Çarşamba Nisan 24, 2024

Çetin Çetin

Çetin Çetin sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Tecrite Karşı Ses Olmak

 Açlık Grevleri (AG) 12 Eylül 1980'de Askeri Faşist Cuntanın (AFC) iktidarı ele geçirmesiyle birlikte hapishanelerde baskılara, hak gasplarına, işkencelere karşı sıklıkla başvurulan eylemler olmuştu.

AFC devrimci mücadeleyi bastırmak için ülkede terör estirdi. Yakaladığı, tutukladığı devrimcileri, yurtseverleri günlerce, aylarca süren işkenceli sorgulardan geçirdikten sonra öldüremediklerini hapishanelere doldurdu. Zindanlarda da teslim alma/siyasal kimliğinden vazgeçirme baskı politikaları uyguladı. Bu baskı politikaları hapishanelerde devrimciler tarafından direnişlerle karşılanıyordu. Siyasi tutsaklar çeşitli direnişlerle birlikte dönem dönem bedenlerini açlığa yatırarak siyasal taleplerle, zindanlardaki baskı ve işkenceleri durdurma, zindan yöneticilerine geri adım attırma amacıyla AG yapıyorlardı.

AFC döneminde ülkenin çeşitli hapishanelerinde özellikle Metris ve Amed'de yapılan AG ve ÖO'da onlarca şehit verildi. Komünistler, devrimciler, yurtseverler direnişlerde, AG'lerde, ÖO'da ölümsüzleştiler. Hapishanelerde siyasal taleplerle veya Hapishanelerdeki baskı ve saldırılara, hak gasplarına karşı hak alma mücadelesi olarak yaşama geçirilen AG'leri AFC döneminden sonra kurulan Özal hükümeti döneminde de devam etti.

Türkiye hapishanelerinde baskı, saldırı ve işkenceler hiç durmadığı gibi direnişler ve AG'leri de eksik olmadı.1996 yılında tecrit ve hak gasplarına karşı gerçekleştirilen AG ve ÖO'da 10 devrimci tutsak ölümsüzleşti. Yine 2000 yılında tutsaklara yönelik Tecrit ve İzolasyona karşı (F Tipi hücre sistemine karşı) gerçekleştirilen AG ve ÖO eylemine 19 Aralık 2000'de Faşist devletin saldırısıyla 28 devrimci tutsak ateşli silahlarla katledildi. Devrimci tutsaklar zorla, işkencelerle F Tipi hücrelere konuldular. Devam eden direnişlerde ve ÖO'da 120 devrimci tutsak ölümsüzleşti. ÖO'daki devrimci tutsakların zorla besleme işkenceleri sonucunda Werniko Korsakof denilen hastalıkla sonuçlanan 500'e yakın tutsak sakat bırakıldı.

Günümüzde de F Tipi hapishanelerde hak gaspları, tecrit ve işkence hız kesmeden devam ediyor. Van hapishanesinde TKP/ML ve MKP davalarından yargılanan devrimci tutsaklar 127 gündür hapishanedeki baskılara ve keyfi uygulamalara karşı ÖO'dalar. ÖO direnişçileri TKP/ML davasından Kadir Karabak ve MKP'den Esat Naci Yıldırım 127. günde taleplerinin kabul edildiğini belirten tutsakların TTB'li hekimler tarafından muayene istekleri hala kabul edilmiş değil Devrimci tutsaklar hapishane koşullarına mahkûm ediliyorlar.

PKK'nin önderi Abdullah Öcalan uzun yıllardır tecrit altında İmralı adasında tutuluyor. 2 yıldan uzun bir süredir avukatlarıyla ve ailesiyle görüştürülmüyor. A. Öcalan'a yönelik   tam bir tecrit ve izolasyon politikası uygulanıyor. 

PKK'nin önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle DTK Eşbaşkanı ve HDP Hakkâri Milletvekili Leyla Güven'in 8 kasımda başlattığı süresiz ve dönüşümsüz Açlık Grevi 77. gününde devam ediyor. Gelinen aşamada aile ve avukatlarıyla görüşe çıkamıyor. Onlarca hapishanede 300'e yakın tutuklu da destek için Açlık Grevinde. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinin büyük şehirlerinde başta Strasburg’da, Frankfurt'ta Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve Van hapishanesindeki TKP/ML ve MKP tutsakları Kadir Karabak ve Esat Naci Yıldırım'ın taleplerinin kabul edilmesi için AG'leri yapılıyor.

Güney Kürdistan'da , Rojava'da, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için kitlesel Açlık Grevleri , yürüyüşler yapılıyor. Son bir haftadır Kürtler, devrimciler, demokratlar, ilericiler Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde yürüyüşler, mitingler ve çeşitli gösterilerle Leyla Güven'in başlatmış olduğu AG'ne destek sunuyorlar. Türkiye parlamentosunun kendi vekilinin istemlerine, mücadelesine sahip çıkmazken Avrupa'nın çeşitli ülkelerin parlamentoları, parlamenterleri, Nobel ödüllü bilim insanları, yazarları, aydınları Leyla Güven'in yanında olduklarını, desteklerini iletirlerken Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasını isteyen/talep eden bildiriler yayınlıyorlar. Tecride karşı mücadeleyi desteklediklerini, Leyla Güven'in mücadelesinin yanında olduklarını belirten açıklamalar yapıyorlar.

Tek adam diktatörlüğüyle idare edilen Türkiye'de A. Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasıyla ilgili Leyla Güven'in başlatmış olduğu AG ile ilgili yazılı ve görsel basında bir satırlık bile haber yok. Tek adam rejiminin esir aldığı basın sessizliğini koruyor...

Açlık Grevinde olanlar, Tecridin kaldırılması için mücadele edenler Kürtler olunca sessizlik...

Bir avuç devrimci basının, devrimci yazar ve aydının dışında, yazılı basın sessiz, görsel basın sessiz...

Sosyal şoven politikaların basın üzerinde, yazarlar, aydınlar üzerinde ne denli etken olduğunu görebiliyoruz.

Halbuki günümüz açısından insani değerler uğruna ölümü göze alanları sahiplenmeye, onlarla birlikteliğe en fazla gereksinim duyduğumuz bir süreçte yaşıyoruz. Faşist Diktatörlüğe karşı birlikte mücadeleyi örmek, geliştirip güçlendirmek önümüzde bir görev olarak durmaktadır.

Bilinir ki içerideki direnişler,Açlık Grevleri dışarıdaki mücadelelerle sahiplenmeye bağlı olarak kazanılır.

Sevgili Leyla Güven'in direnişini, Açlık Grevini sahiplenmek, büyütmek gibi bir görevimiz olduğu bilince çıkarılmalıdır.

Umut..Mücadele.. Direnis

Aralık ayındayız...

    İdamlarla, işkencelerle, katliamlarla anılan bir aydayız.

    Gerçi diğer aylar da aynı yoğunlukla dolu desek yanılmayız.

    Çocukların yaşlarının büyütülerek idam edildiği aydayız.

    13 aralık...17 yaşındaki Erdal Eren yaşı büyütülerek tam 38 yıl önce AFC'nın generalleri tarafından idam edildi.Çocukların kurşunlanarak katledildiği... (-Mazlum Akay, Mehmet Nuri,Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz, Berkin Elvan devletin öldürdüğü çocuklardan bir kaçı - )

     Adı ALİ İsmail olan gencin sokakta sivil polisler tarafından kalaslarla dövülerek öldürüldüğü...

    Çocukların tecavüz edilerek katledildiği,on binlercesinin hapishanelere doldurulduğu ...

    İnsanların inançlarından dolayı hor görüldüğü, ötekileştirildiği, öldürüldüğü, katliamlara uğratıldığı bir ülkede yaşıyoruz.

    Aralık dediğimizde katliamlar aklımıza geliyor...

    19 aralık Hapishaneler katliamı, 19 aralık 2000 yılında,Türkiye'nin en kanlı hapishaneler operasyonu yapıldı. F Tipi hapishanelere karşı 20 ekimden beri sürmekte olan Ölüm Oruçlarını sona erdirmek, siyasi tutsakları F Tipi hapishanelere doldurmak amacıyla 20 hapishaneye yapılan bu operasyonda 28'i siyasi tutsak olmak üzere 32 kişi katledildi. Yüzlerce siyasi tutsak yaralandı.

