Çarşamba Mayıs 8, 2024

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu), 12-13 tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi'nde “IV. Türkiye-Afrika İş ve Ekonomi Formu (TABEF)” düzenliyor. Buraya üç binden fazla, iş insanı, resmi ve şirket temsilcilerinin katılacağı bildiriliyor. Bu makalede bu nedenle kalame alma gereksinimi duydum. Türk tekelleri Afrikayı gerçekten neden çok sevdi? Bunun ekonomik, askeri, siyas ve kültürel etklileri nelerdir, kısaca bunlara bir bakmak gerekiyor.

Türk tekelleri, adeta ellerinden ne var ne yok mümkün olduğunca dış ülkelere yatırım için ayrıyorlar ve dışarıya götürüyorlar. Örneğin bir incelemeye (TCMB verilerine) göre, Türkiye'de yerleşik kişilerin 2023 Ocak-Temmuz  ayları arası dışarıya yatırım amacıyla çıkardıkları sermaye 3 milyar ABD dolarını biraz aşıyor.[1] Bu aylar arasında, dışardan içeriye giren sermaye ise 3 milyar doların altında kalmış. Yani, dışarıya giden sermaye, dışarıdan gelen sermayeden daha fazla. Yıl sonuna kadar dışarıya yatırım amacıyla gidecek sermayenin 5 milyar doları bulacağı tahmin ediliyor. Bu 3 milyar'ın 750 milyon doları ABD”ye yatırım için gitmiş. Türk tekeleri bu süre içinde en fazla ABD gibi emperyalist bir ülkeye yatırım yapmışlar. Bu da, “sermaye sermayeyi çeker”[2] kuralının kısa bir anımsatması oluyor.

2023 Ocak-Eylül arası yatırımlarla birlikte,  Türk tekellerinin yatırım yaptığı ülke sayısı 128'e, ihracat yaptığı ülke sayısı ise 190'a çıkmıştır. Türk tekellerinin bugüne kadar yurt dışında 2 bin 33 yatırımları var ve bu yatırımların toplam tutarı 54,1 milyar,[3]   3. ülkelerden yatırımlarla birlikte toplamda 58,4 ABD doları kadar.

Türk tekelerinin en fazla yatırımı finans ve madencilik sektörüdür. Madencilik sektörün payı, toplam yaıtımlar içindeki payı %25,9 iken, finsn ve sigorta yatırımlarının payı ise 19,1'dir.

Türk tekellerinin dış ülkelere yatırım amacıyla çıkardıkları sermaye, iş insanların ve ailelerinin türistik gezi harcamaları olmadığını burada söylemek uygun kaçmaz. Yine de biz söyleyelim. Belki türistik harcama olarak düşünenler olabilir. ABD, Almanya, Japonya, Çin ve diğer emperyalist ülkelerin tekelleri ne amaçla dış ülkelere sermaye yatırımlarında bulunuyorsa, aynı kumaşın parçası olan Türk tekelleri de aynı amçla dış ülkelere sermaye yatırımı yapıyorlar. Bazıları daha büyük sermaye yatırımları yaparken, bazıları daha az. Ama hepsini aynı amaçla, daha fazla sömürü ve hegemonya alanlarını genişletmek için...

Türk tekellerinin sermaye yatırımı deyince, akıllara, ülke içindeki bankalardan paralarını çekip daha güvenli olan dış ülkelerin bankalarında ya da TL'nin değeri düşük olduğu  ve enflasyonun yüksek olması nedeniyle dolar ve Avro cinsinden  mevduat hesabı açtırıyor diye düşünülmesin. Ayrıca hemen anımsatalım, Türk bankalarının faizi daha yüksek olduğu gibi, büyük mevduat sahipleri KKM ile paraya para demiyorlar. Türkiye'deki bankalar %400 kar yapıyor. Bu denli yüksek fazi ve kar, en güçlü emperyalist ülkelerde bile bulunmaz. Bu nedenle İstanbul Borsası dış yatırımcı  (kumarcı) çekiyor.

Türk tekeleri dış ülkelere çıkardıkları sermaye ile fabrika, banka, sigorta şirketleri, alt yapı yatırımları, Afrika'da yaptıkları gibi ucu bucağı belli olmayan tarlalar satın alıyorlar ya da yeni fabrika kuruyorlar. Demir yolları, barajlar, elektirik santralleri, petrol rafinerileri, büyük kopleks binalar, hava alanları ve limanlar inşa edip kuruyorlar.

