Cuma Mayıs 3, 2024

BİZ SÜRGÜNLER "MAĞDUR"DEĞİLİZ.

Faşizme, faşist diktatörlüğe karşı verdiğimiz özgürlük, demokrasi ve bağımsızlık mücadelesinde biz haklı, doğru ve onurlu bir mücadele yürüttük.  12 Eylül askeri faşist diktatörlüğü de bu mücadelemizin bir parçasıydı. Neticede güçler dengesi ve bazı yanlış stratejik ve taktik hatalarımız bizlerin yenilgisine sebep oldu. Aradan geçen 35 yıllık uzun bir zaman dilimi dahi, hala 12 Eylül faşizminin kanlı- katliam, işkence ve zulüm izlerini üstümüzden silip atamadı.

       Türkiye ve Kürdistan halkının üzerinde hala 12 Eylül faşist anayasası kanunları hüküm sürmektedir. Yargı-yasama ve yürütmede hala 12 Eylül kanunları geçerlilik taşımaktadır. Bu sebeple biz sürgünler bu faşist yasaların ortadan kaldırılması, demokrasi ve özgürlüklerin kazanılması, ülkemizde hüküm süren her türlü bağımlılığın son bulması mücadelesini vermekteyiz. Bundan da asla vaz geçmeyeceğiz.

    Yukarıda da belirtiğim sebeplerden dolayı biz mağdur değiliz. Ülkemizi yaşam koşullarımız elimizden alındığından dolayı zorla terk etmek zorunda bırakıldık. Bu anlamda ülkemizden kaçtık. Ülkemizde kalma veya yaşama koşulları ortadan kalkmıştı. Bu şu anlama geliyordu; faşizme karşı demokrasi, bağımsızlık ve özgürlük mücadelemizi sürgün bulunduğumuz ülkelerde aralıksız yürütecektik. Nihayetinde faşizme karşı mücadelemiz örgütlü veya örgütsüz olarak aralıksız devam ettirildi.  Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde devrimci güçler ve birey olarak politik sürgünler çok yönlü faaliyet, kampanyalarla Türkiye ve Kürdistan’da yürütülen demokrasi ve özgürlük mücadelesine azımsanmayacak katkılar sunuldu. Önemli ilerlemeler sağlandı. Faşizme esir düşen devrimcilerin yaşadıkları zulüm gündeme taşındı, işkenceler teşhir edildi. Yeterli miydi? Tabii ki hayır. Yaşadığımız şartlar ve koşullar bizleri yeni mücadele biçimleri yaratmaya, geliştirmeye yönlendirdi. Çünkü bizden önce de sürgünlük vardı, bizden sonra da devam edecektir. Emek sömürüsü devam ettiği, dil, din, ırk, cinsiyetçi ayrımcılığı devam ettiği sürece sürgünlük olacak, yaşanacaktır. Adaletsizliğin, sömürü ve zulmün olduğu yerde, ezilenler, sömürülenlere başkaldıracak özgürlük, demokrasi ve bağımsızlık isteyecek, bundan doğal bir şey olamaz.

   Geç kalınsa da, yüz binlerce sürgünün sorunlarını, mücadele ve taleplerini gündeme taşımak, 12 Eylül yasalarıyla, kanunlarıyla, yargılarıyla hesaplaşmak, demokrasi güçleriyle birlikte hesap sormada kendimizi birinci derecede muhatap görmekteyiz.

    Biz budan dolayı mağdur değil, bir tarafız. Sınıf mücadelesinde biz sürgünler ezilenlerin yanına yerimizi aldık, taraf olduk hala da ezilenlerin yanında yer almaktayız, mücadelemizi bu kapsamda yürütmekteyiz.

