmeyen meşalesi Barbara Anna Kistler yoldaşımızın açtığı yoldan tüm dünyada gün geçtikçe büyüyen kadın ve LGBTİ+ hareketiyle eşit ilişki ve dayanışmaya dayanan ortak mücadele anlayışını savunduğumuzun altını çizdik. Maria Suphi’den Meral Yakar’a, Kamile Öztürk’ten Nurgüzel Yaşar’a, Özlem Sürgeç’ten Nurşen Aslan’a şehitlerimizden aldığımız cüret ve renklilikle her milliyet, azınlık ve inançtan tüm cinsiyet kimliği ve yönelimlerden emekçi kadınların örgütü olduğumuzu bu başlıkta yürüttüğümüz tartışmalarla bir kez daha yineledik. Bunların ardından ise TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği olarak görev ve sorumluluklarımızı, “İşleyiş, Örgüt Yapısı ve Örgütlenme İlkeleri”ni tartıştık.

Kongremiz bu başlıklar altında zengin tartışmalara sahne oldu diyebiliriz. Tabii burada ancak çok sınırlı bir kısmına değinebiliyoruz.

TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisi Rosa Avesta: “Biz bu sisteme daha fazla kurban vermek istemiyoruz. Hatta bundan fazlasını istiyoruz. O çok sevdikleri kutsal ailelerini de, devletlerini de alaşağı etmek istiyoruz. Yaşamlarımız, mücadelemiz bizler için çoğunlukla işkence ve sömürü alanı olan ve kimi zaman da cinayet mahalli olan aileye sığmaz diyoruz. Bizler, proletaryanın ve ezilenlerin iktidarını kurmak istiyoruz.”

– Kadınların, kadın örgütlerinin ortak çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rosa Avesta: Marks ve Engels, Birinci Enternasyonal’de küçük burjuva anlayışlara karşı yürüttükleri tartışmalarda birlikte mücadelenin önemi ve niteliğine dikkat çeken çok sade ve net bir pankart açmışlar ve mücadeleye zararlı anlayışlara karşı bir zafer elde etmişlerdi: “Dünyanın bütün işçileri, BİRLEŞİN!”

İlk sınıf çatışmasının ezilenleri olarak tüm cinsiyet kimlik ve yönelimlerden kadınların birliği elbette ataerkil heteroseksist sömürü sistemine karşı mücadelede önemli bir yerde duruyor. Hele bir de bu ezilmişliğin ve mücadelenin enternasyonalist karakteri gözönüne alınacak olursa zafer için birlikte mücadele kaçınılmaz bir yerde duruyor. Bu anlamıyla ortak mücadele yadsınamaz bir ihtiyaç ve de zorunluluk.

Biz Komünist Kadınlar Birliği olarak, tüm dünyada başta MLM parti ve örgütler olmak üzere ataerkil heteroseksist sisteme karşı mücadele yürüten anti-faşist, anti-emperyalist parti ve örgütlerin kadın-LGBTİ+ örgütlenmeler ve de bağımsız kadın örgütleriyle eşit ilişki ve dayanışmayı, ortak mücadeleyi savunuyoruz. Reformlar için mücadeleyi yadsımıyor, demokratik hakların genişletilmesi için mücadele ediyoruz. Ancak demokratik hakları ve reformları iktidar mücadelesine tabi kılarak ele alıyor ve anti-MLM akımlara karşı da mücadele ediyoruz.

Ortak mücadelenin kendi coğrafyamızda en somut örneği olan KBDH içerisinde de bu ilkelere dayanarak yerimizi alıyoruz. KBDH çalışmasının kazanımları, hata ve eksiklikleri, yürüttüğü tartışmaları ve çalışmaları kapsamında bir bütün olarak zenginliklerle dolu bir çalışma olarak görüyoruz. Bu anlamıyla KBDH içerisindeki varlığımızı yalnızca ortak eylemlere katılmak, ortak açıklamalar yapmak olarak sınırlandırmayı doğru görmüyoruz. Bunun böylesi bir birliğe yapılacak bir haksızlık olduğunu, eksik yoldaşlık duygusu olduğunu da düşünüyoruz. KBDH içerisinde yer alan örgütlerin birbirleriyle siper yoldaşlığı ilkesine dayanan tartışmalar yürütmesini, eksik ve yanlış yaklaşımlarda birbirlerini ilerletecek tartışmalar yürütmesini de görev olarak biliyoruz.

– Son olarak bir mesajınız var mı?

Rosa Avesta: İçinden geçtiğimiz süreçte kadın ve lubunyaların isyan ve direnişleri büyürken saldırılar da gün geçtikçe şiddetini artıyor. Pandemi süreci sonrasında da depremlerden sonra da bir kez daha ortaya çıktı ki halkın bir bütün etkilendiği bu tür felaketlerde de kitleler içerisinde en çok kadınlar ve lubunyalar bedel ödüyor. Bu bedelin sebebi aslında özel mülkiyetin ortaya çıkışında yatıyor. “5000 yıllık erkek egemen sistem” söylemi (eğer ataerkil heteroseksist pratiklere bahane olarak kullanılmıyorsa!) ataerki ve heteroseksizmle her cephede ve tüm araçlarla aktif mücadelenin neden gerekli olduğunu ifade ediyor, etmeli.

Geçtiğimiz yıl, cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri sürecinde faşist AKP-MHP iktidarının odağında yine ve yeniden kadının eve kapatılması ve LGBTİ+ların yok sayılması tesadüfi değildi. Sözde onun karşısında yer alan muhalefetin de onlardan farkı yoktu, ki bu saldırılara karşı “sessizlik”leri bunun ifadesiydi. Zira hepsinin pay kaptığı rant-yağma-sömürü düzeni, bizim özgürlüklerimizin hapsedilmesi üzerine kurulu. Biz bu sisteme daha fazla kurban vermek istemiyoruz. Hatta bundan fazlasını istiyoruz. O çok sevdikleri kutsal ailelerini de, devletlerini de alaşağı etmek istiyoruz. Yaşamlarımız, mücadelemiz bizler için çoğunlukla işkence ve sömürü alanı olan ve kimi zaman da cinayet mahalli olan aileye sığmaz diyoruz. Bizler, proletaryanın ve ezilenlerin iktidarını kurmak istiyoruz.

Kadın ve LGBTİ+ kitleler, artan saldırılar karşısında yüzlerini devrim mücadelesine dönmelidir. Zira sistem bize sınırlı özgürlüklerle yetinmemizi dayatıp ilk fırsatta o sınırlı özgürlükleri de gasp ediyor. Bu nedenle üç şeyi ilke almalıyız; cüret etmek, özneleşmek, kurtuluş için örgütlenmek…

-Sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ederim.

Rosa Avesta: Bize bu fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ederim.

1012

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Proletarya Partisi

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Sayfalar