Pazar Mayıs 12, 2024

Asker’de öldürülen Sevag’ların anısına

Ayaş yollarından aştım da geldim
Ayaş yollarında kervanın mı var
Beni öldürmeye fermanın mı var
Ağlamaya sızlamaya dermanın mı var

Halk türküsünde,Soykırım'ın artık dizelere döküldüğü ama devletin inkar ve red politikaları bu gerçekliği hiç bir zaman kabul etmemiştir.Önemli olan halkın ve dünya halklarının vicdanlarında kabul görmesidir.İşte bu başarılmıştır.Red,imha ve inkar Ermeni sorununda olduğu gibi, Kürt sorununda aynı şekilde devam etmektedir.''Bu ülkede Kürt sorunu yoktur'',,''her müslüman Türk'tür'' gibi söylemler,İttihat ve Terakki dönemini hatırlatmaktadır.Ermeni,Rum ve Yahudi'ler bu mantık ile tarih sahnesinden yokedildiler. Ermeni soykırımı 100.yıl anma hazırlıkları,tüm dünyada devam ederken,buna karşı oluşturulan ''Çanakkale Anma Blok''u tam bir skandal ile TC'yi gülünç duruma düşürmüştür.Her yıl 18 Mart'ta gerçekleştirilen ve deniz savaşının başlangıç tarihi olarak bilinen bugün yerini 24 Nisan gününe alınmış olmasının ayrı bir anlamı olsa gerek.En doğru yol tüm geçmişi ile yüzleşme,hesaplaşma,arınma imkanı varken Ermeni'leri suçlu olarak tarih sahnesinde  yargılamaları artık inandırıcılığını kaybetmiştir.Bu politika iflas etmiştir.Üstelik danışmanlarından birisinin Ermeni olarak seçilmesi,onun üzerinden 100.yıl açıklamalarının yapılması,geleneksel Osmanlı-Türk politikalarının aynı şekilde devam edeceğinin sinyallerini vermektedir.Ethem Mahçupyan ''Ermeni'ler 2015'de bir şey beklemesin'' diyerek devletin politikaların tasdiklemiş,suçlarına ortak olmuştur.

Çanakkale  Savaşın'da  ölenlerin anısına törenlerin yapıldığı bu günlerde,Osmanlı ordusunda asker olan Ermeni'lerin çıkarılan Tehcir kararı ile ailelerinden koparılarak nasıl yok edildiklerini,bunların içinde bugün ortaya çıkan belge,bilgi ve dökümanlar ile aydınlatılmaktadır.Osmanlı hükümeti yok etti.Devam eden Kemalist hükümetler ise tarihi gizledi.Gerçekleri ''ermeni yalanı'' olarak kamuoyuna lanse etti.Ayhan Aktar'ın ''Yüzbaşı Sarkis Torosyan''ın hikayesini bütün yönleri ile kamuoyuna duyurduğu Çanakkale savaşında topçu bataryaları ile müttefik gemilerine Çanakkale boğazından geçişlerini engelleyen,Talat Paşa tarafından övünç madalyası ile ödüllendirilen Yüzbaşı Sarkis Torosyan için Genelkurmay Başkanlığı ''kayıtlarımızda böyle birisine rastlanılmamıştır''diyerek tartışmaları sonuçlandırmıştır.

Taner Akçam,kapalı olan Osmanlı ve Genelkurmay arşivlerinin aksine Alman arşivlerinden osmanlı ordusunda görevi başından alınarak hunharca öldürülen sıhhıye eri Dr.Rupen Sevag Çilingiryan'ın dramatik hayat öyküsü ile gerçekleri ortaya çıkarmıştır.Aynı şekilde binlerce Osmanlıda asker öldürülmüştür.Gelenek değişmemiş Sevag Şahin Bıçakçı da 24 Nisan 2011 tarihinde askerde Ermeni'ler için özel bir günde intikam amacıyla öldürülmüştür.2011 yılında Afyon'da mühümmat deposunda meydana gelen ve 25 askerin ölümüyle sonuçlanan olay henüz açıklığa kavuşmamış sır perdesini korumaktadır.Devletin,TSK'nın da olayı çözme,açığa çıkarma diye bir niyetinin olmadığı seneler geçmesine rağmen ortaya çıkmıştır.

