Perşembe Ekim 31, 2024

Artı-Değerin Kaynağı-3.Bölüm

Kapitalistler İşgücü Arayışında[1]

Bütün dünya da burjuvazi dinamik işgücü arayışı içindedir. Nüfusun giderek yaşlanması ve 65 yaş üstü nüfusun artması, burjuvaziyi kara kara düşündürmektedir. Bu nedenle de göçmen işgücüne olan gereksinimleri, uluslararası sermayenin büyümesine ve üretimin genişlemesine koşut olarak her geçen gün daha fazla artmaktadır. 2016-2017 yılları arasında Almanya’nın bir milyonu aşkın Suriyeli göçmene kapılarını açmaları burjuva hümanizmi nedeniyle değil, Alman sermayesine, yeni dinamik işgücü kazandırmak içindi. Yine, Alman burjuvazisinin Türkiye, Ürdün ve Lübnan mülteci kamplarından seçerek göçmen almasının nedeni de buydu. Esas tercihleri olan; eğitimli, meslek sahibi ve genç işgücü sahiplerini Almanya’ya aktardılar.

Emperyalist ülkelerde, sermayenin birikimi ile işgücü artışı aynı oranda büyümüyor. Sermaye, işgücü nüfusunun artışına oranla katlanarak büyüyor. Bu da kaçınılmaz olarak, büyük bir işgücü açığı ortaya çıkarıyor. 2. Emperyalist savaşta işgüçlerinin önemli bir bölümünü savaşta yitiren burjuvazi, ondan sonra dışarıdan işgücü alımlarına başlamışlardır. Almanya, İngiltere ve ABD bu konuda başı çekmiştir.

 Bugün AB’nin büyük emperyalist ülkeleri, her yıl göçmen almak zorundalar. Bunu eksilen işgüçlerini tamamlamak için yapıyorlar. Pazar tezgahlarından elma armut seçer gibi mülteci kamplarından işgücü seçtiler. Bertelsmann Vakfı’nın açıklamasına göre, Almanya’nın her yıl en az 260 bin[2] göçmene gereksinimi var. Vakıf, dışarıdan göçmen alınmazsa, 2060 yılına kadar Almanya’nın nüfusu yaklaşık 16 milyon küçüleceği tahmininde bulunuyor.

AB’nin ileri ülkelerini, Romanya, Bulgaristan, Slovakya ve diğer doğru Avrupa ülkelerinin işgüçlerinin en kuzeyden en güneye aktarılması da yetmiyor. AB ülkeleri dışından işgücü gelmesi gerekiyor.

AB ve diğer gelişmiş emperyalist ülkeler yaşlanan ve azalan işgücü karşısında kara kara düşünüyorlar. Robotlar çare olmuyor. Sermaye birikimi için canlı emeğe, işçinin işgücüne gereksinimi var.

Burjuvazinin işgücüne gereksinimi olmasaydı, dışarıdan büyük işgücü göçü almasına gerek olmadığı gibi, sınır duvarlarını sıkı sıkı kapatırdı. Tersine, Almanya kalifiye eleman almak için kampanyalar düzenliyor, ancak, işgücü açığını kapatacak kadar gelen yok.

Hannoverische Algemeine Zeitung’un[3] görüştüğü işverenler şöyle diyor:

“Elektronik eşya üreticileri eş başkanı, kalifiye göçmen işçilerini çekmek için, Almanya’nın daha iyi perspektifler sunması gerektiğini söylüyor. Kauçuk ve plastik Bileşenleri Üreticileri sorumlusu ise, vasıflı yeterli işgücünün yetersizliği büyümenin önünde engeldir” diyebiliyor.

Bu kapitalistlerin aklına, “yapay zeka ve robotlarla bu sorunu çözeriz” diye, nedense gelmiyor. Büyümek ve sermaye birikimi denince; öncelikle canlı işgücü akıllarına geliyor. Oysa, bizim küçük burjuvaların akıllarına hemen, dijitalleşme ile kapitalist sistemde işçiyi işgücünün dışında bırakıp, üretimi yapay zekaya teslim ederek, artı-değerin gerçekleşebileceği geliyor ve bunu kapitalistler bilmiyor(!)

