Pazartesi Mayıs 20, 2024

Boyacı Halil’in Müşfik Kenter’i[*]

“Radyoyu ne zaman açarsanız açın, en sevdiğiniz şarkının hep son melodilerini duyarsınız.”[1]

Tiyatronun temel direklerinden Müşfik Kenter, 65 yılını verdiği ve son ana kadar inmediği sahnelere ‘ve perde’ dedi. O, kimi zaman tam 25 yıl boyunca hayat verdiği, yüreklerimize işleyen ‘Bir Garip Orhan Veli’, kimi zaman ‘Vanya Dayı’, kimi zaman ‘Hamlet’ti... Meşhur uzaylı Alf’e ses verdi...

Ama bana sorulursa Müşfik Kenter, “Sahi nedir gençlerdeki bu lens merakı? Gözler de sahte olduktan sonra, insan neye bakıp inanmalı?” sorusundaki içtenlikti…
* * * * *
Nâzım Hikmet’in memleketinin hüzünlü sesiydi ve yalnız onun sesinden dinlenmeliydi Orhan Veli; O gidice sesimizi kaybettik. (Nâzım Hikmet şiirlerini kimin sesiyle dinleyeceğiz artık? Kim bize o güzel sesiyle mısraları şekle büründürüp duygu katacak?)[2]
Kimsenin arkasından konuşmasını istemediğini vasiyet eden ve “Üzülüyorsun, takma diyorlar.
Kızıyorsun, değmez diyorlar.
Boş veriyorsun, gamsız diyorlar.
Susuyorsun, iki çift laf et diyorlar.
Konuşuyorsun, muhatap olma diyorlar.
Çekip gidiyorsun, mücadele et diyorlar.
Alttan alıyorsun, tepene çıkardın diyorlar.
Bağırıyorsun, sakin ol diyorlar.
Aklı başında davranıyorsun, bu kadar uslu olunmaz diyorlar.
Dikine gidiyorsun, yaşına başına yakışmaz diyorlar.
Ölünce ne diyecekler?
Muhtemelen, ‘ölüm sana yakışmadı.’
Normal tabi, dirimizi beğenmediler ki ölümüzü beğensinler,” diyen ustanın gidişi büyük bir kayıptı.
Kalktı gitti O... Coğrafyamızı terk eden güzelliklerdendi. Ancak yeri doldurulabilecek gibi değil.
Malum insanların gidişine üzülürüz, bazılarının acısıysa böğrümüze saplanır; Müşfik Kenter ikincilerdendir.
Ancak sel gitse de kum kalır ya, Müşfik Kenter gidince anısı, sesi kalır bize…
‘Bir Garip Orhan Veli’de, Orhan Veli’nin şiirlerini okumuş, her mısrada tüyleri diken diken etmişti. Sesine kattığı anlam ve duygunun yanında, insana inanılmaz bir rahatlama hissi vermişti.
Ahmet Telli’nin şu dizeleri galiba en çok Ona yakışırdı: “sımsıcak konuşurdun konuşunca/ ırmak gibi rüzgâr gibi konuşurdun/ yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki/ çiğdemler güller mor menevşeler açardı/ sımsıcak konuşurdun konuşunca.”
Etkileyici sese sahip, tonlaması mükemmel olan O; filmlerdeki kalender tiplemeleriyle, Anadol arabasıyla, şiirlere sesiyle verdiği hayatla, coğrafyamızın değerlerindendi.
Mesela ‘Sevmek Zamanı’nda, “Sen dostlukların, aşkların kolay mı kurulduğunu, kolay mı sürdürüldüğünü sanıyorsun? Resminle aramda ne kadar uzun zamanlar geçti. İlk karşılaşmamızı dün gibi hatırlarım. Birden bana iyilikle, sevgiyle bakan bir yüz gördüm. Elbiselerim eskiydi, kirliydim, sakallarım uzamıştı. İnanamadım… O insanca bakışı bir daha göremem diye bir daha resme bakmaktan korkuyordum. İkinci kere zorlukla baktım resmine. Gene iyilik, gene sevgi vardı gözlerinde,” diyen Boyacı Halil’di…
