Pazar Mayıs 19, 2024

Bu ateş sizide yakacak

20 Temmuzda gerçekleştirilen AKP darbesiyle ülkemizin saraydan KHK'lerle idare edildiği bir süreçten geçiyoruz.20 temmuzla birlikte ilan edilen OHAL'le FETÖ'ye yönelik gerçekleştirilen operasyonlarla on binlerce insan tutuklandı, 150 bine yakın çalışan insan işten çıkarıldı.15 temmuz da askeri darbe girişimine kalkışan FETÖ'cülerle mücadele adı altında AKP'ye daha açıkçası sisteme muhalif tüm kesimlerin işten çıkarılması, gözaltına alınması, tutuklanması gerçekleştirildi.

    20 Temmuz 2017'den bu yana OHAL'le yönetilen ülkemizde patronlar, işverenler iş yaşamından memnunlar. OHAL'den memnunlar. İşverenlerin OHAL'e yönelik eleştirileri, kaygıları kandırmacadan ibarettir. Saray sahibi RTE'nin de konuşmalarında belirttiği gibi 'işverenlerin OHAL'den memnun olmaları gerekir, OHAL'de grev yasakları gündemdedir.'

    OHAL'le saraydan idare edilen ülkemizde KHK'lerle patronlar, işverenler  emeğiyle geçinenlere, çalışan emekçilere yaşamı  yaşanmaz hale getirmiş durumdadırlar.

     İşte tam da bu süreçte Sıtkı Aydın isimli bir inşaat işçisi borçlarını ödeyemediği için TBMM bahçesinde üzerine benzin dökerek kendisini yaktı.

    Hatırlayalım,

    Son iki yılda işsiz kaldığı için, ailesine bakamadığı için v.s. çaresiz kalan 161 işçinin intihar ettiği gerçeği orta yerde durmaktadır. Buna ilave olarak da belirtebiliriz ki geçen yıl içerisinde işsiz kalanlar, geçinemeyenler, borçlarını ödeyemeyenler yakmışlardı kendilerini...

Ulaş Akın işsizlikten 2016 da Antalya'da kendini yakmış, yaşamını yitirmişti.

M.Ö. adlı bir kişi 2017 de Urfa'da kendini yakmıştı.

Haydar Ç. 2017 de Kayseri'de borçlarını ödeyemediği için valilik önünde benzin dökerek kendini ateşe vermişti.

Sıtkı Aydın'da 2018 de Ankara'da üzerine benzin dökerek kendini yaktı.

    İnşaat işçisi Sıtkı Aydın'ın kendisini yakması diğerlerine göre daha çok ses getirdi. Çünki eylem Ankara'nın göbeğinde, meclisin bahçesinde gerçekleşmişti.

    Saray danışmanlarının ve hükümet yetkililerinin açıklamalarına bakılırsa ülkemizde işsizlik yok, yoksulluk yok yıllık gelir 10 bin euro'nun üzerinde. Ekonomimizin % 11 büyüdüğü, dünyanın bizi kıskandığı  bir dönemi yaşıyoruz. Asgari ücret dersen yeterli düzeyde.

Harca, harca bitmez! Durum bu kadar iyiyken bu insanlar kendilerini neden yakıyorlar ...

    Gerçeklik bu mu...

    2017 yılında yapılan araştırmalara göre,

Ülkemizde 6 milyona yakın işsiz var. İşsizlik %17 civarında. 2017 yılında 2006 işçi çalışırken iş kazaları denilen iş cinayetlerinde yaşamını kaybetmiş.

     İşçiler inşaatlarda, fabrikalarda, atölyelerde v.b. çalışma alanlarında iş cinayetlerinde ölmek istemiyorlarsa, işsiz kalıp sefaletle, açlıkla karşılaşmak istemiyorlarsa örgütlenmek zorundadırlar. Sınıf bilincinden yoksun, örgütsüz emekçiler tek başına kalınca S.A. örneğinde olduğu gibi yoksulluktan, borçlardan kurtulmanın yolu olarak üzerine benzin dökerek yakmayı yeğliyorlar. Örgütsüz işçi çaresiz kalıp kendini yakmaktadır.Eğer işçiler örgütlü olursa, dayanışmayı, birlikteliği hedef alır birlikte direnişi gerçekleştirirlerse  çaresiz kalmazlar.Kendisini yakmasına da gerek kalmaz.

    İşçiler, birleşip birlikte mücadele ederlerse patronlara dünyayı dar ederler.

    İşçiler,örgütlenir, sınıf bilincini kuşanırlarsa  iktidarı da değiştirebilirler...

    Saraylar yıkılır,taçlar yere savrulur...

    Tarih bunun tanığıdır... 

48224

Çetin Çetin

Çetin Çetin sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Çetin Çetin

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Sayfalar