AB ve ABD gibi en büyük emperyalist ülkeler, nicel olarak büyük sayılacak nüfusa sahip olmalarına karşılık her yıl yeni göçmen işçi alıyorlar. Bunların bir kısmı kaçak olarak giriyor ve bir kısmı ise yasal yollardan geliyor. Ayrıca, AB, Çin, Kanada, ABD ve diğer gelişmiş kapitalist-emperyalist ülkelerde yasa dışı (kayıtsız) binlerce işçi var. Bunların hepsi çalışıyor, ama oldukça ucuza ve bütün sosyal haklardan yoksun olarak. Bunu devletler biliyor. Ve hatta ne kadar “kaçak” göçmen olduğunu ne kadarının “kayıt dışı” çalıştığını yaklaşık olarak biliyorlar ve işçilerin “kaçak” olarak çalıştırılmalarını sessiz kalarak destek veriyorlar. Ne de olsa, burjuvazi için muazzam bir katma değer (artı-değer) birikimi sağlıyor ve sermayenin büyümesine katkıda bulunuyorlar.

Gelişmiş emperyalist-kapitalist ülkeler, dün geri kapitalist ülkelerin (sömürge-yarı-sömürge) yeraltı zenginliklerini kendi ülkelerine taşırlarken, bugün işgüçlerini kendi ülkelerine taşıyorlar. İşgücü, burjuvazi için madenden daha değerli bir metadır. “Verecek madeniniz yoksa, işgücünüz var, onu verin” diyorlar. Çünkü ikisinin de hem kullanım hem de değişim değeri var. Ancak, ikincisi daha önemli. İkincisi (işgücü) olmazsa, maden kendi kendine meta haline gelip değişim değeri kazanamaz.

Türkiye’de göçmen işçilerin yoğun bir şekilde çalıştırıldığı biliniyor. Bir bakan yardımcısı, Suriyeli göçmenlere yönelik ırkçı saldırı yapanlara şöyle seslenmişti: “Türkiye 3 milyon insani beşeri sermaye olarak da görmelidir. Şu anda Kahraman Maraş’ta, Adana’da, Osmaniye’de, Gaziantep’te hatta Ankara’da OSTİM’de bir çok ilde Suriyeliler olmazsa düz işçilik yapan yok. Fabrikalarımız durur.”[4]

İşçi sınıfının (canlı emek) yerine robot’tan artı-değer bekleyen kimi liberal burjuva ve küçük burjuva düşüncelilerin görüşlerine pek değer vermiyor, sermayenin sözcüleri. Türkiye’nin o zamanki bakan yardımcısı sorunu net olarak ortaya koymuştur. Suriye’liler “ beşeri sermaye”dir, yani artı-değer üreten canlı emektir. Bunlar olmazsa burjuvazinin üretimi duracak. İşçi, burjuvazinin gözünde ve nezdinde, canlı bir meta, yani, “sermayedir”. Çok kaba kaçnmasın diye önüne “beşeri” sözcüğünü de ekliyorlar.

Burjuvaziye kalifiye eleman gerekli ama “düz işçi”de gerekli. Bu en gelişmiş ülkelerden en geri ülkelerine kadar böyledir. Kapitalizmin daha fazla geliştiği ülkelerde düz işçiye burjuvazinin gereksinimi yok demek, kapitalist toplumsal yapıdan bihaber olmak anlamına gelir. Bugün, Almanya’da, günde 2-4 saat arası sosyal haklardan mahrum işlerde çalışanların sayısı, yaklaşık 8 milyon[5] civarında. Bunlar kalifiye eleman değil, temizlik işçileri, kasiyer (süpermarketlerde kısa süreli çalışanlar), paket dağıtıcıları ya da benzerleri. Sigorta ve emeklilik haklarından yoksun sadece iki saatlik işlerde çalışanların sayısının toplamı 2 milyon 373 bin. Düşük ücretli işlerde çalışanların toplam sayısı ise yaklaşık 7,5 milyon. İşte en gelişmiş ülkelerden birinin durumu. Burada resmi olarak 2 saatlik olarak gözüken işlerin büyük çoğunluğunun 8 saati aşan işler olduğunu belirtelim. Özellikle küçük işletmeler, göçmenleri iki saat olarak gösteriyorlar, ama 8-10 saati aşkın çalıştırıyorlar. Bunu, düşük ücretli olduğu için çalışan işçi de istiyor, küçük patronda istiyor. Daha fazla sigorta ve yan vergileri ödememek için. İşçinin işine gelmesinin nedeni, aldığı ücretin çok düşük olması nedeniyle, yarı-işsizlik parası ya da aldığı ücretin üstünü tamamlayacak sosyal yardım almak istemesinden kaynaklanıyor. Çünkü aldığı ücretin düşük olması nedeniyle geçinemiyor, sosyal yardıma gereksinim duyuyor.