“Müşfik”, “Sevecen, şefkatli” demekti… İsmiyle müsemma denir ya; O da öyleydi…
Zamanında kendisine verilen devlet sanatçısı unvanını reddetmiş gerçek bir sanatçıydı ve “Madem ateşin var ne duruyorsun karanlıkta,” derdi.
‘Sevmek Zamanı’ filmindeki Halil karakteri ile özdeşleşmiş, her daim aşkı en yoğun biçimde yaşayan insandı ve “Üşüdüğümüzde camı kapatmak kadar kolay olsaydı keşke, sevilmediğimizi anladığımızda o kişiye yüreğimizi kapatmak,” demişti…
“İşini iyi yapan, iyi bir insan...” Her hâlde Müşfik Kenter’i en iyi anlatan cümle budur. Sonrasında şu sıfatlar da eklenebilir sırayla: Beyefendi, sessiz, sakin, duygusal...
Onu hiç tanımayanlara, sahnede görmeyenlere göre bile, etkileyici bir sesin sahibi ve iyi bir oyuncuydu.
Oyunculuk yapmayan, oynadığı karakteri yaşayan O; “Tiyatro ciddi bir şakadır,” der ve eklerdi: “Tiyatromuz çok ileridedir de seyircilerimiz biraz geridedir.”
Onu en iyi anlatan, “Bence artık kendinize gelin. Çünkü parlatıcıyla aydınlanmaz gelecek, fön çekince düzelmez hayat ve fondötenle kapanmaz yaralar,” cümlesiyle yine kendisiydi.
Bir de “post-modern zamanlar”a şu eleştirisi: “Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?
Hiç vaktiniz yok, ‘fast live’, ‘fast food’, ‘fast music’, ‘fast love’...
Dikte ettirilen ‘yükselen değerler’, ‘in’ler, ‘out’lar... 
Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.
Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, size sesleniyorum!
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?
İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza? 
Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?
Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?”
* * * * *
Diplomat Ahmet Naci Kenter ve Olga Cynthia’nın[3] çocuğu olarak 1932’de İstanbul’da dünyaya gelen Müşfik Kenter, Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nde eğitim gördükten sonra, 1955’te Devlet Tiyatrosu’na girmiş, sanat yaşamına Devlet Tiyatrosu’nda “Oğuz Ata” adlı oyunla adım atmıştı. Devlet Tiyatrosu’nda ayrıldıktan sonra İstanbul’da kardeşi Yıldız Kenter’le birlikte Muhsin Ertuğrul’la çalışmıştı.
Kenter’ler, Küçük Sahne’de oyunlar sergiledikleri dönemde Şükran Güngör ve Kamran Yüce ile bir araya gelmişler ve bu dörtlü uzun yıllar birlikte çalışmıştı.
1960-1961 yıllarında Site Tiyatrosu’nu kurduktan sonra 1962’de adını Kent Oyuncuları olarak değiştirmişler, 1968’de Kenter Tiyatrosu’nun inşaatını tamamlamışlardı. Tiyatroyu yapmaları için bütün paralarını ortaya koymaları, büyük bir turneyle Anadolu’yu gezmeleri ve bir koltuk satma kampanyasıyla destek sağlamaları gerekmişti. ABD ve İngiltere’de tiyatro araştırmaları yapan Müşfik Kenter, İngiltere, ABD, Fransa, Almanya ve Yugoslavya gibi ükelerde de oyunlar sergilemişti.
