Cumartesi Haziran 1, 2024

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Siyonist işgalci ve ilhakçı rejime karşı Filistin ulusal direnişinin, ilk olmayan ve son olmayacak olan bu operasyonunun Gazze Şeridi’nde hakim olan Hamas adlı gerici örgütün önderliğinde gerçekleştirilmesi, bu tartışmaların ana hareket noktasını oluşturdu. Bütün teknolojik üstünlüğüne ve savaş kapasitesine rağmen, Filistin ulusal direnişi karşısında tarihsel bir yenilgi alan siyonizm, yaşadığı ilk şokun ardından zulmünü meşrulaştırmak için yaygın bir medya kampanyasına girişti.

Filistin ulusal direnişi Hamas’la sınırlandırıldı ve “terörizm” etiketiyle yaftalandı. Beklenildiği üzere İsrail siyonizmi, en iyi bildiği şeyi yaparak Gazze Şeridi’nde yaşamak zorunda bıraktığı Filistinlilerin üzerine tonlarca bomba yağdırdı.

Filistin ulusal direnişinde Hamas ve İslami Cihad gibi İslamcı çizgide olan örgütlerin varlığı biliniyor. Dahası bu örgütlerin İran gibi gerici devletler tarafından “Direniş Ekseni” adı altında lojistik olarak desteklendiği de sır değil. Direnişin içinde bu tür gerici örgütlerin yer alması eşyanın tabiatı gereğidir. Her ulusal harekette olduğu gibi Filistin ulusal hareketi içinde çeşitli sınıfların temsiliyeti söz konusudur. Bu objektif gerçeklik beraberinde -siyonist propaganda aygıtının da yadsınamaz etkisiyle- Filistin ulusal direnişine yönelik, özellikle devrimci-ilerici saflarda bir tartışma/saflaşma yaratmış durumdadır.

Filistin ulusal direnişinin şu anki durumda ön plana çıkan kimi güçlerin İslamcı çizgide yer alması, dahası bu örgütlenmelerin ideolojik duruşları kaynaklı düşman kavramlarının bulanıklığı nedeniyle yer yer halkı hedefleyen eylemleri vb. gerekçesiyle Filistin ulusal direnişine karşı ilerici saflarda bir tereddüt ve mesafe yaratılmış görünmektedir.

Kuşkusuz Türkiye devrimci hareketinin ulusal sorun konusunda kafa karışıklığı yeni değil. Yanı başında on yıllardır süren Kürt ulusal özgürlük mücadelesine karşı “ama”larla, “fakat”larla başlayan ve “sınıf tahlilleri”yle devam edip, destek ve dayanışma içine girmemeyi meşrulaştıran bu türden anlayışların temel nedeni, hakim Türk ulus milliyetçiliği ve şovenizmdir. Nitekim İsrail siyonizminin saldırganlığını protesto etmek için sıraya girenlerin bir kısmının söz konusu Rojava olduğunda sus pus olmaları bununla ilgilidir.

Benzer durum Azerbaycan ve Türk gericiliğinin Artsakh’a yönelik işgal saldırısında da yaşandı. Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı’nı dillerinden düşürmeyenler, söz konusu Ermeni ve Kürt ulusları olunca bin dereden su getirerek bu ulusların özgürce ayrılma hakkı yani ayrı bir devlet kurma hakkı ilkesini yok saymışlardır.

Söz konusu Filistin ulusal direnişi olunca Türk hakim ulus milliyetçiliği ve şovenizm engeli ortadan kalkmakta ve Filistin ulusal direnişi sahiplenilmektedir. Bu tutumda elbette Türk devletinin İsrail siyonizmiyle başta askeri ve ticari olmak üzere her türlü ilişkiyi sürdürüp, Filistin direnişini ikiyüzlüce sahiplenir gibi görünen tutumu etkilidir. Coğrafyamızda Ermeni ve Kürde dair en ufak bir dayanışma ve destek faşist terörle ezilirken Filistin’e desteğe şimdilik karışılmamaktadır. Kuşkusuz devletin çizdiği sınırlar içinde!