“8 saat çalışıp iki saat çalışıyor” görünen durumundan, Alman devletinin haberi yok mu? Elbette var. Ancak, buna göz yumuyor. Çünkü, ucuz işgücü karşılığında daha fazla artı-değeri (katma değer) burjuvaziye kazandırıyor. Burjuvazinin sosyal yardım adı altında ödediği, bu artı-değerin çok çok gerisinde. Deyim yerindeyse, Alman tekelci sermaye devleti, “kaz gelecek yerden ördeği” esirgemek istemiyor. Kendisi kaz alırken, bunun karşılığı sosyal yardım olarak ördek (ucuz tavuk demek daha denk düşer) vermeyi daha karlı buluyor.

AB ülkelerinin (özellikle gelişmiş sanayiye sahip olanlar) çoğu bu yöntemi uyguluyor. Türkiye ise sömürüyü daha çıplak yapıyor. Milletvekilleri ya da AKP’li siyasetçilerin evlerinde “intihar”ları(?), göçmen genç kızların, karın tokluğuna, ölümüne bir yaşam durumlarını gösteriyor. Ve ev işçileri (hizmetçi) kiralayan uluslararası firmaların olduğu da bilinmeli. Bu firmaların çalıştırdığı işçiler adeta kölelik koşullarında çalışıyor. Bütün sosyal haklardan yoksun oldukları gibi, Türkiye’de olduğu gibi, öldürüldüklerinde de sahip çıkanları olmuyor. Suçlu öldüren değil, ölen işçiler oluyor.

ABD’de durum bundan farklı değil. Milyonlarca “kaçak göçmen” işgücünün varlığına göz yumuluyor. Sınır duvarlarını kaptmaları ya da kapatmak istemeleri, daha fazla göçmenin kontrolsüz bir şekilde gelmesini önlemek içindir. Kendileri seçerek almak istiyor. Dünya da en fazla “kaçak” göçmenin çalıştığı ülke ABD’dir.

Bütün emperyalist ülkeler, her yıl, en az bir 30 yıl sonraki demografik yapı tahminini raporlaştırılar. Ve yapılan bütün demografik durum raporları, o zamana kadar yaşlı nüfusun artacağı, genç nüfusun oldukça azalacağını söylüyor ve bunu önlemek içinde göçmen işçi alma politikalarını uygulamaya sokuyorlar.

Örneğin Çin’in 2050 yılında 65 ve üstü yaş oranı artarken, 15 yaş altı nüfus azalıyor. ABD’de durum aynı. Bu ülkede, 15 yaş altı nüfusun oranı toplam nüfusun %20’lerin altına düşüyor. Her iki büyük emperyalist ülkenin istihdam edilen nüfusun genel nüfus içindeki oranını verelim:  ABD’de 15 ve üstü yaşın toplam nüfus içindeki payı (2018 yılı için)  59,6.  Çin’de ise bu oran %65,7. Arada %6’lık bir fark var. Bunun anlamı ABD’nin nüfusu Çin’den %6 oranında daha yaşlıdır. ABD’nin “haspinik” diye küçümsediği Latin Amerikalı genç göçmen nüfusu neden kendine çektiğinin yanıtı bu verilerin içindedir. ABD devlet istatistik bürosu (U.S. Bureau Of Labor Statistics. www.bls.gov), nüfusun ne kadarı beyaz, ne kadarı siyah, ne kadarı Çinli ve ne kadarı “haspinik” vs. hepsini ayrıntılı olarak kayıtlara geçiyor.