    19-26 aralık Maraş katliamı, 19 ile 26 aralık 1978 'de Maraş'ta alevi inancından insanlarımıza yönelik Faşist MHP ve ülkü ocakları tarafından devletin güvenlik güçlerinin gözetiminde, denetiminde gerçekleştirilen katliamda resmi verilere göre 150 kişi öldürüldü, 176 kişi yaralandı. Alevi inancından insanlarımıza ait 2000'in üzerinde ev ve iş yeri yakıldı. Resmi olmayan beyanlara göre ise ölü sayısı 500'e yakındır. Bu katliamın ardından hemen sonra bu bölgede yaşayan alevi nüfusun yüzde 80'i yurt içi, çoğunlukla da yurt dışına göç etti.

    28 aralık Roboski katliamı, 28 aralık 2011'de Şırnak'ın Uludere ilçesinin Roboski köyünden Irak'a geçen bir grup kaçakçı F-16 uçakları tarafından vurulmuş, katliamda 17'si çocuk 34 kişi yaşamını yitirmişti. Bu katliam Kürt halkına yönelik katliamların ilki olmadığı gibi sonuncusu da değildi.


 

    Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki kurulduğundan bu yana seceresi katliamlarla dolu.1915 Ermeni soykırımı gibi bir insanlık suçu defterine kayıtlı. yine Süryanilerin  katliamları, Rumların, Yahudilerin zorla göç ettirilmesi...Günümüzde de Kürtler...Gerçi Kürtlerin katledilmeleri 1925'lerde başladı.Kürtlere yönelik imha ve inkar politikası kuruluşundan bu yana bu devletin temel politikası...

    Faşizmle idare edilen bu ülkede hakim sınıflar bununla da yetinmeyerek dönem dönem Askeri Faşist Diktatörlüklere geçiş yaptılar. 12 mart, 12 eylül gibi...

    Askeri Faşist Diktatörlükler (AFC) döneminde işkenceler, idamlar, katliamlar bir hız daha kazandılar. 12 mart ve 12 eylül AFC'ların iktidar olduğu yıllarda ilericiler, devrimciler, komünistler kurşunlandılar, işkencelerde katledildiler, idamlarda ölümsüzleştiler.

    12 martta Türkiye Devrimci Hareketi (TDH) nin önderlerinden Mahir Çayan 10 yoldaşıyla birlikte Kızıldere'de katledildiler.

    Yine 12 martta TDH'nin önderlerinden Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan darağacında ölümsüzleştiler. TKP/ML'nin kurucusu ve önderi İbrahim Kaypakkaya Amed zindanında işkencede katledildi.Ser verip sır vermeyen önder olarak tarihe not düşüldü.

    12 eylül AFC  döneminde 12 marttan çıkarılan derslerle işkenceler, sokak infazları, idamlar tüm hızıyla devam etti.Hapishanelerde özellikle Amed'de katliamlar gerçekleşti. Kürt ulusal mücadelesinin onlarca insanı katledildi.  Mazlum Doğan'lar  zülme,işkencelere Newroz'da bedenini ateş topuna dönüştürerek yanıt oldular.


 

    Günümüzde de faşist diktatörlük yüzündeki peçeyi atarak açık faşizme, tek adam diktatörlüğüne geçiş yaptı.

    Hapishaneler tarihinde hiç olmadığı kadar dolu.

    Kadınların sokak ortasında katledildiği, çocuklara tecavüzün tavan yaptığı, öğrencilerin hapishanelere doldurulduğu,Kürt halkına yönelik imha ve inkar politikasının en koyusunun uygulandığı ...

 Kürt şehirlerinin tanklarla, obüslerle yıkıldığı, bodrumlarda yüzlerce sivilin kurşunlanarak, yakılarak katledildiği...

 İlericilerin, devrimcilerin, komünistlerin kurşunlandığı, sokak infazlarının yapıldığı, hapishanelere doldurulduğu...

 Ülkenin bir bütün hapishaneye dönüştürüldüğü ...

 Sendikaya üye olan işçilerin işten atılarak açlığa mahkum edildiği...

 Haklarını arayan greve giden işçilerin gözaltına alınarak hapishanelere doldurulduğu ...

 İşçi cinayetlerinin  tavan yaptığı ...Tek adam diktatörlüğüyle yönetilen bir ülkede yaşıyor insanlarımız.

Tüm bu olumsuzluklara karşın işçilerin,emekçilerin direnişlerine, kadınların mücadelelerine ...

 Devrimcilerin, komünistlerin, Kürt ulusal hareketinin faşist diktatörlüğe karşı ortak mücadelesine de tanıklık ediyoruz.

    Bu ülkede direnişlere de tanıklık ediyoruz.

    Devrimcilerin, komünistlerin örgütlülüğünde direnişin olduğu yerde mücadele yükselir, umut yeşerir.

    UMUT işçinin örgütlülüğünde, emekçinin direnişinde...

    UMUT dağlarda...

Hedef Menbiç mi?

Kürt düşmanlığıyla gözü dönen RTE ''hazırlıklarımızı tamamladık, Fırat'ın doğusuna harekat bir kaç gün içerisinde başlayacak'' açıklamasıyla 31 martta yapılacak olan yerel seçimlerin startını verdi.

   Seçimlerde AKP'nin azalan oylarını arttırmanın yollarından biri olarak savaşı, saldırıyı gündemine koyan ve bundan da daha önceleri karlı çıkan AKP'nin başı RTE yerel seçimlerden önce Kürt düşmanlığı politikasını yaşama geçirerek oyları toplamayı hedeflediği için  Fırat'ın doğusuna operasyon yapılacağını basından duyurmuş oldu.

    BOP çerçevesinde ABD emperyalistlerinin denetiminde (BOP eş başkanı olarak) orta doğu coğrafyasında yeni Osmanlıcılık hayalleriyle hareket edip, Lozan antlaşmasını yırtıp atmaktan, Musul ve Kerkük bizimdir anlayışıyla hareket eden RTE ,Suriye'de ''kardeşim Esad politikasından katil Esed politikasına çark ettikten sonra Şam'da Emevi camiinde namaz kılmaktan dem vurmaya başlamıştı.

    Komşularla sıfır sorundan tüm komşularla sorun politikasında buluşan AKP ve onun başı RTE özellikle de güney komşularla ciddi anlamda sorunlar yumağına yuvarlanarak çatışma/savaş durağında buluştu.Öncelikle YPG'nin Menbiç üzerinden Afrin kantonuyla buluşmasını engellemek amacıyla IŞİD'le mücadele yalanıyla Cerablus ve El Bab'a saldırdı.Önde eğitip donattığı, besleyip büyüttüğü mayın eşekleri ÖSO ile Cerablus ve El Bab'ı işgal etti.Buralara kendisinin eğittiği çeteleri yerleştirdi. Bir süre sonra da Astana görüşmelerinde verilen ödünler karşılığı Rusya'nın yeşil ışık yakması sonucu Afrin'e yönelik saldırılar başlattı.Yine ÖSO denilen cihatçı çeteler önde ardından tanklar, zırhlı araçlar, havadan da uçaklar ve helikopterlerle yaptıkları katliamlar sonucu Afrin'i işgal ettiler.

    Afrin işgali Rusya'nın hava harekatına yeşil ışık yakması,Suriye rejiminin ve ABD'nin sessiz kalmasıyla gerçekleşti. Aynen gene böyle bir seçim öncesi(24 haziran seçimleri) de gerçekleşen bu saldırı politikasıyla içte de YSK saldırısıyla seçimleri kazanmıştı.

    Türk hakim sınıfları Suriye'nin kuzeyinde, Rojava'da oluşturulan Kürt özerk bölgesinden kuruluşundan bu yana rahatsızlık duyuyorlar.Besledikleri cihatçı çeteleri IŞİD  Kobani'de YPG karşısında yenilgi almasından bu yana Rojava'da kurulan Kürt özerk bölgesinden , Rojava'dan rahatsız olmaktan öte düşmanca davranışlar sergilediler.Zaten içeride Kürtlerle savaşırken hemen sınırın öbür tarafında bir Kürt özerk bölgesinin oluşumu Türk hakim sınıfları açısından kabul edilecek bir durum değil.