Diğer ülke tekelleri dış ülkelere sermaye yatırımında bulunduğunda haklı olarak “emperyalist” oluyor, ama Türk tekellerinin dış ülkelerdeki yatırımı “emperyalist amaçlı” olmuyor, diyor, emperyalizm üzerine teori üreten ve kendilerine marksist-leninist diyen sosyal şovenistler.

Türk tekellerinin bütün ülkelerdeki yatırımlarını Emperyalist Türkiye adlı kitabımda belgeleri ile anlattım. Ancak, dikkat çekti, ama ciddi bir eleştiri gelmedi. Bu konun muhattapları (tabi ki, kendilerine ML ve Maoist diyenler) mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyorlar. Görmemeyi yeğliyorlar. Yine de inkar etmiş olmayayım, bazıları “Türkiye Afrika'da emperyal amaçlar güdüyor” yönlü araştırmalar yayınlıyorlar. Bunların, kısa zaman içinde “emperyalist” değerlendirmesine ulaşcaklarına inanıyorum. Ama şunu da ekleyebilirler: “Biz dediğimiz için emperyalist oldu (!)”.

Başlığa çıkardığım Afrika konusuna gelince:

Araştırıldığında görülecektir ki, irili ufaklı Türk tekeleri hemen hemen Afrika'nın bütün ülkelerine yayılmışlar. Afrika'ya bu denli yoğun ilgi, Afrika'nın kalkınması, yoksul halkın yoksuluktan kurtarılması, açlığa son verilmesi için mi acaba? Bazılarının böyle düşündüğünden kuşku yoktur.

Türkiye'li devrimciler ve komünistler Türkiye'yi emperyalist değerlendirmiyorlar. Ancak Togo'lu komünistler ülkelerindeki Türk tekellerini “emperyalist tekeller” ve Türkiye'yi de “emperyalist bir ülke” olarak değerlendiriyorlar. Ve ülkelerinde istemiyorlar. Türk tekellerinin aşırı sömürü ve faaliyetlerini yer yer protesto ediyorlar.

Togo'lu komünistler[4] ve anti-emperyalistler, Erdoğan'ın  (20.10.2021) Togo'yu ziyaretinde protesto gösterileri düzenliyor. Polis göstericilere saldırdığı gibi bir çok göstericiyi de tutukluyor. “Go Home Erdoğan” ve fransızca “Retournez chez vous Erdogan” diye de slogan atılıyor. 1960 ve 1970'lerin ilk yarılarında, çok atılan bu sologanlara, Türkiyeli devrimciler yabancı değildir.

Son yıllarda Afrika emperyalistlerin yoğunlaştığı pazar alanlarından biri haline geldi. Özellikle yeni emperyalist ülkelerin girmesi ve buna bağlı olarak eskilerin gerilemesi, deyim yerindeyse,  buradaki emperyalist kapışmayı kızıştırdı. Afrika'nın Sahelülkelerin de (Mali, Çad, Gine, Burkina Faso, Nijer) ve son olarak Orta Afrika'da Gabon'da peş peşe askeri darbelerin gerçekleşmesi, bu emperyalist kapışmadan bağımsız değildir. Batı Afrika ülkesi Gine Bissau'da ise başarısız bir darbe girişimi yaşandı. Ancak sular durulmuş değildir.

Afrika'da etkin olan ABD, Fransa, İngiltere hızla gerilerken ve yeni emperyalist ülkeler olan Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika ve Türkiye pazarlarda etkin olmaya başladı. Bu yeniler, eski emperyalist ülkeleri adeta buralardan kovdular ya da kovuyorlar.

ABD'nin kıvrak dışişleri bakanı Afrikalı'lara “geçmişi unutup, ilişkilerimizi sıfırdan başlatalım”, çağrısında bulunuyor. Yani, sömürgeci, katliamcı, köle tacirliğimizi “unutun” demek istiyorlar.