  Kaldı ki, biz sürgünler faşizmden, faşist diktatörlükten aman da dilenmiyoruz, af edilmeyi de beklemiyoruz. Çünkü biz sürgünler insanlık suçu işlemedik. Aksine insanlık suçu işleyen faşizme, faşist diktatörlüğe karşı meşru ve haklı bir zeminde mücadele yürüttük, bu mücadelede tereddütsüz yerimizi aldık. Aksine insanlık suçu işleyenlere karşı mücadele ettik.                                                       Ezilenlerin, insanlık hakları gasp edilenlerin, işkence ve baskıya uğrayanların, sorgusuz-sualsiz kaybedilenlerin, kurşuna dizilenlerin, insanlık onurunu savundukları için diri-diri yakılanların sesi olduk, en değme aydınların dahi sus-pus olduğu bir dönemde biz sürgünler susmadık, demokrasi ve özgürlük mücadelesi verenlerin yanında yerimizi aldık. Köyleri yakılanları, yerlerinden-yurtlarından sürülenleri, milliyeti, cinsiyeti, dili, rengi, inancı ve kültürel farklılığı yok sayılıp gasp edilenlerin sesini duyurmaya, onların sesi olmaya çalıştık. Eğer "suç "işlemişsek, işlediğimiz "suçları "zaten inkâr etmiyoruz, itiraf ediyoruz.

    Tamda bu sebeplerden kaynaklı yüz yıldır ülkelerinde yaşam hakları zorla ellerinden alınan, milliyetleri, dilleri, renkleri, kültürleri, inanç ve ibadetleri yok sayılan, zorla gasp edilen tekleştirilmeye ("tek ırk, tek dil, tek din, tek mezhep  ") çalışan, kültürel zenginlikleri yok edilen biz sürgünler tarafız, müdahiliz. Faşizmin tüm kurumlarıyla yargılanmasından ısrarlıyız, bundan asla vazgeçmeyeceğiz.

   Ülkemizde siyasi, toplumsal, ırksal, dinsel, kültürel, Cinsiyetçilik üzerine kurulu tüm faşist yargılamaları tanımıyoruz. Variyetiyle ülkemiz halklarına kan kusturan faşist yasamanın, yürütmenin, yargının tümden kaldırılmasını, istemekteyiz.  Ülkemizde ve yurt dışında faşist yasalarca yargılamaların şartsız -koşulsuz iptal edilmesini istiyoruz. Asıl yargılanması gerekenlerin faşist yasamayı, yargıyı, yürütmeyi ülkemizin başına bela edenlerdir.

    Ülkemizde yaşayan halklarımızın din, dil, ırk, milliyet, cinsiyetçi ayrımcılığın olmadığı, tam eşitlik üzerine kurulu yeni bir halk anayasası oluşturmanın şartları yaratılmalı, bunun için faşizmin dayattığı kurumsal yasalara karşı uzun bir demokrasi ve özgürlük maratonunda ısrarcı olmalıyız. Biz sürgünlerin koşulsuz, şartsız, herhangi bir yaptırıma, yargıya tabi tutulmaksızın ülkeye dönüş yolları yaratılmalıdır. Hakları faşizm tarafından gasp edilen tüm sürgünlerin maddi, manevi, sosyal, siyasal, toplumsal davalar açma, buna tazminat dâhil yargı yolu açılmalıdır.

Ermenilerin, Kürtlerin, Rumların, Alevilerin, Çerkezlerin, Yezidilerin, Lazların, Çingenelerin, kadınların, çocukların, yani savaş mağdurlarının gasp edilen bütün hakları geri verilmeli, devlet savaş suçu işlediğinden dolayı cezalandırılmalı tazminat ödemelidir. Siyasal tutsaklar, hasta tutsaklar koşulsuz bırakılmalıdır. Onları yargılayan yasama, yürütme, yargı iptal edilmelidir. Asıl bu faşist yasaları yapanlar, uygulayanlar, uygulanmasına karar veren tüm kurum ve kuruluşlar yargılanmalıdır.

19-3-2015. Hasan aksu.

55783

Son Haberler

BİZ SÜRGÜNLER "MAĞDUR"DEĞİLİZ.

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Sayfalar