Sanayi üretimin en yoğun olduğu ülkelerin biri olan Japonya’da da durum farklı değildir. 2050 yılına gelindiğinde 15 ve altı yaş grubu genel nüfusa oranla büyük bir düşüş gösterirken, aynı oranda 65 ve üstü yaş oranı genel nüfusa oranla artış göstermektedir. Örneğin, 15 yaş  altı grup 2005 yılında genel nüfus içindeki payı %13,8 iken, 2018 yılında %12,7’e gerilemiş.  15-65 yaş arasındaki nüfus 2005 yılnda %66,5 iken 2018 yılında %59’a gerilemiş.[6] Genel olarak genç nüfus gerilerken, yaşlı nüfus artmaktadır. Genç nüfusun gerilemesi, işgücü oranın düşmesi anlamına geldiğinden kapitalistler bu düşüşü önlemek için başka ülkelerden işgücü göçü çekme politikasını uyguluyorlar. Ayrıca, nüfus toplamda da bir azalışa trendi içine girmiştir. Bu nedenle de Japonya yabancı işgücü göçüne gereksinim duyuyor ve 2017 yılına göre 2018 yılnda yabancı sayısında %6,6 (bazı kaynaklar bunu %7,5 olarak veriyor) bir artış göstererek toplamda 2 milyon 730 bine çıkmış. Ayrıca ülkede 11 bini aşkın Vietnamlının “illegal” yaşadığı da belirtiliyor.[7] Ve yabancı işgücünün toplam genç nüfus içindeki oranı %5,8. Bu da Japon burjuvazisinin genç göçmen işçilere ülkeye kolay girmesini sağladığının bir göstergesidir.

Ayrıca, Japonya Hükümeti, 2018 Mayıs’ı sonunda yaptığı bir açıklamada, dışarıdan işgücü alımının kolaylaştırılması için yasalarda reforma gittiğini duyurmuştu. Bunun anlamı; 2025 yılına kadar işgücü sıkıntısını giderebilmek için, dışarıdan 500 bin işgücü göçüne izin vereceği belirtiliyor.[8] Şu anda büyük bir işgücü açıklığı olmasına karşın, Japon hükümetinin hesaplamasına göre 2040 yılına gelindiğinde 15-64 yaş arası nüfusta 15 milyon düşüş olacakmış.[9]

Gelişmiş sanayi ülkelerinde var olan bir gerçek; genel anlamda nüfusta bir azalma (dünyanın toplam nüfusu da dahil), genç nüfusta burjuvazi açısından ürkütücü bir düşüş eğilimi yaşanırken, aynı oranda 65 ve üstü yaşta bir artış trendi yaşanmaktadır.

Şu rahatlıkla söylenebilir; bütün eski emperyalist ülkelerde iç göç hareketi çok önceden (ikinci dünya savaşıyla beraber) bittiği için, dışarıdan işgücü alma eğilimi içine girmişerdir.

Bugünün Türkiye’si, artık dışarıdan işgücü alma durumuna gelmiştir. Hem sanayinin gelişmesi hem de nüfusun yaşlanma eğilimi içine girmesi ve iç göçün esasta son sınırına gelmesi, Türk burjuvazisini dışardan işgücü almaya zorluyor. 2019 verilerine göre Türkiye’de toplam 5 milyon 75 bin göçmen yaşadığı söyleniyor. Bu bilgileri, Türkiye’nin içişleri bakanı, TBMM’de “Türkiye’de Göç Yönetimi” ile ilgili “içişleri komisyonu”na veriyor.[10] Bu rakamın eksik olduğu, kayıtsız çalışan daha çok göçmen olduğu ileri sürülüyor.

Türkiye, Afganistan, Pakistan, İran, Irak ve Afrika ülkelerinden gelen yoğun bir mülteci çekme alanı ve burası Avrupa’ya geçi güzergahı olduğu için, göçmenlerin ilk durak alanı diyebiliriz. Ne var ki, Avrupa’ya ulaşmak amacıyla gelenlerin bir bölümü burada kalıyor. Ve Türkye’nin “iltica” politikası nedenyile resmi iltica baş vuruları kabul edilmiyor. Ve yaşamak için en kötü, en ağır koullarda ve ucuza (bazan angarya denebilecek düzeyde) çalışmak zorundalar. 2017 yılı itibariyle Türkiye’de 1,5 milyon Afrika kökenli göçmen bulunuyor.[11]

