Perşembe Mayıs 30, 2024

Bahar heryere ve hep gelecek

“Maalouf, ‘insan geçmişin yok olması karşısında kendini kolay avutabilir ama, geleceğin yok olmasını kaldıramaz’ diyor. Benim gibiler için de sorun burada başlıyor. Zira, benim gibilerin geçmişi bir yana geleceği de ‘yok olduğu’ görülüyor” yazmıştı Günay Aslan, 20 yıl sonra “Dönüş Bileti” aldığında.

Sürgünler Meclisi’nin kurulmasının ardından, Günay Aslan’ın bu yazısındaki açıklığı, samimiyeti, gerçeği yazmadaki cesareti; kendimizi nasıl tanımlayacağımıza yardımcı koca bir çakıl taşıydı!

Brecht’in sürgünde yaşamışlığının ardından, bir araba tekerleğine bakışı, yazdığı şiir; “nereden geldiği, nereye gittiği belirsiz” geçmiş-gelecek kavramlarının silikleşmesini anlatışı!

Yıllarca, bir ülkeden bir ülkeye, parasız-sigortasız-oturumsuz kaçmakla ömrü geçen, Almanya’da hayata gözlerini kapayabilen, Yahudi şair Hilde Domin’in sürgün yıllarına ilişkin yazdığı; “Sürgünde insan acayip bir zaman kavramsızlığının içerisinde bulur kendisini. Zaman hissi ülkendeki gibi mevcut değildir artık. Dışındaki ülkesizliğe katlanmak, içindeki ülkesizliğe karşı hep savaşmak zorundasındır.  Umut ve korku ülkenle sürekli bağlantı kurmaya devam eder. Sürgünde yaşayan insan, konuşmakla kendini özgürleştirmek zorundadır”.

Ve yine Yahudi katliamları sırasında sağ kurtulan, yaşamını Kudüste sonlandırmak zorunda kalan şair Else Lasker Schüler; “Sadece sonsuzluk sürgünlüğün olmayışıdır” yazar.

Hrant Dink’e öldürülmeden çok kısa süre önce bir röportaj sırasında; “elinizden alınan toprakları Ermeniler olarak geri talep ediyor musunuz, böyle bir hedefiniz olacak mı?” sorusuna, “bu ülkenin topraklarında ölebilme, gömülme hakkım olacak mı, onu bile bilmiyorum. Burada yaşayabilmeyi istiyorum, topraklarının mülkiyeti onların olsun” deyişi!

Ve en son alıntı, “Sürgünlük Tarihine Sorular” araştırma yazısında Engin Erkiner’in; “Politik sürgünler ve birinci kuşak göçmenler arasındaki” acı benzerlikleri sıralayışı!

“İnsan” denen canlıyı, teknoloji-sınırlar-“İnsan Hakları Beyannamesi” olmadan önce; bağı olan bütün yaşamdan, en doğal barınma ihtiyaçlarından men ederek zorla sürmüş; başka “insan” denen canlılar! Bu bir evreymiş insanlık tarihinde. Ve ardında nice ölüler bırakarak, insanlık sadece sağ kalmaya, “dilini, kültürünü” korumaya çalışmış bu zamanlarda. Gelinen çağda; savaşlar, düşünceyi ifade etmeye getirilen sınırlamalar-cezalar…daha sayabileceğimiz nice nedenlerle, insanlık yollarda! Milyonlarca insan hergün yollarda. Değişen şey; İNSANLIK KENDİSİ YOLLARA DÜŞEBİLMEKTE!

Biz! Biz de “Politik Sürgünler” olarak; bulunduğumuz ülkelerde yaşayamayacağımız, HAPİS YA DA ÖLDÜRÜLME şıklarından başka şıkların olmayışından dolayı buradayız.