Kenter’in oynadığı “Bir Garip Orhan Veli” adlı oyun 25 yıldan fazla bir süre sergilenmiş; aynı oyuncuyla Türkiye’de en uzun süre sahnelenen oyunlardan biri olmuştu.
Kenter, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’ndan emekli olduktan sonra Haliç Üniversitesi Konservatuvarı Tiyatro Bölümü Başkanlığı ve Bakırköy Belediyesi Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmenliği görevlerinde bulunmuştu.
Sanatçı, tiyatro oyunculuğunun yanı sıra pek çok sinema filmi ve TV dizisinde de oynamıştı. 1966’da 3. Antalya Film Şenliği’nde “Bozuk Düzen”deki yorumuyla En İyi Erkek Oyuncu ödülüne değer görülen Kenter, 1997’de 1. Afife Tiyatro Ödülleri’nde de Muhsin Ertuğrul Özel Ödülü’nü almıştı.
Kenter’in oynadığı pek çok tiyatro oyunu arasında ‘Martı’, ‘Lütfen Kızımla Evlenir misin?’, ‘İvanov’, ‘Konken Partisi’, ‘Van Gogh’, ‘Arzu Tramvayı’, ‘Vanya Dayı’, ‘Çöl Faresi’, ‘Buzlar Çözülmeden’, ‘Ayaktakımı Arasında’, ‘Sandalyeler’, ‘Salıncakta İki Kişi’ ‘Üç Kız Kardeş’, ‘Üç Kuruşluk Opera’, ‘Nalınlar’, ‘Mikadonun Çöpleri’, ‘Cyrano de Bergerac’ ve ‘Hamlet’ sayılabilir.
Sanatçının sinema filmleri arasında ise ‘Murtaza’, ‘Sevmek Zamanı’, ‘Bozuk Düzen’, ‘Üç Arkadaş’, ‘Hayallerim, Aşkım ve Sen’, ‘Rümuz Goncagül’, ‘Piano Piano Bacaksız’, ‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’ gibi yapıtlar yer alıyordu.[4]
4 Ağustos 2012’de hayatını kaybeden yönetmen Metin Erksan’la ondan bir hafta sonra yaşamını yitiren oyuncu Müşfik Kenter’in yolu ‘Sevmek Zamanı’ filminde kesişmişti. 1965’te “alışılmadık” denilip gösterilecek salon bulamayan filmde aşkın en soyut hâli anlatılıyor. Boyamaya girdiği bir evin duvarında asılı kadın resmine aşık olan boyacı Halil’in ve resmin sahibi Meral’in öyküsünü konu eden filmden sandal karesi de Kenter’in hafızalara kazınan başka bir sahnesi...
1987’de Haluk Bilginer’le Zuhal Olcay’ın rol aldığı televizyon dizisi ‘Gecenin Öteki Yüzü’nün hafızalara kazınmasının bir nedeni Müşfik Kenter’in replikleridir. Dizi başlarken ağlayarak denize doğru ilerleyen Olcay’a yaklaşıp ateş isteyen Kenter “Madem ateşin var ne duruyorsun karanlıkta. Koş hayata” der. Kadrajdan çıkıp karanlıkta kaybolurken de Azrail’e seslenir: “Hey bre Karacaahmet, kara mezarlık! Sana gelmiyorum işte! Bir diyeceğin var mı? Yorgo’nun meyhanesine gidiyorum. Daha çok beklersin.”[5]
Ve 15 Ağustos 2012’de kaybettik Müşfik Kenter’i, 80 yaşındayken…
* * * * *