    İçeride Kürtlere yönelik imha politikası yürütülürken dışarıda da bu oluşuma müsamaha edilemezdi.

    Öncelikle 2016'da Fırat kalkanı operasyonu ile Cerablus ve El Bab ardından 2017'de Zeytin dalı operasyonu ile Afrin işgal edildi. Şimdi de hedefte Fırat'ın doğusu ve Menbiç var. TC'nin Fırat'ın doğusunda ilk hedef olarak belirlediği Gire Spi ve Serekaniye geliyor. Buralarda ''Arap kemeri'' yerine ''Türk kemeri''oluşturmak istiyorlar. 

    RTE'nin Kuzey Suriye Özerk bölgesine operasyon söylemini , Fırat'ın doğusuna saldırıdan çok ABD'den Menbiç'e yapılacak işgale yeşil ışık yakması için bir girişim olarak değerlendirmek gerekir.Hedef olarak Fırat'ın doğusunu gösterip Menbiç'e saldırmak, Menbiç'i işgal etmek olabilir.

    Böylece AKP ve başı RTE dış ve iç politikalarda sıkışmışlığını böyle bir hareketle atlatma çabası içerisinde .Ayrıca mart ayında yapılacak olan yerel seçimlerde yapacakları hilelerle başarı sağlama anlayışını güdüyorlar.Nasıl olsa her seçim öncesiAKP ve başı RTE'nin bekası için mutlaka bir dışa yönelik saldırı/savaş gerekli.Savaş politikasıyla seçimlerin kazanılması politikası onların çokça başvurduğu bir politika durumuna gelmiş durumda.

    Türk hakim sınıflarının Kürt özerk yönetimi bölgesine saldırısıyla esas olarak(burada oluşan) sınırın hemen öbür tarafında oluşan Kürt özel bölgesine ,burada oluşan sisteme tahammülsüzlüğü, düşmanlığıdır.Burada kurulan özgürlükçü sistemin ,yönetimin diğer bölgelerdeki Kürtlere örnek olmasını engellemek.

    İkincisi de RTE'nin TSK'nın burada savaşta elde edebileceği/edeceği başarıyı mart ayında yapılacak yerel seçimlerde kendi çıkarları için kullanmadır. Yani savaşı, ölümleri oy'a dönüştürme...

    Son olarak da IŞİD'in Dera Zor da YPG tarafından sıkıştırıldığı, bitme aşamasına geldiği bir dönemde RTE'nin Suriye'yi işgal etmeye çalışması aynı zamanda IŞİD'in ömrünü uzatmaya yönelik bir tavır olarak da okunmalıdır.

    Türk hakim sınıflarının Kürtlere yönelik bu saldırılarına karşı ilericilerin, demokratların, devrimcilerin TC'nin bu saldırgan politikalarını teşhir etmeleri, içeride ve dışarıda TC'nin savaş politikalarına karşı sokakları hareketlendirmeli.

    Direniş zamanıdır...

Kriz

    İki olgu sabırsızlıkla hafta başını (9 günlük bayram tatilinin bitmesini) bekliyor.

TL karşısında epey rekorlar kıran dolar hafta başına (9 günlük tatilden sonra) yeni rekorlara hazırlanıyor. Bir diğeri de Rusya'nın hava, İran'ın devrim muhafızlarının desteğiyle ülkesinin %96’sında denetimi geri alan Esad rejimi cihatçıların elinde kalan tek kale (!) İdlib'e yönelik bir saldırı başlatmak için Rusya'nın işaretini bekliyor.

Suriye ordusu İran ve Rusya'nın desteğiyle güneyde cihatçıları yenilgiye uğrattıktan sonra kuzeye, tek kaleye(!) İdlib'e yöneldi. Rusya'nın 2015’te doğrudan savaşa katılmasıyla cihatçılardan geri alınan bölgelerden anlaşmalarla ayrılan cihatçıların İdlib'de toplanmalarından dolayı buradaki cihatçı sayısı epey kabararak 100 bini geçmiş durumda.

Emperyalistler tarafından dünyanın çeşitli bölgelerinden getirilen cihatçılar bölge devletleri tarafından eğitilip silahlandırılarak İdlib'den Suriye'ye cepheye sürülmüşlerdi.

İşin garip tarafına bakın ki ilk girdikleri yer sonlarının (!) veya kaçacaklarının son durağı durumunda şimdi.

100 bin silahlı cihatçı içerisinde çok sayıda Özbek, Uygur ve Kafkas kökenliler var. Bunlar TC tarafından eğitilip silahlandırıldılar, halen de silah ve teçhizatları, maaşları T.C. tarafından veriliyor.

Ağustos ayı içerisinde TC’nin Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Genelkurmay başkanı ve MİT müsteşarının Rusya'yı birkaç kez ziyaretleri buradaki savaşçıların geleceğinin, İdlib'in geleceğinin belirlenmesi konusunda sıkışmalarının sonucu.TC Çavuşoğlu vasıtasıyla İdlib operasyonunun üç ay ertelenmesini, MİT'le ilişkisi olan cihatçı örgütlere dokunulmamasını istiyor.

Suriye rejim güçlerinin İran devrim muhafızlarını, Rusya'nın hava gücünü yanına alarak güneyden İdlib'e saldırmasıyla İdlib'den göç edeceklerin /kaçacakların sığınacakları tek yer Türkiye.

Bu AKP yönetimi açısından büyük sorun. Uygurlu cihatçılar geldiğinde Kürdistan'ın belirli yerlerine ikame ettirilip ileriki süreçte Kürtlerle, PKK ile savaşta kullanılacaklar, koruculaştırılacaklar... Ama ya diğer Arap cihatçılar... Özellikle de Rusların üzerinde çok durduğu Kafkasya’dan gelen cihatçılar... AKP yönetimi için tam bir kaos...!

TC'nin daha doğrusu AKP yönetiminin sorunları bunlardan ibaret değil. İdlib'den sonra büyük olasılıkla Cerablus ve EL-Bab gündeme gelecek. Dahası İdlib operasyonuna katılmak için YPG'nin içerisinde yer aldığı SDG, rejim güçleriyle birlikte savaşmak istediklerini iletmişler. YPG'nin içerisinde yer aldığı DSG İdlib savaşına katılırsa ardından hemen Afrin'in gündeme gelme durumu büyük olasılık.

Anlaşılan TC'nin durumu çok zor...

Evet, Ortadoğu bataklıktır. Girmek kolay ama ya çıkmak...!

 Dışarıdan getirilen sıcak parayla ekonominin çarklarını döndürmeye çalışan AKP yönetimi, iktidar olduğu 16 yıl boyunca uyguladığı yanlış ekonomik programlarla ülkeyi büyük bir borç batağının içine soktu. Şu an TC'nin dışarıya her yıl ödemesi gereken 226 milyar dolar borcu var. Yani AKP yönetimi ayda 19 milyar dolar borcu ödemesi gerekiyor. Başka bir deyişle her ay 19 milyar dolarlık yabancı sermaye Türkiye'ye giriş yapmalı..!

AKP yönetimi ve RTE ekonomik durumun iyi olmadığını/kötüye gittiğini gördüklerinden, patlayacak olan ekonomik krizden önce seçimi yaparak bir dört yıl daha ülke yönetiminde kalmak dolayısıyla da hesap vermekten bir dört yıl daha kurtulmak için seçimi erkene aldılar.

Seçimlerden sonra da ekonomik krizi ABD ile olan ''rahip krizine'' bağlamaya kalktılar. Seçimlerden iki ay önce dolar 4 TL'nin altındaydı. Seçimler döneminde dolar 4,5 dolaylarında seyrediyordu. Seçimlerden sonra ise dolar 7 TL'nin üzerine çıktı. Bayramdan sonra nerede duracağı belli değil..!

Doların bu seyri ABD'nin ''rahip kriziyle'' açıklanacak bir durum değil.

Neymiş...