Her nedense tüm ölen fakir ve yoksul halk çocuklarının ölüm nedeni ''intihar'',''psikolojik bunalım''...gibi gerekçeler gösterilmektedir.Toplumun muhalif kesimlerinden Alevi'si,Ermeni'si, Kürd'ü hep ''kaza kurşunu'' ile ölmektedir.Bu kadar tesadüfün yan yana gelmesi açıklamaya muhtaç olarak görülmektedir.Bir paşanın,bir milletvekilin veya Tayyip Erdoğan'ın oğlunun askerlik yaptığına bugüne kadar hiç rastlanılmış mıdır?Asla Hayır.TSK'nın resmi açıklamalarına göre,TSK içerisinde intihar sayısının şehit sayısını geçtiği açıklanmıştır.Son 10 yılda şehit olan 818 askere karşılık,11 yılda 1035 asker intihar etti denilmektedir.

Doğu'da da aynı şekilde öldürmeler yaşanmıştır.3.Orduya bağlı komuta mıntıkasından sorumlu General Vehip çalışma taburunda görevli 2000 Ermeni askerden oluşan bir gurubun Bağdat Demiryolu üzerinde yeni bir göreve giderken yolda pusuya düşürülüp katledildiklerini öğrenildiğinde,derhal bir Divan-ı Harp oluşturulmuş ve bazı idamlar gerçekleşmiştir.İdam edilenlerden birisi jandarma yüzbaşı ''kör Nuri'' dir.İnfazı ise Suşehrinde olmuştur.

DR. RUPEN  SEVAG  ÇİLİNGİRYAN İLE SEVAG ŞAHİN BIÇAKÇI VE NİCELERİ.....

1915 yılında askerde tutuklanarak sürgünde vahşice diğer tutuklularla birlikte öldürülen Dr.Rupen Sevag Çilingiryan'ın acı ölümü,Çanakklae savaşında askerden alınarak öldürülen binlerce Ermeni'nin gerçek hikayesinden sadece bir tanesidir.100.yılında Çanakkale savaşı anmalarının gerçekleştirilmeye  çalışıldığı bu günlerde yalan ve demagoji ile anlatılan tarihi gerçekler ortaya çıkmıştır.Buna rağmen askerde ölenler ''şehit'' olarak dahi görülmemiştir.

24 Nisan 1915 Ermeni Soykırımı başlangıç tarihidir.Önce İstanbul'da 200'ün üzerinde entellektüel tutuklandı.Çankırı ve Ayaş'a sürülen bu kişilerin hepsi öldürüldü.Dr.Rupen Sevag Çilingiryan yine aynı tutuklananlar arasında bulunuyordu.Kendisi ise Ağustos 1915 tarihinde öldürüldü.Bu öldürülme olayını önemli kılan Dr.Rupen Sevag Çilingiryan'ın eşinin Alman olması,Almanya'nın olayla ilgilenmesidir.Katillerin yakalanmasında önemli rol oynayan dönemin Osmanlı görevlileri de vardı.Cinayetin katillerini yakalayan dürüst görevliler İstanbul hükümetinin devreye girmesiyle hemen serbest kaldılar.

22 Haziran 1915'de İstanbul'da bir gurup aydın,yazar,politikacı ile tutuklanan Dr.Rupen Sevag Çilingiryan Çankırı'ya sürgüne gönderildi.Çankırı'dan Ankara üzeri Ayaş'a yola çıkarılan ve yolda arkadaşları Vahan Kahyayan,Artin Boğosyan,Taniyel Çubukyan ve Onnik Mağazacıyan adlı arkadaşları ile birlikte Çankırı'nın Kayalı'dere mevkinde işkence edilerek öldürüldü.

1885 yılında Silivri'de dünyaya gelen Rupen Sevag,ilk okulu burada bitirdikten sonra,orta okulu Bahçecik (Bardizag) Amerikan kolejinde devam etti.1905 yılında İstanbul Berberian okulundan mezun oldu.daha sonra Tıp eğitimi için Lozan'a gitti.1908 yılında İstanbul'da bulunan Edebiyat,sanaat ve şiir üzerine denemeleriyle bir gurup arkadaşı ile gazete çıkardı.Böylelikle Ermeni'ler arasında tanınmaya başladı.