Öte yandan Filistin direnişini sahiplenen kimi devrimci anlayışların abartılı yaklaşımlarını da kaydetmek gerekir. Bu türden anlayışların ezen ve ezilen ulus çelişkisinde hareket noktaları doğru olmakla birlikte, şimdiki durumda Filistin ulusal direnişinde baskın olan gerici örgütlerin propagandasını yapmakta sakınca görmemektedirler.

Ezilen ulusun eyleminde onun zulme karşı başkaldırısında ifadesini bulan demokratik yanı kayıtsız şartsız desteklemek, öte yanda şimdiki durumda Filistin ulusal hareketi içinde baskın olan İslamcı gericiliğin kendi imtiyazları için mücadelesinde tarafsız kalmak! Bu ideolojik çizginin gerici mahiyetini ve halka yönelik eylemlerini eleştirmek, meselenin Yahudi halkından değil siyonizmden kaynaklandığını her fırsatta propaganda etmek! Ne sınıf bakış açısı terk edilip kızıl bayrak elden düşürülmelidir ne de ulusal mücadelenin demokratik muhtevasını desteklememek gibi bir yolda yürünmelidir. Doğru olan tutum budur!

Bu pratik, somut ifadesini ise Nubar Ozanyan’da bulmaktadır. Coğrafyamızda Ermeni, Kürt ve Filistin ulusal mücadelelerine katılan ve bu anlamıyla tarihsel devrimci bir pratik sergileyen Nubar Ozanyan; Filistin ulusunun İsrail siyonizmine karşı mücadelesinde, Artsakh Ermeni ulusunun Azerbaycan işgalciliğine ve Kürt ulusunun Türk işgalciliğine karşı mücadelesinde silah elde savaşmış ve bu uğurda ölümsüzleşmiştir.

Nubar Ozanyan, bu ulusların zulme karşı mücadelesini demokratik yanını fiili olarak desteklemiş öte yandan elinden kızıl bayrağı da düşürmemiştir. Nubar Ozanyan’ın ölümsüzlüğünün ardından FHKC’nin açıklamasında olduğu gibi; “O yaşamı boyunca siyonizme, emperyalizme, faşizme ve her türden gericiliğe karşı savaştı. Bölgedeki tüm hakların kurtuluşuna kadar devrimci mücadeleye ve halk savaşına kendini adamış kahraman siyasi tutsak ve siyasi önder İbrahim Kaypakkaya’nın mirasını temsil etti.”

Kürdistan’da, Filistin’de ve Artsakh’da çizgimiz İbrahim Kaypakkaya’dan beri nettir. Nubar Ozanyanlarla sürmektedir.

1815

Din Kardeşligi masali ve türban sovu

AKP meclisteki türbanlı milletvekili şovuyla halkı uyutma yolunda kendisine yakışır bir adım daha atmış oldu. Oysa din, türban ya da özgürlük diye bir dertleri yok. Onlar ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmanın ve hizmet ettikleri bu düzenin ezen- ezilen, sömüren- sömürülen çelişkisini halkın gözünden kaçırmanın derdinde. Türbanı bu korkunç düzeni saklamak için bir şal olarak kullanmaktadırlar. Tuhaf olan şu ki, türban takan kadınların çoğu da bu düzenin mağdurlarıdırlar. Ne var ki onlar bunun farkında değil. Biraz düşünseler iyice esaret altına girdiklerini göreceklerdir.

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken …[*]

“Karanlık saatler geldiğinde,

o zamanın insanı da gelir.”[1]

 

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken söylenmesi gerekeni, gecikip, lafı dolandırmadan hemen belirteyim: Büyük bir alt üst oluşun içindeyiz…

Bu kadar da değil; her şey daha da ağırlaşarak vahimleşecek; veya tarih müthiş hızlanacak; ya da sık sık Montesquieu’nun, “Ne mutlu tarihi sıkıcı olan halka” sözü anımsanacak…

Ercan Binay’dan mektup var Abdullah KALAY’a özgürlük!

“Zulümle abad olunmaz.”[2]

 

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Sayfalar