RTE  TRUMP'a söz verdiği gibi rahip Burunson'u geriye vermediği için ABD doları TL karşısında değer kazanıyormuş... Peki TL karşısında değer kazanan sadece dolar mı…! Euro, sterlin ve hatta Irak parası bile TL karşısında bugünlerde değer kazandı. TL yerlerde sürükleniyor...

AB'den, ABD'den gelen/alınan sıcak paranın üretime yatırılmayıp -geriye dönüşüm sağlanacakken- yol, bina, AVM yapımına harcanması, yani betona gömülmesi, lükse, refaha harcanması: kışlık, yazlık saraylar yapılması, özel uçaklar, 3 bin korumaya çok sayıda zırhlı araçlar alınması, bakanlara, bürokratlara kiralanan lüks otolar... Bunlar ekonomik krize götüren nedenler iken AKP'nin başı RTE gittiği her ülkeden savaş araç gereçleri alması: Ruslardan S-400, İngiltere, Fransa, Almanya'dan uçak, helikopter, tank, füzeler alması, yüksek yatırım ve borçlanmalar ekonomik krizi davet etmenin adımlarıdır.

 Suriye konusunda uygulanan yanlış politikalar, Cerablus, Afrin işgalleri, Suriye'deki cihatçıların eğitilip silahlandırılması, cihatçıların maaşlarının ödenmesi...

Devrimcilere, Kürtlere yönelik uygulanan savaş politikaları, Kuzey Irak'a yönelik saldırılar...O kadar çok sayıda uçak kaldırılıyor ki... Dağları bombalamalar...

Ülkesinin petrol, doğal gaz gibi bir yeraltı zenginliği olmayan TC gibi bir devletin savaş politikalarında ısrar etmesi sonucu mali krizle karşılaşacağı bilinmeyen bir gerçeklik değildir.

AKP'nin C.başı RTE  aynı gemideyiz nakaratıyla hâkim sınıfların tüm kliklerinin arkalarında saf tutmalarını istiyor. Ve bunun çağrısını yapıyor. Milli Birlik ve beraberlik şarkıları söylüyor. Kendi taraftarlarına/tabanına ekonomik bir saldırıyla karşı karşıya olduklarını, bu saldırıyı da milli bir mesele olarak gösteriyor, arkalarında durmalarını, altınlarını/dolarlarını yastık altından çıkarma çağrısı yapıyor. Bu ekonomik krizden birlikte fedakarlıklar yapılarak çıkılacağının çağrısını yapıyor.

Evet Türkiye bir krizle karşı karşıya...

Türkiye'deki bu kriz bir rahip krizi falan değildir. Bu kriz Türk Devletinin yapısal krizidir.

Bu kötü müdür...?

Evet, bir bakıma öyledir.

 İşten çıkarmalar artacak, emekçiler işsiz kalacaklar. Küçük esnaf iş yerlerine kilit vuracak. İflaslar yaşanacak. İşçiler, emekçiler açlıkla karşı karşıya kalacaklar...

Ama diğer yandan krizler olanaklar da sunar...

 Kitlelerle buluşmaya, örgütlemeye, sokakta mücadeleye, iktidarı alaşağı etmeye...

İyi değerlendirilirse...

Direnmek yaşamaktır

Bu gün açlık grevinin 44.günü ...

     Siriza hükümeti tarafından uluslararası hukuk çiğnenerek  başına para ödülü konulup Türkiye'de kırmızı bültenle aranan devrimci Turgut Kaya  geri verilme işkencesine karşı tutsak olarak tutulduğu Kordilos hapishanesinde bedenini açlığa yatırdığının bu gün 44. günü .

Turgut Kaya,tüm baskılara,zorbalığa,geri verilme işkencesine,ihanete karşın açlık grevi silahını namluya sürerek sürece yanıt oluyor.

O, Kaypakkaya'nın mücadelesini/direnişini örnek alan,bu doğrultuda mücadele verdiğini kanıtlayan bir devrimci.

    Turgut Kaya'nın yakalanmasının basına yansımasıyla birlikte ''bir çevrenin'' birbirileriyle (!) yarışırcasına legal yayınlarda,sosyal medyanın her alanında bir yerlerden işaret verilmişçesine bir kampanya başlatıldı.Turgut Kaya'nın kimliğine,hangi örgütle ilişkisi olduğuna,kaç kodu kullandığına dair bir yığın deşifrasyon hatta ihbarcılığa varacak açıklamalar yaptılar.

    Bir hatırlatma yaparak geçelim.

    İbrahim Kaypakkaya Amed zindanlarında işkencede direnişiyle Türkiye devrimci hareketine düşmanı ininde yenilgiye uğratan bir önder olarak tarihe geçti.Ser verip sır vermeyen bir önder olarak anılan geleneğini devamcılarına ve Türkiyeli devrimcilere miras olarak bıraktı.

    İbrahim Kaypakkaya'ya komplo kuran/öldürtmeye çalışan D.Perincek ise düşman eline geçtiğinde tüm örgütü düşmana teslim etti.

Bakınız ''İki Önder, İki Örnek'' adlı broşür )  

Devamla,D. Perincek'in de yazarı olduğu legal yayın organında 1979 yıllarında devrimciler mahalle,mahalle,sokak sokak,ev ev,adresleriyle düşmana ihbar ettiler.

    Şu unutulmamalı...

     Tarih ihbarcıları,işbirlikçileri hiç affetmedi.

    Turgut Kaya Siriza'nın adaleti tarafından rehin tutularak Türkiye'de rehin tutulan 2 askerle takas edilme istemine karşın mahkeme kararının (30 mayıs) hemen ardından (31 mayıs) Turgut Kaya'nın açlık grevine başlamasıyla Türkiyeli devrimci yapılar Turgut Kaya ile dayanışmak/sahiplenmek amacıyla Turgut Kaya'ya Özgürlük platformu oluşturdular.Aynı zamanda Yunanlı devrimciler de Turgut Kaya ile dayanışma komiteleri oluşturarak Kaya'ya sahip çıktılar. Kaya'nın özgür bırakılması için parlamentoda soru önergesi verilmesinden tutalım yürüyüşler,mitingler ,basın açıklamaları yaptılar. Kaya'nın özgür bırakılması için Siriza hükümeti üzerinde baskı yaratmaya çalışıyorlar.

     Turgut Kaya'nın dostları / yoldaşları Avrupa'nın her yanından gelerek Atina'daki ilericiler,devrimciler,yurtseverlerle birlikte basın açıklamaları,çeşitli meydanlarda stand açmalar,afişlemeler,parlamento önünde,adalet bakanlığı önünde zincirleme eylemleri,işgaller gerçekleştirdiler.

      Avrupa'da da onlarca kez Yunan konsolosluklarının önünde,havalimanlarında,Avrupa Parlamentosu önünde Kaya'nın yoldaşları ve Türkiyeli devrimciler,ilericiler,yurtseverler birlikte Turgut Kaya'yı sahiplenen Yunan Adalet Bakanlığını protesto eden eylemler gerçekleştirdiler.

     Ve devam ediyorlar...

     Turgut Kaya tüm baskılara,zorbalığa,geri verilme işkencesine karşın açlık grevinin 44. gününde direnişine devam ediyor...

     Dostları,yoldaşları Yunanlı emekçilerle,devrimci yapılarla Atina sokaklarını ısıtmaya,Turgut Kaya'nın direnişini sahiplenmeye devam ediyorlar...

     Tüm bu denli geniş sahiplenmeye karşın kendisine ilerici,sosyalist etiketi yapıştıran Siriza hükümeti suskunluğa devam ediyor...

     Turgut Kaya'nın sağlık durumu ciddiyetini koruyor.

     Sorunun bir an önce,vakit geçirilmeden çözüme kavuşması,Turgut Kaya'nın özgür bırakılması için Siriza hükümetinin duyarlı davranıp adım atması gerekiyor...

     Geç olmadan...

