Cumartesi Haziran 1, 2024

Bizim Mazlum (Keko) (Nubar Ozanyan)

21 Mart’ın bir sabah serinliğinde karagözlü Mazlum Doğan’ın (Keko) devrimci eylemi zindandaki tüm tutsaklarda deprem sarsıntısı yarattı. Onurlu bir devrimci feda pratiğini başkasından istemez. Mazlum üç kibrit çöpüyle isyan ateşini tutuşturdu. Faşizmin kalbine saplanan hançer oldu.

Her 21 Mart’ta gitmek istemesem de anılarım beni alıp zorunlu olarak ölüm kokan mezarlığa 5 Nolu Zindan’ın karanlık koridorlarına götürüyor. İşkence nedir dostum? İşkence altında neler yaşanır arkadaş? İnsanlık dışı hangi uygulamalar yapılırsa işkence olur? diye bir soru sorsam. Alacağım yanıtların hiçbirinin yaşadıklarımıza yakın bile olamayacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Yaşadıklarımıza, tanıklıklarımıza, parçalanan duygu dünyamıza tanım olamayacağını biliyorum. Bırakalım 5 Nolu’da yaşananları tanımlamayı, hayal bile edilemeyeceğini düşünüyorum. 

İşkence merkezinden, ölümün bir kurtuluş olarak arandığı vahşet dolu günlerden bahsediyoruz. 5 Nolu Zindan’dan, Mazlum Doğan’ın tarihi eylemini gerçekleştirdiği karanlık mekandan bahsediyoruz. İşkence yapmak için pusuya yatmış, bir canavar gibi ağzını açmış ve Mazlumları yutmayı bekleyen zindandan bahsediyoruz. Koridorlar, havalandırmalar, koğuş ve hücrelerin çığlık ve feryat seslerinden başka bir şey duymadığı ölüm kampından bahsediyoruz. Bitmeyen şiddet dalgasından bahsediyoruz. Zulümle birlikte teslimiyetin ve onursuzluğun dayatıldığı-yaşatıldığı bir dönemden bahsediyoruz.  

Teslimiyeti fiziksel, bireysel ya da sınırlı zamana ait bir olgu olarak düşünmemek gerekir. Bundan daha derin ve kapsamlı, bütünlüklü toplumsal ve zihinsel yıkım, ruhsal parçalanmışlık ve çöküş olarak ele almak gerekir. Özgürlük ve kurtuluş fikrinin teslim alındığı geleceğe olan inancın öldürülmeye çalışıldığı, irade ve kararlılığın, insana ait her değerlerin yıkılması olarak değerlendirmek gerekir. 

Teslimiyet ve ihanet dalgası çıldırmış bir şekilde önüne kattıklarını alıp götürürken buna karşı intihar etme fikri ve pratikleri de çözüm olarak sunuldu. İnsan hayatının ucuz olduğu bir mekanda ve tarihte Nazi cehenneminde ölümü göze almadan ölüme ideolojik-psikolojik şekilde tam anlamıyla hazır olunmadan direnmek mümkün değildi. Direnmenin sonunda ölümün mutlak olduğu bir gerçekti. Ancak direnmek intihara benzemez. Ölünecekse direnerek ölmek en onurlu tavırdır. Direnmek dost ve düşmanlar nezdinde saygı ve bitmeyen bir sempati uyandırır. Mazlum Doğan arkadaşın 1982 yılındaki karanlığı parçalayan devrimci eylemi, biz zindan tutsaklarında büyük bir saygınlık ve bitmeyen-bitmeyecek bir sempati yarattı. Herkesin işkence ve zorbalık karşısında sustuğu, konuşmaya ve direnmeye cesaret göstermekte oldukça tereddüt yaşadığı bir dönemde Mazlum Doğan arkadaşın feda eylemi dönemin Dehakların kalbine vurulan bir hançer gibiydi. 