1909 yılında gerçekleşen ve otuzbin Ermeni'nin hayatını kaybettiği Adana katliamından çok etkilendi.Bunun üzerine Garmir Kirk (Kırmızı Kitap) adlı ilk eserini çıkardı.Bu kitapta yer alan Verçin Hayerı (Son Ermeniler) adlı şiirinde,1915 yılında yaşanacak soykırımın önceden bir müneccim gibi öngördüğü söylenmektedir.Artık Dr.Rupen Sevag entellektüel dünyasının bir parçası olmuş diğer insanlarla yakın arkadaşlık ve dostluk kurmuştu.

Lozan'da Tıp Fakültesi'ni 1911 yılında bitirdikten sonra 1914 yılına kadar,burada kalır ve doktorluk mesleği üzerinde çalşır.Helene Apel ile tanışarak evlenir.1914 yılında Alman eşi,oğlu Levon ile İstanbul'a gelip yerleşirler.Kendisini bir anda başlayan I.Dünya savaşının içinde bulur.Dr. Rupen Sevag Çilingiryan doktor olarak hemen askere alınır.Çanakkale ve İstanbul'da askeri doktor olarak çalışmaya başlar.Ama diğer Ermeni'ler gibi Dr.Rupen Sevag da  askerde tutuklanır.Ermeni'ler için başlatılan tehcir ve katliamlardan o da nasibini aldı hiç bir gerekçe gösterilmeksizin,suçlama yapılmadan,soruşturma açılmadan tutuklandı.

Dr.Rupen Sevag'ın serbest bırakılması için ailesi hemen devreye girerek Büyükelçilik düzeyinde girişimlerde bulundular.Önce Helene İsviçre'de yaşayan anne ve babasını istanbul'a çağırdı. Babası Franz Apell Dörr'e,Alman Büyükelçiliği görevlisi Mordtman ve Von Der Goltz Paşa ile görüşmüş konu ile doğrudan ilgilenmişlerdir.Goltz Paşa ,Osmanlı yetkililerinden savaş boyunca Almanya'yı terk etmeyeceği konusunda bir garanti verilmesi durumunda Almanya'ya gönderileceği sözünü almıştır.Ama diğer taraftan Alman Büyükelçisi görevlisi Mordtman'ın İstanbul Polis Şefi Bedri Bey ile görüştüğünü ''bir garanti karşılığı Almanya'ya gönderilme'' alternatifinin söz konusu olmadığını bildirmektedir.Bu ikili çelişkiyi açıklamaya kaynaklık eden sebep sonradan anlaşılmaktadır.Çünkü Dr.Rupen Sevag'ın yurt dışına çıkışına  izin verilmeyişinin sebebi.Osmanlı yetkililerine göre ''onu kitleleri etkileme yeteneğine sahip bir entellektül'' olarak ,görmekte bundan korkmaktadır.

İçişleri Bakanlığı Kastamonu vilayetinden Çankırı'da bulunan tutuklular hakkında ayrıntılı bilgi istemektedir.Defter kayıtlarına göre Dr.Rupen Sevag ve 4 arkadaşı affa uğradıklarını ve Ankara üzerinden Ayaş'a gidecekleri not edilmiş olarak görülmektedir.Ama Dr.Rupen Sevag Kastamonu valisinin söz konusu raporu İstanbul'a yollamasından beş gün önce yola çıkartılmış ve öldürülmüşlerdir.Dr.Rupen Sevag,karısına  son çektiği telgrafta ''Varujan ile Ayaş'a gidiyoruz,mektuplarınızı oraya gönderiniz'' diye telgraf çekmiştir.Karısı Helene hemen buna cevap olarak bir telgraf çekmiş,ama cevabını alamamıştır.Bunun üzerine Alman Büyükelçiliği hükümet nezdinde bilgi istemektedir.Hükümet de Dr.Rupen Sevag Çilingiryan'ın Çankırı'da bırakılması için telgraf çekmiştir.