Yaşar Kemal’in, “Büyük bir usta, mert bir insandı”; Işıl Kasapoğlu’nun, “Ustaların ustasıydı”;[6] Doğan Hızlan’ın, “Büyük bir aktördü”;[7] Mehmet Birkiye’nin, “Bir rolü inanılmaz sadelikle oynardı”;[8] Hasan Pulur’un, “Bir tiyatro dehasıydı”;[9] Murat Daltaban’ın, “Tiyatronun masal kahramanıydı”; Rıza Kocaoğlu’nun, “Tiyatromuzun kalender abisiydi”; Güven Kıraç’ın, “Süsten ve şatafattan hoşlanmazdı,”[10] notunu düştükleri Müşfik Kenter’i; Ali Poyrazoğlu, “Dünyanın geleceği için derin kaygılar taşıyan ve bu üzüntüsünü içinde saklamaya çalışan bir insandı”;[11] Nedim Saban, “Sahnede önce insan olun, oynamayın” derdi! Türkiye’de oyun oynamayı sahtekârlık sözüyle eş değer tutuyorlar, oysa oyunculuk önce insan olma sanatıdır. Ondan sadeliği öğrendik,”[12] diye tanımlarlardı…
O, tiyatronun “idol”ü olarak yaşadı.[13]
“Türkiye Rönesansı”nın, dünya çapında bir örneği ve kanıtıydı, oyunculuğu ve kişiliğiyle;[14] hasılı “Tiyatronun büyülü ışığıydı.”[15]
Müşfik Kenter, sanatçı-öznenin vazgeçilmez rolünü hiç yadsımadan yaşamış ve yaşatmıştı. Sanatçıyı yeti ve emeğiyle kişi yapması, Müşfik Kenter’in tiyatroya baş koymasıyla somutlaşmış, sanatçılığı dünyalaşmıştı.[16]
Neydi Müşfik Kenter’i bunca özel, bunca özgün, bunca farkı kılan?[17] Yetenek, ustalık, yorum gücü, çalışma disiplini, sürekli çalışma? Elbet, bunlar var ama... Ama bunlardan öte bir şey söz konusu... Hani günlerdir herkes söylüyor ya, oynamadan oynamak diye... Bence onun yeteneği ve ustalığı, içgüdüsel. İçgüdüleriyle oynuyor. İçgüdüleriyle canlandırdığı kişiye ve duruma yaklaşıyor. İçgüdüleriyle “havayı kokluyor”, soruyor, arıyor ve buluyor... Sonra canlandıracağı kişiye ilişkin “bulduğu” bir doğruyu, bir gerçeği, yine içgüdüleriyle çoğaltıyor, büyütüyor ve onu özbenliğiyle buluşturuyor. Şunu demek istiyorum: Müşfik Kenter oynamıyor, oluyor. Sahnedeki varoluş biçimiyle bir oyunda canlandırdığı kişi, bir ve tek oluyordu.[18]
Müşfik Kenter öyle ya da böyle hayatlarımıza girmiş. Her birimizde silinmeyen izler, anılar bırakmıştı.[19]
İzlerken sadeliği, doğallığı, dupduru oyunculuğuyla büyüleyen, yaptığı işi çok kolaymış gibi gösterebilen, nasıl böyle oynamadan oynanır diye hayrete düşüren, izlerken mesleği daha çok sevdiren müthiş aktördü.[20]
O, sadece güçlü bir oyuncu, yorumcu, yönetici olarak değil, kıymetli bir hocaydı.[21]
Müsekkin sesimizdi; sessiz bir toplumun en müşfik sesiydi…[22] Bir Garip Orhan Veli’yi yıllarca sahnede binlerce kişiye oynadı. Bir şairi yaşatmak, onun şiirlerinin daha çok okunmasını sağlamak, ancak onun gibi usta bir tiyatro insanına vergiydi… Şiirle ilişkisi hiçbir zaman kopmadı. Nâzım Hikmet’in Kuvây-ı Milliye’sini de sahneye getirmişti...[23]
Müşfik Kenter’i seyretmek, bizler için her zaman olağanüstü ve sıra dışı bir olaydı. Ama bu olağanüstülük ve sıra dışılık, her zaman onun günlük insanı büründüğü her karakterde olağanüstü ve sıra dışı canlandırabilme ustalığından kaynaklandı.[24]
Sahnede devleşen bir büyücüydü Müşfik Kenter. Perdedeki pırıltılı çekiciliği ve oyun gücüyle içimizi doldururken, bize tanıttığı her karaktere beslediğimiz hayranlığın izleri silinmedi.[25]
Bunun içinde hep yaşadı; yaşattı O…
 