'' Patron benim ''

''Ülke küçük ama pasta büyük''

    Orta doğuda küçük bir ülke olmasına rağmen S.Arabistan'ın ,İran'ın,Katar'ın doğal gaz ve petrolünün borularla Akdeniz'e buradan da Avrupa ya ve dünyanın  öteki ülkelerine taşınması için Suriye'den geçmesi gerekiyor. Ayrıca Suriye'deki petrol yatakları da işin cabası. İşte Suriye'yi bu denli emperyalistler ve yerel gerici-faşist yönetimler tarafından kıymetli yapan da bu.Yani açıkçası Suriye'ye hakim olan emperyalist güç/devlet orta doğunun sahibidir.Bundan dolayıdır emperyalistlerin Suriye üzerinde bu denli oyunlar oynamaları.Tüm emperyalist devletler/bloklar pastanın tümünü olmuyorsa da en büyük dilimi kapmak için çabalıyorlar/çatışıyorlar.

    2011 yılından bu yana Suriye'de B. Esad'ı devirerek kendilerine daha sadık bir kukla yönetim oluşturmak için başta ABD ve AB emperyalistleri islami cihatçı çeteleri örgütleyerek bir vekalet savaşı yürüttüklerine tanık olduk.Diğer yandan da Rusya ve İran var olan yönetime sahip çıkarak, pastayı sahiplenme adına B.Esad'ın yanında yer aldılar.

    Önceleri ABD'nin yanı nda saf tutan islamcı faşist AKP yönetimi ve başı RTE  sonraları Kürt kartında ABD'den istediklerini koparamadığından dolayı dümeni Rus emperyalistlerinden yana çevirdiler.Putin'in de komşusunu ABD'den ve NATO'dan koparmak için yıllardır aradığı fırsat ayağına gelmiş oldu.Hani gökte ararken yerde buldum derler ya işte o cinsten ! 

    S-400 alımları, termik santral yapım anlaşmalarıyla Putin'le kurulan dostluklar Suriye'de Kürtlere yönelik saldırılar ve işgallerle birlikte Suriye'deki pastadan pay kapma iştahını kabarttı RTE'nin. İslamcı faşist AKP yönetiminin eğitip silahlandırdığı cihatçıların Halep ve Doğu Guta'dan  Rusya ve Suriye rejiminin istekleri doğrultusunda silahlarını teslim ederek çekilmeleri için gösterdiği uğraşlar karşılığında TC'nin  Cerablus, El Bab ve Afrin'e girmesine, işgaline izin verdiler.Böylece Kürtlere de bir mesaj verilmiş oluyordu.

    İşte tam da Şam'ın etrafındaki cihatçıların Rusya'nın da yardımıyla temizlendiği, Doğu Guta'nı silahsızlandırıldığı ,cıhatçıların silahlarını teslim ederek aileleriyle bölgeyi terk ettikleri  yani denilebilir ki Suriye rejiminin, B .Esad'ın zaferini ilan etmesinin hemen arifesinde Duma'da Suriye rejiminin kimyasal silah kullandığı haberi yayıldı.Cihatçıların sicili bozuk yetmez berbat ''Beyaz Baretliler''tarafından belirli tv kanallarına görüntüler gönderilmeye başlandı. Çok sayıda ölü ve yaralı haberleri tv 'lerde gösterilmeye başlandı. Rusya, özellikle de Suriye rejimi haberin doğru olmadığını, kimyasal silahlrla ilgili bağımsız kurumların araştırma yapmasını ve gerçeği ortaya çıkarması için ''Kimyasl Silahların Yasaklanması Örgütü ( OPCW)''nü ülkeye davet etti.ABD emperyalistleri Fransa ve İngiltere'yi de yanına alarak Suriye'yi vurmakla tehdit etti. Kimyasalı bahane ederek Suriye'yi savaşla tehdit eden ABD ve İngiltere 2003 te Kimyasal silah kullandığını bahane ederek Irak'ı işgal edip BİR MİLYON İNSANın ölümüne neden oldular. Sonra da...''

Kimyasal konusu bir yalandı'' itirafında bulundular.

    Bu tehdit açıklaması gündemde yankılanırken ,ABD, Fransa ve İngiltere'nin 14 nisanda Suriye'ye hava saldırısı başlattığı tüm tv kanallarından canlı yayınlanmaya başladı.Yüzyıllardır orta doğu halklarının kanına doymayan emperyalist-kapitalist sistem kendi aralarındaki paylaşım için kendi koydukları kanunlara/kurallara bile uymuyorlar.Barışçı bir yolla çözebilecekleri bir sorunu  birbirilerine gözdağı vermek için kullanıyorlar.Daha Irak'ta iflas eden, bulunamayan kimyasal gazlar, silahlar bu kez de Suriye için bahane yapıldı.

    ABD,Fransa ve İngiltere'nin Duma'da kimyasal saldırı iddialarını gerekçe göstererek başlattığı operasyona tepki gösteren Putin ''Suriye'deki saldırıyı en sert biçimde kınıyoruz''dedi.Suriye'nin yanında cihatçılara karşı mücadele yürüten İran''ABD liler gerçekleştirdikleri saldırının doğurduğu sonuçlara katlanacak''açıklamasını yaptı.

    Suriye ve Rojava konusunda ABD ile ters düşen bundan dolayı da Rusya ve İran la birlikte Suriye konusunda çözümü bu üçlüyle Astana görüşmelerinde arayan RTE bu kez de dümeni ABD'ye kırarak ABD, Fransa ve İngiltere'nin Suriye'ye yaptığı operasyon için ''Yapılan operasyonu doğru buluyoruz.Böylece rejim saldırısının cevapsız kalmayacağını gördü'' diyerek olumladığını ifade etti.Gerçi S. Arabistan,Katar ve Türkiye'nin memnun kalmasına karşın Arap dünyasından çok sayıda örgüt saldırıyı kınadı.

    İslamcı-faşist AKP ve başı RTE 'nin ABD,Fransa ve İngiltere'nin yanında yer alması/bu saldırıyı olumlaması Rusya ve İran tarafından kabul edilebilir bir durum değildir. ABD'den ve NATO'dan uzaklaştırılmaya çalışılan RTE'nin böylesi bir saldırının  hemen ardından ABD'ye alkış tutması, saldırıyı olumlaması Putin tarafından hoşgörüyle karşılanacak bir durum olmasa gerek. RTE'ye nasıl bir hesap çıkar (!) Bekleyip göreceğiz.

    ABD emperyalizminin başı Ronald Trump  Fransa ve İngiltere'yle birlikte Suriye'ye gerçekleştirdiği operasyonla Rusya ve İran artı TC'ye patron benim diyor. Yanına aldığı emperyalistlerle dünyaya meydan okuyor.

    Ama...

   Trump'un unuttuğu birşey var...

    Dünyanın tüm üretimini gerçekleştiren sınıf proletaryadır...

    Ayağa kalktığında kimin patron olduğunu 1917'de ,1949'da olduğu gibi tüm emperyalist güçlere , onların ağababalarına gösterecektir....

    Yeter ki bir ayağa doğrulsun... 

Afrin Direniyor

Faşist Türk Devletinin Afrin'i işgal girişimi 45. gününde...

Evet ...Türk devletinin Afrin'i işgal etme, Afrin halkını katletme, Afrin'i boşaltıp IŞID+EL KAİDE+EL NÜSRA dan oluşturulan ÖSO çetelerini buraya yerleştirme ile ilgili  saldırı ve katliamları 45 gündür devam ediyor.

 Faşist TC'nin iktidar koltuğundaki AKP ve onun başı RTE nasıl ki  daha önce  Cerablus ve El Bab'ı işgal edip buraya ÖSO çetelerini yerleştirdiyse şimdi de Afrin'i ele geçirip buraya da ÖSO çetelerini yerleştirmek istiyor.

 Türk hakim sınıflarının iktidar koltuğundaki AKP ve onun başı RTE Afrin'i ele geçirmek, burayı zaman içerisinde İDLİB'le birleştirerek, ardından da HALEP hayallerini gerçekleştirmek istiyor.

  RTE'nin  ÖSO'yu buralara yerleştirerek bu cihatçı çeteleri Suriye ve orta doğu halklarının başına bela etme amacı açık ve nettir.

  ABD'nin BOP'de eş başkanlığını yaptığı sürede orta doğuda sınırların yeniden oluşturulması ve yeni devletlerin ortaya çıkmasının  planlandığı süreçte Türk hakim sınıflarının dümenindeki AKP ve başı RTE yeni Osmanlıcılık hayalleriyle Şam'a girmeyi , Emevi camiinde  namaz kılmadan tutalım da işi Musul ve Kerkük'e il plakaları vermeye kadar götürmüşlerdi.