Dört arkadaşı ile birlikte öldürülen Dr.Rupen Sevag Çilingiryan için Talat Paşa devreye girerek ölümünden iki gün sonra bir telgraf çekerek Dr.Rupen Sevag Çilingiryan'ın orada serbest olarak ikamet ettirilmesini tebliğ etmiştir.Olup bitenden haberdar olmaması için İstanbul Polis müdürü Bedri bey Alman yetkililerini arayarak Helene'nin Almanya'ya gönderilmesini ister.Ama Helene kocasının akıbeti konusunda bilgi almadan İstanbul'dan ayrılmayacağını söylemiştir.

İlk defa Alman yetkilileri Dr.Rupen Sevag Çilingiryan'ın öldürüldüğünü kendilerine  11 Eylül tarihinde ayrıntılı olarak gönderilen bir telgraf ile bilgilendirildiğini söylemiştir.Bugün Alman arşivlerinde Osmanlıca olarak halen bulunan yine bilgi notunda ''13 Ağustos 1331 tarihinde Ayaşa gitmek üzere Kengırı'dan yola çıkarılmış Kalecik Böyrek karyesinden Hacı Ali oğlu Alo ve onbir refiki tarafından katledilmiştir.Tüney karyesi kurbanda Sapalı dereye muvassalatlarında'' denilmiş, ayrıca  ''canilerden el-yevm dört kişi derdest edilmiştir.Takibat ber-devamdır'' notu düşülmüştür.

Aynı gün bu bilgi bayan Helene'ya ulaşır.Bayan Çilingiryan çocuklarını da yanına alarak yurt dışına çıktı.Yurt dışında boş durmayan Helene Lozan'da,Alman makamları  üzerinden 5 kasım 1915 tarihinde osmanlı hükümet yetkilileri hakkında şikayette bulundu.Suçluların asılmasını ve tazminat talebinde bulunarak yetkililerden şu isteklerde bulundu. ''Türk hükümeti tutukluların güvenliğini sağlamakla yükümlüdür ve yetersiz koruma vererek kendisini saldırıdan sorumlu duruma sokmuştur.Bu nedenle Türk hükümetini Dr.Çilingiryan'ın öldürülmesine yardımcı olmakla suçluyorum ve en azından beşyüzbin frank tazminat istiyorum.Ayrıca oniki kişilik tüm çetenin (benim yerime) Alman büyükelçiliğinin  şahitliğinde asılmalarını talep ediyorum''.

Alman Büyükelçiliğinden 26 Kasım'da,Helene'ya cevap niteliği taşıyan mektubun  ise oldukça düşündürücüdür.Buna göre ,''katillerin Alman memurları eşliğinde asılması,tazminat talebi,ayrıca en önemlisi Dr.Rupen Sevag'ın Türk vatandaşı olduğu,bayan Helene'nin onunla evlenmesinden dolayı Türk vatandaşı olduğu bunun için,Almanya tarafından koruma hakkını kaybettiği'' cevabını resmi olarak aldı.''Resmi olarak hiç bir yardım yapamayacaklarını'' bildirdiler.

Artık Helene kırılmış yıklılmıştır.Bu ilgisiz tavırları sonucunda çok üzüntü içinde kalan Helene işlenen cinayetler karşısında duyarsızlık gösteren yetkililere  derin beddualarda bulunacaktır.''...Aşağıdaki dileğimi en derin hürmetlerimle bildiririm.Allahınızı severseniz Türk makamları nezdinde  tekrar en enerjik adımları atarak bu korkunç suçlamaların yalan olduğuna müdahale ediniz.Kesin bir emirle kurtarabilecek ne varsa,kurtarmaya çalışınız.Eğer elinde bulunan boyun eğilemez imkanları kullanmazsa suçsuz kadınların,çocukların hastaların ve yaşlıların göklere yükselen kanı,Almanya'ya bir lanet olarak dönecektir..'' der.