Ve bütün emperyalist ülkeler Afrika ülkeleriyle toplantılar (onlar “zirve” diyor) düzenliyor. Bugüne kadar, Çin, Türkiye ve Japonya üçer, ABD ve Rusya ikişer, Hindistan bir “zirve” düzenledi. Fransa'nın ise 28'den fazla “zirve” düzenlediği biliniyor. AB ise altı defa Afrika ülkeleriyle “zirve” gerçekleştirmiştir. BRICS ise G. Afrika'da gerçekleştirdiği son toplantısında Afrika'yı içine almıştır. Kısacası, bütün emperyalistlerin hemen hemen hepsi birer “Afrika dostu” olup çıktılar. Emperyalist devletlerin Afrika üzerindeki hegemonya kapışmasından en çok kayıp eden ise Afrika'da daha fazla etkinliği olan Fransız emperyalizmi oldu.

Türkiye'nin Afrika'daki Yayılmacılığı

“Emperyalist Türkiye” adlı kitabımda, “Türk Devletinin Afrika Kıtasındaki Emperyalist Yayılmacılığı” başlıklı bölümün daha ilk paragrafında şunlar söyleniyor:

Öncelikle bir olguyu vurgulamak gerekiyor. Başta Çin olmak üzere, yeni gelişen emperyalist ülkeler, alt yapı ve sanayi olarak gelişmemiş Afrika ülkelerine büyük yatırımlar yapmaktadırlar. Eski emperyalist ülkelerinde yatırımları olmasına karşın, esas olarak, Afrika’nın yer altı zenginliklerini yağmalamakla meşgul oldular. Yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkmasıyla emperyalist rekabet kızıştı ve kapitalizm açısından daha az gelişmiş Afrika ülkeleri, yeni emperyalist ülkeler için pazar geliştirme açısından daha cazip geldi ve buraya yoğunlaşmaya başladılar. Bunlardan birisi de Türk emperyalist burjuvazisidir. Uluslararası kapitalizmin gelişmesine ve genişlemesine bağlı olarak, kapitalizm, ulaşabildiği bütün alanları kendine meta/sermaye pazarı olarak açamanın ölümüne savaşını vermekten kaçınamayacaktır. Afrika ya da her hangi bir ülke kapitalist dünyanın süretinden ayrı kalamaz.[5]

Emperyalist Türkiye ise, 1998 yılından itibaren Afrika ülkeleri ile siyasi ve ekonomik ilişkilerini “Afrika Açılım ve Eylem Planı” adı altında geliştirmeye başladı. Bu, özelleştirmeler ile semiren Türk tekellerinin sermaye birikimi ve merkezileşmesiyle doğru orantılı olarak gelişti. Türk tekelleri bu tarihten itibaren dış ülkelere daha fazla sermaye yatırımına başladı.

“Emperyalist Türkiye” kitabımda bunlar geniş olarak ele alınmaktadır. Burada kısaca değinip geçeceğim. Her emperyaslist devlet ekonomik, siyasi ve askeri yayılmacılığın yanına kültürel yayılmacılığı da eklerler. Bunlar bir bütündür. Türk devleti de yumuşak güçler olarak, Kızılay, TİKA, AFAD, DEİK, Diyanet Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü, Türkiye Maarif Vakfı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Anadolu Ajansı vb. gibi. Bunların dışında THY yayılmacılıkta önemli bir görev yapmaktadır. THY, her geçen günde büyümekte ve uçuş noktalarını artırmaya devam etmektedir.[6]

Burada daha çok Türk tekellerinin Afrika'daki doğrudan sermaye yatırımlarına (DDY) odaklanacağım.

Türk işaat tekelleri, 1998'den önce de Afrika'ya açılmışlar ve orada iş yapıyorlardı. Ancak devlet olarak 1998'den sonra daha kapsamlı ve bilinçli olarak Afrika'da yoğunlaşmaya başladı. 2003 yılında, “Afrika Ülkeleriyle Ekonomik İlişkilerin Geliştirilmesi”, 2005 yılında “Afrika Yılı”nın ilan edilmesi, ve sırasıyla 2008 (İstanbul), 2014 (Ekvator Ginesi), 2021(İstanbul) yıllarında 1., 2., 3., Türkiye-Afrika Zirvesi” toplantılarının yapılması ve, 2003 yılında 12 Afrika ülkesinde olan elçilik sayısını 2023 yılı itibariyle 44'e çıkarması, Türk tekellerinin Afrika'ya bütün ağırlıklarını verdiğinin göstergelerinden bazılarıdır. 2003'de Afrika ülkelerinin Ankara'daki elçilik sayısı 10 iken, 38'e çıkmıştır. Devlet ve hükümet başkanları düzeyinde gerçekleştirilen  “Türkiye-Afrika Zirveleri”, her beş yılda bir yapılıyor. 2019 yılında yapılması gereken zirve korona salgını yüzünden ertelenmiştir.