Örneğin, D. Şimşek’in (Universty College London, Faculty Member) Afrikalılar içinde yaptığı bir Etnografik saha çalışmasından kısa bir not:

Çok az para kazanıyorum ama uzun saatler çalışıyorum. Çoğumuz tekstil atölyelerinde köle gibi çalışıyoruz. Bu işi mecburiyetten yapıyoruz. Birlikte çalıştığımız Türkler bize çok kötü davranıyorlar. Bazen yemek vermiyorlar ya da yemek artıklarını veriyorlar. Bir çok Afrikalı kadın, patronların cinsel tacizine maruz kalıyor.” (33 yaşında, Ugandalı, kadın, Kumkapı)”[12]

Kapitalistler, göçmenleri “kaçak” olarak kabul edip, ama “yurtdışı yapmayıp” bütün sosyal haklardan yoksun ve bir köle gibi çalıştırmalarının tek bir nedeni var; bunlar üzerinden daha fazla sermaye birikimi sağlamak istemelerindendir. Türk burjuvazisi, göçmen işçileri “çok sevmişe” benziyor. Çünkü göçmen işçilerin “mecbur” olduklarını ve sermaye devletinin bilinçli bir politikasının ürünü olarak, mecbur bırakıldıklarını, en iyi onlar biliyor. Bütün sermaye kesimleri ile işçiler arasında, devlet kanalıyla “yasal” bir sözleşme olmasına karşın, burjuvazinin işçiden tek bir beklentisi vardır: Hiç durmadan enerjisinin son sınırına kadar çalışması, sosyal hakları gibi kavramları unutması –sağlık sigortası, tazminat hakkı, emeklilik primleri, yıllık tatil parası, sendikal hakkı, 8 saatlik gibi işgünü, işçi sınıfının yüzyıllardır verdiği mücadele sonucu kazanılmış burjuva haklarını, işçten çıkarma ve almalarının yasalara bağlanması vb. gibi- gerekir. Sermaye karşısında bu tür haklar çok lükstür. 

 

ABD’de Göçmen İşçilerin Rolü

Burjuvazinin göçmen işçilere gereksinim var ve göçmen iş gücü çekmek için bir biriyle yarışmaktadırlar. Göçmenler üzerinde ırkçı politika geliştirmeleri sorunun özünü değiştirmiyor ya da Trump gibilerinin göçmen karşıtı politikaları Meksika sınırına duvar örmeleri, tekellerin sermaye birikimleri ve birbirine karşı rekabet edebilmeleri için, teknolojik gelişmelere gereksinimleri olduğu gibi işgücüne de gereksinimleri daha fazlasıyla var.

Trump’ın göçmen karşıtı politikası, ABD emperyalist devletinin gerçek politikası değildir. Bugün, ABD’de, BM raporuna göre 48,5 milyon göçmen işçi var. Bir de kayıtlı olamayan işçiler söz konusudur. Bunların ne kadar olduğu tam bilinmesede milyon rakamla ifade edildikleri bir gerçektir. Bunun dışında 11 milyon[13] da kayıt dışı, yani illegal olarak kalan göçmen var. Burada hemen belirtmek gerekiyor. ABD burjuvazisi, 11 milyon kaçak göçmen olduğunu ve bu “kaçak”ların, ABD tekelci ekonomisine ne kadar katkıları (katma değerleri) olduğunu bilir, ama asla onlar çalışma istatisitklerinde yer almazlar. 11 milyon işçi, en ağır koşullarda ve tüm sosyal haklardan yoksun olarak adeta köle gibi çalışırlar ve haklarını arayamazlar. Haklarını aramaya kalktıkları anda karşılarına; “seni polise bildirir sınır dışı ettirirm” yasası çıkarılır. Ve bu göçmenlerin çoğu da ölene kadar “kaçak” olarak ABD’de yaşarlar.

 Tabi, bir de, 15 yaş altı çalışanlara  da ististikler yer vermez. Ne var ki, sayı olarak ne kadar çocuk işçinin ABD çalıştığı bilinir. Çünkü ABD yasasına göre 15 yaş altı çocuk çalıştırmak yasaktır. Ama aynı “kaçak” göçmen işçilerde olduğu gibi bunlarda kayıtlarda yer almaz ve sosyal tüm haklardan mahrumdurlar. 15 yaş altı çocuk işçiler: “eti senin kemiği benim” türden sermayenin kölelerdir.