9 Haziran 2017 19:15:31, İstanbul.
 
N O T L A R
[*] Patika Dergisi, No: 99, Ekim - Kasım - Aralık 2017…
[1] Müşfik Kenter.
[2] Müşfik Kenter son yolculuğuna uğurlanırken, ablası Yıldız Kenter, “Müşfik, şimdi salon full efendim” diyerek başladığı konuşmasına şöyle devam etti: “Genç yaşlarda benim ilk hocalarımdan biri oldu. Doğallığı, sahici olabilmeyi, gerçek olabilmeyi ve bunu büyük bir sadelik içinde gösterişsiz yapabilmeyi Müşfik’te gördüm. Hiç belli etmeden onun ortaya koyduğu ustalığını izleyerek büyüdüm. Ona minnettarım. Müşfik olmasaydı Kenterler olmazdı. Ona hep ihtiyaç duydum. Onu hep gıptayla izledim. Ona kardeşim olduğu için teşekkür ediyorum.” (“Şimdi Salon Full Efendim”, Hürriyet, 18 Ağustos 2012, s.15.)
[3] “Babası Lozan Anlaşması’nın özel notlarını tutan, İnönü’nün özel kalem müdürü ünlü bir diplomattı...
Robert Kolej’i bitirmişti... İngilizce ve Fransızca’yı ana dili gibi konuşuyordu... İstikbal onundu...
Oysa o aşık olmuştu... İngiltere’de bir İngiliz kızına... Olga Cynthia’ya...
Aşık olmasında bir sorun yoktu, fakat o günlerde Türk diplomatları yabancı kadınlarla evlenemiyorlardı... Babası aşkını, mesleğine yeğledi... Öyle bir adamdı...
Müşfik Kenter’in doğumu, babasının uğruna mesleğinden vazgeçtiği Olga Cynthia’yla olan aşkından meydana geldi...” (Reha Muhtar, “Bu muydu İnsanlara Son Nefesinde Görüneceğinden Bahsedilen Şeytan?”, Vatan, 16 Ağustos 2012, s.15.)
[4] “Büyük Ustayı Yitirdik”, Cumhuriyet, 16 Ağustos 2012, s.17.
[5] Samet Aday, “Madem Ateşin Var Ne Duruyorsun Karanlıkta”, Akşam, 17 Ağustos 2012, s.4.
[6] “Büyük Değer, Mert İnsan”, Cumhuriyet, 17 Ağustos 2012, s.15.
[7] “Müşfik Kenter’i Kaybettik”, Hürriyet, 15 Ağustos 2012.
[8] “Şimdi Salon Full Efendim”, Hürriyet, 18 Ağustos 2012, s.15.
[9] Hasan Pulur, “Müşfik Kenter”, Milliyet, 18 Ağustos 2012, s.3.
[10] “Hocamızı, Tarihimizi Kaybettik”, Radikal, 16 Ağustos 2012, s.31.
[11] “Müşfik Sesimiz Sustu...”, Vatan, 16 Ağustos 2012, s.7.
[12] “Hocamızı, Tarihimizi Kaybettik”, Radikal, 16 Ağustos 2012, s.31.
[13] Ayşegül Yüksel, “Tiyatromuzun İdolüydü”, Cumhuriyet, 16 Ağustos 2012, s.17.
[14] Ali Sirmen, “Müşfik Kenter”, Cumhuriyet, 19 Ağustos 2012, s.4.
[15] Ülkü Tamer, “Tiyatronun Büyülü Işığıydı”, Cumhuriyet, 18 Ağustos 2012, s.14.
[16] “Üstün Akmen: Bir Çınar Daha”, Cumhuriyet, 18 Ağustos 2012, s.15.
[17] “Çok tanıdığımız, az bildiğimiz biriydi Müşfik Kenter. Sesi, yüzü, oyunculuğu ezberimizde. Ama ne düşünür, ne hisseder, neye kızar, neye sevinir, sakındı hep. Belki de o nedenle içkiye sarıldı; tıpkı babası gibi… 1957’de ilk maaşıyla babasına Omega marka bir saat almıştı. Maaşı 320 liraydı, saat 290 lira. ‘Vefatından sonra saat yine bana kaldı’ demişti bir söyleşisinde, ‘Sahnede hep o saati takarım, babamı yanımda hissetmek için’…” (Miraç Zeynep Özkartal, “Büyük Ustayı Kaybettik”, Milliyet, 16 Ağustos 2012, s.13.)
[18] Zeynep Oral, “O, Müşfik Kenter”, Cumhuriyet, 19 Ağustos 2012, s.14.
[19] Nilgün Cerrahoğlu, “Efsane Aktöre Veda”, Cumhuriyet, 18 Ağustos 2012, s.12.
[20] “Zerrin Tekindor: Oynamadan Oynamak!”, Cumhuriyet, 17 Ağustos 2012, s.15.
[21] Dikmen Gürün, “Unutulmaz Oyunların Unutulmaz Oyuncusu”, Cumhuriyet, 17 Ağustos 2012, s.15.
[22] Ertuğrul Özkök, “Kimse Onun Kadar Güzel Yaşlanamaz, Kimse Onun Kadar Güzel Ölemez”, Hürriyet, 15 Ağustos 2012.
[23] Doğan Hızlan, “Yirmi Beş Yıldır ‘Bir Garip’ Müşfik Kenter”, Hürriyet, 17 Ağustos 2012, s.18.
[24] Ahmet Cemal, “Müşfik Kenter ya da Oyuncu Kimdir?”, Cumhuriyet, 17 Ağustos 2012, s.14.
[25] Görkem Yeltan, “Sahneden Bir Dev Aktör Geçti”, Radikal, 16 Ağustos 2012, s.30-31. 