  Tüm dünyada olduğu gibi orta doğuda da pazarların emperyalistler arası yeniden paylaşım kavgası Suriye somutunda kendisini gösterdi.Orta doğuyu yeniden dizayn etmek isteyen ABD bunu Suriye'de uygulamayı düşünmüştü. ABD'nin yanında hareket eden TC de kendine pay düşeceği sırayı bekliyordu.

  Tam da bu süreçte Suriye'deki paylaşım kavgasına Rusya ve İran dahil olunca rüzgar tersten esmeye başladı.Suriye'deki cihatçı  örgütlerle savaş içerisinde Kürtlerin direnişi ve uluslararası alanda öne çıkmaları TC devletinin ve rejiminin kabullenemediği gelişmeler olarak ortaya çıktı. Rojava'daki özerk yönetimleri  Suriye rejimi kendisi için tehlike görmesine rağmen IŞID ve diğer cihatçı örgütlerle çatışmasından, uğraşmasından dolayı geçici de olsa  kabullenmek zorunda kaldı .RTE'nin yönetimindeki TC devleti ise güney sınırlarını kapsayan bu Kirt oluşumunu, Rojava'da ortaya çıkan bu özerk yönetimi kendisi için tehlike olarak gördü/ değerlendirdi. Diğer yandan da BOP'de eş başkanı olduğu ABD'nin kendisiyle değil de PYD'nin askeri kolu YPG ve YPJ  ile İŞID'e karşı birlikte savaş yürütmesini kabullenemedi.

  ABD'nin İŞID'e karşı mücadelede Rojava'daki Kürtlerle ,askeri anlamda YPG ve YPJ ile ortak mücadele yürütmesi ve bu mücadelede ciddi başarılar elde edilmesi sonucunda ABD'nin Suriye'deki Kürtlere her türlü yardımı yapması TC'nin kabullenemediği ve tahammül edemediği bir gelişme olarak ortaya çıktı.ABD'nin YPG ve YPJ ye verdiği askeri eğitim, teknik ve silah yardımlarının rahatsızlığını sürekli gündeme getirdi.Suriye Kürdistan'ında ABD'nin 20 nin üzerinde askeri üs kurmasını kabullenemedi. 

  Daha açık ve net söylenirse,

  ABD emperyalistlerinin BOP'nin daha başında ^^orta doğuda sınırlar değişecek, yeni devletler oluşacak^^ deyişinden kaynaklı dört parçada olmasa da eldeki parçaların birleştirilerek ABD'nin denetiminde bir Kürdistan kurulması gibi projelerin,politikaların yaşama geçirilmesi çalışmalarından TC ciddi anlamda rahatsızlık duydu.

 Ve çubuğun ucunu Kürt sorununda aynı politikaları güttüğü Rusya'dan yana dönderdi.

 Tüm bu gelişmeler sonucunda orta doğu politikasında daha doğrusu -Kürt politikasında- ABD ile arası açılan TC'nin bu zaafından Rusya yararlanmaya çalışıyor. Rusya devleti TC'nin mevcut çelişkilerinden yararlanarak 70 yıldır ABD'nin müttefiki olan TC'yi kendi yanına çekmeye çalışıyor.Rusya 60'lı yıllardan bu yana NATO'nun ileri karakolu olan TC'yi hem ABD'den hem de NATO'dan koparmak için çaba gösteriyor.

 İşte tam da burada Rusya'nın orta doğuda Kürt sorunundaki yaklaşımı RTE'yi Rusya'nın gündemine ortak olmasını sağlıyor. Rusya,Kürtlerin varlıklarını dört parçada eski statüde tutmak istiyor.Mevcut statükoda bazı kısmi imkanların tanınmasını ama sorunun özünün devamını içerir.Kısaca Rusya Kürtleri orta doğuda rejime entegre etmek istiyor.

 TC'nin , RTE'nin Rusya'nın orta doğu politikasında giderek Rusya'nın gündemine kaymasının nedeni  orta doğuda Kürt sorununa yaklaşımıdır.

  İşte TC'yi Rusya'nın yanına eklemleyen yan burası. Rus emperyalistlerinin bu gerici bakış açısı TC'ye daha uygun geliyor.

  TC Rusya'nın onayıyla 20 ocakta AFRİN'e saldırdı.ABD emperyalistleri de Afrin bizim ilgi alanımızın dışındadır diyerek işgale yeşil ışık yakmış, onay vermiştir.

  Evet...TC'nin Afrin'e yönelik işgal saldırısı 45. gününde tüm hızıyla devam ediyor. Köyler, kasabalar uçaklarla bombalanıyor.Siviller katlediliyor.

  TC'nin ÖSO ile birlikte gerçekleştirdiği saldırılar Afrin'de büyük bir direnişle karşılanmıştır.Bunun sonucunda da tüm silah üstünlüğüne karşınTC ordusunun ve devşirme ÖSO çetesinin yaptığı saldırıları PYD'ye bağlı YPG ve YPJ güçlerince püskürtülmüştür.Bu mücadelede Kürtlerle beraber Arapları ve diğer bölge halklarının içinde bulunduğu QSD yer almaktadır. Çeşitli milliyetlere mensup halk saldırı karşısında güçlerini birleştirmiştir. Afrin'de TC ordusuna karşı savaşan Kürt ve diğer milliyetlerden halk yığınlarıdır.Bu savaşta belirleyici gücün halk yığınlarının olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Bunun en iyi örneğini biz ABD'nin Vietnam'ı işgal saldırısında gördük.ABD emperyalistleri Vietnam'ı işgal ettiklerinde Vietnam'daki gerilla birlikleri Vietnam halkından aldıkları güçle silah bakımından kendilerinden kat be kat güçlü,teknik üstünlüğe sahip ABD'yi yenmeyi başardılar. Halka yaslanan/halkla bütünleşen güç yenilmez.Halka dayanmanın ve doğru bir askeri hat izlemenin tayin edici rolü vardır.

 Verilen savaşta ön koşul yörenin, yurdun kitlelerine, halkına dayanmaktır. Ezilen yığınların savaş ve mücadele içerisinde yer almasıdır. 45 gündür TC'nin uçaklarıyla, helikopterleriyle, obüsleriyle Afrin'i bombalamasına karşın halk YPG ve YPJ'nin yanındadır. Onlara her türlü desteği veriyorlar.Bombalamalarla alay edercesine meydanlara çıkıyor yürüyüşler, mitingler yapıyorlar. Gönüllüler silah kuşanıp topraklarını/vatanını savunmaya cepheye çatışmaya gidiyorlar.

 Böyle bir halk yenilmez.Halkıyla bütünleşen ordular yenilmez.

 Ayrıca belirtmekte yarar var. Kürdistan'ın  diğer parçalarından Afrin'e yığınlar desteklerini sunuyorlar.Dünyanın dört bir yanında bu haksız savaşa karşı başta Kürtler olmak üzere devrimciler, demokratlar, enternasyonalistler meydanları dolduruyorlar.

Afrin halkının uluslararası alanda gerçek dostu halklardır, devrimcilerdir, demokratlardır. Afrin direnişi Rojava dışındaki uluslararası kitlelerin de desteğini almıştır. Ve bu destek giderek artmaktadır.

Tüm Avrupa'yı, dünyayı işgal etmek isteyen Hitler nasıl ki Stalingrad'da bozguna uğratıldıysa...

ABD emperyalistleri nasıl ki Vietnam'da bozguna uğratıldıysa...

İŞID nasıl ki KOBANE'de yenildiyse...

 TC'de  Afrin'de yenilecektir... 

J.STALİN,S.MÜSLÜM VE TÜRKİYE'DEKİ...

Faşist Türk devletinin 'Zeytin Dalı Harekatı' adını koyduğu Afrin işgal girişiminin bu gün 12. günü.Faşist Türk devleti uçaklarla, obüslerle, tanklarla Afrin'i bombalıyor .Afrin'de bir  katliam gerçekleştiriliyor,siviller ölüyor.Bombalanan binaların  yıkıntılarından çocuk,kadın cesetleri çıkarılıyor.Bu güne değin yapılan bombardımanlarda 17 si çocuk 51 kadın olmak üzere onlarca sivil yaşamını yitirdi.Yüzlerce yaralılar var.