George W. Bush Presidental Center’in raporu ve infografi’ne[14] göre, ABD’nin Fortune 500 şirketi içinde yer alan tekellerin kurcularının %40’ı göçmen kökenli. Bunu övgü olsun diye yazmışlar. Yine göçmenlerin %7,6’sı kendi iş yerlerine sahipler. Amerikalıların %50’sine kıyasla, göçmen kökenlilerin %70’inin yaşı 25-64 arası. Oldukça yüksek bir genç nüfus. Ayrıca, göçmen nüfus 2035 yılına kadar 18 milyon daha aratcağı tahmin ediliyor. Aynı kaynağın verilerine göre, 16 yaş ve üstü göçmenlerin %62’si çalışırken, aynı yaşlardaki Amerikalı yerli çalışan oranı ise %58.

G. W. Bush Enstitüsü-SMU (Souhthern Methodist Universty- Teksas) Ekonomik Büyüme Girişim Direktörü’nün yazısından ABD’deki göçmenlerle ilgili bazı görüş ve verileri buraya aktaralım. Yazının başlığı, “Yasal Göçün Düşüşüne Neden Dikkat Etmeliyiz”

Aynı sitenin yazarlarına göre, ABD’nin küresel ölçekte rekabet edebilmesi için göçmen işçileri çekebilecek daha yumuşak yasaların çıkarılması gerekiyor. Yani, ABD’nin göçmen politikasının iyileştirmesini istiyorlar. “Modası geçmiş göç yasasının, yerine ekonomik büyümeyi hedefleyen göç yasasının reforme edilmesi şarttır”, diyorlar.[15] Bunun anlamı; “genç ve eğitimli, meslek sahibi işgücüne acilen gereksinmemiz var”dır.

Konumuz göçmen işçileri incelemek olmamasına karşılık, günümüz göç politikasının işgücü göçüyle doğrudan bir ilişkisi olduğu için kısaca değinmek gerekiyor. Tekelci burjuvazinin işgücüne gereksinimi var genç ve dinamik işgücü ise kapitalizmin daha az geliştiği ülkelerde mevcut. Gelişmiş kapitalist ülkelerden birbirine işgücü transferi olsada bu yeterli olmadığı gibi oldukça da maliyetli. Çünkü Almanya’da çalışan birisinin ABD’ye göç etmesi için daha yüksek bir ücret alması ve iyi koşullarda yaşamasını koşullar. Yine, AB ülkelerinin sanayi açısından ileri ülkelerinin birbirinden işgücü çekebilmeleri içinde bu geçerli. Ancak, az gelişmiş ülkelerden gelen göçmenler karın tokluğu ve kısmi bir sosyal güvence ile çalışmaya razılar. Bunlar, sermaye kesimleri için oldukça cazip işgücü potansiyeli.

Yasadışı kalan 11 milyon göçmenin ABD’den kapı dışarı edilmesinin ABD ekonomisine maliyeti oldukça pahalıya patlıyacağı hesaplanıyor. 11 milyon “kaçak” işgücünün eksilmesi, genel işgücünden yaklaşık %4,5 oranında; GSYH’nin ise, 10 yıl içinde 4,7 trilyon ABD dolar kadar küçülmesi anlamına geliyor.[16] Ve “kaçak” göçmenlerin ne koşullarda çalıştıklarını burada özel olarak belirtmek gerekmiyor. Bu, en ucuz, en ağır ve her türlü sosyal güvenceden yoksun bir şekilde çalışma anlamına geldiğini bilmemek olamaz. Göçmen işçi demek maliyeti en düşük, artı-değer üretimi en yüksek işçi demektir.

ABD’nin toplam nüfusu Mart 2020 itibariyle 333,522 milyon.