Mazlum Doğan, PKK kurucu kadrolarından, birikimi ve devrimci duruşuyla etrafındakiler üzerinde oldukça etki bırakan yılmaz bir öncüdür. Mazlum Doğan, 5 Nolu Amed Zindan karanlığında hücrelerimize ve yüreklerimize sızan güneş ışıltısıdır. Gözleri parıldatan, güneşe ve ışığa döndüren anın öncüsüdür. İşkencenin artık dayanılmaz hal aldığı, her koridorun, her havalandırmanın, her görüş kabininin ağır işkencelerle tutsak alındığı bir süreç yaşadık. Sabahın kör karanlığından gecenin bilinmez saatlerine kadar süren işkence ve onun yarattığı zulüm nezdinde duyulan seslerin insan bedeni ve psikolojisinde artık normal hiçbir şey bırakmadığı bir dönemi yaşadık. Devrimci tutsak öldürmenin serbest, insan gibi konuşmanın, yazışmanın, bakışmanın, selamlaşıp tebessüm etmenin bile yasaklandığı bir zaman dilimini biz 5 Nolu Zindan tutsakları olarak yaşadık.

Adına itiraf denilen teslimiyetin ihanete ve onursuzca bir yaşama sürüklendiği, devrimciler için katlanılamaz bir yaşamdan bahsediyoruz.

21 Mart’ın bir sabah serinliğinde karagözlü Mazlum Doğan’ın (Keko) devrimci eylemi zindandaki tüm tutsaklarda deprem sarsıntısı yarattı. Hücre ve koğuşlardan yükselen fısıltı halindeki konuşmalar, gözlere dolan yaşlar zorlukla alınan nefesler yaşattı. O gün büyük bir devrimci yürek sustu. O gün Kürt halkının Mazlum’u teslimiyete, ihanete ve karanlığa karşı genç bedenini barikat yaparak özgürlüğün onurlu bayrağını işkencecilerin kalbine sapladı. Üç kibrit çöpüyle karanlığı aydınlattı. Yüreğinde güneş saklayan, bilincinde devrime, özgürlüğe ve sosyalizme ait bilgileri biriktiren kütüphane isimli yoldaş canlısı, gözlerinde ışık gezdiren Dersimli yoldaşımız, Mazlumumuz artık aramızda değildi.

Onurlu bir devrimci feda pratiğini başkasından istemez. Mazlum üç kibrit çöpüyle isyan ateşini tutuşturdu. Faşizmin kalbine saplanan hançer oldu. Ve öyle bir ateş yaktı ki 40 yıldır söndürülemiyor. Her söndürme pratiği daha da harlanarak büyüyen bir devrime dönüşüyor. 

İnsanlığın çökertildiği devrimciliğin isminin bile anılmak istenmediği bir süreçte düşmanın bağrına hançer gibi saplanan keskin bir bıçak oldu Mazlum Doğan. Tıpkı İbrahim Kaypakkaya yoldaş gibi zulüm ve ihanet karşısında ser vermenin, feda ruhunun sembolü oldu. 5 Nolu Amed Zindanı’nda zulüm gören ağır işkenceler yaşayan günümüze kadar yaşayan her eski tutsağın Mazlum arkadaşa büyük bir devrimci borcu vardır. O sadece Kürt ulusal özgürlük hareketinin Mazlum Doğan’ı değildir. Baskı ve zulüm altında özgürlük arayan onurlu bir gelecek hayal eden her halkın MAZLUM’udur. Onurudur. Direniş ve kararlılık sembolüdür. Onu, nasıl ve hangi başlık altında anlatmaya çalışırsak çalışalım, tıpkı 5 Nolu Zindan’da yaşanılanları anlatmada mutlak eksik kalınacağı gibi eksik kalacaktır.

Mazlum Doğan arkadaş sadece karanlığa ve teslimiyete karşı kararlı bir direniş çizgisi değildir. Barbarlığın ve dayanılmaz vahşetin yaşandığı koşullarda büyük bir feda ruhuyla ölümü küçülten bir önderlik çizgisidir. Direniş ve kararlı duruşundan, devrime ve özgürlüğe yüksek bağlılık pratiğinden öğrenmemiz gereken bir devrimci çizgidir. Dayanılması ve yaşanması en zor koşullarda dönüp mutlak bakmamız gereken, ruhumuzda dalgalanan direniş öğretmenimizi, Mazlum Doğan arkadaşı büyük bir saygı ve minnetle anıyoruz.

9516

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

Sayfalar