46458

Temel Demirer

Hakkında

Objektifiz ama tarafsız değiliz. Tarafsız olmak korkaklıktır. Çünkü insan doğru ve yanlış arasında tarafsız olamaz.BiyografiKendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm...
Ne yazacağımı kestiremedim...
Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım...
“İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil,” diyen(lerden);
dünyaya aşağıdan bakan(lardan);
kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan);
yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan);
ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden);
John Maxwell’in, “İnsanlar, onları ne kadar umursadığımızı bilmedikçe, ne kadar bildiğimizi umursamazlar...”; Bertolt Brecht’in, “Yenilgilerimiz, rezalete karşı savaşa katılanlarımızın yeterince kalabalık olmadığından başka bir anlama gelmez”; V. İ. Lenin’in, “Silah kullanmasını öğrenmeyen, silah elde etmeye çalışmayan bir ezilen sınıf, ancak köle muamelesi görmeye layıktır,” sözlerine müthiş değer veren(lerden);
sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden);
bir afet-i devrana aşık olan(lardan);
hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan);
ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim...
54 tevellütlüyüm... Kemal’den olma Necla’dan doğmayım... Çorum ili Kale mahallesi nüfusuna kayıtlıyım...
Okur yazarım...
Ve nihayet hâlen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım...
11.01.2004 14:32:09, Ankara.

TÜRKİYE’DE YAYINLANAN KİTAPLARIM

* GÖZ GÖRMEZ BİLİNÇ GÖRÜR, Hazırlayan: Mehmet Özer, Nota Bene Yay., 2012, 152 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ORTADOĞU: YALANCI BAHAR, Derleyen: Babür Pınar-Recai Ulutaş, Nitelik Kitap, 2012, 448 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2011, 434 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* BEYOND GLOBALIZATION – WORLD LEARNING/ INTERNATIONAL HONORS PROGRAM TURKEY READER 2011/12, Derleyenler: Yücel Demirer - Sibel Özbudun, 2011, 476 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif), (“Geopolitics of Turkey in the US-EU-Mideast Triangle”- Temel Demirer)


* EMPERYALİZM VE ULUSAL SORUN, Derleyen: Babür Pınar-Muzaffer İlhan Erdost, Nitelik Kitap, 2011, 335 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSMAİL BEŞİKÇİ, Derleyenler: Barış Ünlü-Ozan Değer, İletişim Yay., 2011, 589 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SESİNİ YİTİREN ŞEHİR SİVAS, Editör: Mehmet Özer, Çankaya Belediyesi Yay., Temmuz 2011, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2010, 659 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ, KAPİTALİZM, İSYAN, Ütopya Yay., 2010, 559 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ VE HAYAT YAZILARI: BİR TAŞ DA SİZ ATIN, Ütopya Yay., 2010, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ASLOLAN DEVRİMİN GÜNDEMİDİR, Kaldıraç Yay., 2010, 784 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TEKEL DİRENİŞİ DERSLERİ 2010-SENDİKALARIMIZI GERİ ALACAĞIZ, Kaldıraç Yay., 2010, 206 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA: İSYAN HEP VARDI!, Sibel Özbudun (der.), Kaldıraç Yay., Ocak 2010, 661 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KUŞATMAYI YARMAK: EĞİTİM, BİLİM VE AYDINLAR, Kaldıraç Yayınevi, Ekim 2009, 392 sayfa, Temel Demirer-Sibel Özbudun.