Tablo-5  ABD’de seçilmiş yıllarda iş gücü ve çalışlan sayıları (milyon)

 

2020  Şubat

2000 Şubat

1978 Şubat

Kurumsal olmayan nüfus[17]

200, 968m

 

 

İşgücü sayısı

126,954m

142,456m

100,837 m

İşgücüne katılım oranı

63.2%

 

 

Çalışan sayısı

122,669m

136,598m

94,519m

İşsiz sayısı

4,285m

5,858m

6,318m

İşsizlik oranı

3.4%

4.1%

6.3%

İşgücünde olmayan

74,014m

 

 

     

Kaynak: U.S. Bureau Of Labor Statistics. www.bls.gov 2020 Mart (Not: Çalışan ve işsizlik oranı Koronavirüs salgını öncesi rakamları içerir. YK)

Burada da görülebileceği gibi,  kapitalizmin en gelşmiş olduğu ülkelerden biri olan ABD’de işgücü ve çalışan saysısı oransal olarak sürekli bir artış göstermiştir. Ancak tekelci burjuvazi, iş gücü artış oranını yeterli görmeyip dışardan göçmen işçi alımını çağaltmak ve göçmen işçi alımını ksıtlayan yasaları gevşetmek (reforme etmek) istiyor. Çünkü üretici güçlerin gelişmesi daha fazla canlı işgücüne de gereksinim duyuyor. Ayrıca, nüfusun yaşlanan kesminin trendinin sürekli artma eğilimi içinde olması, azalan işgücünün telafi edilmesinin politikalarını zorunlu olarak gündeme sokuyor.

Bu nedenle burjuvazi göçmen işçilere gereksinimi var ve göçmenler onlar için artı-değer üreten ucuz üretim aracından başka bir şey değildir

 

Çin’in Gelişmesinde İşgücü Nüfusunun Büyük Olmasının Rolü

Çinde toplam çalışan sayısı 774.41 milyon (2019). İşgücüne katılım oranı %68.2. İşgücüne katılım oranı diğer ülkelerden daha yüksek ve bu Çin tekelci burjuvazisi için büyük bir avantaj. Çin’de kadınların işgücüne katılım oranı da diğer ülkelerden çok yüksek %63,3. Toplam işgücü ise; 2008 yılında 770.46 milyon iken, bu sayı 2018 yılında 805.67 milyon’a yükselmiş. 2019 verilerine göre Çin’in nüfusu 1 milyar 400 milyon.  Çin’in iç göç işçi (kendi köyünden şehirinden ya da eyaletinden başka şehire ya da başka eyalete taşınması) nüfusu ise yaklaşık 290.8 milyon.[18] Çin dışından gelen yabancı işçi saysı ise 10 milyon civarında. Çin, şimdilik başka ülkelerden işçi alma gereksinimi duymuyor, çünkü iç göçü hareketli bir ülke. Ancak, veriler, Çin’de de iç göçün (bunun anlamı; küçük köylülüğün mülksüzleştirilemsinin tamamlanması) sınıra dayandığını gösteriyor.

Çin’in sahip olduğu işgücü ve çalışan sayısı 35 üyeli OECD ülkelerinden fazla. Çin’in imalat sanayindeki üretimi, dünyanın en gelişmiş ülkeleri olan ABD, Japonya ve Almanya’nın toplam imalat sanayi üretimine eşit düzeyde denebilir. Yani, bu üç ülkenin ürettiğinin Çin tek başına üretiyor. Çin’e, “dünyanın fabrikası” denmesinin nedeni de bu.  2018 yılında dünya imalatının %28.4’nü Çin, %16.6’nı ABD, %7.2’ni Japonya, %5.8’ni Almanya üretiyor.[19] Buna karşın, imalat sanayindeki istihdam düşme eğilimi, hizmet sektöründeki istihdam ise yükselme eğilimi içinde. Üretim süreci içinde sermayenin organik bileşiminin sürekli artması, imalat sanayindeki istahdamın düşmesine neden olurken, hizmet sektöründeki istihdamın ise artışını beraberinde getiriyor.

ABD ve Batılı emperyalist ülkelerinde hizmet sektörü %70’ler ve üzerinde seyrederken Çin’de bu oran şimdilik %46.3. Bu oran ABD’de %79,1. Diğer eski emperyalist sanayi ülkelerinde olduğu gibi, Çin’de de zamanla sanayi sektörü düşerken hizmet sektöründeki istihdam yükselme eğilimi devam edecek ve hizmet sektörünün ekonomideki payı devamlı artış gösterecektir.