R, T. Erdoğan, AKP'nin iktidara gelmesinden bu yana (2002-2022) 53 kez Afrika ülkelerini ziyaret etmiş. Bunun yanında bir çok devlete bağlı sivil, resmi, askeri ve ticari kurumların görüşmeleri yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir.[7]

Türk Tekellerinin Afrika Ülkelerine Doğrudan Yatırımları

Yine belirteyim, Emperyalist Türkiye adlı kitabımda bu konular daha detaylı olarak ele alınmaktadır. Yine de burada kısaca belirtelim.

Türkiye'nin Afrika ile ticari ilişkileri, 2003 yılında ihracatı 5,4 milyar ABD doları iken, 2022 yılı sonu itibariyle 23,6 milyar dolara çıkmıştır. 2022 yılı sonu itibariyle de Afrika ülkelerinden ithalatı 9,5 milyar dolara yükselmiştir.

Dünyanın en büyük Mütteahhit Firmaları listesinde 40 Türk inşaat tekeli yer alıyor. Bunların 2024 yılı sonu itibariyle Afrika ülkelerinde yaptıkları ve yapmaya devam ettikleri işlerin (toplam 864 proje) tutarı 84 milyar ABD doları kadar.

Türk tekellerinin Afrika kıtasında en çok yatırım yaptığı ülkelerin başında, Mısır, Cezayir, Etiyopya, Fas ve Libya, yani Kuzey Afrika ülkeleri gelmektedir. Cezayir ve Senegal Tosyalı Holding'in yatırım alanı ve Cezayir'in en büyük çelik üretim fabrikası Tosyalı'ya ait. Tosyalı tekeli,  yeni ayaıtırımlarla Cezayir ve Afrika'da büyümeye devam ediyor. Türk tekeleerinin Afrika ülkelerindeki doğrudan sermaye yatırımları 7 milyar ABD dolarına yaklaşmış durumdadır.

Senagal'de sadece Tosyalı değil, Doğanlar Holding'de (Kelebek mobilya sahibi) bir fabrika açtı ve 250 kişi çalışıyor. Hedefleri fabrikayı daha da büyütmek.

Karpowership (Karadeniz Holding), bir çok Afrika ülkesinde var ve gemide elektirik üretererek

ülkelere satıyor. “Karpowership'in 36 yüzer enerji gemisinden oluşan 6 gigavat elektrik üretim kapasitesi bulunuyor.” Güney Afrika Cumhuriyeti ile bir anlaşma yaparak üç limana 20 yıllığına ulaşım izini aldı.[8]  Yani, Küba'dan başlayıp birden fazla Afrika ülkesine kadar uzanan bir enerji tekeli.

TC Ticaret bakanlığı'nın Yurt Dışı Yatıurım Anketi-2023'e göre, Kuzey Afrika ülkelerine, 1,597 milyar dolar yatırım yapılırken, diğer Afrika ülkelerine Türk tekelleri 79,6 milyon yatrım yapmış.

Koç Holding'e bağlı Arçelik Mısır'da yeni bir fabrika kuruyor. Yeşim Tekstil, Mısır'da var olan 3 fabrikasına bir tane daha ekliyor. Hayat Holding'in Mısır'da 3 fabrikası var.

Tunus'da Türk tekelleri bir biriyle yarıştıkları gibi, Uluslar arası diğer emperyalist tekellerle ortaklık kurarak projelere talip oluyorlar. Çalık Holding Libya'da enerji yatırımı yapıyor.[9]

Bir haber daha: “Türk iş kadını Abide Gülel, Batı Afrika ülkesi Togo’da 90 milyon dolarlık projede Afrika’da Yeşil Devrim’e katıldı”[10]

Alt yapı yatırımlarından enerji yatırımlarına ve madencilik sektöründe Türk tekelerini Afrika'da görmek artık bir sır değil.