* ALMANAK-2008 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2009, 608 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* HAK(SIZLIK), HUKUK(SUZLUK) MU? “SUÇUMUZ İNSAN OLMAK”!, (Sibel Özbudun’un önsözüyle), Kardelen Yay., Nisan 2009, 365 sayfa, Temel Demirer.


* HRANT’IN KATİL(LER)İ… (Sait Çetinoğlu’nun önsözüyle), Pêrî Yayınları, Şubat 2009, 336 sayfa, Temel Demirer.


* LİBERALİZM/MUHAFAZAKÂRLIK KISKACINDA KADIN, Kaldıraç Yayınevi, Şubat 2009, 237 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2007 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2008, 456 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “HAYIR, EVET’TEN ÖNCE GELİR”! HUKUK(SUZLUK) YAZILARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 496 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “SÖYLENECEK YALAN KALMADI” İNSAN HAK(SIZLIK)LARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 510 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DA İSYANIN TARİHİ, Hazırlayan: Sibel Özbudun, Ütopya Yay., 2008, 549 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESEL KAPİTALİZMİ MEŞRULAŞTIRAN SÖYLEMLER, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 67, Maki Yay., 2008, 218 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA VE..., Ütopya Yay., 2008, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ALMANAK-2006 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2007, 654 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MİLLİYETÇİLİK, YURTSEVERLİK VE SOL, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 65, Maki Yay., 2007, 212 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DAKİ GELİŞMELER, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Ankara-2007, 34 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME, KADIN VE ‘YENİ’-ATAERKİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 228 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İMPARATORUN SOYTARISI EGEMEN MEDYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2005 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2006, 439 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “DERİN” MİLLİYETÇİLİĞİN SİYASAL İKTİSADI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAFYA NARKOEKONOMİ VE SUSURLUK / ŞEMDİNLİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 379 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ VE “ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK YALANI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 444 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM ÜNİVERSİTE YÖK VE AYDIN(LAR), Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 543 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KIYAMETE ÇEYREK KALA! EKOLOJİ YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 501 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYAYI ISITAN LATİN ATEŞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2006, 302 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA YERLİLERİ: TEK BİR HAYIR, YÜZLERCE EVET, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-2006, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KAVRAM SÖZLÜĞÜ-SÖYLEM VE GERÇEK (1), Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2005, 709 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2004 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2005, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA BAŞKALDIRIYOR, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 416 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ELVEDA NİSYAN, MERHABA İSYAN, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 558 sayfa, Temel Demirer.


* KÜRESEL İNTİFADA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer.