11 yıldır Almanya’da yaşamak zorunda olan, kaybedecek ne oturumu, ne parası, ne ailesi olmayan bir sürgün olarak; “Başınızı örtmüyorsanız sizlere tecavüz mübah” diyen bir öğretmenin-okulun olduğu bir ülkeyi kafamda bile canlandıramıyorum artık.  Türk Dil Kurumu’nun; “kötü adam” kelimesinin karşılığını “Filmlerde izleyiciye sevimsiz gelen kimse”, “kadın olma” kelimesinin karşılığını “kızlığını yitirmek”, “Müsait” kelimesinin karşılığını “kolayca flört edebilen kadın, “kötü adam” kelimesinin karşılığını “Filmlerde izleyiciye sevimsiz gelen kimse”, ama “kötü kadın” kelimesinin karşılığını “orospu” olarak resmi dil olarak yayınlamasını nasıl kaldırabilirim bilemiyorum. Orada bir daha, nasıl hapse girmeden insan kalarak yaşayabilirim, bilemiyorum!Ya da bugün İran’la yapılan anlaşma!!! Daha örnekler çoğaltılabilir, ama kısa kesiyorum! Yani çoook uzun yıllar geçmemesine rağmen, değişimin hızı yüz yıllık uzaklık yaratıyor benimle-eskiden yaşadığım ülke arasında!

Bir yandan “insan”a ait, “insan”ın doğasına aykırı durumlara karşı kulaç atıyoruz sürgünde. Ama bir yandan da çok avantajlı topraklardayız; sürgünde yaşamışlıkların dehşet mirasları olan ülkelerdeyiz.

Haluk Gerger’in bir sözünü tekrar alıntılayacağım; “görüntü yetseydi, bilime gerek olmazdı”.

Evet, heryer kan gölü. Evet, bulunduğumuz yerlerde sadece fırtınalarda değil, kapitalizmin dehşet bataklığında çırpınıyor “insan” yanlarımız. Evet, biz zaten insanın insana yaptığı zulme karşı geldiğimiz için buradayız. Öyleyse burada oluşumuzun çözümlemelerine de el atmalıyız. 

Sürgündekinin kendini tanımlamakta bir perspektifsizliği var! Bir insanlık durumu olarak kendisini tanımlamakta bir perspektifsizliği var  (bunun böyle oluşunun yığınla sebebi var, bu ayrı bir yazı konusu). Bu perspektifsizliktir ki; onu hep sadece çooook uzaklara yönelik perspektif üretme rolüne götürmüştür. Bu olmaması gereken birşey midir? Hayır, olması gereken bir parçadır. Ama bu parçayı değil de, bütünü oluşturuyorsa; orada reel olmaktan uzaklaşan bir “insanlık durumu”ndan sözetmek mümkündür! Ve bu yılların alışkanlığı, geleneği, süregelmesi hem “kolay”-hem “zor” olandır. Bunu nice politik sürgün, yaşlılık döneminde kağıda dökebilmiştir ancak!!

Tüm yangınlara rağmen; bahar her yere geliyor yavaş yavaş. Gökyüzünün mavisi, ağaçların yeşili, çiçeklerin rengarenkliği insanlığa hep yaşam sevinci getiriyor baharlarda. Öyle böyle kışlar geçse de, baharlar hep geliyor, hep gelecek.

Yürekten diliyor ve umud ediyorum ki, Sürgünler Meclisi olarak; yeni baharlara sağlıklı tohumlar ekmeyi hedefleyebilelim. Çiçeklerini beraber toplayabilelim. Ve bizden sonrakilere; “bulunduğu topraklarda varlığına ait perspektif” oluşturmada ışık tutabilelim. Bunun için, önce kendimiz ışık olabilelim.

 

ZOR MU BU? ÇOK AMA ÇOK ZOR! MÜMKÜN MÜ BU? MÜMKÜNLÜĞÜ BİR YANA, BİR ZORUNLULUK!

 

UMUTLA, NİCE BAHARLARA!!

 

56032

Ganime Gûlmez

Ganime Gülmez sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Ganime Gûlmez

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

Sayfalar