     Afrin işgal operasyonu başladığından bu yana Avrupa'da, daha doğrusu dünyanın dört bir yanında Türk devletini ve hava sahasını açarak Afrin'deki sivillerin; çocukların ve kadınların ölmesine göz yuman Rusya'yı protesto eylemleri gerçekleşiyor.Avustralya'dan Japonya'ya kadar protestolar var.Ama ne yazık ki Türkiye'deki görsel ve yazılı basın bu protestoları görmüyor, yazmıyor.Türkiye'deki yazılı ve görsel basında bunlar yer almıyor.Türkiye'deki uşak basın ve muhabirleri zırhlı askeri arkasına takılmışlar,Afrin sınırından rütbelilerin verdikleri açıklamaları göndermekten başka bir şey yapmıyorlar.Belki de dünya tarihinde hiçbir ülkede basın bu denli pespaye,yalaka duruma düşmemiştir.Bunların düştüğü kadar.Bir de kendilerine özgür basın adını takanlar var. Özgürlüğü saray sahibi RTE'nin konuşmalarını süsleyerek, ona yaranmada yarışma olarak görüyorlar.

     TV programlarına çıkanlar, komutanların başarılarından askerlerin gösterdiği kahramanlıklardan bahsedip haritalarda ileri harekatların taktiklerini anlatıyorlar.Zannedersiniz Afrin işgal operasyonunun işgal komutanları! Hep hayaller,yalanlar.Gerçeklerden söz eden yok...

     Uçaklardan atılan bombalarla, büyük obüslerle binaların yerle bir edildiğini kadınların,çocukların ölümlerinden yani gerçekleri anlatan yok...

     Savaşın acımasızlığını anlatan yok...

      Afrin'li olsun Türkiye'li olsun gencecik insanların ölümlerini anlatan yok...

     Türk devletinin Afrin işgaline sürdüğü gencecik insanların neyin uğruna, neden öldüğünü anlatan yok...

     Onları anlatırlarsa, ölümleri TV'lerde gösterirlerse neden, niçin öldükleri sorgulanmaya başlanacak.Gencecik çocukların sermaye sahiplerinin, zenginlerin çıkarları için, diktatörün geleceği için Afrin'de oldukları ve öldükleri görülecek.Sermaye sahiplerinin, ülkeyi yönetenlerin ; başbakanın,diktatörün çocuklarının neden savaşa gitmedikleri sorgulanacak.

     Bütün haksız  savaşlar sermaye sahiplerinin çıkarları için yapılır.Ama bu savaşlarda sermaye sahiplerinin, zenginlerin çocukları değil işçilerin, emekçilerin, yoksulların çocukları ölürler.Yani yoksul analar ağlarlar,ağıt yakarlar ölen oğullarının ardından.Tıpkı 'oğlum ben seni pazarlarda domates satarak ne zorluklarla büyüttüm' diye ağıt yakan Fatma ana gibi...

     Sermaye sahiplerinin, zenginlerin,diktatörlerin çıkarları için savaşa katılmak zorunda kalanların yanında bir de barıştan yana olan ama vatanını,yaşadığı toprakları ,evini savunmak zorunda kalanlar da var. Bugün Afrin işgaline direnen,savaşan Kürt gençleri gibi...

     Sermaye sınıfının çıkarları için kendi çocuklarını saklayıp işçilerin, emekçilerin,yoksulların çocuklarını savaşa, ölüme sürenler olduğu gibi barıştan yana olan vatanları işgale uğradığında çocuklarını esirgemeyen, vatan savunmasına gönderen önderler, ülke yöneticileri 

de var.

     Tıpkı İŞİD'in Kobani'ye yönelik saldırılarında.vatan savunması sırasında şehit düşen 20 yaşındaki Şervan Müslüm gibi.10 ekim 2013'te Gire Spi savunmasında şehit düşen Şervan Müslüm PYD'nin eşbaşkanı S. Müslüm'ün cephedeki çocuklarının en küçüğüdür... Yine 2. emperyalist paylaşım savaşı sırasında anayurt savunmasında en ön saflarda  faşist Alman ordularına karşı savaşta esir düşen Yakov Cugaşvili Sovyetler Birliği önderlerinden, devlet başkanı STALİN'in oğludur.Yakov, Stalingrad savunmasında esir alınan bir mareşalla  takas edilmek istenir.Stalin'in verdiği yanıt 'Yakov benim milyonlarca oğlumdan yalnızca birisi.Bir teğmene karşılık bir mareşalı takas etmeyeceğiz' der.Naziler Yakov'u kurşuna dizerler.

      Çokça eleştirilen, kızılan bu devlet adamlarının tavırlarına bir de bizim ülkemizin yöneticilerine bakalım;

Memleketin yoksul çocuklarını Afrin'de savaşa göndererek, onların şehit düşmeleri üzerinden bağırarak/gerinerek meydanlarda nutuk atıyorlar...

      Diğer yanda...

Başbakan On ali'nin oğlu kumar masalarında...

RTE'nin oğulları gemicikleriyle seyahatte, şirketlerinde yumuşak koltuklarında,Amerika'larda...

      İşte Türk hakim sınıflarının temsilcilerinin, ülkeyi yönetenlerin savaş sevicilikleri...

     Sermaye sınıfının çıkarları için Afrin'e savaşa gönderdiğiniz çocukların tabutlarına yaslanarak şehitlik mertebesini anlatmak kolay.Yüreğiniz varsa kendi çocuklarınızı saklamaktan vazgeçin ! Afrin'e savaşa gönderin...

     Savaşın ne denli acımasız olduğunu belki o zaman anlarsınız...  Ama sizde o yürek nerede...

     

     Faşist Türk devleti Afrin'e yönelik işgal savaşında yenilgiye uğrayacaktır.Ne denli güçlü silahlarla, ne denli sayıca üstün bir güçle bu saldırıyı sürdürse de işgalci olmasından dolayı ,haksız bir savaş yürüttüğü için yenilgiye mahkumdur.

     Yaşadığı toprakları, evini, ailesini kahramanca savunan Kürtler ve onlarla birlikte omuz omuza savaşan devrimciler, enternasyonal taburlar bu savaşı kazanacaktır. 

AFRİN DİRENİŞİ

Saray sahibi RTE'nin fiilen başladığını duyurduğu Afrin operasyonunda Türk savaş uçaklarının Suriye tarafına geçtiği Afrin ve köylerini bombaladığı duyuruldu.

    Operasyonun adı 'zeytin dalı'

    Faşist Türk Devleti tarihi boyunca gerçekleştirdiği saldırıları, katliamları örtbas etmek, gerçekliği ters yüz etmek için her seferinde gerçekle ilgisi olmayan isimlendirmeler kullanmıştır.

    19 aralıkta 20 hapishaneye yönelik operasyonda 28 devrimci tutsak katledilmişti,Ama Faşist Türk devleti bu operasyona 'Hayata Dönüş' adını koymuştu.

    Yine Kıbrıs'ı işgal ettiği operasyona 'Kıbrıs Barış Harekatı' adını koymuştu. Evet bu konuda hiç kimse Faşist Türk devletinin akıldaneleriyle yarışamaz/ellerine su dökemez.

    Faşist Türk devletinin savaş uçaklarıyla gerçekleştirdiği bombardımanın ardından 'zeytin dalı' operasyonu için Türkiye sınırları içerisinde silahlı eğitimden geçirilen 'zeytin taneleri' otobüslerle Afrin'e geçirilerek savaşa sürüldüler.

    Saray sahibi RTE'nin Afrin'e yönelik saldırısının milli çıkarlarımız uğruna yapıldığı bahane.Esas mesele  içeride milliyetçiliği kışkırtıp 2019 seçimlerini garantiye alma, tek adam yönetimini sağlamlaştırma hesabı yatmaktadır.

    Afrin saldırısında elde edilen başarıyla! bir savaş kazanmış komutan edasıyla 2019'a girmek.