TAV tekeli, Afrika ülkelerinden, Kenya ve Tunus'da bir çok şehrin hava alanlarının işletmesini almıştır. Miller Holding, Afrika'nın bir çok ülkesinde, özellikle de Demokratik Kongo Cumhuriye'tinde büyük sayılabilecek derecede yatırımları vardır.

İndependent Türkçe'den Emir Tahir şöyle yorum yapıyor:

Halihazırda New York'ta toplanan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, nüfuz dairelerini genişletme ya da en azından sahip oldukları nüfuzu koruma çabası içerisinde Çin, Rusya, Fransa, ABD ve daha küçük ölçekte Türkiye arasındaki büyük güç rekabetinin en son sahnesi olarak Afrika'ya ışık tuttu. “[11]

Türkiye'nin Afrika'daki askeri üsleri, silah anlaşmaları, silah ihracatı, Somal'nin adeta yarı sömürge haline getirlmesi, Libya'da önemli bir nüfuz edinmesi, Suda'ndan Nijer'e kadar darbecilerle sıkı fıkı olması, sermaye yatırımlarından ayrı ele alınamaz ve bunlar emperyalist bir devletin yapabileceği işlerdir.

Türkiye'nin Afrika ülkelerinde (Somali'de 99 yıllığına  780 bin 500 hektar ve Nijer 100 bin hektar), özellikle de Beyaz Nil üzerinde toprak kirlamaları, aç Afrikalıları doyurmak ve tarımı bilmediklerinde değil, emperyalist amaçla yapılmaktadır. İngiltere, Çin ve ABD ne amaçla kiralıyorsa, Türk devleti de aynı amaçla kiralamaktdır.

Türk tekellerinin Afrika'dakii sermaye yatırımları hemen hemen bütün kıtayı sarmış ve diğer emperyalist ülkelerin tekelleri ile pazar kavagasına girmiş durumdadırlar. Askeri olarak saldırgan  emperyalist bir devlet olan TC, aynı zamanda özellikle Ortadoğu (özelikle Irak ve Suriye), Afrika, Kafkasya ve Doğu Akdeniz'de giderek f-daha da saldırganlaşmaktadır. Türk devletinin saldırganlığı emperyalist sermayesinin büyümesine oranla at başı gitmektedir.

DEİK'in 12-13 Ekim 2003 tarihleri arasında yapacağı Afrika toplantısını bu gözle değerlendirmek gerekiyor. 11.10.2023

[1]    Naki Bakır, https://www.dunya.com/kose-yazisi/turk-sermayesinin-bu-yil-yatirimda-gozdesi-abd/704724

[2]    Bkz. Yusuf Köse, Emperyalist Türkiye, sf. 207, El Yayınları

[3]    https://ticaret.gov.tr/hizmet-ticareti/yurtdisi-yatirimlar/uluslararasi-yatirim-istatistikleri/turkiyede-yerlesik-gercek-ve-tuzel-kisilerin-

[4]    31 Ağusto-3 Eylül 2023 tarihinde Almanya'nın Thrüngen Eyalatin'de (Truckenthal Köyü), Uluslararsı 3. Madenciler Konferansı gerçekleştirildi. Togo'dan da bir delege gelmişti. Onun anlatımı. Türkiye'den katılan delegeler ise dinledi.

[5]    Yusuf Köse, Emperyalist Türkiye, sf. 253, El Yayınları- 2022

[6]    Bkz. Y. Köse, age

[7]    https://www.aa.com.tr/tr/politika/turkiye-afrika-kitasiyla-2022de-de-yogun-bir-diplomasi-yuruttu/2774265

[8]    Dünya gazetesi, 20.05.2023

[9]    Kerim ülker, Dünya Gazetesi, 23.08.2023

[10]          https://www.analizgazetesi.com.tr/haber/turk-is-kadini-afrikada-yesil-devrime-katildi-6745/

[11]  Emir Taihiri, https://www.indyturk.com/node/662681/d%C3%BCnyadan-sesler/afrika-alt%C4%B1n-yumurtlayan-k%C4%B1ta

 

2090

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Sayfalar