* “YENİ DÜZEN(SİZLİK)”DEN BAŞKALDIRIYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ ROMA: TERÖRİST ABD-IV. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE İMPARATORLUK: “YENİ EKONOMİ”DEN ÖNLEYİCİ SAVAŞA...-III. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 382 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞMENİN TİRANLIĞI: NE, NİÇİN, NASIL?-II. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ MUHAFAZAKÂRLIK YOĞUNLAŞIRKEN KÜRESEL VAHŞET-I. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ABD SALDIRGANLIĞI: IRAK VE ÖTESİ-III. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* 11 EYLÜL’DEN AFGANİSTAN’A ABD İMPARATORLUĞU-II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOVBOYUN SÖMÜRGE İMPARATORLUĞU-I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 346 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SAKLANMAYA ÇALIŞILAN BİR MEŞALE: İBRAHİM KAYPAKKAYA, Umut Yayıncılık, İstanbul-2003, 232 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSYANIN ADI: FİLİSTİN-İNTİFADA KAZANACAK!, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 479 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* XXI. YÜZYILLA GELENLER: SÖYLENCELER VE GERÇEK, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 447 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİST MÜCADELE ETİĞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2001, 336 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖRİZM, SALDIRGANLIK, SAVAŞ) II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖR KAVRAMI VE GERÇEĞİ) I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 364 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AMERİKA: RÜYA MI, KÂBUS MU? YANKEE İMPARATORLUĞU, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KÜRESELLEŞMENİN EKOLOJİK SONUÇLARI, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 190 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EKOLOJİ POLİTİK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 136 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ ve SOSYALİSTLER: AKINTIYA KARŞI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* GERİCİLİK KÜRESELLEŞİRKEN FAŞİZM!.. YENİDEN Mİ?.., Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 299 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KADIN YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 170 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MARKSİZM VE EKOLOJİ, Öteki Yayınevi, Ankara-2000, 481 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (AVRUPA ASYA ve ORTADOĞU), Cilt:2, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (ABD EMPERYALİZMİ ve LATİN AMERİKA), Cilt:1, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 284 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM: NE İÇİN? ÜNİVERSİTE: NASIL? YÖK: NEREYE?, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 264 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* NEO-LİBERAL SALDIRI KRİZ ve İNSANLIK, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 494 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “YDD” KISKACINDA ÇEVRE ve KENT, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 473 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CHE FİDEL KÜBA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 135 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 112 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MEDYA ELEŞTİRİSİ ya da HERMES’İ SORGULAMAK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 176 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYANIN BALKONUNDAKİ İSYANCILAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, ikinci baskı, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP: İMKÂNLAR ve SORU(N)LAR, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 576 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAYALARIN DÖNÜŞÜ, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1998, 311 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* POSTMODERN MÜDAHALE ve BAŞKALDIRI İMKÂNI (BRECHT “BİTTİ” FUTBOL “VERELİM”!), Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 528 sayfa, Temel Demirer.


* SOKAKTA ve DUVARDA 1968, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 207 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* VE KİRLENDİ DÜNYA..., Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOKAK’TAKİNE NOTLAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 456 sayfa, Temel Demirer.


* ÖDP’YE KENAR NOTLARI, İnsancıl Yayınları, İstanbul-1997, 88 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOYUNLAR KURTLAR KÖPEKLER (YENİ DÜNYA DÜZENSİZLİĞİ EMPERYALİZM ve UMUT), Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1997, 160 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KARA PARA KİRLİ SAVAŞ (TÜRKİYE’DE MAFYA ve DEVLET), Özgür Üniversite Yayınları, 171 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSPANYA’DAKİ II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN “YDD”YE KARŞI TEZLER - II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN EKOLOJİK KIYAMET TEZLERİ, Özgür Üniversite Yayınları, 56 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜNYA DÜZENİ AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE, Dev. Maden-Sen Yayınları, 64 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CANAVARLAŞAN MEDYA, 1996-İstanbul, Yorum Yayınevi, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜZENİ ya da DÜZENSİZLİĞİ, 1996-İstanbul, Pelikan Yayınları, 304 sayfa, Temel Demirer.


* SOLAN FOTOĞRAFLARDA BİTEN VE BAŞLAYAN, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 248 sayfa, Temel Demirer.


* GERİCİLİK DÖNEMİNDE DÜNYA ve TÜRKİYE, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 190 sayfa, Temel Demirer.


* DİSK’İN “ÖREN TEZLERİ” ve SOSYALİST TAVIR, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 189 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TOPLUMSAL DİNAMİKLER ve ÖRGÜTLENME EKSENLERİ, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZM “YENİ DÜNYA DÜZENİ” TÜRKİYE, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 192 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZMİN SORUNLARI ÜZERİNE AÇILIM TARTIŞMALARI, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 256 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YOL BALADI, 1988-Ankara, Ekin Yayınları, 61 sayfa, Temel Demirer.
* T.B.“K”.P PROGRAM TASLAĞININ ELEŞTİREL ANALİZİ, 1988-İstanbul, Sorun Yayınları, 86 sayfa, Temel Demirer.

İletişim:

temeldemirer@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

http://www.facebook.com/TemelDemirer

https://twitter.com/temeldemirer

Son Haberler

Sayfalar

Temel Demirer

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Sayfalar