Helene bu isteğine de cevap alamayınca Almanya ile her türlü bağlarını kopardı.Lozan'da bulunan Ermeni bürosona başvurarak Ermeni vatandaşlığına geçti.28 Aralık 1967 yılında vefat etti.Almanya'ya olan öfkesinden Helene çocuklarına Ana dili olan Almanca'dan tek bir kelime dahi öğretmedi.

CİNAYET  VE  KATİLLER

Dr.Rupen Sevag Çilingiryan bulunduğu durum itibariyle herkesin derdine derman olan, hastaların ilacı,herkese kucak açan,toplumda sevilen ve aranan kişi olmuştur.Eşine yazdığı mektuplarda ''sabahtan akşama kadar hastaların peşinden koşmaktayım'' diye anlatmaktadır.Ama bu ara hastalardan bir genç kız kendisine aşık olmuştur.

Kızın babası çevrede bilinen,aynı zamanda arabacılık yapan kişi olarak tanınmaktadır.Adı İsmail olan aynı zamanda arabacıların da başı etkin bir kişidir.İsmail,Dr.Rupen Sevag Çilingiryan'a ''kendisinin de diğerleri gibi sürgün edilerek öldürüleceğini,ona yardımcıolmak istediğini,müslüman olmasını,kızıyla evlenmesini'' önerdi.Fakat Dr.Rupen Sevag ''evli olduğunu,bunu yapamayacağını söyledi''.Düşünmesi için kendisine zaman tanıdı,bu öneriden dört gün önce Ankara yakınlarında ikibin kişi öldürüldü.Sıranın kendisine geldiğini görmesine rağmen yine de kabul etmedi.

 Nihayetinde Dr.Sevag ile dört arkadaşı,Ayaşa gönderilmek üzere polis ve jandarmalar eşliğnde Ayaş'a yola çıkarıldılar.Fakat aynı akşam Çankırı'ya öldürüldükleri haberi telefonla geldi.Olay yerine varan Kastamonu vilayeti askeri inzibat komutanı,sorgu hakimi ile polisler beş kurbanın cesedini suya atılmış vaziyette buldular.Cenazeler gömüldükten sonra katiller,araştırmalar sonucu tespit edildi.Divan-ı Harb'de yargılanmak üzere Ankara'ya gönderilip hapse atıldı.Cinayeti işleyen dört Kürt mahkemede cinayeti İttihat ve Terakki'nin Çankırı Komitesi'nin isteği ile eylemi gerçekleştirdiklerini beyan ettiler.Onların da mahkemede bulunmalarını talep ettiler.

1919-1921 YARGILAMALARI  DİVAN-I ÖRFİ  VE CEMAL OĞUZ DAVASI ,

İstanbul'da I.dünya savaşı sonrası kurulan Divan-ı Örfi'de görülen yargılamalarda Dr.Rupen Sevag Çilingiryan olayı da aydınlığa kavuşmuştur.Cinayet İttihat ve Terakki Çankırı Katibi Mesulu Cemal Oğuz,Jandarma Komutanı Nurettin ile bazı yöneticilerin idaresi ve Kürt Alo Çetesi tarfından işlenmiştir.Katiller Dr.Çilingiryan'ın Ayaş'a  sağsalim ulaştırılması konusunda ''namus sözü'' vermesine rağmen gereklerini yerine getirmemişlerdir.

1920 yılında Cemal Oğuz Çilingiryan cinayetini azmettirmek suçundan 5 yıl 8ay hapis cezasına çarptırıldı.Tutuklanan ve hapis cezasına çarptırılan cemal Oğuz ile Kürt Alo Çetesi için yerel idare mahkemelerinin verdiği hapis kararlarına karşı çıkan Talat Paşa,katilleri kurtarmak için yoğun bir kurtarma gayreti içine girmiştir.Suçları mahkeme kararı ile ispatlanan,cezaya çarptırılan dört Kürt Alo Çetsesi mensubunu hapisten çıkarmayı başarmıştır.Talat Paşa Ankara'ya Adalet Bakanlığına telgraf çekerek suçluların serbest bırakılması emrini vermektedir.

Agop Ekmekçiyan  Nisan  2015

 

52174

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Son Haberler

Sayfalar

Agop Ekmekciyan

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Sayfalar