    Afrin saldırısı öncesi Moskova ile Ankara arasında çok büyük ve sıkı bir pazarlığın yapıldığı görülüyor.Operasyonun hemen öncesinde Türkiye'nin MİT müsteşarı ve Genelkurmay başkanı Moskova'yı ziyaret ederek görüşmeler yaptılar.Bu pazarlığın odağında da İDLİB ve AFRİN'in olduğu bir gerçek. Tabi bunun yanında bir yığın da anlaşmalar/rüşvetler!

    Rusya epey uzun bir süredir Türkiye'yi NATO'dan koparıp kendine bağlamak için çabalıyor.İşte bu tavizler/anlaşmalar gereği olsa Suriye hava sahası Türk savaş uçaklarına açıldı.Bunun karşılığında da RTE İdlib'in güneyindeki -denetiminde bulunan-cihatçı çeteleri Afrin'e doğru çekmeye başladı.Tıpkı daha önce de Halep'te yaptıkları gibi.Oradaki cihatçılar otobüslere doldurulup İdlib'e taşıdıkları böylece Ruslar'ın şehri almasına izin verdiği gibi. Şimdi de İdlib'e karşı Afrin pazarlığı yapıldığı aşikar.Evet orta doğu'da emperyalistler 'benim kontrol alanım ne kadar geniş olacak'anlayışıyla hareket ediyorlar.

        Gelelim içteki muhalefet cephesine,

      CHP'nin genel başkanı Kılıçdaroğlu basına yaptığı açıklamada 'operasyona desteğimiz tam,Allah milletimize,askerimize yardımcı olsun' dedi. Kılıçdaroğlu'nun yaptığı bu açıklamalar ırkçı açıklamalardır.Savaş kışkırtıcısı açıklamalardır.Bu anlayışı teşhir etmek gerekir. Bu kendine devrimciyim, demokratım diyen herkes için görevdir.

      Bunlar Kürt düşmanıdır, Ermeni, Arap halklarının düşmanıdırlar.Savaşa Hayır ! demek neden zor geliyor sizlere diye sormak gerekiyor  bu yöneticilere...Hele bir de HAKSIZ savaşlara...

    Faşist Türk devletinin Afrin saldırısında savaş uçaklarından bırakılan bombalarla sivillerin, çocukların ölümünden yalnızca Türk devleti değil başta ABD ve RUS  emperyalistleri olmak üzere Türk devletine her türlü desteği veren AB li emperyalistler de sorumludur.

    Avrupa'da bir delinin Polonya'ya saldırısıyla başlayan 2. emperyalist paylaşım savaşında on milyonlarca insan yaşamını yitirirken bir o kadarı da sakat kaldı. Bugün de Türkiye'deki bir delinin Afrin'e yönelik başlattığı saldırı girişimi orta doğu'da bir savaşı genişletebilir.Binlerce insanın yaşamını yitirmesine, on binlercesinin sakatlanmasına yol açacak bir durumdur.Bunun da ötesinde emperyalistler arası anlaşmazlıkları da   tetikleyip bölgesel savaşın da ötesinde çatışmalara, savaşlara yol açabilir.

    Bu deliyi e l ele hep birlikte durduralım!!

 

    Bir gerçeği daha belirterek sonlandıralım.

    ABD emperyalistlerinin bir projesi olarak orta doğu'da ortaya sürülen, Türkiye, S.Arabistan ve Katar tarafından finanse edilen, silahlandırılan İŞID'i  Stalingrad direniş gerçekliğiyle  KOBANİ 'de ve başkenti Rakka'da yenilgiye uğrattıysa  Afrin'deki Kürtler,Araplar ve devrimci dostları ikinci bir Kobani direnişi yaratarak faşist Türk devletini yenilgiye uğratacaklardır.  

Bu ateş sizide yakacak

20 Temmuzda gerçekleştirilen AKP darbesiyle ülkemizin saraydan KHK'lerle idare edildiği bir süreçten geçiyoruz.20 temmuzla birlikte ilan edilen OHAL'le FETÖ'ye yönelik gerçekleştirilen operasyonlarla on binlerce insan tutuklandı, 150 bine yakın çalışan insan işten çıkarıldı.15 temmuz da askeri darbe girişimine kalkışan FETÖ'cülerle mücadele adı altında AKP'ye daha açıkçası sisteme muhalif tüm kesimlerin işten çıkarılması, gözaltına alınması, tutuklanması gerçekleştirildi.

    20 Temmuz 2017'den bu yana OHAL'le yönetilen ülkemizde patronlar, işverenler iş yaşamından memnunlar. OHAL'den memnunlar. İşverenlerin OHAL'e yönelik eleştirileri, kaygıları kandırmacadan ibarettir. Saray sahibi RTE'nin de konuşmalarında belirttiği gibi 'işverenlerin OHAL'den memnun olmaları gerekir, OHAL'de grev yasakları gündemdedir.'

    OHAL'le saraydan idare edilen ülkemizde KHK'lerle patronlar, işverenler  emeğiyle geçinenlere, çalışan emekçilere yaşamı  yaşanmaz hale getirmiş durumdadırlar.

     İşte tam da bu süreçte Sıtkı Aydın isimli bir inşaat işçisi borçlarını ödeyemediği için TBMM bahçesinde üzerine benzin dökerek kendisini yaktı.

    Hatırlayalım,

    Son iki yılda işsiz kaldığı için, ailesine bakamadığı için v.s. çaresiz kalan 161 işçinin intihar ettiği gerçeği orta yerde durmaktadır. Buna ilave olarak da belirtebiliriz ki geçen yıl içerisinde işsiz kalanlar, geçinemeyenler, borçlarını ödeyemeyenler yakmışlardı kendilerini...

Ulaş Akın işsizlikten 2016 da Antalya'da kendini yakmış, yaşamını yitirmişti.

M.Ö. adlı bir kişi 2017 de Urfa'da kendini yakmıştı.

Haydar Ç. 2017 de Kayseri'de borçlarını ödeyemediği için valilik önünde benzin dökerek kendini ateşe vermişti.

Sıtkı Aydın'da 2018 de Ankara'da üzerine benzin dökerek kendini yaktı.

    İnşaat işçisi Sıtkı Aydın'ın kendisini yakması diğerlerine göre daha çok ses getirdi. Çünki eylem Ankara'nın göbeğinde, meclisin bahçesinde gerçekleşmişti.

    Saray danışmanlarının ve hükümet yetkililerinin açıklamalarına bakılırsa ülkemizde işsizlik yok, yoksulluk yok yıllık gelir 10 bin euro'nun üzerinde. Ekonomimizin % 11 büyüdüğü, dünyanın bizi kıskandığı  bir dönemi yaşıyoruz. Asgari ücret dersen yeterli düzeyde.

Harca, harca bitmez! Durum bu kadar iyiyken bu insanlar kendilerini neden yakıyorlar ...

    Gerçeklik bu mu...

    2017 yılında yapılan araştırmalara göre,

Ülkemizde 6 milyona yakın işsiz var. İşsizlik %17 civarında. 2017 yılında 2006 işçi çalışırken iş kazaları denilen iş cinayetlerinde yaşamını kaybetmiş.

     İşçiler inşaatlarda, fabrikalarda, atölyelerde v.b. çalışma alanlarında iş cinayetlerinde ölmek istemiyorlarsa, işsiz kalıp sefaletle, açlıkla karşılaşmak istemiyorlarsa örgütlenmek zorundadırlar. Sınıf bilincinden yoksun, örgütsüz emekçiler tek başına kalınca S.A. örneğinde olduğu gibi yoksulluktan, borçlardan kurtulmanın yolu olarak üzerine benzin dökerek yakmayı yeğliyorlar. Örgütsüz işçi çaresiz kalıp kendini yakmaktadır.Eğer işçiler örgütlü olursa, dayanışmayı, birlikteliği hedef alır birlikte direnişi gerçekleştirirlerse  çaresiz kalmazlar.Kendisini yakmasına da gerek kalmaz.

    İşçiler, birleşip birlikte mücadele ederlerse patronlara dünyayı dar ederler.

    İşçiler,örgütlenir, sınıf bilincini kuşanırlarsa  iktidarı da değiştirebilirler...

    Saraylar yıkılır,taçlar yere savrulur...

    Tarih bunun tanığıdır... 

Sayfalar