Sektörlerin toplam katma değer (artı-değer) içindeki paylarına bakılacak olursa, Çin’de Hizmetlerin %52,2, sanayinin %40,7, tarımın ise %7,2.[20] ABD’de ise sırasıyla; %80,2, %19,4, %1,4.[21]

Devam edecek...



[1]
                        [1] Engels’in, “İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu” kitabını anmadan geçmek olmaz. Kitaptan, konumuzla bağlantılı bir alıntı: “Eğer İngiltere, yoksul ve sayıca çok İrlandalı nüfusa, emrindeki bir yedek güç olarak sahip olmasaydı, İngiliz sanayisinin o hızlı genişleyişi gerçekleşmezdi.” Sf. 139, Sol Yayınları, İkinci Baskı.

[2]
                        [2] www.zeit.de/zuwanderung-arbeitsmarkt-eu-laender/12.02.2019. Erişim: Mart 2020

[3]
                        [3] HAZ, 12.02.2019. www.haz.de./braucht-jaehrlich-Einwanderer

[4]
                        [4] Başbakan yardımcısı Veysi Kaynak. 05.07. 2017 Hürriyet ve günün diğer gazeteleri. Erişim: Mart 2020

[5]
                        [5] Alman İşçi Ajentası. www.statistik.arbeitsagentur.de/beschaeftigung-Mart 2020
 

[6]
                        [6]www.stat.go.jp/english/info/news (Japon İstatistik Bürosu). Erişim: Nisan 2020-04-15

[7]
                        [7] www.japantimes.co.jp/news/2019/03/22/national/numer-foreign. Erişim: Nisan 2020-04-15

[8]
                        [8] www.resources.realestate.co.jp/in-japan-2018-govt-survey/ 12.07.2018. Erişim: Nisan 2020-04-15

[9]
                        [9] 30 mayıs 2018 japon gazeteleri,  hükümetin bu açıklamalarının peşinden „Japan to open  doors to 500 new works by 2025“ (Japonya iş gücü sıkıntısını hafletmek için 2025 yılına kadar 500.000 yeni işçiye kapılarını açacak) (www.realestatejapan/blog)

[10]
                        [10] www.tbmm.gov.tr.develop/owa/haber_portal.acıklama.  07.11. 2019. Erişim: Nisan 2020-04-15

[11]
                        [11] Doğuş Şimşek, “İstanbul’daki Afrikalı Göçmenlerin Gündelik Irkçılık Deneyimleri”, PDF. Ayrıca bkz.: www.afroturc.org/türkiyedeki-siyah-gocmenler

[12]
                        [12] Doğuş Şimşek, aynı makale.

[13]
                        [13] www.bushcenter.org . L. Collins ve Matthew Denhart

[14]
                        [14] www.bushcenter.org/busting-immigration-myths--infographic.html

[15]
                        [15] www.bushcenter.org . Laura Collins ve Matthew Denhart -26.11.2018. Erişim:
                 Maart 2020

[16]
                        [16] [16] www.bushcenter.org . L. Collins ve Matthew Denhart

[17]
                        [17] Üniverste yutları, yetimhane, huzurevi, özel nitelikli hastane, hapishane, kışla ve bunun gibi kurumsal olan yerler ve 15 yaş altı nüfus değil, hanelerde ikamet eden nüfustur. (ekşi sözlük/

[18]
                        [18] de.statista.com/statistik/wanderarbeiter-in-china-12.03.2020

[19]
                        [19] www.statista.de  2020. Erişim: Mart 2020 / ayrıca bkz. National Bureau of Statistics China/China Statistical Yearbook/ www.data.stats.gov.cn/english

[20]
                        [20] Kaynak: WKO (Wirtschaftskammer Österreich), yıl 2018

[21]
                        [21] Kaynak: WKO, 2017

 

Linkten 1ci ve 2ci bölümü okuyabilirsiniz:

kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/arti-degerin-kaynagi-ve-iscinin-uretim-surecinin-denetleyicisi-ve-duzenleyicisi-olusunun

kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/arti-degerin-kaynagi-2

 

3981

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?

Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.

Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)

Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)

Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.

Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)

Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.

Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)

Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)

Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.

Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)

Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.

Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi

İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.

Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç

Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi   yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.

Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:

Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...

Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor. 

Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:

Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)

Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)

Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.

Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.

Sayfalar